31 Ağustos 2015 Pazartesi

Mastektomi ameliyatından sonra...

28 yaşındaki Claira Hermet, meme kanseri riskinin çok yüksek olduğunu öğrenince iki memesini birden mastektomi operasyonuyla aldırmıştı. Ünlü İngiliz sunucu ise operasyon öncesinde verdiği "memeye veda" partisiyle haberlere konu olmuştu.


Genç kadın 7 ay sonra ise bikinisiyle poz verdi. Hermet, operasyondan sonra yeni memeleriyle çok mutlu olduğunu ve kendisini hiç olmadığı kadar özgüvenli hissettiğini belirtti. Claira Hermet, operasyonu geçirdikten 7 ay sonra Ibiza'ya tatile gitti. Mastektomi ameliyatıyla iki memesini birden aldıran sunucu, bu kez silikonlu memeleriyle poz verdi.


"MUCİZE BEKLEME"

Doktorların operasyondan önce kendisini "Mucize bekleme, aynaya baktığında çok memnun olmayabilirsin." diye uyardığı Hermet, doktorların kendisine "Beklentini düşük tutarsan sonuçtan daha memnun olursun" dediğini de belirtti. Annesini ve ablasını meme kanserinden dolayı kaybeden kadın, "Vücudumun nasıl görüneceği konusunda bir fikrim yoktu. Bikini giyip giyemeyeceğimi bilmiyordum, çıplak kalıp kalamayacağımı, bir erkek arkadaşım olup olmayacağını bilmiyordum." dedi.

"VÜCUDUM İÇİN ŞÜKREDİYORUM"

Londra'da yaşayan Hermet, "Operasyon benim için tam bir dönüm noktasıydı. Sadece fiziksel olarak değil zihinsel olarak da öyleydi. Ancak şimdi vücudum için şükrediyorum. Bikini giyebiliyorum, aynaya baktığımda gördüğümden nefret etmiyorum." diyor.

MASTEKTOMİ NEDİR? 

Angelina Jolie'nin yaptırmasıyla basında çok konuşulan mastektomi ameliyatı, BRCA1 ismi verilen gene sahip olan ve meme kanseri yaşama riskinin yüksek olduğu tespit edilen kadınlara uygulanabiliyor. Ailesinde çok fazla meme kanseri görülen kadınlar testi yaptırarak kendisi de yakalanma riskini öğrenerek mastektomiye karar verebiliyor. İki meme alındıktan sonra ise silikon kullanılarak meme tamir edilebiliyor.

hürriyet

30 Ağustos 2015 Pazar

Eşinin kalbini elleriyle taşıdı

İki çocukları oldu, büyük bir aşkla yıllarını geçirdiler, belki zorluklar yaşadılar, birçok şeye birlikte göğüs gerdiler. Ünal Emre 50 yaşında, aniden bir beyin kanaması ile hayatını kaybedince doktorlar eşi İkbal Emre'ye gitti. Zor bir konuşma yaptılar. Organlarıyla başkalarına umut olup olamayacaklarını sordular. İkbal Emre iki çocuğunu da aldı ve bir karar verdiler. En zor görevi İkbal Emre başka insanlara umut olmak için kendi elleriyle yerine getirdi. Eşinin organları nakledilirken, kalbini aldı, kendi elleriyle ambulansa kadar taşıdı. Arkasından gözyaşlarıyla son vedasını etti...


Kocaeli’de önceki gün hayatını kaybeden Ünal Emre adlı kişinin bağışlanan organlarını, eşi İkbal Emre kendi elleriyle taşıyarak ambulansa teslim etti. Bağışlanan organlar 5 kişiye umut oldu.
Kocaeli Emlakçılar Derneği'nin (KEM-DER) kurucu başkanı Ünal Emre'nin (50), geçirdiği beyin kanaması sonucu kaldırıldığı özel bir hastanede önceki gün beyin ölümü gerçekleşti.
5 HASTAYA NAKLEDİLDİ
Ünal Emre’nin eşi İkbal Emre ve çocukları örnek bir davranış sergileyerek Ünal Emre’nin organlarını bağışladı. Ünal Emre’nin organlarının bağışlanması için Kocaeli Üniversitesi'nde bulunan organ bağış merkezi harekete geçti. Yapılan analizler sonucunda Emre’nin organlarının uyum sağlayabileceği 5 hasta için doktorlar hastaneye geldi.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI İLE BİRLİKTE TAŞIDI
Kocaeli’de özel bir hastanede gerçekleşen başarılı bir operasyon sonucu alınan Ünal Emre’nin kalbi, eşi İkbal Emre ve beraberindeki görevliler tarafından ambulansa götürüldü. Eşinin kalbini başka insanlara umut olması için gönderdiğini belirten İkbal Emre gözyaşlarına hakim olamadı.
BÖBREĞİN ALICISI BELLİ OLACAK
Sabaha kadar süren çalışmaların ardından Ünal Emre’nin kalbi İstanbul Ataşehir Koşuyolu Hastanesi, böbreği İstanbul Medicana Beylikdüzü Hastanesi, karaciğeri İstanbul Ataşehir Memorial Hastanesi, Korneası Umuttepe Tıp Fakültesi Hastanesi’nde birer hastaya gönderildi. Emre’nin diğer böbreğinin alıcısı ise yapılan doku testinden sonra belli olacak.
ORGANLARI ELLERİYLE TESLİM ETTİ
Eşinin organlarını elleriyle ambulansa teslim eden İkbal Emre, “Eşim yardım etmeyi çok seven bir insandı. Herkese yardım enden bir insandı. Biz ona layık bir törenle ona veda etmek istedik. Ona yakışanda başka insanlara umut olmaktı. Böyle karar verdi çocuklarımızla. Evet acımız çok büyük. Ben aşkımı kaybettim. Ama onun yüreği başkasında umut olacak. Çünkü kocaman bir yürek kocaman bir insan. Adam gibi adamımı kaybettim. Çocuklarımın babasını kaybettim. Acılar çok büyük oluyor. Ama biz acımızı yenmeliyiz ki organlar başka acıları çeken insanlarda umut bulsun, toprak olmasın.
"İNŞALLAH EŞİM BİRİLERİNE IŞIK OLSUN"
Toprağa verdiğimiz şey beden. Ama hayata kazandığımız şey o bendenden gelen umut ışığı. İnşallah eşim birilerine ışık olsun. Kendi de ışık içinde uyusun” dedi. Eşinin kalbini nakil için gönderen İkbal Emre ambulansın hareket etmesiyle gözyaşları eşliğinde, “Güle güle aşkım. İnşallah şifa olacaksın kardeşlerine, güle güle” diye seslendi. İkbal Emre, “Ünal Emre adam gibi adamdı. O kadar büyük bir yürek gönderdim ki giden kardeşlerime şifa olsun. Biz Türkiye olarak lütfen artık birleşelim, her şeyimizi paylaşalım. Herkes birbirinin derdine derman olsun lütfen. Benim eşim hep bunu istedi. Paylaşalım, bölüşelim ama birbirimizi bölmeyelim. Lütfen birlik olun. Hasta kardeşlerimize şifa olun” dedi. İkbal Emre, organ nakil işlemlerinde emeği geçen bütün hastane çalışanlarına da teşekkür etti.
 
