31 Aralık 2015 Perşembe

Angelina Jolie geni sandığımızdan da zararlıymış

Bilim adamları yıllardır biliyor olsa da dünya bu genlerden Angelina Jolie ile haberdar oldu. Ünlü oyuncunun iki memesini birden mastektomi yöntemiyle aldırmasına neden olan ve meme kanseri riskini yükselten BRCA-1, BRCA-2 genlerinin 12 kanser çeşidine daha neden olduğu ortaya çıktı.
Washington Üniversitesi’nden uzmanlar meme ve yumurtalık kanserine neden olan gen mutasyonunun ayrıca mide, meme, prostat, iki farklı tür akciğer, glioma, baş ve boyun, endometriyal, böbrek, glioblastom ve akut miyelid lösemiye neden olduğunu da ortaya çıkardı.

ANGELINA JOLIE İLE TANINAN GEN

Annesini de kanserden kaybeden Angelina Jolie yaptırdığı gen testi ile yumurtalık ve meme kanserine yakalanma riskinin yüzde 87 olduğunu öğrenmişti. 6 çocuk annesi Jolie, BRCA-1 ve BRCA-2 genlerine sahip olduğu ortaya çıkınca birçok insan bu testi yaptırmaya başlamış ve riski yüksek çıkanlar iki memesini de mastektomi yöntemiyle aldırmaya karar vermişti.
Araştırmayı yürüten doktorlardan Dr. Li Ding, çalışma ile ilgili şunları söyledi, “Genelde yumurtalık ve meme kanserinin genetik bir yönü olduğunu biliyorduk ancak akut miyelit lösemi ve akciğer kanserinde genetiğin etkisinin çok küçük olduğu düşünülüyordu. Ancak ilk kez bu araştırmayla diğer kanserlerden de gen mutasyonlarının sorumlu olabileceğini tespit ettik.”
MASTEKTOMİ NEDİR?
Angelina Jolie’nin yaptırmasıyla basında çok konuşulan mastektomi ameliyatı, BRCA1 ismi verilen gene sahip olan ve meme kanseri yaşama riskinin yüksek olduğu tespit edilen kadınlara uygulanabiliyor. Ailesinde çok fazla meme kanseri görülen kadınlar testi yaptırarak kendisi de yakalanma riskini öğrenerek mastektomiye karar verebiliyor. İki meme alındıktan sonra ise silikon kullanılarak meme tamir edilebiliyor.

4 BİN KANSER HASTASININ GEN HARİTASI İNCELENDİ

Araştırmacılar bu sonuca ulaşabilmek için “Kanser Gen Atlası Projesi” de dahil olmak üzere 4 binden fazla kanser vakasını ve onların gen yapılarını inceleyerek analiz yaptı.

Türkiye’de sigara kullanımı giderek artıyor

TÜİK’in araştırmasına göre sigara kullanımı 4 yılda yüzde 3 arttı. 
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yaptığı araştırmaya göre ‘Türkiye Sağlık Araştırması’, 2010-2014 döneminde 15 yaş ve üzeri yaş grubunda yüzde 29,5 olan ‘her gün ve ara sıra tütün ve tütün mamulü kullanım oranı’, 4 yıllık süreçte yüzde 32,5’e yükseldi. Tütün mamulü kullanan erkeklerin oranı, kadınlara göre daha hızlı artış gösterdi. 15 yaş ve üzeri yaş grubunda tütün kullanan erkek nüfus 3,9 puan artışla yüzde 43,5’ten yüzde 47,4’e yükseldi. Aynı yaş grubunda kadınlardaki kullanım oranı da 1,9 puan artarak, nüfusun yüzde 17,9’una ulaştı. Ayrıca, tütün ve tütün mamulleri kullanımının en fazla genç ve orta yaş nüfus grubunda yaygın olduğu da belirlendi. Yaş gruplarında en çok 25-34, 35-44 ve 45-54 yaş grubundaki bireylerin tütün ve tütün mamulü kullandıklarını ortaya koyan araştırmada, 25-34 yaş grubundaki kullanım oranı yüzde 35,1 iken 35-44 yaş grubunda yüzde 34,9 ve 45-54 yaş grubunda ise yüzde 32,7 olarak tespit edildi. Artık tütün kullanmayanların oranının yüzde 17,1’den yüzde 17,7’ye çıktığı da tespit edildi.

30 Aralık 2015 Çarşamba

7 defa ameliyat olacak

Birçok insan vücudunun bir yerinde ya da yüzünde leke ile doğar. Ancak Ruby Ashby yüzünün yarısını kaplayan siyah, tüylü bir doğum lekesi ile dünyaya geldi. Aile küçük kızlarının lekeden kurtulması için doku genişletme ameliyat olması gerektiğini söylüyor.
SAYILI ÇOCUKLARDAN BİRİ
Avustralya'nın Towradji kentinde doğan Ruby Ashby konjenital melanositik nevüs hastalığıyla doğan 500 bin çocuktan biri. Daily Mail'in haberine göre küçük kızın yüzündeki kıllı ve siyah lekenin okula başlamadan önce giderilmesi planlanıyor. Kapsamlı bir ameliyat geçirecek olan Ruby'nin ilk operasyonu 12 Ocak'ta yapılacak.
YEDİ OPERASYON GEÇİRECEK
Küçük kızın ameliyatında doğum lekesinin altına içinde tuzlu su bulunan slikon yerleştirilecek ve birkaç hafta boyunca şişirilecek. Minik Ruby doğum lekesinin tamamen giderilmesi için yedi operasyon geçirecek. Ruby'nin sağ kaşı bu ameliyat sonucu kaybetmesi bekleniyor bu yüzden küçük kız 8 yaşına geldiğinden doku nakli yapılması planlanıyor.
KOLEJENİTAL MELANOSİTİK NEVÜS NEDİR?
Bu hastalık sadece 500 bin kişide bir görülür. Kolejenital doğuştan gelen anlamına gelir, melonosit herkesin saçında ve cildinde bulunan ve melanin pigmentini sağlayan hücrelerdir. Nevüs doğum lekesi anlamına gelir. Üzerlerinde kıl olanları “Dev kıllı ben” olarakta tanımlanmaktadır.
hürriyet.com.tr

Reflüye karşı 10 öneri

Reflü çok yaygın görülen bir rahatsızlık… Yaşam kalitesini düşürmekle beraber reflüyü yenmenin basit yöntemleri var. Geç saatte yemek yemenin zararlı olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Serkan Tutar konu ile ilgili bilgiler verdi.

