31 Mart 2016 Perşembe

Doğumda topuk yakan ihmale suç duyurusu

İzmir’de, bir ortaokulda matematik öğretmeni 30 yaşındaki Y.P.B., ilk çocuğunun doğumu sonrasında, üşümemesi için hemşire tarafından konulan sıcak su torbalarının unutulması üzerine iki ayağının topuğunun yanmasıyla yaralandı. Y.P.B., olayda ihmali bulunan özel hastanedeki sorumlular ve hemşire hakkında suç duyurusunda bulundu.


Y.P.B.’nin avukatı, hastane ve sorumlular hakkında ayrıca 100 bin liralık tazminat davası açacaklarını da belirtti.

ANESTEZİ YÜZÜNDEN SICAK SU TORBASINI HİSSETMEDİ

Bayraklı’da oturan öğretmen Y.P.B., geçen 18 Şubat’ta özel bir hastanede sezaryen ile kız bebek dünyaya getirdi. Doğum sırasında belden aşağısı uyuşturulan ve doğumdan sonra dinlenmesi için odasına alınan Y.P.B., görevli hemşireye üşüdüğünü söyledi. Bunun üzerine hemşire odaya sıcak su torbası (termofor) getirip, her iki ayağının altına bırakıp gitti. Doğum sırasında verilen anestezinin etkisiyle sıcak su torbasının sıcaklığını hissetmeyen Y.P.B., sabaha karşı, narkozun etkisinin geçmesi ile topuklarında çok şiddetli ağrı, acı başlayınca durumu eşi S.B. ve yakınlarına söyledi.

SICAK SU TORBASI YAKTI

Bunun üzerine baktıklarında, sıcak su torbalarının her iki ayağını da ağır derecede yaktığı anlaşıldı. Bu durum doğumu yaptıran Dr. Sultan B.’ye bildirildi, o da hastayı bir başka doktora yönlendirdi. Dr. Ali Ö. tarafından yapılan kontrolde, Y.P.B.’nin her iki ayağında açık yara ve ağır derecede yanık oluştuğu tespit edilince bir başka özel hastaneye götürüldü, tedavisi yapıldı.
Öğretmen Y.P.B., avukatları Ersin Gülsoy ve Seyit Ahmet Akyüz aracılığıyla, olayda ihmali bulunan hastanedeki sorumlular ve hemşire hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na ’ihmali davranışla kasten yaralama ve görevi ihmal’ suçlarından suç duyurusunda bulundu. Avukat Ersin Gülsoy, savcıya verdiği şikayet dilekçesinde şunları belirtti:

GÜNLERCE TEDAVİ GÖRDÜ

"Müvekkilim bu yaralamadan sonra günlerce tedavi gördü ve halen de görmeye devam etmektedir. Doğurduğu kızını 40 gündür kullandığı ilaçlardan dolayı emziremiyor. Bebek bugüne kadar anne kokusunu ve sevgisini alamamıştır. Bu bir anne için çok acı bir durumdur. Yaralanmaya neden olan hemşire, sıcak su torbasını bırakıp gitmiş, suyun sıcaklığı konusunda ne müvekkile ne de refakatçilerine hiçbir uyarıda bulunmamış ve sonrasında geri gelerek müvekkili kontrol etmemiştir. Bu nedenle bu hemşire ihmali davranışla müvekkilimin yaralanmasına neden olmuş, ihmalen kasten yaralama suçunu işlemiştir.

"HASTA VE AİLESİ TERSLENDİ"

Olay günü nöbetçi olan sorumlu doktor da hemşireyi denetlemeyerek ve hastayı kontrol etmeyerek ’görevini ihmal’ etmiştir. Bu olay nedeni ile hastane yetkililerinden yaralanmaya neden olan hemşirenin ve sorumlu hekimin ismi istenmesine rağmen hastane yetkilileri sanki bütün kusur ve sorumluluk müvekkilimdeymiş gibi müvekkili ve ailesini terslemiştir. Olayda kusurlu bulunan görevlilerin tespit edilerek cezalandırılmalarını talep ediyoruz."

100 BİN LİRALIK TAZMİNAT DAVASI

Avukat Ersin Gülsoy, suç duyurusunun ardından Cumhuriyet Savcısı’nın dilekçeyi kabul ettiğini ve sorumluların ifadelerini almaya başladığını, bu kişileri Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) de şikayet ettiklerini söyledi. Avukat Gülsoy, hastane ve sorumlular hakkında da ayrıca 100 bin liralık tazminat davası açacaklarını da belirtti.

Bahri KARATAŞ/İZMİR, (DHA)

Canan Karatay: Sözlerim yanlış anlaşıldı

Aydın Nazilli'de yaptığı 'incir' açıklaması nedeniyle tepki çeken Canan Karatay, yaptığı yazılı açıklama ile yanlış anlaşıldığını söyledi.

Aydın’ın Nazilli İlçesi’nde katıldığı konferanstaki, incir ile ilgili sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Canan Karatay yazılı bir açıklama yaparak doğal incirin sağlık için birçok faydası bulunduğunu belirtti.

Nazilli’de düzenlenen 7′nci Kültür Sanat ve Edebiyat Festivali’nde konuk olan Prof. Dr. Canan Karatay, yaptığı açıklamada yanlış anlaşıldığını söyleyerek haberde yer alan “İncirin fazla tüketilmesi ölüme neden olabilir” açıklamasının bir yanlış anlaşılma olduğunu ileri sürdü. Prof.Dr. Canan Karatay ile birlikte Aydın Ticaret Odası Başkanı Hakan Ülken’in de imzasını taşıyan yazılı açıklamada, Karatay’ın şu sözlerine yer verildi:

“Ben hayatım boyunca tek bir besin için öldürür ya da iyileştirir dememişimdir. O açıklamada kasıt incir değil birçok meyvede bulunan fruktozdur. İnsan vücudu bir okyanus gibidir, buna bir besin tek başına etki edemez. Bırakın öldürmeyi aksine doğal incirin sağlık için birçok faydası vardır. Bunun için Karatay Diyeti, Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu Sağlık ve Karatay Mutfağı kitaplarımda da incirle yapılan 3 tane farklı tarife yer verdim.”

2 İNCİR SLOGANI

Prof. Dr. Canan Karatay ile görüşmesi sonrasında, Aydın Ticaret Odası tarafından Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Tescili’nin alındığı incirin, gerek kendileri gerekse Aydın için ne kadar önemli ve öncelikli olduğunu belirten Aydın Ticaret Odası Başkanı Hakan Ülken, “Çıkan haberler karşısında Prof. Dr. Canan Karatay bizimle irtibata geçmiştir. Basına yansıyan haberlerde sözlerinin çarpıtıldığını, incirle ilgili ‘öldürür’ diye bir söz sarf etmediğini bize iletmiştir. Bu durumda konu bizim açımızdan kapanmıştır. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki, beyanatımızda bahsettiğimiz ‘Her gün 2 incir her şeye iyi gelir’ ifadesindeki 2 rakamı tıpkı ‘Bir avuç fındık’ da olduğu gibi bir tabir, hatta slogandır. Azlık, çokluk veya miktar ifadesi değildir. Aydın’ın başta inciri olmak üzere akla gelen hangi değeri ve menfaati varsa can damarında olmaya devam edeceğiz” dedi.

30 Mart 2016 Çarşamba

Yorgunluğunuzu yok edecek 16 taktik

Uzm. Dr. Özgür Şamilgil, yorgunluk hissini yok edecek önemli bilgiler verdi.

Hepimiz çeşitli sebeplerle yorgunluk hissine hapsoluyoruz. Bu nedenle de yapmak istediğimiz pek çok şeyi kaçırıyoruz. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü, Uzm. Dr. Özgür Şamilgil yorgunlukla savaşırken yardımcı olacak taktikler verdi.

YATMADAN ÖNCE YAPMAMANIZ GEREKENLER

6-8 saatlik iyi bir gece uykusunun sağlık için önemi çok büyük. Bölünmüş, kalitesiz, eksik ya da fazla uyku şunlara yol açabiliyor:

**Bağışıklık sistemini ciddi derecede bozuyor. Hafızayı önemli ölçüde zayıflatıyor, dikkat dağınıklığı yaratıyor. Zihinsel ve fiziksel performansı düşürüp problem çözme yetisini azaltıyor.

**Şeker Hastalığı’na yatkınlığa, tokken bile sık acıkmaya (gece nöbeti tutanlarda) kilo artışına neden oluyor. Hayvan deneylerinde tümör gelişimini 2-3 kat arttırıyor.

**Biyolojik iç saate bağlı (uyku hormonu ve antioksidan olan) Melatonin gibi hormonların dengesini bozup kansere neden olan oksidasyon yapıcı maddelere karşı dayanıksızlığa yol açıyor.

**Stresle ilişkili, kalp, tansiyon, mide, barsak, psişik hastalıkları arttırabiliyor.
Yatmadan önce kafanızı yoracak film, kitap veya mail takip etmeyin.
Yatış ve kalkıp saatlerinizi fazla değiştirmeyin.

