31 Temmuz 2015 Cuma

Karatay meslekten men edildi

Prof. Dr. Canan Karatay, 15 gün süreliğine meslekten men edildi


Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği’nin İstanbul Tabip Odası’na müracaatı sonrası, Prof. Dr. Canan Karatay’ın 15 gün süre ile meslekten men edilmesine karar verildi.
Detaylı açıklamanın daha sonra yapılacağı belirtildi.

30 Temmuz 2015 Perşembe

Yüksek tansiyona karşı süt

Her yaşta içilmesi önerilen ve vücuda birçok faydası bulunan sütün, kalp sağlığını yakından ilgilendiren hipertansiyonu önlediği biliniyor. Uzmanlar hipertansiyonu kontrol altında tutmak için günde iki bardak süt içilmesi gerektiğini vurguluyor.


Çocukluktan itibaren düzenli olarak tüketilmesi önerilen sütün, ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan kalp hastalıklarının önlenmesinde de etkili olduğu belirtiliyor.

Uzmanlar, sütün içerisinde kan basıncının düşürülmesinde etkili olan protein, kalsiyum, fosfor gibi besin öğelerinin bulunduğunu vurguluyor. Sütün bu özelliği ile hipertansiyonu dengede tutarak olası kalp hastalıkları riskini de azalttığı ifade ediliyor.

Nuh Naci Yazgan Üniversitesi sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, süt tüketiminin hipertansiyonu ve kalp sağlığını doğrudan olumlu etkilediğini söyledi.

İnanç, “Her gün yeterli miktarda süt içerek kalbin iş yükünü artıran ve atar damarlara zarar veren hipertansiyondan korunmak mümkün. Hipertansiyon zaman içinde özellikle kalp, böbrek, göz ve beyine kan götüren atar damarlarda hasar oluşmasına neden olmaktadır.

Özellikle tansiyon hastaları başta olmak üzere, yaşı ne olursa olsun herkesin düzenli olarak 2 bardak sağlıklı süt içerek tansiyonlarını dengelemesi mümkün” şeklinde konuştu.

Hipertansiyonun inme, kalp krizi ve böbrek yetersizliğinin önemli kilit nedenlerinden biri olduğunu da kaydeden İnanç, “Süt ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyumun alımı azaldıkça arteriyel kan basıncı artarak hipertansiyona neden olmaktadır. Bu nedenle kalsiyum tüketiminin artırılması gerekmektedir. Kalsiyum ve fosfor açısından en zengin besin de süt ve süt ürünleridir” dedi.

Kan basıncındaki yükselmenin yıllarca belirti vermeden sinsice ilerleyebileceğine de dikkat çeken İnanç, bu durumun uzun vadede kalp, böbrek, göz ve beyin damarlarına kalıcı hasarlar verebileceğinin altını çizdi.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Kimler göğüs estetiği yaptırmalı?

Göğüs estetiği operasyonları içerisinde fazlaca yapılan meme dikleştirme ameliyatları, göğsünde sarkma sorunu yaşayan bayanlar tarafından tercih ediliyor. Estetik International Sağlık Grubu kurucusu Op. Dr. Bülent Cihantimur, hangi durumlarda meme dikleştirme operasyonu yapıldığını açıkladı.


“Emzirme ve kilo alıp verme döneminden sonra, ayrıca yer çekimine bağlı olarak göğüslerde sarkma sorununun gözlemlenmesi çok doğal bir süreçtir” diyen Op. Dr. Bülent Cihantimur, bayanların meme dikleştirme operasyonu için uygun bir aday olup olmadıklarını 4 basit yol ile kendilerinin de test edebileceklerini söyledi. “Sarkan göğüslerde çoğunlukla kol alt kısmına doğru çatlaklara veya aynı bölgede incelmiş deriye rastlarız. Meme dokusunun ağırlığı memeyi aşağıya çekmiştir.
 