CİHAN’ın haberine göre Tutar, “Reflü midede kalan yemeklerin ters yolla ağıza geri gelmesidir. Tabi bu besin geri geldiğinde mide asidi ile birlikte geri gelir ve bu durum kişiye fazlası ile rahatsızlık verir. Çünkü midemiz aside dayanıklı olsa da ağız içi yapımız aside dayanıklı değildir. Reflünün oluşmasının iki temel nedeni vardır.” dedi ve ekledi: “Bunlardan birincisi bazı mide hastalıkları veya kullanılan ilaçlardır. İkinci faktör ise yanlış beslenme alışkanlığıdır. Yemek yemeden bir anda fazla miktarda yemek yemek reflünün temelidir. Ayrıca yatmaya yakın fazla besin tüketimi yani tok mideyle uyumak da reflüyü tetikler. Reflüye dikkat etmez ve ciddiye almazsanız mide problemlerinizin ciddiyeti her geçen gün artar.”

REFLÜYE KARŞI ÖNERİLER
-Reflü problemi olan bireylerin midesine bir anda yüklenmemesi çok önemlidir. Yani uzun saatler yemek yemeyip bir anda fazla besin tüketilmesi reflüyü tetikler. Özellikle yoğun ve uzun saatler çalışan bireyler öğün atlarlar ve fazla açlık duygusu ile ihtiyacı olan besinden daha fazlasını tüketirler. Bu nedenle ara ara ufak ara öğünler yapmalısınız.
-Geç saatlerde yemek yemek reflüyü tetikler. Artık midenizin dinlenmesi gereken saatlerde besin tüketirseniz hatta tok mide ile uyursanız reflünüz her geçen gün başınıza daha büyük bela olacaktır.
-Yatmaya yakın besin tüketilmemesine ek olarak geç saatlerde uyumaya vücudu alıştırmak da reflüde sıkıntı çıkarabilir.
-Sigara içen bireylerin reflü problemi yaşama riski yüksektir. Çünkü içtikleri sigaranın %5’i mide ve barsak sistemine gider. Bu da sindirim sisteminizde uzun vadeli problemlere neden olur.
-Alkolde sigara gibi reflü problemine neden olur. Alkol tüketimini sınırlandırmak hatta mümkün olduğunca tüketmemek gereklidir.
-Yemek saatlerinin düzenli olması, bir gün önce hangi saatte yemek yendiyse ertesi günü aynı saatte yemek yenmesi çok önemlidir. Çünkü vücudunuz bu saatlerde besin tüketimine alışırsa mide problemlerinizin daha az olacağını unutmayın.
-Yenilen yemeğin miktarı kadar önemli olan diğer bir noktada yemeklerin hangi pişirme yöntemi ile hazırlandığıdır. Eğer kızartma veya kavurma ile yemekler hazırlanırsa bunun sindirimi çok zorlaşacaktır ve reflünüzü tetikleyecektir. Pişirme yöntemi olarak haşlama, ızgara veya buğulama yöntemleri tercih edilmelidir.
-Mide hassasiyetiniz fazla olması nedeni ile tüketmiş olduğunuz yiyecek ve içeceklerin sıcaklıklarına dikkat etmelisiniz. Çay ve kahve gibi içecekleri çok sıcak, suyu ise çok soğuk olarak içmemelisiniz.
-Baharatlar midenizde yanmaya neden olur ve reflünüzü tetikler. Özellikle karabiber, pul biber gibi mide duvarınızda harabiyet yaratabilecek baharatları tüketmeyin.
– Beslenme dışında da bazı şeylere dikkat etmelisiniz. Örneğin dar beden kıyafetler giyerseniz veya gece yattığınız yastık yeteri kadar yüksek değilse bu durumda reflünüzü tetikler.

29 Aralık 2015 Salı

Minik Öykü’ye kalp aranıyor!

13 yaşındaki Öykü'ye babası sosyal medyada kalp arıyor. Taraftarlar, sanatçılar, ünlü gazeteciler seferber oldu.

“Anne elimi bırakmayın ölmek istemiyorum” dedi. Sonra derin bir uykuya daldı. Babası Turgay Ertok sosyal medya hesabından yürek burkan o mesajı attı. “Kızıma kalp arıyorum ne acı değil mi?”…
“Zeynep Öykü’nün hayata tutunabilmesi için beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın (20-50 kilo arasında, a rh+ veya 0 rh+) kalbine ihtiyacı var. Öykü’nün kurtulması için hasta yakınlarının kalp bağışında bulunması şart…” Aile sosyal medyada bu mesajla 13 yaşındaki Öykü’ye kalp arıyor. Taraftarlar, sanatçılar, ünlü gazeteciler Öykü için seferber oldu.

SOSYAL MEDYADA SESİNİ DUYURMAYA ÇALIŞTI

Tugay Ertok zaman zaman sosyal medyada Sağlık Bakanlığı’na tepki gösterdi. Kızının bir an önce organ bekleyen hastalar arasında acil statüsüne alınmasını istedi. Bu tepki çığ gibi büyüdü. Sosyal medyadaki tepkiler üzerine Sağlık Bakanlığı bir açıklama yaptı. Sağlık Bakanlığı’na ait Türkiye Organ ve Doku Sistemi’ne kayıtlı 631 hastanın bulunduğu, bunların 141′inin acil statüsünde olduğu belirtildi. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre Öykü de “acil” statüsünde.