Yapılan bu nakil işlemi ile Türkiye'de ilk defa özel hastaneden organ nakli verici durumunda gerçekleştirildi. Özel hastanelerde bu zamana kadar organ nakillerinde alıcı için operasyonlar gerçekleştirilirken, organ vericisi olarak ilk defa operasyon yapılmış oldu.
Öte yandan, 2 çocuk babası Ünal Emre’nin cenazesi tamamlanan işlemlerinin ardından ailesine teslim edilerek Derince Merkez Camii’nde ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Derince Merkez Mezarlığında toprağa verildi.

Dikkat! tatlı krizinin nedeni...

Diyabet tüm dünyada hızla artarken Türkiye'nin 10'da birinden fazlası şu anda bu hastalığı taşıyor. 10'da 2'si ise birkaç yıl için diyabet ile karşılaşacak. Ancak ailesinde şeker hastalığı ılanlar düzenli kan şekeri kontrolü ve diyet, egzersiz ile ilaçsız da diyabetten korunabiliyor.


Hürriyet'in haberine göre; Acıbadem Kadıköy Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Dr. Özlem Sezgin Meriçliler, diyabetin öncü sinyallerini anlattı.
BU BELİRTİLER VARSA, DİYABETE ADAY OLABİLİRSİNİZ!
Aşağıda yer alan belirtiler diyabete aday olduğunuzun bir göstergesi olabiliyor. Zaman kaybetmeden hekime başvurur ve gerekli tedbirleri alırsanız, diyabetin oluşumunu geciktirebilir, hatta önleyebilirsiniz.
 
Sık acıkmak
Karbonhidratlı, şekerli ve fast food yiyecekler kilo almaya yol açıyor, hareketsiz yaşam da bunu destekliyor. Kilo aldıkça insülinin hücreler tarafından kullanılması zorlaşıyor. Bu zorlanmayla baş etmek için de vücut giderek daha çok insülin salgılamaya başlıyor. Buna kısaca 'insülin direnci' deniyor. Ancak artan insülin önceleri kan şekerini kontrol etse bile sık acıkma ve gece açlıkla uyanma gibi şikayetlere yol açıyor.
Doymamışlık duygusu
İnsülin direnci döneminin diğer bir belirtisini doymamışlık duygusu oluşturuyor. Diyabete aday olan kişiler yemekten kalktıktan kısa bir süre sonra açlık ya da mide kazıntısı yakınmasını sıkça yaşamaktan yakınıyor.
 
Tatlı krizleri
Sık acıkma nedeniyle kontrolsüz beslenilmesi sonucunda insülin salgısı daha çok uyarılıyor. Artan insülin de bir süre sonra kan şekerini normalin altına düşürüyor. Düşen kan şekerine bağlı olarak vücut refleks bir şekilde tatlı istemeye başlıyor. Kişi çok şekerli ve unlu gıda tüketmeye başlıyor ve kilo alıyor. Her kiloda insülinin önündeki direnç artacağı için vücut daha çok insülin salgılamak zorunda kalıyor. Daha çok insülin salgıladıkça da kan şekeri düşüklüğü artıyor, bunun sonucunda da tatlı isteği artıyor ve kişi daha düzensiz beslenmeye başlıyor.
 
Baygınlık hissi
Artan insülin bir süre sonra kan şekerinin normal değerlerin altına düşmesine yol açabiliyor. Buna 'reaktif hipoglisemi' deniyor. Özellikle şekerli ve karbonhidratlı gıdaların yoğun alındığı öğünlerden sonra 1-3 saat içinde kan şekerinin çok düşmesine bağlı olarak baygınlık hissi, çarpıntı, soğuk terleme sorunları gelişebiliyor.
Kilo alma
İnsülin direncinin yol açtığı kontrolsüz iştah artışı ve tatlı krizleri kilo almaya neden oluyor. Ayrıca insülin yağ dokusunu besleyen bir hormon olduğu için bu dönemde diyetine dikkat eden kişiler bile kilo veremediklerini fark edebiliyor.

28 Ağustos 2015 Cuma

Zeka hapları gerçek oluyor

Filmlerde görmeye alışkın olduğumuz zeka geliştiren haplar gerçek mi oluyor? İşte detaylar...


Bilim kurgu bir film olan 'Lucy'de beklenmedik bir şekilde Lucy'nin vücuduna nüfuz edip kanına karışmaya başlayan mucizevi bir durum gerçekleşir. Damarlarında dolaşan kimyasallar, Lucy'e insanüstü yetenekler kazandırır. En mükemmeli de genç kadın birden beyninin tamamını kullanmaya başlar... Peki, gerçekten böyle bir şey mümkün olabilir mi?

DOKTORLAR VE PİLOTLAR İÇİNDİ AMA... 

İngiltere'de bir ilaç üzerinde yapılan çalışma, bu durumun gerçek olabileceğini söylüyor. Oxford Üniversitesi'nden araştırmacılar daha önce Amerika'da ve birçok ülkede onaylanan bir ilaç üzerinde çalıştı. Aslında doktorlar ve pilotlar gibi uzun süre uykusuz kalan kişiler için geliştirilen ilacın amacı, yorulan beyni normal bir şekilde çalışır hale getirmekti...

ÖĞRENME VE HAFIZA BECERİLERİNİ ARTIRIYOR

Yorgun olmayan bir beyinde nasıl bir etki yaratacağını araştıran İngiliz araştırmacılar, normal ve sağlıklı bir beyne sahip kişilerin ilacı aldıklarında algılama kapasitelerinin ciddi oranda arttığını gördü. 1990 ve 2015 yılları arasında yapılan 24 çalışmanın incelenmesi üzerine uykusuzluk çekmeyen kişilerde ilacın planlama ve problem çözme becerilerini artırdığı gözlemlendi. Bu kişilerin dikkat toplama, öğrenme ve hafıza becerilerinin geliştiği görüldü.
Araştırmacılara göre beyin hapı, insanlığın yaratıcılığını ve verimliliğini artırabilir. Ancak birtakım riskleri bulunan ilaç için uzmanlar, fazla kullanım durumunda ilacın bedene zarar verebileceğini vurguluyor. Habertürk

Bakın nelere yol açıyor!

Hastalığın doğru teşhisi için iyi bir fizik muayene ve EMG tetkiki gerekiyor...


Kadınlar güzel, bakımlı ve şık olmayı kendilerine misyon edinir. Topuklu ayakkabı ise güzelliği taçlandıran unsurlardan biri... Peki, topuklu ayakkabıların uzun süre kullanılması durumunda ne tür sağlık sorunlarıyla karşılaşabileceğinizi biliyor musunuz? İşte detaylar...

TOPUKLU AYAKKABI SİZİ SAĞLIĞINIZDAN EDEBİLİR!

Yüzyıllardan bu güne kadının artarak devam eden topuklu ayakkabı sevdası, estetik avantajların yanı sıra pek çok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Bu sorunlardan biri ayak bileği kilitlenmesi. Uzun süre giyilen topuklu ayakkabıların ayak bileği sıkışmasına neden olduğunu söyleyen ve hastalığın çoğu zaman bel fıtığıyla karıştırıldığını söyleyen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Ruhsan Cihan, tıpta Tarsal Tunel Sendromu diye bilinen ayak bileği sıkışması sorunuyla ilgili şu bilgileri veriyor:

Ayak bileğimizin iç kısmındaki kemiğin arkasında aynen el bileğinde olduğu gibi sinir ve ayak başparmağının bükülmesini sağlayan tendonların geçtiği tunel bulunur. Bu tunelin içinden geçen sinir çeşitli nedenlerden dolayı sıkışabilir. Tunelin içinden geçen sinirlerde oluşabilen herhangi bir iletim bozukluğu Tarsal Tunel Sendromuna yol açar, kişi ayağını hareket ettiremez. Uzun süre yüksek topuklu ayakkabı giyen kadınlarda bu hastalığa sık rastlamak mümkün.