BEDEN İÇİN 2 SAAT, BEYİN İÇİN 6 SAAT

Alkol uyuklama yapsa da zamansız gece uyanmalarına neden olduğundan kısıtlı kullanılmalı. Normal şartlarda karanlıkta uyku hormonu salgılanması artınca uykumuz gelir ve uyuyoruz. Alkol zamansız uyuklama ve etkisi geçince gece uyanmaya neden olur. Bölünmüş uyku, enerji eksikliği yaratır. Bedenin dinlenmesi için 2 saat fakat beynin dinlenmesi için 6 saat kesintisiz uykuya ihtiyaç vardır.

KAHVALTINIZI KENDİ ENERJİNİZE GÖRE AYARLAYIN

Bazı kişiler kahvaltı yapmayınca enerji eksikliği hisseder bazıları ise tam tersi rahatsızlık duymaz ve hatta kahvaltı yemediğinde öğle yemeği gelmeden açlık veya halsizlik duymaz. Unutmayın hepimiz benzer olsak da farklıyız, vücudunuz sesini dinleyin. Kararı kendiniz verin. Bazı insanlar sabah, bazıları ise öğleden sonra dinç ve enerjiktir, mümkünse çalışma düzeninizi buna göre ayarlayın.


SU İÇELİM AMA KAÇ LİTRE?

Birçoğumuz sağlığımız için günde 3 litre kadar su içmemiz gerektiğini duymuşuzdur. Bunun çok da bilimsel bir temeli bulunmuyor.

Sağlıklı bireylerin terle kaybettiği su ve tuz miktarı, yaptığı fiziksel aktivite, bulunduğu ortamın ısısı, tükettiği gıda cinsleri ve miktarları, metabolizma hızı, böbreklerinin çalışma düzeyi, birbirinden farklıdır. Bu nedenle su ihtiyacımız günden güne ve hatta gün içinde bile değişkenlik gösterir.
Susama duyusu en önemli belirleyicidir. Genellikle koyu renk idrar, dilde ve ciltte kuruma su eksikliğini gösterir, idrar uçuk sarı renkte olmalıdır. Yaşlılarda susama duyusuna güvenmek zordur, günlük idrarın yaklaşık 1,5 litre olmasına dikkat edilmelidir.

Suyun az miktarda yüzde 2-5 civarında azalması bile damardaki kan basıncının düşmesine dokulara yeterli besin ve oksijen ulaştırılmasında eksikliğe neden olur halsizlik, başağrısı, kas ağrısı, enerji eksikliği yaratır.

HANGİ YİYECEKLER ENERJİYİ DÜŞÜRÜR

Özellikle kahvaltıda karbonhidrat ağırlıklı beslenme (bal, reçel, beyaz unlu gıdalar, meyve, meyve suyu) 2 saat sonra ani şeker düşmesi, enerji eksikliği yaratabilir. Bu durumda peynir, yumurta, domates, salatalık yemek sorunu çözebilir.

DEMİR VE C VİTAMİNİNİ BİRLİKTE ALIN

Sadece kan yapımı için değil, beyin, sinir, kas, iskelet sistemi fonksiyonları için de önemli olan demir, besinlerle yeterli alınmaz veya adet kanaması, mide, basur kanaması gibi nedenlerle azalıyorsa takviye edilmesi gerekir. C vitamini ile beraber alınması mideden emilimini arttırır. Bitkisel demir, hayvansal demirden kimyasal açıdan farklıdır, hayvansal demir daha kolay ve hızlı emildiğinden ilk seçenek kırmızı ettir.

STRESE KARŞI ALGINIZI DEĞİŞTİRİN

Mükemmeliyet, hırs ve evham, beyin ve sinir sisteminin diğer organ sistemleri üzerindeki düzenleyici etkisini yerine getirmesinde zorluk yaratır. Sevdiğiniz işi, mesleği yapmıyorsanız, çıkmazdan kurtuluşunuz zordur. Stres algı meselesidir. Olaylara bakış açınızı değiştirip iyimser olmaya çalışmanız, meslek dışı hobiler için vakit ayırmanız işi kolaylaştırabilir. İşe ayırdığınız saatin verimli olması, dinlenmeye ayırdığınız sürenin nasıl verimli geçirildiğine de bağlıdır.

HAYIR!

Herkese, her isteyene evet demek, sizi değil onları memnun eder. İyimser fakat gerçekçi olun, gereğinde hayır demeyi bilin, enerjinizi boşa tüketmeyin.

GEÇ SAATLERDE KAHVE İÇMEYİN

Birçok faydasının yanında kahve, eğer akşam geç saatlerde içilirse uyku hormonu melatoninin etkisini azaltmaktadır, biyolojik iç saatinizi şaşırtmamak için yatmadan 4 saat önce kahve tüketiminden vazgeçin. Su kaybına da neden olacağından öncesinde bir bardak su için.


TATİLDE UYANMA SAATİNİZLE OYNAMAYIN

Haftaiçi yoğun çalışıp tatil günlerinde sabahları 1 saatten daha fazla geç kalmak biyolojik iç saatinizi bozar. Cuma ve Cumartesi gece geç yatsanız da uyanma saatinizi fazla değiştirmeyin, uykunuz yetmezse öğleden sonra 20 dakikalık şekerleme ile yetinin. Bu bile dinçlik sağlayacaktır.

ENERJİ VEREN BESİNLER TERCİH EDİN

Badem, ceviz, fındık, kabuklu deniz mahsulleri, koyu kırmızı meyveler, siyah çikolata, halsizlik hissedildiğinde ilk tercih edilecek seçeneklerdir. Kırmızı et az pişirilerek tüketildiğinde içerdiği vitamin benzeri koenzim-Q-10, B12 vitamini ve mineraller sayesinde kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacaktır. Organik besinlerin antioksidan ve mineral içeriğinin daha yüksek olduğu düşünülmektedir.

SOSYALLEŞMENİN VERDİĞİ ENERJİYİ YOK SAYMAYIN

Empati denilen şey karşımızdakinin ruh halinden etkilenmek demektir. Sevdiğimiz neşeli kişilerle birlikte zaman geçirmek verimliliğimizi, iyimserliğimizi artırmaktadır. Benzer şekilde örneğin yardım kuruluşlarında çalışmak bile fiziksel ve ruhsal enerjimizde artış sağlamaktadır.


GÜNEŞ VİTAMİNİ

D vitamini, besinler yoluyla günlük ihtiyacın yüzde 5-10′undan fazla alınamayan, kas kemik beyin-sinir sistemi, metabolizma tiroid bağışıklık yumurtalık sindirim prostat fonksiyonları ile çok yakından ilişkilidir. Yaz güneşi dışında vücudumuzda üretilemediğinden en fazla eksiliği duyulan vitamindir. Enerji eksikliği ve bağışıklık sisteminde zayıflamaya neden olmamak için yazın sağlıklı güneşlenerek, kışın kan düzeyi eksik ise dışarıdan takviye alarak normal seviyede tutulması gerekmektedir.

SPOR VÜCUDUNUZA NELER YAPIYOR?

Hareketsiz yaşam birçok müzmin hastalığa zemin hazırlamaktadır. Düzenli egzersiz, dinçlik verici etkisi yanında, yaşlanmayı geciktirici büyüme hormonu, depresyonu engelleyen, ağrı kesici ve mutluluk hissi veren morfin benzeri bir madde salgılatarak, kan basıncını düzenleyen damar genişletici kimyasallar üretilmesine yardım ederek, beyin ve sinir sistemini geliştirerek sizi sürekli enerjik hissettirecektir. Bu faydaları hissetmek için haftada 3 gün veya daha fazla sıklıkta yapılması gerekmektedir.

C VİTAMİNİNİ EKSİK ETMEYİN

C vitamini vücutta birçok kimyasal tepkimede önemli rol oynuyor, cildin, eklem ve bağ dokularının, kemiklerin, damarların dayanıklılığı ve elastikiyetini sağlayan molekülün üretimini sağlıyor, vücutta yıpranma ve yaşlanmayı önlüyor, yağdan enerji üretimi için gereken Carnitene oluşumunu, mücadele hormonu noradrenalinin üretimini sağlıyor. Memeli hayvanlardan insan ve birkaçı dışında hepsi vücudunda C vitamini üretebiliyor. Üretme ve depolama yeteneğimiz olmadığından dışarıdan sürekli almamız gerekiyor.

HAFTADA 2-3 KEZ DENİZ ÜRÜNLERİ TÜKETİN

Metabolizmamızın ana hormonlarından olan tiroid hormonu, besinlerle alınan iyot ve selenyum yetersizliği durumda ciddi derecede halsizliğe neden olabiliyor. Özellikle deniz mahsullerini haftada 2-3 porsiyon tüketmek sorunu çözebiliyor. Eksikliği gibi fazla miktarda iyotlu tuz tüketimi ise yine farklı bir tiroid hastalığına neden olabiliyor.