Anne Ebru Ertok ve baba Tugay Ertok 7 aydır Başkent Hastanesi’nde tedavi gören evlatlarına kalp arıyor. Doğuştan kalp hastası olan Öykü aslında Türkiye’de organ bağışının ne kadar yetersiz olduğunu da gözler önüne seriyor. Türkiye’de nakil için organ bekleyen hasta sayısı 28 bin 164. Sağlık Bakanlığı’na kayıtlı hastalar arasında 22 bin 259 hasta böbrek, 2 bin 716 hasta kornea, 2 bin 233 hasta karaciğer, 631 hasta kalp, 266 hasta pankreas, 51 hasta akciğer, 5 hasta ince bağırsak, 3 hasta kalp kapağı bekliyor. Türkiye’de 5 yıl içerisinde 372 hastaya kalp nakli yapıldı. 2011′de 96, 2012′de 61, 2013′te 63, 2014′te 78 ve 2015′te 74 hastaya uygun kalp bulunarak nakil gerçekleştirildi.

BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞEN HASTALARIN YAKINLARI İZİN VERMİYOR

2015 yılı içinde 1534 hastanın beyin ölümü gerçekleşti. Ancak bu hastalardan sadece 361 kişinin organlarının bağışına ailesi izin verdi. Sağlık Bakanlığı organ nakli bekleyen sayısının her yıl 4 bin kişi arttığını belirtiyor.

28 Aralık 2015 Pazartesi

İyi ki çalıştığı hastanede öldü

İzmir'de, görev yaptığı ameliyathanede geçirdiği kriz sonucu kalbi duran ve 'ölen' 43 yaşındaki anestezi teknisyeni Hüseyin Çapur, hastane personeli arkadaşlarının 7 kez elektroşok uygulaması ve 1,5 saat süren kalp masajıyla hayata döndürüldü.

Sağlık Bakanlığı İzmir Kuzey Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği'ne bağlı Karşıyaka Devlet Hastanesi'nde anestezi teknisyeni olarak çalışan Hüseyin Çapur, ameliyathanede görevi başında kalp krizi geçirdi. Kasılmalar yaşayan ve solunumu duran Çapur'un, yoğun bakım odasına alınmasının ardından kalbi de durdu.

Karşıyaka Devlet Hastanesi Anestezi Birimi Sorumlusu Dr. Semih Koşanoğlu ve iş arkadaşlarının hayata döndürmek için çalıştığı bir çocuk babası Hüseyin Çapur, yaşamla ölüm arasında 90 dakika mücadele etti. Çalışma arkadaşlarının yaşam desteği sağlayarak kalp masajı yaptığı ve 7 kez elektroşok uyguladığı Hüseyin Çapur, beyni oksijensiz kalmadan yaşama son anda tutundu.

'BAŞARI ORANI ÇOK AZ'

Karşıyaka Devlet Hastanesi Anestezi Birimi Sorumlusu Dr. Semih Koşanoğlu, 30 Kasım'da Hüseyin Çapur'un ameliyathanede fenalaştığını söyledi. Çapur'u acil bir şekilde sedyeyle yoğun bakım odasına aldıklarını ifade eden Koşanoğlu, şunları anlattı:

"Tüm çabalarımıza rağmen teknisyen Çapur'un kasılmaları arttı ve solunumu durdu. Solunumunu tekrar başlatabilmek için anestezi uzmanı Dr. Ayşegül Özöner ve ekip arkadaşlarımızla entübe ettik ancak kısa bir süre sonra arrest (kalbin durması) oldu. Kardiyolog Uzm. Dr. Nurullah Çetin'in de desteğiyle beraber yaklaşık 1,5 saat yaşam desteği uyguladık."

Hürriyet'in haberine göre; Umutlarını hiç kaybetmediklerini, hastaya kalp masajı uyguladıklarını ve 7 kez elektroşok verdiklerini belirten Dr. Koşanoğlu, "Uzun bir süre kalp atışı olmamasına rağmen beyni oksijensiz bırakmayarak (hipoksi) çok nadir bir anestezi başarısını elde ettik" dedi. Semih Koşanoğlu, yaşamla ölüm arasında zamana karşı mükemmel organizasyon, doğru zamanda doğru karar, azim, sabır ve müdahale sayesinde arkadaşlarını hayata döndürdüklerini söyledi.

Klinik çalışma arkadaşı Dr. Gamze Kızıldağ ise Hüseyin Çapur'un kardiyak problemlere genetik bir yatkınlığı bulunduğunu, babasının kalp krizi geçirdiğini, erkek kardeşinin de top oynarken kalbinin durması sonucu beyninin oksijensiz kaldığını ve hayatını kaybettiğini söyledi. Arkadaşlarının şu anda istirahat ettiğini de dile getiren Kızıldağ, "Onu hayata döndürmek için uğraştığımız yatağı gördüğümüzde hepimiz çok etkileniyoruz" diye konuştu.

'ÇOK ŞANSLIYIM'

Yaşama tutunmak için uzun süre mücadele eden Hüseyin Çapur ise "Hayatta olduğuma inanamıyorum, şoktayım. Allah'a şükür arkadaşlarım sayesinde ikinci hayatımı yaşıyorum, çok şanslıyım. Herkese teşekkür ederim" dedi. Mersin'de ailesi ve yakınlarının yanında dinlendiğini, bir süre sonra işine döneceğini de ifade eden Çapur, şimdi hayat kurtarmanın önemini daha iyi anladığını da dile getirdi. Karşıyaka Devlet Hastanesi Yöneticisi Dr. Ahmet Murat Işıl ise anestezi teknisyeni arkadaşlarına uzun bir ömür dileğinde bulundu ve arkadaşlarına da özverili çalışmaları dolayısıyla teşekkür etti.

Lösemili üçüzlerden ikisi ilik nakli ile kurtuldu

Gaziantep'te yaşayan Aslan çiftinin 18 ay önce dünyaya gelen ve kısa aralıklarla lösemi teşhisi konan tek yumurta üçüzlerinden ikisi, Sağlık Bakanlığının TÜRKKÖK Projesi aracılığıyla bulunan iliklerin nakledilmesiyle hayat tutundu. Baba Mahmut Aslan, "Doktorlar önümüzdeki sürecin önemli olduğunu söyledi. Küçük bir enfeksiyonda bile hastalığın yenileme durumu var. İnşallah her şey bizim için çok güzel olacak. Zorlu bir süreçten geçtik. Türk halkı ve doktorlarımız bize umut oldu" dedi.

Gaziantep'te yaşayan Aslan çiftinin 18 ay önce dünyaya gelen üçüzlerinden biri 6 ay önce lösemi yüzünden hayatını kaybetti, ikisi ise ilik nakli ile hayat buldu.