BEL FITIĞIYLA KARIŞTIRILIYOR

Hastalık verdiği belirtiler nedeniyle en çok bel fıtığı ile karıştırılıyor. Şikayetler belde oluşan sinir kökü basılarının oluşturduğu belirtiler ile neredeyse aynı. Hastalar çoğunlukla ayak parmaklarında, topukta, ayak tabanında, ayak bileğinde ağrı, yanma ve baldıra yayılan ağrı şikayetiyle geliyor. Yaşanan ağrı kişileri gece uykudan uyandırabilecek kadar şiddetli olabiliyor.

Hastalarımız genellikle bize belinde bir sorun olduğunu düşündüğü için geliyor. Ayrıca, topuk dikeni, plantar fasciitis gibi hastalıklarla da karıştırılabiliniyor. Bu nedenle bu belirtilerde doğru teşhisi koyabilmek için iyi bir fizik muayene ve EMG tetkiki gerekiyor.

DİYABET HASTALARI RİSK ALTINDA! 

Tarsal tünel sendromu 40-70 yaş arasındaki kişilerde daha sık görülüyor. Diyabet (şeker) hastalarında görülme sıklığı ise daha fazladır. Çünkü diyabet, sinir iletiminde bozulmaya yol açan bir hastalıktır. Ayak bileğinde oluşan burkulmalara ve diğer travmalara bağlı tendon üzerinde oluşan ödem veya enflamasyon hastalığın tetiklenmesine neden olabiliyor.

Ayak bilek kırıkları sonucu oluşan kemik deformiteleri de Tarsal Tuneli tetikleyebilir. Düz taban olan, ayak bileğini fazla kullanan, fazla ayakta duran kişilerde risk altındadır. Uzun yol şoförlerinde, garsonlarda, ev işi yapan kişilerde de daha sık görülmektedir. Tabi kilo fazlalığı da hastalığı tetiklemektedir.

HASTALIK ERKEN TEŞHİS EDİLİRSE İLAÇ VE FİZİK TEDAVİ YETERLİ OLUYOR 

Biz hastalığı ortaya sevideyken yakaladığımızda ilaç tedavisi ve fizik tedavi öneriyoruz. İstirahat bandajları, ayağın yukarıda tutulması, sinir iletimini düzenleyen ilaçlar tedavimizi kolaylaştırıyor. Genellikle hastalarımız başka tanılar ile ilaç kullanmaya başlamış oluyorlar. Bu nedenle hastanın fizik muayenesinin detaylı bir şekilde yapılıp, diğer hastalıklardan ayırımın iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Tarsal tünel sendromu göz ardı edilmemelidir. Kesin tanı için EMG çekilmesi önemli.

Habertürk

18 Ağustos 2015 Salı

Doğum kontrol hapları bazı kanserleri önlüyor...

Uzun süre kullanılan doğum kontrol haplarının, başta rahim ve yumurtalık olmak üzere birçok kanseri engellediğinin tespit edildiği belirtildi.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) Başkanı Prof. Dr. Başkanı Cansun Demir, bilim insanları tarafından yıllardır doğum kontrol haplarının kanser oluşumu üzerine etkisinin incelendiğini söyledi.

10 YILDA 200 BİN KADININ KANSER OLMASINI ENGELLEDİ İDDİASI

Doğum kontrol haplarının son 10 yılda 200 bin kadının rahim kanseri olmasını engellediğine ilişkin İngiltere'de Oxford Üniversitesi tarafından yürütülen ve The Lancet Oncology dergisi tarafından yayımlanan araştırmaya atıfta bulunan Demir, hapların, doğum kontrolü dışında rahim, yumurtalık, kalın bağırsak kanserinin önlenmesi, kemik erimesinin durdurulması, yumurtalık kistlerinin ve memedeki fibrokistik hastalıkların engellenmesi gibi çeşitli faydalar sağladığını ifade etti.

"DOĞUM KONTROL HAPLARININ MEME KANSEİRNE YOL AÇTIĞI NET TESPİT EDİLEMEDİ" İDDİASI

Demir, bazı araştırmalara rağmen, doğum kontrol haplarının meme kanserine yol açtığının henüz ispat edilmediğini dile getirerek, "Tam tersi, yumurtalık, rahim ve bağırsak kanserini ciddi olarak istatistiki anlamda azalttığı gözlemlenmiştir. İlaçların, düzenli kullanıldığında yüzde 50-60'lara varan ciddi ve anlamlı oranda yumurtalık ve rahim kanserini önleyici etkisi vardır" diye konuştu.

Yumurtalık kanserinin nedenlerden birinin yumurtlamayla ilgili olduğunu anlatan Demir, doğum kontrol hapının kanseri engelleme şekliyle ilgili şunları kaydetti:

"RAHİM DUVARINI İNCELTİYOR"

"Aylık olarak oluşan yumurtalığın üzerindeki açılmalar ve çatlamaya bağlı faktörlerin yumurtalık kanserini tetiklediğine dair teoriler var. Dolayısıyla yumurtalık kanserini engellemesindeki etki mekanizması, yumurtlamayı engellemesiyle, kadınların aylık yumurta oluşumunu engellemesiyle ilişkilendiriliyor.

Doğum kontrol haplarının ikinci etki mekanizması ise rahim duvarını inceltmesi, yani rahim kanseriyle ilişkili. Eğer yumurtlama oluşursa, rahim duvarının incelmesi sayesinde döllenmiş yumurtanın, rahim duvarına yapışmasını engelleyen bir mekanizması var. Rahim duvarını inceltici etkisi de zaten rahim kanserini önlemedeki etki mekanizması olarak biliniyor."

BAŞKA FAYDALARI DA VAR

Doğum kontrol haplarının uzun süreli kullanımın, "olumlu etkiyi arttırdığını" vurgulayan Demir, "10 yıl ve daha uzun süre kullanımda bu etki çok daha belirgin. Ama çalışmalar gösteriyor ki 6 ay gibi kısa bir süre kullanıldığında bile rahim ve yumurtalık kanseri riskini ciddi olarak azaltıyor" dedi.

Demir, doğum kontrol haplarının kanser oluşumunu engellemenin yanı sıra farklı olumlu etkileri de olduğunu ifade ederek, "Doğum kontrol haplarının kullanılmasıyla, Adet düzensizliği düzene girmektedir, çok kanaması olan kadınlarda kanamayı azaltarak demir eksikliği anemisinin tedavisinde etkilidir. Ayrıca, ağrılı adet görmeyi ve sivilce oluşumunu da azaltmaktadır" diye konuştu. Hürriyet

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Akıllı telefonlardan şimdi de...

İsviçreli bilim insanları, kadınlarda sık görülen meme kanserinin ilk belirtilerini tespit edebilen bir mobil telefon uygulaması geliştirdi. Zürihli jinekologlar tarafından tasarlanan Brust-Selbstcheck uygulaması, ücretsiz olarak şimdilik sadece Almanca hizmet veriyor.


meme kanseri kadınlar arasında en sık görülen kanser hastalıklarından. İsviçre’de her yıl beş bin 500 kadın bu rahatsızlığa yakalanıyor ve tedavi görüyor. Her kanser türünde olduğu gibi meme kanserinde de ön tanı çok önemli.