Sözün Özü : Herşeyde Ölçülü Olmayı Unutmamak Gerekiyor

Bacak bacak üstüne atmayın çünkü...

Bacak bacak üstüne atarak uzun bir süre oturduğunuzda başınıza gelebilecek bazı şeyler var.



Bacak bacak üstüne atmak, otururken sıkça kullandığımız bir pozisyon şeklidir; birçoğumuz otomatik bir şekilde yaparız. Bu pozisyon, zarif ve seksidir; zaman zaman 'feminen' görünümle ilişkilendirilir. Birçoğumuz hiç düşünmeden bacak bacak üstüne atıyoruz; çok azımız bunun ciddi sağlık sonuçları doğurabileceğini biliyoruz.

Bacak bacak üstüne atarak uzun bir süre oturduğunuzda başınıza gelebilecekler: 

Belirli bir pozisyonda saatlerce kalmak, peroneal sinir felci adındaki bir soruna sebep olabilir. Bu durum, aynı pozisyonda uzun saatler boyunca oturulduğunda da görülebilir. Peroneal sinir felcine sebep olma olaslığı en yüksek pozisyon ise bacak bacak üzerine atmaktır.

2010 yılında yapılan çeşitli araştırmalar, bacak bacak üstüne atılarak uzun süre oturulduğunda, kan basıncının yükseldiğini ortaya koydu. Kan basıncı sorununuz olmasa bile bu pozisyonda oturmaktan kaçınmak, daha sağlıklı bir hayat yaşamanıza ve olası dolaşım problemlerini önlemenize yardımcı olabilir. Bu durumun sebeplerinden biri, bir dizinizi diğerinin üzreine koyduğunuzda bacaklardan göğse kan gitmesi ve dolayısıyla kalpten çok miktarda kan pompalanmasıdır. Bir başka olası açıklama ise şu: bacak kaslarında meydana gelen izometrik egzersizin kan akışına direnci artırması ve sonuç olarak kan basıncının yükselmesi. Bu yüzden bacakları bileklerden çaprazlamak, bacak bacak üstüne attığınızdaki etkiyi yaratmıyor. Bu pozisyon, pelvik dengesizliği de yol açabilir. Bacakların uzun süre çapraz şekilde kalması, nihayetinde iç uyluk kaslarını kısaltır, dış uyluk kaslarını ise uzatır. Ve eklemlerin yerlerinden oynama riski ortaya çıkar.

Bacak bacak üzerine atma alışkanlığı, 'örümcek damar' riskini de artırır. Söz konusu varisli damarlar olduğunda en etkili faktör genler olsa da sıklıkla bacak bacak üstüne atmak da sıkışık damarlarda iltihaplanmalara sebep olabilir. Kan damarlarında, kanın yanlış yöne doğru akmasını engelleyen minik valfler bulunur. Bacak bacak üstüne attığınızda, damarlarınızdaki basınç artar ve kan akışı engellenir; sonuç olarak damarlar daralır ve zayıflar. Bu durum, damarlardaki kanın toplanmasına ve damarların şişmesine sebep olabilir.

Son olarak, yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, günde üç saatten fazla bacak bacak üstüne atarak oturmak, kambur bir duruş, sırt ve ense ağrıları ve kalçalarda rahatsızlık ile sonuçlanabiliyor.

350 milyon kişi depresyonla mücadele ediyor

Psikolog Ebru Taşdemir, 350 milyon kişinin depresyonla mücadele ettiğini açıkladı.

“Depresyonu Anlamak ve Baş Etmek” konulu seminerde konuşma yapan Büyükçekmece Belediye Psikoloğu Ezgi Taşdemir, depresyon belirtileri ve yapılması gerekenler hakkında bilgiler verdi.

BU BELİRTİLERE DİKKAT!

Depresyonun fiziksel ve biyolojik belirtilerini anlatan Büyükçekmece Belediye Psikoloğu Ezgi Taşdemir, depresyon belirtilerini şu şekilde sıraladı; çökkün duygu durumu, ilgi ve isteklerin azalması, yorgunluk, uyku bozukluğu, dikkatini toplayamama, iştah bozukluğu, intihar düşünceleri, değersizlik ve suçluluk düşünceleri, konuşmalarda yavaşlık ve ajitasyon, gürültüden rahatsız olma ve kaygı gibi nedenlerin depresyon belirtileri olduğunu söyledi.


DOĞAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Depresyonun genetik faktörlere de yatkınlık gösterdiğini söyleyen Taşdemir, yakın akrabalarda depresyonun görülme sıklığının daha çok arttığını belirtti. Depresyonla mücadelede uzman desteğinin önemine de vurgu yapan Taşdemir, dünya da 350 milyon kişinin depresyonda olduğunu ve kadınların sayısının erkeklerden daha fazla olduğunu da açıkladı. Doğal tedavi yöntemi olarak, melisa ve yasemin çayının depresyon hastası olan kişilerde bir nevi ilaç etkisi de gösterebileceğini söyleyen Taşdemir, aynı zamanda çikolata yemenin de mutluluk hormonunu arttırdığını söyleyerek seminerin sonunda dinleyicilere depresyon testi uyguladı.

STRES EN BÜYÜK DÜŞMAN

Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün, “Stres insan sağlığının en büyük düşmanıdır. Depresyonu depresif duygu durumunun sürekli devam etmesi olarak tanımlayabiliriz. Belediye olarak halkımızın sağlık konusunda doğru bilinçlendirilmesi adına bu tür seminer ve söyleşileri devam ettireceğiz” ifadesini kullandı.

Bazıları neden kanser olur, bazıları neden olmaz?

Benzer koşullarda yaşayan insanların bazılarında kanser gelişiyor, bazılarında gelişmiyor. Peki neden? İsrailli Profesör Yosef Yarden’e göre, sorunun cevabı somatik genlerde.



Çok benzer şekillerde beslenen, aynı çevrede yaşayan, benzer yaşam alışkanlıkları olan insanların bazıları kansere yakalanıyor, aynı şartlardaki bazıları ise bu hastalıktan uzak durma şansını yakalıyor.
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nin 6. Kongresine katılan İsrailli Profesör Yosef Yarden, aynı veya benzer şartlarda yaşayan insanlardan bazılarının kanser olmasındaki en önemli rolün somatik genlere ait olduğunu söylüyor.

Özellikle moleküler biyoloji alanında dünya çapında bir isim olan Prof. Yosef Yarden’in, EGFR (Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü) molekülünü bulup geliştirenlerden biri olduğu için önümüzdeki yıllarda Nobel’e aday gösterileceği söyleniyor.

Kanserin oluşumuyla ilgili önemli bilgiler veren Prof. Yarden’e göre kanser, büyük çoğunlukla somatik genlerde olan mutasyonlar sonucunda gelişen bir hastalık. Prof. Yarden’in bu tesbitini, TTOD Kongre Başkanı Prof. Gökhan Demir şöyle açıkladı:

“GENLERİNİZDE HİÇBİR HATA OLMAYABİLİR AMA…”

“Yani siz bir gen yapısıyla doğuyorsunuz, o gen yapınızda hiçbir hata veya eksik olmayabilir. Ama siz yıllar içinde çevresel faktörlere maruz kaldıkça kendi gen yapınızı bozuyorsunuz. Yani sigara içiyorsunuz, akciğer hücrelerinde bir mutasyona yol açıyorsunuz, ya da bir kimyasal yiyorsunuz mide geninizde bozukluğa neden oluyorsunuz. Ve yıllar içinde somatik genlerdeki bu bozukluklar birike binike kansere yol açıyor.”

KANSER RİSKİNİ YÜZDE 30 AZALTABİLİRSİNİZ

Kanser oluşumunda yüzde 25-30 çevresel faktörler, yani yok edilebilir, önlenebilir etkenler olduğuna vurgu yapan Demir, “Sigara, içki içmezseniz, düzenli beslenirseniz, kilo almazsanız, egzersiz yaparsanız, düzenli uyursanız yani ideal yaşarsanız kanser riskini yüzde 30 azaltabiliyorsunuz” diye konuştu.

‘İDEAL YAŞIYORUM, BENDE KANSER OLMAZ’ DİYORSANIZ, YANILIYORSUNUZ

Prof. Demir, “Ama burada yapılan bir hata var” dedi ve günlük hayatta sık duyduğumuz bir noktaya parmak bastı: “Ben sigara içmiyorum, alkol almıyorum, ideal kilomu koruyorum, haftada 5 gün egzersiz yapıyorum, organik dışında bir şey yemiyorum, o halde bende kanser olmaz’ diyorsanız, yanılıyorsunuz. En sağlıklı yaşayan insanlarda bile bugün bilmediğimiz çevresel faktörlerin etkisiyle kanser gelişebiliyor. Bu nedenle evet, bu sağlıklı yaşam ilkelerini uygulayacağız ama bir yandan da kanser tarama programlarını ihmal etmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki kanser, erken yakalandığında tedavi edilebilir bir hastalıktır.”