Gaziantep'in Şehitkamil ilçesinde yaşayan, Sudenaz (8) ve Busenaz (5) adında iki kızı bulunan Mahmut ve Canan Aslan çiftinin 18 ay önce tek yumurta üçüzleri dünyaya geldi.
7 AYLIKKEN LÖSEMİ TEŞHİSİ KONULDU

Üçüzlerine Şükrü, Osman ve Cafer ismini veren çiftin mutlulukları kısa sürdü. Aile, bebeklerden Osman'ı 7 aylıkken havale geçirmesi üzerine hastaneye götürdü. Hastanede yapılan tetkiklerde Osman'a lösemi teşhisi konuldu. Ailenin üçüzleri olduğu konusundaki uyarısı üzerine doktor, diğer bebeklerin de kontrolden geçmesi gerektiğini belirtti. Diğer bebeklere de yapılan kontrollerde Şükrü ve Cafer'e de lösemi teşhisi konuldu.
OSMAN 6 AY ÖNCE HAYATINI KAYBETTİ

Üçüzlerinin lösemili olduğunu öğrenen aile, tedavi için Hacettepe Üniversitesi Hastanesine başvurdu. Burada bir süre ilaç tedavisi gören bebeklerden Osman, yaklaşık 6 ay önce hayatını kaybetti.

YAŞAMALARI İÇİN TEK ÇARE İLİK NAKLİYDİ
Doktorlar, diğer iki bebeğin yaşaması için tek çarenin ilik nakli olduğunu aileye iletti. Bebeklere ilik bulabilmek için adeta seferber olan ailenin doku örneklerinin Şükrü ve Cafer'e uyumsuz olduğu tespit edildi. Sağlık Bakanlığı, bebeklere ilik bulunması için yurt içi ve yurt dışında tarama başlattı. Bu sırada aile, yaklaşık 3 ay önce tedavi için Antalya'daki özel bir hastaneye geldi.

TÜRKKÖK PROJESİ İLE UYGUN İLİK BULUNDU

Burada ilaç tedavisi gören bebeklere mutlu haber, Sağlık Bakanlığı ve Türk Kızılayı iş birliğinde yürütülen Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi (TÜRKKÖK) Projesi'nden geldi. Yurt içinden iki vericinin bebeklere iliklerinin uyumlu olduğu bildirildi. Bebeklerden Şükrü yaklaşık 2 ay önce, Cafer de 4 gün önce ilik nakli oldu.
NAKİLLE HAYAT BULDULAR

İlk tetkiklerinde kan değerleri normale dönmeye başlayan bebekler, nakille hayat buldu. Bebeklerin, hastanede steril bir ortam olan ve anne dışında kimsenin giremediği kemik iliği-kök hücre transplantasyonu odasındaki tedavileri devam ediyor.

"DONÖR OLAN VATANDAŞLARIMIZA MİNNETTARIZ"

Baba Mahmut Aslan, çocuklarının durumunun iyi olduğunu anlattı. Yolun başında olduklarını ifade eden Aslan, "Doktorlar önümüzdeki sürecin önemli olduğunu söyledi. Küçük bir enfeksiyonda bile hastalığın yenileme durumu var. İnşallah her şey bizim için çok güzel olacak. Zorlu bir süreçten geçtik. Türk halkı ve doktorlarımız bize umut oldu. Bebeklerimizden birini kaybettik ancak ikisini hayatta tutmayı başardık. Donör olan vatandaşlarımıza minnettarız" dedi.
"İNŞAATTA ÇALIŞIYORDUM, KIZLARIMA BAKMAK İÇİN İŞİ BIRAKTIM"

Eşinin sürekli hastanede olduğunu, kendisinin de okula giden diğer iki kızı için Gaziantep'te kalmak zorunda olduğunu ifade eden Aslan, şöyle konuştu:

"İnşaat işlerinde çalışıyordum. Eşim Antalya'ya gidince kızlarıma bakabilmek için çalışamaz hale geldim. İkizlerin hastaneden taburcu olduktan sonra rahat yaşamaları, enfeksiyon kapmamaları için Antalya'da arkadaşların da desteğiyle ev tuttuk. Her ay kirasını nasıl yatıracağım bilmiyorum ama ikizlerim için bunu yapmak zorundayım. Maddi sıkıntılarımız var. Ne yapacağımızı bilmiyoruz."
GÜÇLÜ DURMAYA ÇALIŞTIM

Anne Canan Aslan ise bebeğini kaybetmenin acısını diğer iki bebeğinin sağlığı için yaşayamadığını dile getirdi.

Yaşadığı günleri kelimelerle anlatamadığını aktaran Aslan, "Üçüzlerimizin mutluluğunu yaşarken hastalığı öğrendik. Bebeklerimden birini kaybettim ancak diğer iki bebeği yaşatmak zorundaydım. Bu nedenle güçlü durmaya çalıştım. Gönüllüler sayesinde bebeklerim ilik nakli oldu. Mutluyum. Umarım sıkıntılı günleri atlatacağız" dedi.

27 Aralık 2015 Pazar

Kazada kopan elini kurtarmak için ayağına diktiler

Çinli adamın iş kazasında kopan eli, kolundaki dokuların zarar görmesi nedeniyle bir süreliğine ayak bileğine dikildi.

Geçirdiği iş kazasında kopan Çinli adamın eli, kol dokuları çok zarar gördüğü için bir süreliğine ayak bileğine dikildi.

İLGİNÇ BİR YÖNTEME BAŞVURDULAR

Çinli Xiao Wei geçtiğimiz ay geçirdiği bir iş kazasında elini kaybetti. Eli kopan Wei acil olarak hastaneye yetiştirildi fakat doktorlar kol dokularının çok zarar gördüğünü belirterek eli yerine dikemedi.