Hatta çoğu sarkıklık sorunu, terlemeyle birlikte meme altı cildinin hava almamasını sağlar ve cilt problemlerini tetikler” diyen Op. Dr. Bülent Cihantimur sözlerine şöyle devam etti: “Sarkık bir göğüste areola bölgesi dediğimiz yani meme başı haresi, yere doğru bakar. Sutyensiz bir şekilde aynaya bakıldığında harenin konumuna göre karar vermek mümkündür. Ayrıca desteksiz sutyen giyildiğinde meme dokusu istenilen şekilde durup durmadığı da önemlidir.
 
Çoğu kadının muzdarip olduğu bir diğer konu da asimetri sorunudur. Sutyen giyildiğinde dahi, göğüs dekoltesinde farklılıklar meydana gelebilir. Bu da göğüslerdeki sarkmanın sonuçlarındandır. Eğer bu 4 durum göğüslerinizde varsa, meme dikleştirme operasyonu için uygun bir adaysınız diyebiliriz.”
 
MEME DİKLEŞTİRME VE MEME BÜYÜTME AYNI OPERASYONDA YAPILABİLİR
 
“Çoğu hastam muayene sırasında sarkan göğüslerinin yanı sıra, büyüklüğünden ya da küçüklüğünden de şikayetçi olduklarını dile getirirler. Zaten sarkık göğüslerin bir diğer dezavantajı çoğunun diriliklerini kaybetmiş olmalarıdır.
 
Dikleştirme ameliyatı ile beraber göğüs implantı yerleştirilerek meme büyütme yapılabilir. Aynı şekilde büyük göğüslerinden şikayetçi olan bayanlarda da meme dikleştirme ile birlikte meme küçültme operasyonu eş zamanlı yapılabilir” açıklamalarında bulunan Op. Dr. Bülent Cihantimur ayrıca meme küçültme operasyonlarının sadece estetik kaygılarla değil, bel ve sırt ağrılarını tetiklediği için bir sağlık problemi olarak da yapıldığını ifade etti. 

(Kaynak:pembenar.com.tr)

Doktorları dehşete düşüren görüntü

Çin'de bir kadın gözündeki şiddetli kaşıntı ve akıntı şikayetiyle doktora giderek enfeksiyon kaptığını zannederken doktorun teşhisiyle şok oldu.


Daily Mail'in haberine göre soyadı Zhang olan Çinli bir kadın enfeksiyon olduğunu düşünüyordu.Gözünde kaşıntı şikayeti olan kadının oğlu göz kapağının altında hareket eden şeyler görünce hemen bir sağlık kuruluşuna gitti.

Hastanede hemşireler ve doktorlar göz kapağının altındakileri görünce şok oldu.Kadının kirpik diplerinde 20 civarında bitin yaşadığı ortaya çıkarıldı. Bitler teker teker çıkarılırken bu bölgede bit yaşamasının sebebi olarak hayvanlarla yakın temas ve

takma kirpikler gösteriliyor.

Doktorlar bitleri önce başka bir parazit zannettiklerini ancak mikroskop altında incelediklerinde bit olduklarını fark ettiklerini açıkladı.Doktorlar kadının gözünü sterilize ettikten sonra cımbız ile bitleri temizlediklerini belirtti.Son derece nadir olmasına rağmen, bu münferit bir vaka değil.


Mikroskopla bakıldığında

(sözcü.com.tr)

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Meme kanserinin tedavisinde yeni umut

İngiliz bilim adamlarının 2 araştırması, meme kanserine yakalanan kadınlara umut oldu.


Bilim adamları, kadın hormonlarıyla kanser hücrelerinin ilişki halinde olmasını engelleyen hormon tedavisine eşdeğer aromataz inhibitörü ile bifosfonat grubu ilaçların meme kanserinin ilerlemesini ve nüksetmesini engelleyebileceğini belirtti.