YILDA BİR KERE MAMOGRAFİ YAPTIRILMASI TAVSİYE EDİLİYOR

Uzmanlar belirli bir yaştan sonra yılda en az bir kere mamografi testi yaptırılmasını tavsiye ediyor. Meme içerisinde tümör oluşumunu tespit eden mamografi testine Zürihli doktorlar yeni bir aşama ekledi. Cep telefonları için hazırlanan bir mobil uygulama kişilerin hastalık hakkında bilgi edinmelerini ve tek başlarına ilk tetkikleri yapmalarına yardımcı oluyor.

BELİRTİLER VE YAPILMASI GEREKENLER İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRİYOR

Proje çalışanlarından Dr. Brida von Castelberg, yılda bir kez doktorların test yapması ile isabetli bir tanı çalışmasının zor olduğunu söyleyerek her kadının hormonal vücut değişimlerini takip etmesi gerektiğini vurguladı. Birçok uzman doktorun katkısı ile hazırlanan mobil uygulama kullanıcılara hastalık hakkında detaylı bilgiler verdiği gibi hastalığın ilk belirtileri ve yapılması gerekenler hakkında acil bir alarm sistemi bulunuyor. Hürriyet

Genç kızın duygularına bile alerjisi var

20 yaşındaki Chloe at biniyor, zumba dersine gidip saatlerce dans ediyordu. Fakat sonra hayatı birden değişti ve tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Sebebi ise ölümcül bir alerjiye sahip olması. Chloe'nin kendi duygularına bile vücudu alerjik tepki veriyor.


Genç kız eğer çok şiddetli duygular hissederse vücudu alerjik reaksiyon veriyor. İngiltere Warwichshire'de yaşayan Chloe Print-Lambert mücevhere, ilaçlara, hava değişimine ve şiddetli duygulara karşı alerjik reaksiyon gösteriyor.

Reaksiyonu ciltte kızarıklıklara, şişmelere, kalp atışına, nefes alma güçlüklerine neden oluyor.



ODASINDA VANTİLATÖR İLE UYUYOR

Genç kız yaşadıklarını şöyle anlatıyor, "Isı değişimine vücudum hemen reaksiyon verebiliyor. Bu yüzden odamda bir vantilatör ile uyumak zorundayım. Alerjim o kadar yüksek seviyedeki yoğun duygular hissettiğimde bile durumum kötüleşiyor. Anneler Günü'nde haftalarca hastanede yatmak zorunda kaldım. Çok heyecanlıydım. Bu da durumumu tetikledi."

KALP HASTASI AMA İLAÇ KULLANAMIYOR

Ehler-Danlos sendromu adı verilen ve nadir görülen bir hastalığa yakalanan genç kızın eklemleri ve dokuları etkileniyor. 2009 yılında kalp hastalığı teşhisi koyulan genç kız alerjisinden dolayı ilaç da kullanamıyor.

Chloe alerjisini tetikleyen şeyin ise tekneden denize atlaması olduğunu düşünüyor. Bir tatil sırasında tekneden denize atlayan Chloe, birden çok üşüdüğünü hissediyor ve baş dönmesi yaşıyor. İngiltere'ye geri dönene kadar hiçbir problem yaşamayan genç kız daha sonra hastaneye kaldırılıyor ve 7 ay boyunca hastanede kalıyor."

16 Ağustos 2015 Pazar

Baş ağrısını kapı dışarı etmenin 8 yolu

Sadece enerjimizi değil, yaşam kalitemizi de düşürüyor. Baş ağrısının yüksek tansiyon, menenjit, kafa içi lezyonlar, beyin tümörleri gibi çok çeşitli ve ciddi nedenleri de olsa Türk Nöroloji Derneği’nin verilerine göre yüzde doksanı migren ve gerilimden kaynaklanıyor. Baş ağrılarının şiddetlendiği yaz aylarında, İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya’nın verdiği ipuçlarına kulak verin...

23.30 OLDU MU HOP YATAĞA! IŞIKLARI DA SÖNDÜRELİM
Gece karanlık, sessiz bir ortamda, kesintisiz uyuyabildiğinizde ertesi günü baş ağrısı yaşama riskiniz azalır. Özellikle karanlıkta ve uykuda salgılanan melatonin ve büyüme hormonunun hem metabolizmayı düzenlediğini hem de bağışıklık sistemini iyileştirdiğini biliyoruz. O nedenle gece en geç 23.30’da yatağa gidin ve en erken 06.30’da uyanın.
HER GÜN 30 DAKİKA YÜRÜYÜŞ
İyi metabolizma için her ne kadar doğru beslenme önemliyse de aynı zamanda doğru hareket etmek de çok önemli. İyi bir uyku için bedenin de yorulması gerekir. Aynı zamanda kalp ritmini hafif hızlandıran egzersizlerin, günde 30-45 dakika arasında yapılmasının vücuttaki beyin dahil tüm hücreleri koruduğunu biliyoruz. O nedenle her gün tempolu olarak en az 30 dakika yürümeye özen gösterin.
 
ACIKTINIZ MI? HADİ HEMEN YEMEĞE
Doğru beslenme de en az uyku kadar önemli. Şeker hastalığınız, insülin direnciniz veya şeker düşmeleriniz oluyorsa çok uzun açlık süreleri de baş ağrınızı tetikleyebilir. Açlık hissettiğiniz an vücudunuza doğru yiyeceklerle cevap verebilmek önemli. Burada da kan şekerini çok hızlı yükseltip düşürmeyen yiyecekler tercih edilebilir.  Örneğin ekşi meyveler, süt, yoğurt, ayran, kurubaklagiller, bulgur ve esmer ekmekler.
 
ALKOLLE MESAFENİZİ İYİ AYARLAYIN
Yüksek miktarda alkol, hem susuzluğu hem de şeker düşmesini tetikler, bununla birlikte beyin damarlarını genişletir ve baş ağrısı yaşamanıza neden olur. Alkol sonrası vücutta su ihtiyacı artacağı ve bu da dolaşımı etkileyeceği
için iki litre kadar su içmeye özen göstermek gerekir. Eğer çok sık baş ağrısı çekiyorsanız da alkolü hayatınızdan tamamen çıkarmalısınız.
 
KAHVE MİKTARINA DİKKAT
Kafein her ne kadar damarlarda kasılma yaparak düşük düzeydeki baş ağrısına iyi gelse de günde üç dört fincandan fazla içmeyin.  Yüksek miktar, vücuda çok su kaybettirir; bu da dolaşım yetmezliği ve uykusuzluk yaparak, baş ağrısının şiddetlenmesine yol açar. Sürekli yüksek miktarda kahve içmek ve aniden kesmek de yoksunluk durumu nedeniyle baş ağrısını şiddetlendirir.
 
TUZLUĞU SOFRADAN KALDIRALIM
Günlük tuz alımını azaltmak şart. Salamura, tuzlu peynir, bisküvi, şarküteri ürünü, konserve ve çerez gibi gizli tuzu yüksek yiyeceklerden uzak durun. Sofralardan tuzluğu kaldırın.
 
B GRUBU VİTAMİN SEVELİM, SEVDİRELİM
B grubu yönünden zengin vitaminlerden beslenmek de baş ağrısı ataklarını azaltabiliyor. Özellikle B2 vitamini Riboflavin’in bu konuda daha etkili olduğu biliniyor. Yoğurt suyu B2 vitamini açısından çok zengin. Bununla birlikte et, süt ürünleri, yumurta ve yeşil yaprakları sebzeleri de sofralardan eksik etmemekte fayda var.
 