UYGUN ŞARTLAR OLUŞTUĞUNDA YERİNE DİKİLECEK

Bunun yerine oldukça ilginç bir yönteme başvuruldu. Adamın kopan eli ayak bileğine yerleştirildi. Hem el hem de kol dokularının iyileşme sürecini bekleyen doktorlar uygun şartlar oluştuğunda eli asıl yerine dikeceklerini açıkladı. Yaz aylarında da yine başka bir Çin vatandaşı alnına monte edilen burnuyla dünya gündemini meşgul etmişti. (haberler.com.tr)

Erken doğumu önleyebilecek keşif

Erken doğumu önlemenin sırrı tek molekülde olabilir. Amerikalı bilim insanları, rahim duvarındaki bir molekülü devre dışı bırakarak erken doğumun önlenebileceğini ortaya koydu.

Her 10 bebekten biri, 37. hafta ve öncesinde, yani prematüre doğuyor.

Bazı bilim insanlarına göre erken doğum, dünya gelinde görülen bir salgın. Peki, erken doğumun önüne geçmek mümkün olabilir mi? Amerikalı araştırmacılara göre sorunun yanıtı ‘evet’.

Stanford üniversitesi, tek bir molekülü devre dışı bırakarak erken doğumun geciktirilebileceğini ve hatta önlenebileceğini keşfetti.

Bu molekül, rahim duvarındaki kalsiyum seviyesinden sorumlu. Kalsiyumun da kasılmayı tetiklediği biliniyor.

HER YIL 15 MİLYON BEBEK ERKEN DOĞUYOR

Araştırmacılar, fareler üzerinde yaptıkları deneyde, rahmin kasılmasında önemli rol oynayan bu molekülü işlevsiz kılarak, erken doğumu önlemeyi başardı.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 15 milyon bebek prematüre doğuyor.

Erken doğan bebekler; solunum sorunu, kalp rahatsızlığı, otizm ve astım gibi sağlık sorunlarıyla karşılaşabiliyor, bazıları ise hayata tutunmayı başaramıyor.

Kadavranızı bağışlar mısınız?

Türkiye'deki tıp fakülteleri kadavra bulmakta sorun yaşıyor, nedeni; bağış yetersizliği. İşin ilginç yanı; anatomistlerin de büyük kısmı kadavra bağışına sıcak bakmıyor. Bir ankete katılan anatomistlerin sadece %30’u öldükten sonra bedenini tıp eğitimine bağışlamak istiyor.


Kadavra bağışı Türkiye’deki tıp eğitimin önemli sorunları arasında. Tıp-anatomi eğitiminin olmazsa olmazı kabul edilen kadavra çalışmaları için yapılan bağışlar yetersiz. Kadavra yetersizliği, hem tıp fakültelerinin hem de öğrenci sayısının artmasıyla birlikte daha çok hissedilir oldu. Tıp fakültelerinin sayısına göre yılda yaklaşık 500kadavraya ihtiyaç var. Bağışlar yetersiz olunca çözüm ithal kadavrada arandı ancak onun da maliyeti çok yüksek. 

Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği desteği ve Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ev sahipliğinde ilk kez düzenlenen Medical Park Anatomi Günleri Sempozyumunda tıp fakültelerindeki kadavra ihtiyacı ve yapılması gerekenler masaya yatırıldı.

“MÜZİĞİN DİLİ NOTALARLA, TIBBINKİ ANATOMİYLE BELİRLENİR” 

Her bilimsel disiplinin kendine özgü bir dili, bir alfabesi olduğunu belirten ve “Müziğin dili notalarla belirlenir, tıbbın ise anatomiyle” diyen BAU TIP Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç, anatominin, insan vücudunun haritası ve hastayı tanımanın temel prensibi olduğunu söyledi: “Dolayısıyla hastaya herhangi bir tedavi uygulanmadan önce özellikle bu cerrahi bir tedaviyse mutlaka ilgili bölgenin anatomisinin en iyi şekilde bilinmesi gerekir. Bu nedenle tıp fakültelerinde temel eğitim disiplinlerinin başında anatomi gelir.”

KADAVRA ÖĞRENCİYE 3 BOYUTLU DÜŞÜNME İMKANI VERİYOR

Anatomi eğitiminde en önemli materyalin kadavra olduğunu aktaran ve ülkemiz tıp fakültelerinde yaşanan kadavra sorununa dikkat çeken Kılıç’a göre, alternatif yöntemler kadavranın yerini almaktan uzak: “Kadavra en iyi simülasyon aracıdır. Son zamanlarda teknolojik imkanlarla hazırlanmış birçok pahalı modelin, bilgisayar donanımlı sistemlerin ülkemize girmekte olduğunu görüyoruz. Ama hiçbiri bir kadavranın öğrenciye katacağı simülasyon yani üç boyutlu düşünebilme yeteneğinin yerini tutamaz.”
“İTHAL KADAVRANIN MALİYETİ ÇOK YÜKSEK”

Kadavra ile yapılan bilimsel çalışma ve eğitimin insan canını kurtarmaya vesile olduğunu ifade eden Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Şehirliise “Ülkemizde kendini tıp bilimine ve eğitime bağışlayanlar olmasına karşın henüz ihtiyacı karşılayacak seviyede değildir” dedi.

Ülkemizde yıllık kadavra ihtiyacının 500 olduğunu ifade eden Prof. Şehirli, kadavra ile eğitiminin maksimum 10-12 kişilik gruplar halinde yapılmasının uygun olduğunu ancak birçok fakültede bu oranı sağlayacak düzeyde kadavra bulunmadığını söyledi.

İthal kadavra konusuna da değinen Şehirli, “Son düzenlemelerle, yurtdışından kendini kadavra olarak bağışlamış kişilerin bedenlerinin ülkemize getirilmesine izin verilmiştir. Ancak maliyeti 15 bin doları bulmaktadır. Bu bedel yurtdışındaki kurumun yaptırdığı hepatit, HIV gibi testler, ilaçlama ve saklama bedelleri, Türkiye’ye nakli sağlayan firmanın nakliye ve bu iş için harcadığı emek karşılığında ödenmektedir. Kadavranın kendisinin bir bedeli yoktur” şeklinde konuştu.