KANSEROJENLERE MARUZ KALMA VE GENETİK YAPI BİRLİKTELİĞİ

Kanserojen bir ajana maruz kalmayla birlikte kişinin genetik yapısının da hastalığın meydana gelmesinde çok etkili olduğuna vurgu yapan Tıbbi Onkolog Prof. Dr. Ahmet Özet ise “O yüzden toplumda sık sık duyduğumuz gibi, Örneğin; ‘85 yaşında, sigara içiyor ama kanser olmadı’ gibi örnekleri kabul etmemek gerekiyor. Vücuda alınan ilaçların, kimyasalların detoksifiye edilmesi, DNA yapısının özellikleri, genetik özellikler gibi birçok faktör kanserin oluşumunda rol oynar” değerlendirmesinde bulundu. ntvmsnc

Rahim ağzı kanserinin ana nedeni…

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Aslı Alay, rahim ağzı kanseri ile ilgili önemli bilgiler verdi.

Her yıl 49 bin 300 kadın rahim ağzı kanserine yakalandığını belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Aslı Alay, “Rahim ağzı kanseri riskini artıran faktörler arasında en önemli etken Human Papilloma Virus (HPV) virüsüdür. Erken tanıda yüzde 95 tedavi şansı vardır.” dedi.

EN ÇOK GÖRÜLEN İKİNCİ KANSER TÜRÜ

Ciddi bir halk sağlığı sorunu olan rahim ağzı kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin ikincisi. Verilere göre yılda 49 bin 300 kadın hasta, rahim ağzı kanseri ile tanışıyor. Konuyla ilgili bilgi veren Opr. Dr. Aslı Alay, “Özellikle gelişmemiş ülkelerin hastalığı olup, etkin ve yeterli tarama programının geliştiği toplumlarda sıklık azalmıştır. Erken tanıda yüzde 95 tedavi şansı vardır.” ifadelerini kullandı.

Alay, şöyle devam etti: “Rahim ağzı kanseri riskini artıran faktörler arasında en önemli etken HPV virüsüdür. Bu nedenle son yıllarda smear testinin yanında HPV denilen rahim ağzı kanserine yol açan virüste tarama programına alınmıştır. Co-testing denilen bu test smear ve HPV testen oluşmaktadır. HPV pozitif olduğu durumda genellikle hangi tip HPV taşıdığını gösteren tetkiklerinde yapılması gerekir. Yüksek risk olarak belirlenen 16, 18, 31, 45 taşıyıcılığı olan kadınlar yakın takip edilmesi gereken gruptur. Enfeksiyon ile karşılaştıktan 2 yıl içinde HPV enfeksiyonu güçlü bağışıklık sistemi olan kadınlarda yok edilir. Yüzde 10 kadında ise enfeksiyon kalıcı hale gelir. Kalıcı enfeksiyon gelişiminden 2-5 yıl sonra enfeksiyon ilerler ve CIN-1 denilen lezyona dönüşür. CIN-1 ilerlerse 4-5 yıl sonra CIN-2 ve CIN-3’e ilerler. CIN-2 ve CIN-3 ilerlerse 9-15 yıl sonra kansere dönüşür.”

BELİRTİLERİ NELER?
Kadınların yüzde 20’sinin süreçten şikâyet olmayacağını kaydeden Alay, “Fakat çoğu kadında ilişki sonrası kanama, kötü kokulu akıntı, düzensiz vajinal kanama olabilir. Hastalığın daha da ilerlemesi ile kilo kaybı, ağrı, idrar yapmada zorluk gibi şikâyetler eklenebilir. Bir lezyonun rahim ağzı kanserine ilerleme süreci uzun yılları bulduğu için erken tanı ile bu kanser önlenebilir ve tedavi edilebilir. Tarama ve takip programı çok net olup, her kadın tarama programına alınmalıdır. Tarama testi olarak etkin, ucuz ve güvenilir bir yöntem olan smear testi 1940 yılından itibaren uygulanır.” şeklinde konuştu.

Tarama programı yaş gruplarına göre farklılık gösterdiğini vurgulayan Alay, “21-29 yaş grubu kadınlara 3 yıllık aralıklarla smear yapmak yeterlidir. HPV testi yapılmasına gerek yoktur. 30-65 yaş grubu kadınlara 3 yıl aralıklarla smear yapılmalı, eğer HPV’de bakılmışsa tarama 5 yıla çıkabilir. 65 yaş sonrasında risk faktörü olmayan kadınlara tarama önerilmez. Bu tarama programı kanser riskini yüzde 3’den yüzde 0,5’e düşmektedir.” ifadelerini kullandı. Sözcü

29 Mart 2016 Salı

Sindirella estetiği

Ayak başparmağın dışarı doğru açılması, nasır, tırnak batması, terleme, parmakların birbirine yapışık olması gibi problemler ağrılı ve rahatsız edici durumlara yol açıyor. Aynı zamanda estetik açıdan da kötü bir görünüme neden olabiliyor. Hem fiziksel sıkıntılardan kurtulmak hem de küçük ve zarif ayaklara sahip olmak için 'Sindrella Estetiği' yaptırmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor.
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Ahmet Özyazgan, ayaktaki şekil bozuklukları ile ilgili tedavileri anlatıyor.
Sindirella estetiği, ayak parmaklarının uzatılıp kısaltılması, kıvrık olan parmağın düzeltilmesi, yüksek topuklu ayakkabı giyebilmek için ayak ön tabanına yağ enjeksiyonu uygulanması gibi operasyonlardan oluşur. Bu operasyondaki ana amaç ayaklardaki şekil bozukluklarını tedavi ederek daha sağlıklı ve estetik görünen ayaklara sahip olmaktır.
Ayaklar vücudun ağırlığını tüm gün boyunca dengede tutmayı sağlayacak mükemmel bir biyomekanik yapıya sahiptir. Bu biyomekanik dengenin bozulması, kişide ciddi rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olur. Topuklu ayakkabılar üzerinde uzun süre durmak ayak yapısına ve sağlığına büyük ölçüde zarar verir. Ancak kadınlar düz ayakkabıların sunduğu rahatlık yerine topuklu ayakkabının sunduğu acı verici cazibeden vazgeçmezler.
SİNDİRELLA ESTETİĞİ HANGİ DURUMLARDA YAPILMALIDIR?
Ayak sağlığını ve şeklini bozan çok sayıda etmen vardır. Doğuştan gelen ya da sonradan geçirilen kazaların dışında özellikle kadınlarda yanlış ayakkabı tercihi de ayakta şekil bozukluklarına neden olabilir. Ayakta en sık görülen şekil bozukluklarının başında bunyon denilen şekil bozukluğu gelir. Bunyon, ayak başparmağının dibinde çıkan anormal kemiksi tümsektir. Ayak başparmağı eklemi şişer ve başparmağını diğer parmaklara doğru iter. Bu durum ayak başparmağı eklemi üzerine baskı yaparak onu ayağın doğal şeklinin dışına sürükler ve beraberinde ciddi ağrılara da sebep olur.” 
AYAKTAKİ ŞEKİL BOZUKLUKLARININ SEBEPLERİ NELERDİR?
Çoğunlukla sebebi kalıtımsal özellikler olsa da yüksek topuklu ve sivri burunlu ayakkabı kullanmak, bu bunyon rahatsızlığının başlıca nedenleri arasındadır. Alçak topuklu geniş ayakkabılar, parmak arası makaralar, gece atelleri, ağrı kesici gibi cerrahi olmayan tedavi yöntemleri denenmesine rağmen ağrı hala devam ediyorsa bu durumda ameliyatdüşünülebilir. Bu durumda cerrahi teknikler ile başparmağın pozisyonu olması gerektiği şekle ve konuma getirilir. Kişiye ağrı ve rahatsızlık veren durumlarda uygulanan, sonderecede başarılı sonuçlar elde edilen bir operasyon türüdür.
AYAĞIN SAĞLIĞI VE ŞEKLİ NASIL KORUNUR?
Sindirella estetiği denilen ameliyatlar, ayakta kişiye ağrı ve rahatsızlık veren durumlar var ise uygulanır. Çünkü şekil bozukluklarına genellikle işlevsel ya da fiziksel rahatsızlıklar da eşlik eder. Eğer ayaklarınızda herhangi bir şekil bozukluğu varsa ve bu size rahatsızlık veriyorsa, alanında uzman bir cerraha giderek muayene olabilirsiniz. Cerrahi ya da cerrahi olmayan tekniklerden size en uygun tedaviyi tercih ederek sorunlardan kurtulmanız mümkün.
arpanetmedya.com 