MAGNEZYUMSUZ OLMAZ
Magnezyum oranı yüksek besinlerin de kasları gevşettiğini ve sinir iletimini iyileştirdiğini biliyoruz. Kurubaklagiller, yağlı tohumlar, muz ve yeşil yapraklı sebzelerin de yeteri kadar tüketilmesi hem genel vücut sağlığını iyileştirmekte hem de baş ağrısı ataklarını azaltmakta faydalı.
DOKTORA NE ZAMAN BAŞVURMALI?
Bütün bu önlemlere rağmen çok sık baş ağrısı atakları yaşıyorsanız, baş ağrınızın kafanızın arka tarafından başlayıp basınçlı bir şekilde tüm beyninize yayıldığını hissediyorsanız, giderek şiddetlenen bir baş ağrınız varsa ya da baş ağrısına bulantı ve kusma eşlik ediyorsa bu ağrı, daha ciddi bir nedenden kaynaklanıyor olabilir. Bir an önce bir hekime başvurmanızda fayda var.
İpek İzci/hurriyet.com.tr

Obezitede sorun büyüyor

İngiltere ve ABD’de yapılan son araştırmada, fazla kilolu (obez) ergenlerin önemli bir kısmının kilolarının normal olduğunu düşündüğü ve kiloları hakkında endişelenmedikleri ortaya çıktı.


Dünyaca ünlü tıp doktoru Doç. Dr Alper Çelik, “Türkiye ve dünyada obezite sorunun geldiği nokta çok vahim” dedi.

OBEZLER KİLOLARINI ÖNEMSEMİYOR

Amerika’da yapılan ve Temmuz ayında  Amerikan Koruyucu Hekimlik (American Journal of Preventive Medicine ) isimli dergide  yayımlanan çalışmada yaşları 12-16 arasında olan Ulusal Sağlık ve Beslenme Anketi’ne katılan çocukların verileri analiz edildi.

Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar, 1988-1994 ile 2007-2012 yılları arasında, farklı zaman dilimlerinde ankete katılan gençlerin, kilolarını nasıl algıladıkları ve zaman içerisinde bu algıda bir değişiklik meydana gelip gelmediğini anlamaya çalıştılar. 1988-1994 yılları arasında ankete katılanlardan oluşturulan erken gruba 1720 ergen dahil edilirken, yakın zaman grubuna dahil edilen ergenlerin sayısı ise 2518 kişi oldu. Ergenlerin kilolarını nasıl algıladıkları yüz yüze görüşmelerle belirlendi ve verdikleri cevaplar VKİ (Vücut Kitle İndeksi) skorları ile karşılaştırıldı.

Sonuçlar, gençlerin kilo algısında belirgin bir düşüş olduğu ve özellikle erkeklerin yarısından fazlasının kendisini obez olarak görmediğini ortaya koydu.



“KİLOLU ERGENLERİN KANSERE YAKALANMA RİSKİ YÜKSEK”

Amerika’daki çalışmayı gerçekleştiren Georgia Southern University’den Dr. Jian Zhang ise kendilerini ve kilolarını doğru bir şekilde algılayabilen ergenlerin kilolarını kontrol altında tutmak için gerekli yaşam tarzı değişiklikleri yapmaya daha meyilli olduklarını ifade ederek, kilolarını doğru bir şekilde algılayamayan ergenlerin ise kilo vermek gibi bir düşüncelerinin olmadığı ve kötü beslendiklerini söyledi.

İngiltere Kanser Araştırmaları Kurumu’ndan Dr. Julie Sharp kilolu ergenlerin büyüdükleri zaman kansere yakalanma riski yüksek, kilolu yetişkinler olarak karşılarına çıktığını belirterek, “Kilolu gençlerin daha hareketli olmak ve beslenmelerini değiştirmek konusunda desteğe ihtiyaçları var. Sağlıklı bir kilonun üzerinde olduklarının bilincinde olmaları bu yönde atılacak ilk adım olabilir” dedi.

OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA OBEZİTE ARTIYOR

Veriler ayrıca, okul çağındaki çocuklarda obezite oranının yıllar içinde artmış olduğunu, yıllar geçtikçe, ergenlerin fazla kilo ve obezite konusunda farkındalık düzeylerinin düştüğü ortaya çıkardı.

İngiltere’nin University College London Epidemiyoloji ve Halk Sağlığı Bölümü’nden Dr. S. E. Jackson ve ekibinin yaşları 13 ile 15 arasında değişen toplam 4979 ergenin katılımıyla gerçekleştirdikleri araştırmada ise, Obez erkeklerin sadece %53’ünün, obez kızların ise %68’inin bu durumun farkında oldukları tespit edildi. Araştırma sonunda erkeklerin %47’sinin, obez kızların da %32’sinin kilolarını normal buldukları, hatta aralarında zayıf olduğunu düşünenlerin olduğu anlaşıldı.

“OBEZİTE KONUSUNDA FARKINDALIK YARATMALIYIZ”

Bu veriler açısından gençlerin kiloları konusundaki algılarının gerçeklerle bağdaşmadığı ifade eden Dr. Jackson, daha önce yapılmış çalışmalar ile genç erişkinlerde kilo kontrolünün başarıya ulaşabilmesi için o kişinin kendisinin fazla kilolu veya obez olduğunun farkında olması gerektiği kanıtlandığını söyledi.

Dr. Jackson , “Kilosunun farkında olmayan veya obez olduğu halde öyle olmadığını düşünen gençlerin kilo artışı zamanla hızlanarak devam ediyor ve ileride sadece obezite ile değil, obezitenin yol açtığı yandaş hastalıklarla da mücadele etmek zorunda kalıyorlar. İşler bu noktaya varmadan yapılabilecek en doğru şey, gençlerde obezite konusunda farkındalık yaratacak politikalar üretmek ve obez gençleri sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konusunda motive etmek.” dedi.

“OBEZİTE SORUNUN GELDİĞİ NOKTA ÇOK VAHİM”

Konuyla ilgili bir açıklama yapan, diyabet ve obezite konusunda Türkiye’de ve dünyada konun uzmanları arasında yer alan Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı Başkanı Doçent Dr. Alper Çelik, İngiltere ve Amerika’da yapılan bu son araştırma sonuçlarının endişe verici olduğunu belirterek, Türkiye ve dünyada bu konuda gelinen noktanın çok vahim olduğunu artık okul çağı çocukları için bile bunun önemli bir sağlık sorunu haline geldiğini söyledi.

Doç. Dr. Alper Çelik, artık hastalıkların kimyasının değiştiğini  ve 14-15 yaşındaki çocuklarda obeziteye bağlı erişkin tipi diyabetin görülmeye başlandığını ifade etti.  Bu çocuklarda çoğu zaman mevcut tedavi yöntemleri ile yeterli düzeyde sonuç elde edilemediğini belirten Çelik, tedavisi konusunda hizmet veren ekiplerin ameliyat uygulamaları da dahil her türlü uygulamayı biliyor ve uygulayabiliyor olmaları gerektiğine dikkati çekti.  Bazı durumlarda ameliyat ile tedavi etmek durumunda kaldıklarını vurgulayan Çelik şöyle konuştu; “Bazı durumlarda ameliyat ile tedavi etmek dorumunda kalıyoruz. Çünkü en başarılı sonuçlar cerrahi tedavi ile mümkün. Her nasıl hastalıkların kimyası değişiyorsa yaptığımız uygulamalar da değişiyor. Geçmişte çocukluk çağı obezitesinde cerrahi müdahale açısından bu çocukların ergenlik dönemini tamamlaması gerektiği düşüncesi hâkimdi. Ancak, son yıllarda yapılan araştırmalar bu inanışın doğru olmadığını ortaya koydu. Ameliyat olan çocuklarla olmayan çocukları karşılaştırdığınızda ameliyat olmuş çocukların boyları daha hızlı uzuyor ve okul başarıları daha üst düzeyde.” DHA

Laboratuvarda kol ürettiler

ABD’deki Massachusetts General Hastanesi’nden bilim insanları bir maymuna laboratuvar ortamında ürettikleri kolu nakletmek üzere çalışmalara başladıklarını açıkladı.