“ANATOMİSTLERİN % 70’İ KADAVRA BAĞIŞINA HAZIR DEĞİL”

Meslektaşlarına yönelik yaptıkları bir anketten de bahseden Prof. Dr. Şehirli’nin sözleri tabloyu daha da kötüleştirecek nitelikte: “Son yaptırdığımız bir ankete göre anatomistler arasında bile öldükten sonra kendini kadavra olarak bağışlayanların sayısı oldukça az çıktı. Ankete katılan anatomistlerin yüzde 30’u öldükten sonra kendini kadavra olarak bağışlayabileceğini belirtirken, yüzde 70’i ise bu konuda henüz hazır olmadıklarını bildirdi.”
UZMANLIK EĞİTİMİ İÇİN DE ÇOK ÖNEMLİ

Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Tekdemir ise bir başka önemli noktaya işaret etti, temel tıp eğitimi kadar uzmanlık ile mezuniyet sonrası uygulama ve eğitimlerde de kadavra çalışmalarının son derece önemli oldunun altını çizerek, “Çünkü yapılacak uygulamaların tümü, önce kadavra üzerinde deneniyor” dedi.

Kadavra yetmezliğinde çözümün bağışın artırılması olduğunu dile getiren Prof. Kılıç da “Bu kültürel bilinçlenmeyle ilişkili bir durumdur. Bu nedenle aynen organ bağışında olduğu gibi beden bağışının da artırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir” ifadelerini kullandı.

KADAVRA BAĞIŞI NASIL YAPILIR?

Sempozyuma katılan uzmanların verdiği bilgiye göre, tüm tıp fakülteleri kadavra bağışı kabul ediyor. Bunun için fakültelerle iletişime geçmek ve bağış formu doldurmak yeterli oluyor. ntvmsnc

Canan Karatay: Beni susturmak istiyorlar

Hakkında çıkan meslekten atıldı haberlerinin kesinlikle doğru olmadığını söyleyen ünlü Kardiyolog Karatay, 'Söylediklerimin arkasındayım, bilinçli olarak hedef gösteriliyorum' dedi.

A Haber'de yayınlanan Salih Sayman'ın sunduğu Memleket Meselesi programına Prof. Dr. Canan Karatay konuk oldu.
Hakkında çıkan meslekten atıldı haberlerinin kesinlikle doğru olmadığını söyleyen ünlü Kardiyolog Karatay,'Söylediklerimin arkasındayım, bilinçli olarak hedef gösteriliyorum' dedi. Karatay, hastanelerin doğum kliniklerinde meslekten men edildi diye posterler asılarak karalamalar yapılıyor. Beni susturmak istiyorlar' diye konuştu.
BENİ SUSTURMAK İSTİYORLAR
'Türkiye'nin en büyük sağlık sorunu Karatay anlaşıldığı kadarıyla. Bütün sağlık sorunları halloldu, Karatay men edildi oldu. Aslı yok esası yok. Bunlar Tabipler Birliği'nde aralarında konuştukları bir şey. Servis ediliyor medyaya. Amaçlı olarak servis ediliyor. Oysa gebelik şekerinin zararlı olduğunu ben de söylüyorum, gebelik şekerinin başından itibaren yapılmasını, incelenmesini ve önlenmesini anlatıyorum. Mangalda kül bırakmıyoruz erken teşhis diye. Yalan yanlış haberler maalesef. Tabipler Birliği'nin üyesiyim bende. En yaşlı üyelerden biriyim. Hatta en üzücüsü özel hastanelerde kadın doğum kliniklerinde benim posterlerim asılmış durumda altında "meslekten men edildi" diye... Ama katiyen öyle bir şey yok.'

Yeni bir sen için sihirli rakamlar

Gözünüz korkmasın: Günlük rutinlerinizde küçük değişiklikler yaparak daha sağlıklı, daha daha genç ve daha zinde olabilirsiniz. Sadece sihirli rakamları aklınızda tutun ve kaliteli yaşamın yeni anlamıyla 2016’da tanışın!

HER YIL -100 KALORİ YILDA 5 KİLO
Kolay gibi görünüyor değil mi? Evet, gerçekten de kolay. Üstelik faydaları da inanılmayacak kadar fazla. Günde yalnızca 100 kalori eksiltmek yılda yaklaşık 5 kilo vermenize yardımcı olur. Asitli içecekler, kalori deposu abur cuburlar ve kurabiye gibi şeyleri çıkararak kolayca 100 kalori daha az alabilirsiniz.

YÜZÜNÜZDEN 10 YILI SİLİN
C vitamini sağlıklı ve gergin bir cilde sahip olmanızda büyük önem taşır. Genç bir ciltbol miktarda C vitaminine sahipken, yaşlandıkça bu vitamini kaybetmeye başlar. UV ışınlarına maruz kalmak, çevre kirliliği ve sigara dumanı gibi diğer faktörler de ciltteki C vitamininin azalmasında etkilidir. Bünyenizdeki bu eksikliği gidererek, eksikliğin neden olduğu yaşlanma etkileriyle savaşmanız; hatta zamanın etkilerini yüzünüzden azaltmanız mümkün.

5 KİLO VERİLECEK
Sadece 5 kilo vermek yüksek tansiyonun düşmesine, felç riskinizin azalmasına, bunamayla savaşmaya, rahim ve meme kanseri riskinizin azalmasına ve kolesterolünüzün %10’a kadar düşmesine yardımcı olur.

HER ÖĞLE 1 PATATES
Tatlı patates besin değeri en yüksek, doğal şeker içeren, nişastalı sebzelerden biridir. Orta boy bir tatlı patates lif, potasyum, güçlü bir antioksidan olan beta karoten ve A vitamini zenginidir. Kilo almamak adına akşam değil öğle yemeğinde tüketmenizde fayda var. 

15 SANİYEDE KANSERLE SAVAŞ
Size sihirli iksir kıvamında bir tarif veriyorum: 15 saniye içinde hazırlayacağınız kahvaltılık bu smoothie, içinde bulunan üzüm ve karalahana gibi besinler sayesinde, kanserle savaş için ideal bir antioksidan deposu.
Malzemeler
1 kâse ıspanak yaprakları
1 kâse doğranmış karalahana
1 kâse çekirdeksiz yeşil üzüm
1 adet ayıklanmış armut
1 adet kabuğu soyulmuş portakal
1 adet muz
1 çay kaşığı chia tohumu
1/2 fincan su
2 fincan buz
HazırlanışıBütün malzemeleri blender’a koyun ve 15 saniye boyunca karıştırın.