10 soruda romatizma

Romatizma eklemlerimizi, kaslarımızı veya bağlarımızı etkileyen her türlü ağrılı durumu aklımıza getirir. Aslında romatizma, sadece eklem, bağ dokusu ve kasların değil, birçok organ ve sistemi bünyesinde tutabilen hastalıkları içerir.
İç Hastalıkları, Enfeksiyon Hastalıkları ve Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Nuran Türkçapar, romatizma hakkında en sık sorulan 10 soruya cevap verdi. 
1. ROMATİZMANIN SEBEPLERİ NELERDİR? 
Romatizmanın pek çok çeşidi vardır. Kolay anlaşılır olması açısından iltihabi olan ve olmayan olarak ayırdığımızda; iltihabi olmayan romatizmal hastalıklardan osteoartritin nedeni; genetik yatkınlıkla birlikte, aşınma ve yıpranmaya yani o eklemin hor kullanılmasına bağlıdır. Ekleme binen yükün arttırdığı şişmanlık, spor yaralanmaları, doğumsal bazı sakatlıklara ikincil olarak fazla kullanma gibi bir çok nedene bağlı gelişebilir. Septik artrit denilen eklemin mikrobik iltihabı hariç, diğer iltihabi romatizmal hastalıkların genellikle sebebi bilinmiyor. Bunların hepsi kişinin bağışıklık sistemindeki bazı anormal davranışlar nedeniyle gelişir. Buna da kişinin genetik yapısının yanı sıra, bazı çevresel faktörler neden olur. Bu çevresel faktörlerden en fazla suçlanan ise bazı enfeksiyonlar, sigara ve strestir.
2. ROMATİZMA TANISI NASIL KONUR? 
Belki her hastalığın tanısında anamnez adı verdiğimiz, hastadan alınan kendi ifadesiyle hastalık bilgisi önemli olsa da bizim hastalıklarımızda ayrı bir önemi vardır. Kişinin ve ailesinin yani birinci derece bazen ikinci derece akrabalarındaki tıbbi özgeçmiş bilgileri edinilir. Ayrıntılı bir muayeneyle birlikte, bazı kan idrar testleri ve görüntüleme testlerini kullanırız. Hastalıklarımızın çoğu, birçok organ ve sistemi de tuttuğundan, farklı hastalıklarla karışabilir. Erken dönemde tanı konulması zor olabilir. İşte bu bağlamda aynı zamanda iç hastalıkları uzmanı olan ve romatoloji yan dal ihtisası yapan hekimler; bu hastalıkların daha kolay teşhis ve tedavi edebilir.
3. ROMATİZMA TEDAVİLERİ NELERDİR?
Çok az romatizmal hastalık tedaviyle tamamen ortadan kalkar. Hastalıklarımız genellikle uzun seyirli olup alevlenme ve remisyon dediğimiz yatışık durumda gider. Tedavide başlangıçta kısa sürede hastalığı kontrol altına almak için kortikosteroid ve bazı steroid olmayan ağrı kesiciler kullansak da, genellikle uzun süreli, hastalığın seyrini değiştiren ve kontrol altında tutan ilaçlar kullanıyoruz. Aynı hastalık her bireyde farklı seyrettiğinden, veya kişinin yandaş başka hastalığı var ise veya gebelik beklentisi gibi birçok kişiye özel durumlarda; tedavi de kişiye özel düzenlenir.
4. TAMAMEN TEDAVİ EDİLMESİ MÜMKÜN MÜDÜR? 
Romatizmal hastalıkların çok azı tedaviyle tamamen ortadan kalkar. Genellikle müzmin (kronik) hastalıklar olup yıllar süren uzun süreli tedavi gerekir. Bu nedenle ilaçlar, doktor kontrolünde alınmalıdır. Tedavide amaç hastalığı kontrol altına almak, kişinin ağrısını ve rahat olmasını sağlayarak yaşam kalitesini yükseltmektir.
5. TEDAVİ EDİLMEZSE NELERE YOL AÇAR? 
Romatizmal hastalıkların erken dönemde tanınıp etkili tedavisinin verilmesiyle, hastalığa bağlı gelişebilecek sakatlık ve ölümlerin önüne geçmek mümkündür. Bunu hastalıklar üzerinden örneklendirecek olursak; iltihabi bir romatizmal hastalıklardan biri olan romatoid artritte, eklemde sakatlık gelişimi genellikle ilk 2 yıl içinde çok hızlı olur. Özellikle ilk 6 ay içinde tanınıp, uygun tedavi alanlarda hastalığa bağlı sakatlık gelişmediği görülmüştür. Ciddi böbrek tutulumu olan lupuslu bir hastada, tedavi edilmezse üremi ve buna bağlı ölüm kaçınılmaz olacaktır.
6. ROMATİZMADA AİLE HİKAYESİ ÖNEMLİ MİDİR?
Romatizmal hastalıkların çoğunda aile hikayesi önemlidir. Osteoartritte özellikle el osteoartritinde ailesel yatkınlık söz konusudur. Romatoid artrit, lupus gibi otoimmün hastalıklarımızda, az da olsa ailesel yatkınlık önemlidir. Ankilozan spondilitli hastaların beşte birinde, birinci derece akrabalarında da benzer hastalık vardır. Sedefe bağlı eklem tutulumunda ise bu oran üçte birdir. Hatta ikinci derece akrabalarda da sedef bulunabilir. Ailevi akdeniz ateşi; birebir (Mendel) geçiş gösteren hastalığımızdır. Birinci-ikinci derece akrabalık önemlidir.
7. STRESİN ROMATİZMAYA ETKİSİ VAR MIDIR?
Stres, bir çok romatizmal hastalığın ortaya çıkışını kolaylaştıran bir faktördür. Örneğin fibromiyalji adı iltihabi olmayan halk arasında yumuşak doku romatizması ad verilen bu hastalıkta; kişide yoğun stres ve buna bağlı ankisiyete ve depresyon gibi bozukluklar vardır. Otoimmun romatizmal hastalıklarımızda ise genetik olarak yatkın kişide, stres bağışıklık sistemini etkiler ve hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştıran bir faktördür. Romatizmal hastalıkların çoğunluğu (kronik) yani müzmin hastalıklar olduğundan; hastalığın kendisi de kişide stres yaratır ve tedavi uyumunu etkiler. Bu nedenle hastalarımıza çoğunlukla psikolojik destek de gerekir.
8. VİTAMİNİN ROMATİZMA ÜZERİNDE ETKİSİ VAR MIDIR? 
D vitamini eksikliği ve buna bağlı osteoporoz gelişmesi dışında; vitamin eksikliği romatizmaya neden olmaz. Ancak hastalarımızda steroid kullanımına bağlı osteoporozdan korumak amacıyla mutlaka kalsiyum ve D vitamini takviyesi yapmak gerekir. Metotreksat kullanan hastalarda, folik asit eksikliği gelişeceğinden, mutlaka desteklenmelidir. Bazı hastalıklarımıza pernisyöz anemi denilen B12 eksikliği eşlik edebilir. Araştırılarak tedavisi verilmelidir. Balık yağı; omega-3 yağ asitlerinden zengin beslenmek, lupus hastalarında faydalı olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla satılan bitkisel bazı ürünler, otoimmün hastalıklarımızın alevlenmesine neden olduğundan kullanılmamalı.
9. FAZLA KİLOLARIN ROMATİZMAYA ETKİSİ VAR MIDIR? 
Fazla kilo, eklem üzerine binen yükü artırarak özellikle dizde ve belde osteoartrit gelişme riskini artırır.
10. ROMATİZMANIN KADIN VE ERKEKLERDE GÖRÜLME ORANI NEDİR?
Romatizmal hastalıklar genellikle kadınlarda daha fazla görülür. Lupus ve Sjögren sendromu kadınlarda erkeklere göre 9 kat daha fazladır. Romatoid artrit kadınlarda 2,5-3 kat daha fazladır. Ankilozan spondilit, gut gibi bazı hastalıklar ise erkeklerde  daha fazladır. 
doktorsitesi.com 

5 yıldızlı doğum keyfi!

İngiltere'de bulunan Portland doğum hastanesi, anne adayları için inanılmaz seçenekler sunuyor. Aralarında Victoria Beckham ve kraliyet ailesinden ünlü isimlerin de tercih ettiği bu hastanede anne adayları şampanyadan istiridyeye kadar pek çok alternatifle doğuma hazırlanıyor.
İngiltere'de bulunan The Portland adlı lüks doğum hastanesinde anne adayları, otelkonforunda özel bir gece geçireceklermiş gibi sunulan bazı alternatiflerle doğuma hazırlanıyor. 
York düşesi Sarah Ferguson, şarkıcı ve modacı Victoria Beckham gibi ünlü isimler ve zengin Ortadoğulu kadınların tercihi olan bu hastanede beş yıldızlı bir otel konforunda seçenekler mevcut.

BBC2 kanalının 'Inside the Portland' adlı belgeseline konu olan hastaneye yatmak için en az 10 bin sterlin (yaklaşık 40 bin TL) giriş ücreti ödemeniz gerekiyor. Fatura, anne adaylarının isteklerine göre 500 bin sterline (yaklaşık 2,5 milyon TL) kadar çıkabiliyor. 