Hürriyet'in haberine göre, ünlü Avusturyalı cerrah Harald Ott’un liderliğindeki ekibin benzer bir işlemi laboratuvar fareleri üzerinde gerçekleştirdiği de açıklandı. Dr Ott ve ekibinin ‘bio-uzuv’ adını verdikleri fare kolunu üretmek için önce başka bir fareden aldıkları kolu sadece uzvun içindeki kollajen temel yapılar kalana dek ‘temizledikleri’ ve uzvun takılacağı fareden aldıkları kök hücre örnekleri ile donattıkları belirtildi. Bu uzvun daha sonra yerleştirildiği kuvöze gerekli kimyasallar ve elektrik akımları ile büyütüldüğü açıklandı. Fare kolundan maymun koluna geçmenin oldukça zorlu bir adım olacağını belirten Dr. Ott, CNN’e verdiği röportajda “Yine de bu geçişin benim yaşam sürem içinde gerçekleşeceğine inanıyorum” dedi. Dr. Ott, Boston’daki laboratuvarında daha önce de insan organı üretmekte kullanılabilecek hücreler yaratmayı başarmıştı.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Canan Karatay’ın muayene ücreti cep yakıyor

İşte Canan Karatay'ın dudak uçuklatan muayene ücreti


Bilindiği gibi Prof. Dr Canan Karatay’ın beslenmeyle ilgili sıradışı tavsiyeleri hem büyük ilgi görüyor hem de oldukça eleştiriliyor. Meslektaşlarının bir kısmı sağlık önerilerinden rahatsız olurken bir kısmı ise eksiksiz uyguluyor. Yakın zamanda hakkında çıkan meslekten men edildiğine dair asılsız iddialara karşı sert çıkışlarda bulunan Karatay savunduklarının arkasında durduğu gibi hukuki bir işlem sürecine girmeye hazırlanıyor.

800 TL’ye muayene!

Hürriyet’ten Melike Karakartal ‘ın haberine göre; ünlü diyetisyen Prof. Dr Canan Karatay’ın hastalar için talep ettiği muayene ücreti ise cep yakıyor. Karatay’ın kişi başı muayene için aldığı ücret 800 TL. Ayrıca ünlü doktor herhangi bir sigorta kurum ödemesi kabul etmediği gibi bununla beraber ancak 9 ay sonrasına randevu verebiliyor.

14 Ağustos 2015 Cuma

Havuza girmeden önce bir kez daha düşünün

Bunaltıcı sıcak havalarda serinlemek isteyenler genellikle denizin yolunu tutuyor. Denize gitme imkanı olmayanların tercihi ise havuzlar oluyor ancak uzmanların havuza girenlere ciddi uyarıları var.

Havuzların önemli enfeksiyon kaynağı olduğunu belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Mesut Yılmaz, havuzlardaki suyun dezenfeksiyonu için yoğun şekilde klor kullanıldığını ancak klorun mikroorganizmaları çok hızlı öldüremediğini söylüyor.

SAUNA VE KAPLICALAR DA RİSKLİ

Sadece havuzlar değil, tatil yerlerindeki sauna, kaplıca gibi alanlar da riskli. Bu ortamlardaki suyun buharını solumanın da enfeksiyon bulaşmasına yol açtığını belirten Doç. Yılmaz, bu tür maruziyetlerin sindirim sistemi, deri, kulak, solunum yolları ve göz hastalıklarına neden olduğunu vurguluyor.

Doç. Dr. Yılmaz’a göre, havuzlarda en sık rastlanan enfeksiyon ishal. Çünkü dışkının gramı bile milyonlarca mikroorganizma içeriyor. Havuza gireceklerin mutlaka duş alması gerekiyor çünkü havuza bulaştırılacak dışkı hastalık sebebi. Özellikle çocuklar, gebe kadınlar, organ nakilli olanlar, kemoterapi alan kanser hastaları, havuzdan en kolay mikrop kapıp en kolay hastalanacak kişiler arasında.

Havuz sularından bulaşan ve sık görülen bir diğer enfeksiyon ise konjonktivit. Gözlerde kızarıklık, batma, yanma, çapaklanma, kapaklarda şişlik gibi şikayetlerin yaşandığı konjonktivitte ağrı da yaşanabiliyor. Bu yüzden havuza girerken deniz gözlüğü kullanılmalı, sudan çıkar çıkmaz duş alınmalı ve el hijyenine dikkat edilmeli. Eğer konjonktivit başlamışsa hemen doktora başvurulmalı.

HAVUZ ENFEKSİYONLARINI ÖNLEMEK İÇİN NELER YAPILMALI?


- İdrar, dışkı, olabildiğince ter ve kiri sudan uzak tutmalı.

- Eğer ishal varsa suya girilmemeli.

- Suya girmeden önce duş alınmalı.

- Suyun içine idrar ve dışkı yapılmamalı. Su yutulmamalı.

- Eğer çocukla beraber havuzda iseniz belli saatlerde çocuklar tuvalete götürülmeli. Çünkü çocuklar tuvaletini kontrol edemez.

- Mikroorganizmaya maruz kaldığınızda bol miktarda sıvı tüketerek enfeksiyonun etkisini azaltabilirsiniz.

- Şezlonglarda gerekli temizlik önlemleri alınmalı. Havluların nemli kalması bakteri ve mantar oluşumuna sebep olduğundan havlular her kullanışta yıkanmalı.

50 yaş üstüne Zona aşısı

Geçen yıl Türkiye’de de ruhsatı alınan zona aşısı 50 yaşın üstündeki herkese öneriliyor.


Vücutta uyuyan suçiçeği virüsünün aktifleşmesiyle gelişen ve çok ağrılı seyreden zonaya karşı bulunan aşı 50 yaşın üstündeki herkese öneriliyor. Tek doz, cilt altına yapılan aşı zayıflatılmış suçiçeği virüsünden oluşuyor ve omuriliğe yerleşmiş, uygun zamanı bekleyen virüsün faaliyete geçmesini engelliyor. Geçen yılın sonunda ruhsat alan ve Türkiye’de satışa sunulan zona aşısının batılı ülkelerde özellikle yaşlılarda kullanıldığını söyleyen İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selim Badur, “Aşı aslında rutin aşı takviminde yer alan suçiçeği aşının aynısı. Ama zona aşısında 10 misli daha fazla zayıflatılmış suçiçeği virüsü bulunuyor” dedi.