12 DAKİKADA YOGA
Yogadan yararlanmanız için bir guru gibi yoga yapmanıza gerek yoktur. Günde yalnızca 12 dakika ayırmak denge, nefes ve esnekliğinizin gelişmesine büyük katkıda bulunur. Her güne hızlı bir yoga rutini ile başlarım. Yoga rahatlamak veya enerji dolmak için harika bir yoldur. Hangisini tercih ederseniz ona odaklanmanız yeterli...

8 SAAT UYKU
Düzenli uyku, iyileşmeye, dinlenmeye ve hastalıklardan korunmanıza yardımcı olur.
Uykusuzluk ise çoğu zaman kilo alımı, uzun vadeli hafıza eksikliği ve yüksek tansiyon gibi problemler üretir. Yüksek tansiyon yaşlanmanın bir numaralı nedenidir. Her gece 8 saatlik uyku uyumalısınız.

GÜNDE 200 GRAM DOMATES
Domates, C vitamini deposudur ve yüksek oranda betakaroten içerir. Sadece 200 gram taze domates günlük C vitamini ihtiyacınızın yaklaşık %58’ini, A vitamini ihtiyacınızın %22’sini karşılarken lif ihtiyacınızın da neredeyse %8’ini tamamlar. Domates aynı zamanda potasyum, B6 ve folik asit zenginidir. Yapılan çalışmalar likopen zengini domates ağırlıklı besinleri en fazla tüketen kadınların kalp hastalığı risklerinin azaldığını söylüyor. Çalışmaya göre, kadınların kanlarındaki likopen seviyesi yükseldikçe, kalp-damar rahatsızlıkları riski düşüyor.

OMEGA-3 DEPRESYONLA SAVAŞIR
Kalp sağlığını korumasının yanı sıra, omega-3 yağ asitleri aynı zamanda depresyonla savaşmanıza yardımcı olur. Omega-3 seviyenizi besin takviyesi ile yükseltebileceğiniz gibi, daha fazla somon, keten tohumu ve ceviz tüketerek de artırabilirsiniz.
Mehmet Öz / Hürriyet

25 Aralık 2015 Cuma

Aylarca depresyon tedavisi gördü beyin tümörü çıktı

54 yaşında bir kadın yorgunluk ve isteksizlik, karar verememe, konsantre olamama ve uykusuzluk şikayeti ile doktora başvurdu. Bu belirtiler üzerine kendisine depresyon teşhisi koyuldu ve anti depresan ile anksiyeteyi önleyici ilaçlar verildi.
Ancak şikayetleri geçmeyip, işyerinde sorun yaşamaya başlayınca intihar etmeyi düşünmeye başladı. 5 ay boyunca ilaç kullanan ve isminin açıklanmasını istemeyen kadının tüm hobilere karşı ilgisi azaldı.
AİLESİNDE HİÇ AKIL HASTASI YOK
Ailesinde hiç akıl hastası olmayan ve bu yüzden yatkınlığı olmadı düşünülen kadının dirençli depresyonu olması doktorların kafasını karıştırdı. 5 ayın sonunda ilaçları bırakan kadının durumundan şüphelenen doktorlar bunu bir bilimsel platformda dile getirdi.
BEYNİNDE DEV TÜMÖR BULUNDU
Daha sonra bir beyin taramasından geçen kadının beyninde dev bir beyin zarı uru bulunduğu görüldü. Fransa'da geçen olayda acil olarak ameliyata alınan kadının bir ay içerisinde tüm depresif belirtileri ortadan kayboldu.
DİRENÇLİ DEPRESYON HASTALARINA MR ÇEKİLMELİ
Uzmanlar bu tür depresyon hastalarının başka fiziksel şikayeti olmasa bile beyin MR'ı çektirebileceklerini söylüyor. Doktorlar her hastaya MR çekmenin mümkün olmasa da özellikle 50 yaşın üstündeki depresyon hastalarına çekilebileceğini ve ilaçla geçmeyen dirençli depresyon varsa şüpheyle yaklaşılması gerektiğini belirtti.
Baş ağrısı, bulantı ve kusma, görme problemleri beyin tümörünün belirtileri olabilir. Hürriyet

Hayatı boyunca yemek yiyemeyecek

Birçok aile çocuğunun yemeği ile oynamasını istemez ama Langran ailesini mutlu eden belki de tek şey bu. Çünkü 4 yaşındaki oğulları Oakley Langran doğduğundan beri yemek yiyemiyor.

Oakley doktorların nedenini ve tedavisini bulamadığı bir hastalığa sahip. Bu nedenle doğduğundan itibaren günde yaklaşık 100 defa kusan Oakley, vücudunda bağırsaklarına bağlanan bir tüp sayesinde besleniyor.
Charlene ve Stephen Langran çifti Noel yemeklerinde oğullarının önüne oyuncak yemek koyuyor. Bu sayede ailecek yemek yiyebiliyorlar.
GÜNDE 100 KEZ KUSUYORDU
2011 yılında oğlunu dünyaya getiren Charlene, oğlunun doğduğu andan itibaren anne sütüyle beslemeye çalışsa da günde neredeyse 100 kere kusmuş. İki çocuk sahibi daha olan genç kadın "Bunun anormal olduğunu farkettim. Diğer çocuklarımda böyle bir sorun olmamıştı. Bağırsaklarında da sorun vardı. Ayrıca çok zayıf görünüyordu." dedi.
HİÇ KİLO ALAMADI
Southampton General Hospital'da tedavi altına alınan Oakley'e önce bir mide hastalığı teşhisi koyuldu. Ancak daha sonra hiç kilo almamasından şüphelenilince tekrar gözden geçirilmiş.
BAĞIRSAKLARINA TÜP YERLEŞTİRİLDİ
Bağırsaklarına bir tüp yerleştirilen küçük çocuğa günlük besinleri buradan veriliyor. Hastalığına tam olarak teşhis koyulamaması nedeniyle de bu duruma Oakley Sendromu ismi verilmiş.
Oğlunun hayatı boyunca yemek yiyemeyeceğini söyleyen anne Charlene en azından oğlunun oynayabilmesi için önüne oyuncak yemekler koyuyor.