Belgeselde otelin yöneticisi Janene Madden, 'Portland anneleri'nin doğuma değil de tatile gelmişler gibi hissetmelerini istediklerini belirtiyor: 'Yarım milyon sterlinden daha fazla harcama yapan hastalar oluyor. Bazıları 20 ilave oda talep ediyor. Doğuma birkaç gün kala, kendinizi bir kraliçe gibi hissediyorsunuz ve kendinizi yeni bir annenin karşılaşacağı zorluklara hazırlıyorsunuz.'
Anneler doğumdan sonra da dilerse hastanede kalmaya devam edebiliyor. Bu sırada yeni doğan bebeklerle hemşireler ilgileniyor. 

1 yılda 84 kilo verip 84 kiloya düştü

Antalya'da 44 yaşındaki Muhsine Tekin, tüp mide ameliyatı olduktan sonra 1 yıl içinde 168 kilodan 84 kiloya düştü.



Zayıflaması ile birlikte kendisini yeni doğmuş gibi hisseden Muhsine Tekin, ameliyatının birinci yıldönümünde Atatürk Parkı’ndaki bir kafede yaş günü pastası kesti.

Tekin’i bu mutlu gününde eşi ve iki çocuğu ile ameliyatı gerçekleştiren Prof. Dr. Nurullah Bülbüller yalnız bırakmadı. Tekin’in kutlamasına, kilo sorunu yaşayan Prof.Dr. Bülbüller’in çok sayıda hastası da katıldı. Kestiği pastayı eşi Medet Tekin’e elleriyle yediren Muhsine Tekin, şöyle dedi:

“Bugüne kadar kilo soru yüzünden neredeyse hiç yaşamadım. Kilo verdikten sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Kilo yüzünden dışarı çıkamıyor, giyecek bulamıyordum. Eve hapsolmuştum. Ayakkabımı bile eğilip giyemiyordum. Hatta MR çektirirken cihazın içine sıkışıp kalmıştım. Bir yılda bir ben kadar kiloyu attım. Çok rahatladım. Eskiden eşimin iki katı kiloya sahiptim. Şimdi eşim benden 1 kilo fazla. Bir 10 kilo daha vermek istiyorum.”

Medet Tekin de eşinin kilo sorunu nedeniyle çok büyük sıkıntı çektiğini, kilo verebilmek için ölüm orucu tutanlar gibi diyet yaptığını söyledi. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Nurullah Bülbüller de ameliyatın son çare olduğunu söyledi. Kilo sorunu olanlara öncelikle diyet ve spor öneren Prof.Dr. Bülbüller, bugüne kadar kilo sorunu nedeniyle 750 civarında hastayı ameliyat ettiğini ekledi.

Muhsine Tekin, ameliyatı yapılan Prof. Dr. Nurullah Bülbüller’e plaket verip teşekkür etti. DHA


Canan Karatay'a incir tepkisi

Prof. Dr. Canan Karatay'ın dün söylediği "Fazla incir tüketmek öldürür" sözü tepki çekti. Aydın Ticaret Odası (AYTO) Başkanı Hakan Ülken, “İncirden elinizi ve dilinizi çekin. Yaptığı açıklamalar bilim çevreleri tarafından tartışılan Canan Karatay’ın bir ilçemizde misafir edildiği bir ortamda incirin fazlası öldürebilir açıklamasını şiddetle kınıyoruz." dedi.


Aydın Ticaret Odası (AYTO) Başkanı Hakan Ülken, incir hakkında yapılan kötü yorumların Aydın’ın marka ürünü incire ve Aydın’a büyük zarar verdiğini söyledi. En son Canan Karatay’ın Nazilli ilçesinde katıldığı bir programda incirin fazlası öldürebilir açıklamasını eleştiren AYTO Başkanı Hakan Ülken, “İncirden elinizi çekin.” dedi.

İNCİR ŞOV MALZEMESİ HALİNE GETİRİLDİ

Aydın’da jeotermalin zararları anlatılırken incirin ön planda tutulmasını eleştiren AYTO Başkanı, incirin şov malzemesi haline getirildiğini söyledi. Canan Karatay’ın fazla incir öldürür açıklamasını 'Her gün 2 adet kuru incir her şeye iyi gelir' diyerek cevap veren AYTO Başkanı Hakan Ülken, önceki hafta AYTESKON’da yaptığı açıklamada da jeotermalin zararlarının incir üzerinden yürütülmesini de eleştirmişti.

İNCİRDEN ELİNİZİ VE DİLİNİZİ ÇEKİN

Bu tür açıklamaların Aydın’ın marka ürünü incire büyük zararlar verdiğini ifade eden Ülken, şunları kaydetti: “İncirden elinizi ve dilinizi çekin. Yaptığı açıklamalar bilim çevreleri tarafından tartışılan Canan Karatay’ın bir ilçemizde misafir edildiği bir ortamda incirin fazlası öldürebilir açıklamasını şiddetle kınıyoruz. Son dönemlerde sırf jeotermal konusunu gündeme getirmek için yine incir gündem oluşturma ve şov malzemesi haline getirilmiştir. Faydaları saymakla bitmeyen Aydın’ın sembolü ve Avrupa Birliği tescili Aydın Ticaret Odası’na ait olan kutsal meyvenin bu şekilde karalanmasına Aydın Ticaret Odası olarak yeter diyoruz.”

"İNCİR ENERJİ KAYNAĞI"

İncirin enerji kaynağı olduğunu ve faydalarının saymakla bitmeyeceğini ifade eden Hakan Ülken, “Üreticisinden, müstahsiline, tüccarına ve ihracatçısına kadar Aydın ekonomisinin ana damarlarından biri olan Aydın İncirinin bilimsel veriler ışığında hiçbir zararı olmadığı gibi faydaları, nezle ve bronşite faydalıdır. Bakteri ve virüslerin çoğalmasını önleyerek, hastalıklara karşı direnci arttırır. Düzenli incir tüketimi kolon ve çeşitli bağırsak hastalıklarına karşı koruyucudur, sağlıklı bir bağırsak fonksiyonu sağlar. İncir Omega-3 ve Omega-6 esansiyel yağ asitleri açısından zengin bir meyvedir. Bu nedenle incir yemek kalp hastalıkları engellemede çok büyük fayda sağlar. İncir kalbin normal işlemesine yardımcı olur. Düşük sodyum, son derece yüksek potasyum ve magnezyum sayesinde kan basıncını düşürür. Taze incir yüzde 80 kadar su içerir, beyin için uyarıcı ve enerji kaynağıdır. İçerdiği güçlü antioksidan ve enzimler sayesinde cilt yaşlanmasını yavaşlatır. Ayrıca çatlamış dudakları ve erken kırışıklıkları önlemeye yardımcı olur. Düzenli İncir tüketimi hafif müshil etkisi, kabızlık ve hemoroit gibi bağırsak sorunlarının tedavisinde yardımcı olur. Her gün 2 adet kuru incir her şeye iyi gelir.” diyerek sözlerini tamamladı.

28 Mart 2016 Pazartesi

Epilepsinin tedavisi mümkün

Prof. Dr. Ersin Erdoğan, ilaçla tedavi edilemeyen epilepsi hastalarında cerrahi yöntemin etkili olduğunu belirtti.

Sara olarak da bilinen epilepsi hastalığı artık ameliyatla da tedavi edilebiliyor. İlacın tesirinin olmadığı durumlarda başvurulan cerrahi yöntem, hastalığın nöbetlerini ortadan kaldırarak uzun ve sağlıklı bir ömrün kapılarını açıyor.

TÜRKİYE’DE 750 BİN HASTA VAR

Türk Nöroşirürji Derneği Stereotaktik, Fonksiyonel, Ağrı ve Epilepsi Cerrahisi Öğretim ve Eğitim Grubu (SFAECG) İlkbahar Sempozyumu, 26-27 Mart tarihleri arasında Antalya’da düzenlendi. Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi, Türk Nöroşirürji Derneği Stereotaktik, Fonksiyonel, Ağrı ve Epilepsi Cerrahisi Öğretim ve Eğitim Grubu Başkanı Prof. Dr. Ersin Erdoğan, epilepsiyle ilgili şu bilgileri verdi:

Türkiye’de sayıları 750 bini bulan epilepsi hastalarının yaklaşık yüzde 30’u ilaç tedavisinden fayda görmüyor. Bugüne kadar etkili şekilde tedavi edilemeyen bu hastalar cerrahi müdahale ile sağlığına kavuşabilir. Epilepsi halk arasında sara diye bilinen, bayılma nöbetleriyle kendini gösteren kronik bir hastalıktır. Türkiye’de yaklaşık 750 bin, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise üç milyon epilepsi hastası bulunmaktadır. Bu hastaların yaklaşık üçte biri yeterli ilaç tedavisine rağmen bayılmaya devam etmektedirler. ABD’de yıllık ameliyat sayısı 2 bin ila 3 bin arasında değişmektedir. Bu rakamların Amerika Birleşik Devletleri’nde bile ilaca dirençli epilepsi hastalarının sadece yüzde 1’inin epilepsi merkezlerine refere edildiğinin veya ameliyat edildiğinin göstermesi bakımından gerçekten çok üzücüdür.