YILLARCA SAKLANABİLİYOR 

Bilinen en şiddetli ağrılardan birine yol açabilen zonaya neden olan virüs sinir köklerinde yıllarca saklanıyor. Güçlü bağışıklık sistemi yeniden virüsün harekete geçmesini engelliyor. Ancak yaşın da etkisiyle gücünü kaybeden bağışıklık sisteminden fırsatı bulan virüs aktifleşince sinirler boyunca ilerliyor ve sinirin deri ile ilişki kurduğu bölgede döküntülere yol açıyor. Zona vücudun her yerinde olabiliyor. Ancak en sık gövdede çıkıyor. Karından başlayarak sırtın ortasına kadar tek yanlı olarak uzanıyor. Döküntüler 30 gün sürebiliyor.

HERKES ZONA RİSKİ TAŞIYOR

Hemen herkesin suçiçeği hastalığını geçirdiğini, dolasıyla potansiyel zona hastası olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Badur, “Uyuyan virüs, bağışıklık sisteminin zayıflamasını bekliyor. Uygun zamanda da aktifleşerek zonaya yol açıyor. Virüs hep vücutta kaldığı için zonanın bir kez geçirilmesi, yeniden geçirilmeyeceği anlamına gelmiyor. Zona 50 yaşından sonra en sık görülüyor. Bu nedenle de zona aşısı 50 yaşın üstündeki herkese öneriliyor” dedi.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Kan şekerini dengede tutan besinler

Glisemik indeksi düşük besinler kan şekerini yavaş yüselttiği için uzun süre tok tutmaya yardımcıdır. Özellikle de düşük glisemik indeksli karbonhidratlar hem kan şekeri kontrolünü sağlar hem de lifli yapısı ile bağırsaklara faydalıdır.


Şişli Florence Nightingale Hastanesinden, beslenme ve diyet uzmanı Dr. Tuba Kayan Tapan sağlıklı bir yaşam için  düşük glisemik indeksli karbonhidratlarla beslenmek gerektiğine dikkat çekiyor. Yiyecekteki protein miktarı da nişastanın sindirimini etkiler. Bunu şu mekanizmayla yapar; nişasta granüllerinin çevresi proteinle kaplıdır. Protein ağının ince bağırsak lümeninde nişasta emilim oranını azaltacağı ileri sürülmektedir. Emilim ve sindirim oranı arttıkça da GI yükselir. İyi pişmiş nişastalı besinlerin GI i az pişmişlerden daha yüksektir. Piştikten sonra bekleyen besinlerin GI düşer. Yavaş yemek yiyerek de sindirim ve emilim hızımız daha yavaş olacağından GI düşebilir.
 
Ara öğünlerde mutlaka tüketin: Soğuk çorba, elma ve ceviz, peynirli salata
İçinde asit olan gıdalar(yeşil zeytin, limonsuyu, sirke, mantar, havuç vs.) Gİ düşürür ki bunun nedeni mide boşalımını geciktirdiğindendir. Ara öğünlerde(öğle ve akşam) Gİ düşük besinler tercih edilmelidir. Örneğin soğuk çorba, elma ve ceviz, peynirli salata gibi.
Ara öğünlerdeki glisemik indeksi yüksek olan meyve suları, muz,  incir yerine glisemik indeksi düşük elma, greyfurt, şeftali, erik, çilek tercih edilebilir.
Sağlıklı beslenme ve öğün sayısının planlarken aynı zamanda öğün içerikleri de çok önemlidir. Öğün içerikleri planlanırken, içerdiği karbonhidrat miktarı, protein miktarı göz önüne alınmalıdır.
 
ZEYTİNYAĞLI SEBZE YEMEĞİ VE YOĞURT AKŞAM YEMEĞİ İÇİN İYİ BİR TERCİHTİR!
Akşam yemeği ve gece ara öğünlerinde, karbonhidratı yüksek içeren besinler yerine, glisemik indeksi düşük besinler tercih edilmelidir. Böylece hem kan şekeri düzenlenir, hem de kilo kontrolü sağlanır. Özellikle lifli besinler olan, ıspanak, pazı, enginar, kereviz, taze fasulye gibi sebzeler tercih edilmelidir. Patates, pirinç ve makarna gibi glisemik indeksi yüksek besinler tercih edilmemelidir.
 
Gece ara öğününde, 1 su  tarçınlı süt tercih etmek, kan şekerini stabil hale getirmektedir. Ceviz, fındık ya da badem gibi kuruyemişler de lif ieriği ve omega 3 ten zengin olduğu için tüketilebilmektedir. Elma, şeftali, vişne ve erik gibi meyvelerin glisemik indeksi düşük olduğundan kan şekerini düzenlerler, dolayısıyla akşam yemeğinden sonra meyve tüketiminde tercih edilmelidirler.
Karpuz, üzüm ,incir, kavun gibi besinlerin glisemik indeksi yüksek olduğunda ikindi ara öğününde tüketilmesi daha doğrudur. Özellikle, diyabet hastalarında, gece oluşabilecek hipoglisemiyi engellemek için.
KEFİR TÜKETİMİ ÖNEMLİDİR!
Öğünlerde prebiyotik ve probiyotik almak obeziteden korunmak açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle akşam yemeğinde probiyotik yoğurt veya gece ara öğününde kefir tüketilmelidir.
Basit karbonhidratları içeren beslenme alışkanlıkları mikrobiyotaya etki ederek kilo alımının artmasına neden olmaktadır.
 
PORSİYON MİKTARINA DİKKAT!
Ara öğün seçiminde de her öğünde olduğu gibi porsiyon miktarlarına dikkat edilmelidir. Bilindiği gibi, gereğinden fazla tüketilen karbonhidratlı ve yağlı besinler vücutta yağa dönüşür. Diyabetli hastalarda ara öğünlerde özellikle şekerli besinleri tüketmek, kan şekerinde ani yükselmelere ve sonrasında ani düşüşlere sebep olacaktır. Ara öğünler için 100-200 kalori civarında sağlıklı seçimler yaparak, hem kilo kontrolü sağlanır hem de kan şekerindeki dalgalanmalar engellenmiş olunur.
LİFLİ BESİNLER TOKLUK HİSSİNE YARDIMCI OLUR
Lifli besinlerin midede kalma süreleri fazla olduğundan, daha uzun süre tok tutarlar. Vücudunuz için gerekli olan yiyeceklerin zaman ve miktar olarak belirli bir denge içinde alınması hiperglisemi ve hipoglisemiyi önleyerek, kan şekeri kontrolünü sağlayacak kan şekerinin kontrol altına alınması da kısa ve uzun dönemde gelişebilecek sorunları önleyecek veya geciktirecektir. Diyet ürünlerinde şeker olmayabilir ancak içinde bulunan un, yağ veya meyve şekeri kan şekeri ve kan yağlarının kontrol altına alınması için uygun olmayabilir.
 