Ek gıdalarla ilgili doğru bilinen 6 yanlış

Anne sütünden sonra bebeklerin sağlıklı gelişimi için verilen ek gıdaların etkili olması için bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerekiyor. Konu ile ilgili bilgiler veren Memorial Hizmet Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Eda Durmuş, doğru bildiğimiz yanlışları anlattı.

Bebek yutma ve çiğneme işlemini yapabildiği zaman ek gıdaya geçilebileceğini vurgulayan Durmuş, “Yalnızca anne sütü ile beslenen bebeklerde ek besinlere en erken 6. ayda başlanır. Bununla birlikte ek besine geçilirken bebekte bazı gelişmelerin de takip edilmesi gerekir. Bebeğin başını dik tutması, oturabilmesi, el ve göz uyumunun gelişmiş olması gerekmektedir. Bebekler ilk aylarda besinleri dilleri ile itebilir, bu normal ve zaman içinde kaybolacak bir harekettir. Bununla birlikte ağız açma, yutma ve çiğneme uyumu gelişmektedir. Bebeklerin beslenme durumu en iyi tartı alımları ile değerlendirilir. Bu nedenle bebek düzenli sağlık kontrolüne götürülmelidir. Bu dönemde çocuğa verilen ek besinlerin anne sütünün tamamlayıcısı olduğu unutulmamalıdır.” dedi.

‘YENİ BESİNLERİ BEBEK AÇKEN DENEYİN’


Ek besinlere başlanırken dikkat edilmesi gereken detayları anlatan Durmuş, “İlk kez denenecek yiyeceklerin bebek açken ve öğle öğününde verilmesine dikkat edilmelidir. Ek besinlere teker teker ve az miktarda başlanmalı, bebeğin alımına göre arttırılmalıdır. Her yeni başlanan gıda sonrası bebekte ishal, döküntü, kusma olup olmadığının kontrol edilmesi unutulmamalıdır. Bebek istemediği bir besine zorlanmamalı, belli bir ara sonrasında gıda yeniden denenmelidir. Ek gıdalara yoğurt, meyve püresi gibi tekli besinlerle başlanmalı daha sonra karışımlara geçilmelidir. Tüm besinlerin kaşık ile verilmesine özen gösterilmelidir. Bu süreçte kesinlikle biberon kullanılmamalıdır. Her zaman doğal ve taze besinler tercih edilmelidir. Beslenme aceleye getirilmemelidir. Hızlı ya da fazla beslenen bebeklerin kusacağı göz önüne alınmalıdır.” şeklinde konuştu.

Ek besinlere geçilirken meyve ve sebzelerin tercih edilmesi gerektiğini kaydeden Durmuş, “Elma, şeftali, armut gibi meyveler ile patates, havuç ve kabak gibi sebzelerin püresi ve suyu tercih edilmesi sağlıklıdır. Bunların yanı sıra evde mayalanmış yoğurt, pirinç unu ile sade ya da formül süt ile hazırlanan muhallebi ve yumurta sarısı da bebeklere verilebilir. 7 aydan sonra etli dolmalar, etli sebze yemekleri, köfte, pilav, makarna ve ekmek de beslenme zincirine eklenebilir.” ifadelerini kullandı.
‘İNEK SÜTÜ BİR YAŞINDAN ÖNCE VERİLMEMELİ’
Bebeğe inek sütünün 1 yaşından önce verilmemesi uyarısında bulunan Durmuş şöyle devam etti: “İnek sütü bağırsakta gizli kanamaya sebep olabilmektedir. Bunun yanın da demir içeriğinin yeterli olmaması ve içerdiği yabancı proteinlerle alerjiye sebep olabilmesi nedeni ile 1 yaşından önce verilmemelidir. Bununla birlikte yiyeceklerin içindeki miktar ihtiyacı karşılayacağından 1 yaşından önce tuz verilmesi de sakıncalıdır. Hazır besinlerin bebek beslenmesinde yerinin olmadığını bilinmelidir. Besinler doğrudan şeker yerine pekmez ya da meyve ile tatlandırılması tercih edilmelidir. Bal 2 yaşından önce verilmemelidir. Fındık, fıstık gibi sert besinler en az 3 yaşına kadar çocuklardan uzak tutulmalıdır. Soya, alüminyum ve östrojen içerdiği için verilmemelidir. Çayın besleyici değeri olmadığı gibi başta demirin olmak üzere gıdaların bağırsaktan emilimini bozduğu için bebek beslenmesinde yeri yoktur.”
Durmuş ek beslenmede doğru bilinen yanlışlar şöyle sıraladı:
“1.Farklı tatlara alışması için 6.aydan önce ek besin vermek… YANLIŞ! Çeşitli beslenen annenin süt tadı da değişir, böylece bebeği de değişik tatları öğrenir.
2.Gece sık uyanan bebeklere ek besin verilmelidir… YANLIŞ! Bebekler 6.ay civarında sık uyanır. Bebeğin kilo alımı ve uykuya geçişteki uygulamalar değerlendirilmelidir.
3.Ayda 1-1.5kg alırken 500-600 gr alan bebekte ek besine geçilmelidir… YANLIŞ! Tartı alımı sürekli aynı hızla devam etmez, anne sütü alan bebeklerde 4-6.ayda kilo alımı yavaşlayabilir.
4.Emzirme sonrası hemen uyumayan bebeklere ek besin başlanmalıdır… YANLIŞ! 4.aydan sonra bebeklerin etrafa ilgisi arttığı için hemen uyumayabilir.
5.Annesi yetersiz beslenen bebeklere 6.aydan önce ek besin verilmelidir… YANLIŞ! Anne dengeli beslenmiyorsa anneye vitamin ve mineral desteği yapılmalıdır.
6.6-12 ay arası bebeklerin günde ½ litre anne sütü alması gerekir… YANLIŞ! Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu bilgi tamamıyla yanlıştır. Bebeklerin alması gereken anne sütü miktarı tartı kontrolüne göre her bebeğe özel belirlenir.
7.Sağlıklı beslenmeleri için bebeklere kırmızı et az verilmeli, besinlere yağ katılmamalı… YANLIŞ! Erişkinler az çocuklar fazla hayvansal gıda tüketmeli, bebeklere en faydalı yağ zeytinyağıdır.” Sözcü