SAĞLIKLI BİR YAŞAM SAĞLIYOR

Başarılı yapılan cerrahi tedavi, ilaca dirençli epilepsisi olan hastalarda tedavi sağlayıp uzun bir ömür fırsatı vermektedir. Cerrahi tedavi ve özellikle temporal lobektomi hem güvenli hem de uzun dönemde epilepsinin neden olduğu komplikasyonları engellemede etkilidir. Özellikle erken cerrahi epilepsi nöbetlerinin yapabileceği kötü sonuçları engellemesi açısından önemlidir. Devam eden nöbetlerin şu tür kötü sonuçları vardır: Artmış ölüm oranı (yaralanmaya bağlı veya ani uykuda ölüm gibi), fiziksel yaralanmalar, kognitif disfonksiyon ve hayat kalitesinin düşmesi… Hastanın nöbetleri kontrol altına alınmadıkça hayat kalitesinden hem kendisi hem de ailesi için bahsetmek imkansızdır.

İLAÇ TEDAVİSİNE DİRENÇ GÖSTEREN HASTALARA UYGULANIYOR

Türkiye’de yaklaşık 750 bin civarında epilepsi hastası olduğu tahmin edildiğini ve her yıl bu rakama yaklaşık 30 bin yeni epilepsi hastası eklendiğini belirten Prof. Dr. Erdoğan, en önemli problemin genel pratisyenlerin ve nörologların hastaları zamanında epilepsi cerrahisi yapan merkezlere yönlendirmemesi olduğuna dikkat çekerek, şöyle devam etti:

Bu hastalığa ilk müdahale nöroloji uzmanları tarafından ilaç tedavisi ile yapılıyor. İlaçlarla genellikle hastaların yüzde 70’i tedavi oluyor, fakat yüzde 30’luk bir hasta grubu bahsettiğimiz gibi ilaca dirençli çıkıyor. Bu grubun tedavisinde ise epilepsi cerrahisi uygulamak için biz devreye giriyoruz. Epilepsi cerrahisi, nöbetleri (bayılmaları) ilaçlar ile kontrol altına alınamayan hastalarda uygulanabilecek olan bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi yönteminin uygulanmaya başlanması yüz yıl öncesine kadar dayanmaktadır, fakat epilepsi cerrahisinin güncel bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaya başlanması 1980 ve 90′lardan sonra artış göstermiştir. İlaç tedavisine dirençli bu hasta grubunun bir kısmında cerrahi tedavi uygulanabilir. Genel olarak ilaca dirençli olan hastaların yüzde 50′sine epilepsi cerrahisi uygulanabilir. Cerrahi tedavi ile nöbetler ya tamamen ortadan kalkmakta ya da nöbetlerin sıklık ve şiddetinde önemli derecede azalma sağlanmaktadır. Cerrahi tedavi uygulanacak hastalar devam eden nöbetleri ile birlikte kullandıkları yüksek dozdaki ilaçların kabul edilemeyen yan etkileri yüzünden “düşük yaşam kalitesi” olan hastalardır. Bu durumlardaki hastalara cerrahi tedavi şansı tanınabilir ve cerrahi öncesi incelemelere alınabilir.

27 Mart 2016 Pazar

İnsan sesi beynini geliştiriyor

Bebeğinizin dünyaya geldikten sonraki ilk yılı, gerek zihinsel gerekse fiziksel gelişimi için çok önemli.

Anne karnında beyin gelişimi çok hızlıyken doğumdan sonraki ilk yıl da onun için çok önemli. Bu dönemi nasıl geçirdiği, büyüdüğü ortam, anne babası ile olan etkileşimi gibi faktörler bebeğinizin bilişsel, duygusal, sosyal ve fiziksel gelişimini etkiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Reyhan Erol, ilk bir yılın bebeğin gelişimi için çok önemli olduğunu belirterek önemli bilgiler verdi.

Bebeğin doğduktan sonra ilk olarak ağlaması ve ondan sonraki süreçte anneyi emmesi beklenir. Eğer ilk aşamada bebek iyi ememiyorsa ya da emecek kadar güçlü değilse o zaman biz çocuğun sağlığı açısından bazı parametrelere bakarız. Bu durum düzeltilmeyecek bir sorun değil. Bu süre zarfını takip eden süreçteki diğer hususun, ilk ayda bebeğin görme duyusunun önemine değinen Erol, bebeklerin doğdu andan itibaren gördüğünü, burada dikkat edilmesi gereken noktanın bebeğin göz ile takip edip/edememesi olduğunu ve bebeğin takip edememesinin görmediği anlamına gelemeyeceği belirtti.

İNSAN SESİ BEYNİ GELİŞTİRİYOR

Önemli olan kısmın ilk aylarda ebeveynlerin bebekleri ile konuşup iletişim kurmasının gerekliliği olduğuna değinen, Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Reyhan Erol, çocuk sağlığı ile ilgili şunları söyledi: Bebek ile olan iletişime biz uyaran diyoruz. Bu uyaranlar ne kadar çok verilirse çocukları daha fazla gelişim gösterebiliyor. O yüzden bu uyaranlar asla eksik edilmemeli. Örneğin on beş günlük bir bebeğimiz var. Hafif bir müzik açıp ellerine ve kollarına masaj yaparak o sırada günümüzü anlatabilir, onunla sakin bir ses tonu ile konuşabiliriz. Bilimsel çalışmalar da gösteriyor ki beyni geliştiren en önemli etken insan sesidir. Demek ki bunu biz ebeveynler iyi bir şekilde kullanmalı ve paylaşmalıyız. Ne kadar bu uyaranları verirsek o kadar iyi. Sonuç itibari ile bebek ilk iki yılda beyin gelişimi tamamlanıyor. Bu ilk iki yıl bu yüzden ebeveynler için altın değerinde… Sonraki süreçler bu iki yılda çocuğun edindiği kazanımlardan dolayı, okul hayatı, iş hayatı ve evlilik hayatı gibi önemli süreçlerde her şeyi etki gösterebilir. Bu iki yılı o yüzden çok verimli geçirmek gerekiyor. O yüzden bu uyaranları vermek oldukça önemli.

İNTERNETE DEĞİL DOKTORA SORUN!

İlk aylarda dikkat edilecek bir nokta da, her yeni doğan bebeğin kusması. Bu çok normal. Ama ne kadar kustuğu önemli. Gün içinde bir ağız dolusu kusabilir. Ama bir çocuk fışkırır tarzda kusarsa bu araştırılmalıdır. Kusma sebebi bebeklerin ilk aylarda mide kapakları tam kapanmadığındadır. Gün içinde bunu birkaç defa tekrarlıyorsa hekimlik bir durum söz konusu olabilir. Ebeveynlerin bunun gibi durumlarda akıllarına yatmayan bir şeyler varsa muhakkak hekime gitsinler. İnternette ki bilgi kirliliğinde boğulmasınlar.

AŞILARINI ASLA EVDE YAPTIRMAYIN!

Doğumdan sonra dönüm noktalarından biride aşılar. Aşıları da iki gruba ayırmak gerekiyor. Ulusal ve özel olmak üzere. Bu aşılar genelde çocukların gereksinimine göre uyguladığımız aşılardır. Çünkü her aşı verimli bir antikor olduğu için gerekli hallerde yapılmalı. Ailelerimizin de kendine bu aşıları yakın sağlık merkezinde yaptırmasında fayda var. Aşılar asla evde yapılmamalıdır. Çünkü aşı yapılan yerler alerjik reaksiyonlara acil önlem alabilecek yerlerdir. Çocuğun olası bir hastalığı varsa bu durumunda hekime bildirilmesi gereklidir. Bu olası komplikasyonları önlemek adına önemli bir adım olacaktır. Aşı diye geçilmemesi gerekiyor.

ELLERİ SÜREKLİ AĞZINDA, ACABA AÇMI?

İkinci ayda ise bebekler ellerini yavaş yavaş ağızlarına götürürler. Birçok ebeveyn burada şu soruyu sorar: “Çocuğum sürekli ellerini ağzına götürüyor aç mı?” Bu çok normal bir süreç çünkü çocuk elini ve ağzını keşfetmek ister. Bundan haz duyarlar. Çocuk için bu keşiftir. Ellerini ağzına götürmeye başlayan bir çocuk için tırnakların kesilip törpülenmesi de önemli bir nokta. Çünkü çocuk kontrolsüzce elini ağzına götürebiliyor. Yüzünü tırmalayabilir. Bu durum küçük bebek törpüleriyle bu giderilebilir.