Küçük püf noktalar
- Yeşil çay okside olmamış bir çay çeşididir. Ve abdominal yağlanmayı azaltır.
- Tarçın insülinin hücrelere bağlanmasını sağlayan enzimi etkinleştirir. Tip2 Diyabetlilerde, kan şekeri, trigliserit ve LDL kolesterolü düşürücü etkisi görülmüş ancak tarçını bu konuda büyük bir oyuncu olarak göstermek için henüz yeterli kanıt yoktur.
- Ananas, içindeki bromelin etken maddesinin sindirime yardımcı, emilim kolaylığı, ödemin atılmasına yardımcı olur fakat, kilo kontrolü üzerinde etki olmadığı bildirilmiştir.
- Keten tohumu zengin posa içeriğinden ve omega-3ten dolayı sindirim sisteminin düzenli çalışması ve kan lipitleri üzerine olumlu etkileri vardır.
- Elma suyu sirkesi çeşitli mineral ve vitaminleri içermektedir fakat bunlarla kilo vermede etkileri üzerine çalışılmamıştır.
- Kafein uyku halini ve sersemliği önleyen, uyanıklık veren bir santral sinir sistemi stimülanıdır.  Kafeinin diüretik etkisi de bulunmaktadır. Kafeinin iştahı da baskıladığı belirtilmektedir; ama bu etkisi kısa sürelidir ve direk kilo kaybını sağlamaz. Hürriyet

9 Ağustos 2015 Pazar

Karnından 11 kiloluk tümör çıkartıld

Muğla'nın Marmaris İlçesi'nde, karın ağrısı şikayetiyle hastaneye giden 58 yaşındaki Ayşe Eser Sayınoğlu'nun karnından 11 kilogram ağırlığında tümör çıkarıldı.


Ayşe Eser Sayınoğlu, karın ağrısı şikayeti ve şişkinlik nedeniyle kontrol için Marmaris'de bulunan bir özel hastaneye  gitti.

Tetikler sonucu karnında bir tümör tespit edilen Sayınoğlu, ameliyata alındı.

Ameliyatta Sayınoğlu'nun karındaki, yumurtalık kaynaklı 11 kilo ağırlığındaki tümör alındı. Ameliyatı yapan Op. Dr. Ünsal Aybek, "25 yıllık meslek hayatımda birçok ameliyata girdim böyle büyüklükte ve çapta tümör görmemiştim. Yumurtalık bölgesinden kaynaklanan bir kitle olduğunu yapılan incelemeler neticesinde belirledik. Böyle bir tümör ancak bir ile iki yıl arasında oluşabilir" dedi.

                                                         Ayşe Eser Sayınoğlu ve Op. Dr. Ünsal Aybek

"KARNIM 1,5 YILDIR BÜYÜYOR"

Sayınoğlu da karnının 1,5 yıldır büyüdüğünü ve daha önce fıtık ameliyatı geçirdiği için yeniden fıtık olduğunu zannettiğini anlattı.

"Tümör olacağı aklımızın ucundan bile geçmedi, o yüzden doktora gelmeyi geciktirdim" diyen Sayınoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Fıtık büyüyor' diye düşünürken hastaneye gelince tümör olduğunu öğrendik ancak bu kadar büyük olduğunu tahmin etmiyordum. Tümörün bu kadar büyümesinde ihmalim var. Ağrım olmadığı için fark edemedim, o beni yanılttı. Ameliyattan sonra 10 kilogram kadar verdim. İnceldim, zayıfladım."

ntv

Nefes borusuna erik kaçtı, dünyası karardı

Küçük bir erik parçası 3 yaşındaki Aslıhan'ın kabusu oldu. Yediği erik nefes borusunda kalan ve bir süre beynine oksijen gitmeyen Aslıhan, 2 aydır yatağa bağımlı yaşıyor.


Sivas'ta yaşayan Aslıhan Cücen, 8 Haziran'da komşularının çocuklarının bir bahçeden topladığı erikleri evde yerken, bir tanesi nefes borusuna takıldı. Annesi, küçük Aslıhan'ın boğazında kalan eriği çıkartmaya çalıştı ancak başarılı olamadı. Sivas Devlet Hastanesine kaldırılan Aslıhan'ın boğazındaki erik, doktorlar tarafından çıkartıldı. Bu süre zarfında beynine oksijen gitmeyen Aslıhan, yaklaşık 1 ay boyunca Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde tedavi gördü.

Beyninde hasar oluşan, söylenenlere tepki veremeyen, konuşamayan ve yürüyemeyen Aslıhan, 2 aydır mahkum olduğu yatağında, burnundan mamayla besleniyor. Minik Aslıhan'ın durumu nedeniyle annesi Firdevs ve babası Turan Cücen'in gözyaşları dinmiyor.

"DAYANAMIYORUM, KIZIMIN TEDAVİ EDİLMESİNİ İSTİYORUM"

Kentteki bir iplik fabrikasında asgari ücretle çalışan Aslıhan'ın babası Turan Cücen (31), kızının bu durumu karşısında kahrolduklarını söyleyerek, "Altını bezliyoruz, mamasını yediriyoruz. Yediği mamayı da hemen çıkartıyor, hareket etmiyor, zaman zaman vücudu kasılıyor, bilinçsiz şekilde ağlıyor" dedi.

Doktorların yapılacak bir şey olmadığını söylediğini belirten Cücen, "Dayanamıyorum, kızımın tedavisinin yapılmasını istiyorum" diye konuştu.

"BAŞBAKANLIK YETKİLİLERİ BİZE DE YARDIMCI OLSUN"

Muş'ta da nefes borusuna fıstık kaçan bir çocuk olduğunu ve ailesiyle irtibata geçtiğini anlatan Cücen, şunları kaydetti:

"Çocuğun babası Başbakanlık yetkilileriyle irtibata geçmiş, Gülhane Askeri Tıp Akademisine (GATA) götüreceklermiş. Eğer varsa tedavisi yurt dışına gidecekmiş. Bizim öyle bir imkanımız yok. İmkan sağlanırsa biz de gitmek istiyoruz. Devlet büyüklerimiz kızıma yardım etsin çünkü elimizden bir şey gelmiyor. Tedavi yapılmazsa kızım gözlerimizin önünde mahvolup gidecek."

"YÜRÜMESİNDEN VEZGEÇTİM, BİLİNCİ YERİNE GELSİN YETER"

İki çocuk annesi Firdevs Cücen (24) ise gözlerinin önünde meydana gelen olayın üzüntüsünü yaşadığını anlattı. Aslıhan'ın bu olaydan önce çok sağlıklı bir çocuk olduğunu kaydeden Cücen, "Şu anda gözleri açık ama bizi ne tanıyor, ne tepki veriyor. Gözleriyle bile takip etmiyor. Yürümesinden vazgeçtim, sadece bilinci yerine gelsin yeter. Bir anne olarak çaresi varsa yetkililerin yardım etmesini istiyorum. Bir anne olarak sesimi duysunlar" ifadelerini kullandı. ntv

Kanseri koklayan köpekler

İngiltere’de 9 köpek sadece koklayarak karşılarındaki kişide böbrek, idrar torbası ya da prostat tümörü olup olmadığını tespit etmek üzere eğitildi.


Uzmanlar, 6 aylık bir eğitimden geçirilen köpeklerin kanserli kişileri yüzde 93’lük bir başarıyla tespit edebildiğini ve bu oranın şu an kullanımda olan kanser testlerinin başarı oranından çok daha yüksek olduğunu söyledi. Eğitim programını Tıbbi Teşhis Köpekleri Yardım Derneği ve Ulusal Sağlık Sistemi’ne bağlı Milton Keynes hastanesi yetkilileri birlikte yürütüyor.

HASTALIĞI TEŞHİS EDECEKLER

Köpekler kanserli bir kişi ile karşı karşıya geldiklerinde oturup bekliyorlar, sağlıklı kişilerin önünden ise duraksamadan gidiyorlar. Uzmanlar, eğitimden geçirilen 6 labrador, 2 spaniel ve 1 de vizsla cinsi köpeğin ilk etapta 3 bin kişiden alınmış doku örneklerini koklayarak test edeceğini ve başarılı olmaları halinde bedava kanser teşhisi hizmeti vermeye başlayacağını söyledi.