ÜÇÜNCÜ AYDA AYNAYA BAKTIRIN

Üçüncü ayında ise çocuk ellerini kullanarak vücudunu keşfetmeye başlar. Keyif alırlar ve hatta bunu konuşarak yaparlar. Biz bu dönemde ebeveynlerin çocukları aynaya baktırmalarını öneriyoruz. Aynaya bakması beyin gelişimini oldukça etkiliyor. Çocuk ilk defa kendini görüyor ve onunla konuşmaya başlıyor. Bunları yanı sıra çocuğunuzla iletişime geçebileceğiniz değişik gelişim kartları var. Bu kartlar 3 aylık bebekler için kullanılabiliyor. Bu kartlar bebeğin zihinsel gelişimi için oldukça etkiliyor. Genellikle siyah beyaz renkte oluyorlar. Ya da bu tür renklerde objelerde olabilir. Ancak çocuklar bu objelerle konuşmaya başlıyor diye ebeveynlerinde çocuğuyla konuşmayı aksatmaması gerekiyor. Her anı değerlendirmek lazım. Bu durumunda günde en az bir saat olması gerekiyor.

DÖRDÜNCÜ AYDA YÜZ YÜZE BAKMALI

Dördüncü ayından ise çocuğun yüz yüze bakmasını bekliyoruz. Hala annenin yüzüne bakmıyorsa bu durumun gelişimsel açıdan bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü bu durum bebeğin ya görme ile ilgili bir problemi olduğunu gösterir ya da bazen nadirde olsa uyaran eksikliği olduğunu gösterebilir. Tabi ki bu durumu gününde doğan biçin bir bebek için söylüyorum.

DOKUZ AYLIKKEN OTURAMIYORSA BİR PROBLEM VARDIR

Altıncı ayda da bebeklerin destekli oturmasını bekliyoruz. Bunu takip eden diğer ayda ise desteksiz olarak oturmasını bekliyor. Bebek dokuzuncu ayına geldiğinde hala oturamıyorsa bir problem var demektir. Ya da objeleri yakalayıp ağzına götürmüyorsa muhakkak bir problem var demektir. Bu durumun bir hekim tarafından kontrol edilmesi gerekir.

HER ÇOCUK EMEKLEMEZ

Dokuz aylıktan sonra ise emekleme bekliyoruz. Ama her çocuk emeklemez. Emeklememesi problem değil. Çocuk emeklemeden yürüyebilir. Biz bir yaşında çocuğun yürümesini bekliyoruz. Genel olarak tam yürüme işlevi ise on yedinci ayda sonlasın istiyoruz. Bu zaman diliminde bir sapma varsa, erken tanı için ailelerin muhakkak bir hekime danışmalarını tavsiye ediyoruz.

YÜRÜTEÇ GEÇ YÜRÜMESİNE SEBEP OLABİLİYOR

Çocuğun yürümeye yeni yeni başladığı dönemde biz bu yürüteçleri çok önermiyoruz. Bu yürüteçlerden dolayı ev kazaları oldukça çok oluyor. Yürüteçler bebeğin değil ailenin, işini kolaylaştırıyor. Ama yine de çocuk bu yürüteçleri kullanabilir ancak bu süre kısa tutulmalı. Sabah on beş ve akşam on beş dakika gibi. Bir diğer durum ise yürütece binen çocuklar erken yerine daha geç yürüyebiliyorlar. Çünkü bütün ağırlıklarını o alet üzerine veriyorlar. Ayrıca parmak uçlarıyla bu yürüteci hareket ettirdikleri içi normal yürümede de parmak uçlarında bir süre yürüyebiliyorlar. Bu durumda bazen problem doğurabiliyor. Ancak kalıcı bir durum söz konusu değil.
Prematüre bebeklerde ise daha dikkatli olunmalı. Erken dönemde bazı durumlar hemen tespit edilemiyor. Ayrıntılı testler yapılması gereken durumlar söz konusu olabiliyor. Ayrıca biz hastanemizde ayrıntılı başka taramalarda yapıyoruz. Bunun sebebi ise ülkemizde nitekim akraba evlilikleri çok fazla dolayısı ile metabolik hastalıklar görülme riski de artıyor. O açıdan topuk kanı alınması oldukça önemli. Sözcü

Güneşlenen kadınlar daha uzun yaşıyor

İsveç'teki Karolinska Üniversite Hastanesi ve Lund Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışma, sıklıkla güneşlenen kadınların, güneşten sakınan kadınlara göre 0.6 ila 2.1 yıl daha fazla yaşadığını ortaya koydu.

20 yıl boyunca takip edilen 29 bin 518 kadın ile yapılan araştırma, güneşe maruz kalmanın kalp ve kanser dışındaki hastalıkların riskini azalttığını gösterdi.   
Çalışmayı yürüten ekibin başındaki Dr. Pelle Lindqvist, güneşten kaçmanın beklenen yaşam süresi üzerinde sigara ile aynı etkiyi gösterdiğini öne sürdü.  
Çalışma güneşe çıkmanın cilt hastalıkları riskini azalttığını gösterse de, ultraviyole ışınlara maruz kalma ile muhtemel ölümcül cilt kanseri arasındaki bağlantı da su götürmez.  
İngiliz Independent'ın haberine göre; uzmanlar, güneşe çıkmadan 30 dakika önce güneş kremi sürülmesini öneriyor ve öğle 11:00 ile 03:00 arasında güçlü güneş ışınlarına maruz kalınmaması konusunda uyarıda bulunuyor.

Aç karnına alışveriş yapmayın

Obezite artık dünyanın en önemli sorunlarından biri haline geldi. Fazla kiloların neden olduğu bu hastalık yüzünden her yıl 1 milyondan fazla kişinin ölüyor. Dünya üzerinde ise 700 milyon obez ve 2.3 milyar kadar da fazla kilolu kişi bulunuyor. Ülkemizdeki kadınların yüzde 41.5’i, erkeklerin de yüzde 21 obez.
Yrd.Doç.Dr. Gülseren Pamuk ile Yrd.Doç.Dr. Dilek Ongan gençlere sağlıklı beslenme ve obezite ile ilgili bilgiler verdi.
 BEDEN KİTLE İNDEKSİYLE OBEZLİK ANLAŞILABİLİR
Kişinin beden kitle indeksini (BKİ) hesaplanarak obez olup olmadığının belirlenebilir. BU vücut ağırlığının boy uzunluğuna bölünmesi ile bulunuyor ve bu hesaplamayı herkesin yapması gerekiyor. BKİ 18.5-24.9 kg/m2 arasında olanlar normal kiloya sahip kişiler. 25-29.9 kg/m2 arasında ise fazla kilolu, 30-34.9 kg/m2 arasında ise birinci derece obez, 35-39.9 kg/m2 arasında ise ikinci derecede obez, 40 kg/m2 üzerinde ise üçüncü derece yani morbid obez demek oluyor.
 UYKU APNESİ EN ÇOK OBEZLERDE GÖRÜLÜYOR
 Obezitenin nedenleri yanlış beslenme alışkanlıkları, yetersiz fiziksel aktivite, hormonal etkenlerin yanında; yanlış diyetler yapmanın, psikolojik etkenlerin, sigara ve alkolkullanımının, guatr hastalığı ve kullanılan bazı ilaçlar. Uyku apnesinin obez bireylerde çok sık görülüyor. Uykudayken kişinin nefesinin aniden durması ise çok ciddi bir rahatsızlık. Çünkü beraberinde akciğer ve kalp rahatsızlıklarını da getiriyor.
REKLAMLAR BESLENMEYİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Son yıllarda özellikle reklamların beslenme hayatımızı yönlendiriyor. Modern çağ oturarak zaman geçirmeye, çalışmaya sebep oluyor. Besin endüstrisi enerji dengemizi bozacak şekilde her yerde besinin kendisi ya da onun reklamını yapan yerlerle karşılaşmamızı sağlıyor. Bu da daha fazla yememize sebep oluyor. Obezite neredeyse kaçınılmaz oluyor.
 FAST FOOD ALIŞKANLIĞINIZI BIRAKIN
Yağ-şeker oranı yüksek, dolayısıyla enerji yoğunluğu yüksek besinler kilo alımını hızlandırdığı gibi porsiyon miktarının artmasına da sebep olur. Gazlı içeceklerden uzak durulması gerekiyor. Meyve suyu yerine meyvenin kendisinin tüketilmeli. Fast food tarzı beslenme küçük yaşlara kadar indiği için sorun aslında küçük yaşlarda başlıyor. Türk mutfağındaki menü örnekleri sağlıklı beslenmek için daha uygun.
KARNINIZ AÇKEN ALIŞVERİŞ YAPMAYIN
Öğün atlama, özellikle kahvaltı öğününü atlama ile obezite arasındaki büyük bir bağ var. Özellikle açken alışverişe çıkılmaması gerekiyor.  Alışverişlerde etiket okuma alışkanlığı edinilmeli. Besinin enerji , yağ değeri, besin ögeleri incelenmeli. Yemeğe başlamadan önce bir bardak su içilmesi de diğer önerilerin arasında. Yemek tabağının küçük, salata tabağının büyük tutulması gerekiyor. Önemli olan obezitenin önlenebilmesi. Ancak kilo kaybetmek kadar, kaybedilen kiloların korunması da önemli.