30 BİN KADIN ARAŞTIRMAYA KATILDI

Standart tedavi yöntemleri uygulanan ve söz konusu ilaçlar verilen 30 bin kadını kapsayan 9 çalışmanın sonucunu değerlendiren bilim adamları, aromataz inhibitörü grubu ilaçları 5 yıl boyunca kullanan menopozdaki hastalarda kanserin ilerlemesinin yüzde 30'a kadar düştüğünü, ölüm riskinin yüzde 15'e kadar azaldığını belirledi. Araştırmaya imza atanlardan Profesör Mitch Dowsett, bu iki ilaç grubunun, mevcut ilaç tedavisinden daha etkili olduğunu ifade etti.

KANSER RİSKİNİ YÜZDE 28'E KADAR AZALTIYOR

Yaklaşık 20 bin kadın üzerinde yapılan bir başka araştırma da kemik erimesine karşı kullanılan, etken maddesi bifosfonat olan ilaçların, menopozdaki kadınlarda kanser hücrelerinin kemiğe yerleşme riskini yüzde 28'e kadar azalttığını ve kanser teşhisi koyulduktan sonraki 10 yıl içinde ölüm riskini yüzde 18'e kadar düşürdüğünü ortaya koydu.

Yapılan iki ayrı araştırmaya katılan Oxford Üniversitesi'nden Profesör Richard Gray, söz konusu 2 ilaç grubunun menopozdaki hastaların ölüm riskini azaltabileceğini belirterek aromataz inhibitör ilaçlarının kemik erimesi gibi yan etkilerini bifosfonat ilaçlarının giderebileceğine de dikkati çekti. Araştırmaların sonuçları "The Lancet" dergisinde yayımlandı.

'Sanırım öleceğim özür dilerim'

Zayıflama ilaçları, çayları Türkiye'de birçok insanın hastaneye kaldırılmasına hatta hayatını kaybetmesine neden olurken bu kez acı bir haber İngiltere'den geldi. 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Eloise Parry alması gerekenden daha fazla ilaç alınca sağlık durumu bozuldu. Ölümüne saatler kala ise hastaneden yayınladığı mesaj herkesi kahretti, "Bu sefer fena çuvalladım. Sanırım öleceğim. Aptallığım için beni affedin."


Günde 1 defa içmesi gereken ilaçlardan 24 saat içinde 8 tane alan genç kızın kısa bir süre sonra midesi bulanmaya ve kusmaya başladı. Gece arabasıyla kendi başına hastaneye giden genç kızın geçmişinde de bulumiya hastası olduğu ortaya çıktı.

Doktorların tüm müdahalelerine rağmen ateşi düşürülemeyen genç kız, toksik yani zehirlenme testlerinin pozitif çıkmasının ardından aynı gün içinde hayatını kaybetti. Bahsi geçen zayıflama haplarının İngiltere'de daha önce 6 kişinin daha hayatına mal olduğu düşünülüyor.


(hürriyet.com.tr)

26 Temmuz 2015 Pazar

Kanser artık öldürmeyecek

‘Oz Büyücüsü’ olarak tanınan dünyanın en ünlü doktorlarından yazarımız Mehmet Öz, bize müjdeli haberler verdi: “Alzheimer’ı önleyecek ilaçlar geliştirildi, 5-6 yılda piyasada olacak. Pankreas gibi en korkutucu kanser türlerini bile ölümcül olmaktan çıkaracak ilaçlar da yolda.”


Hürriyet'ten Aslı Barış röportajı...

Ekibinizle birlikte alzheimer, demans ve kaliteli yaşlanma konuları hakkında yeni araştırmalar yaptığınız duyumunu aldık... Alzheimer’la mücadele etmek mümkün mü?

- Evet. Ve sonuca yaklaştık. Ama hastalıklardan bahsederken neyin ne olduğunu iyi anlayalım. Alzheimer, demansın bir şekli. Demans ne demek: Unutkanlık. Unuttuğunu unutuyorsun, farkında değilsin. İki tip var. Birincisi ve yüzde 5’i genetik; hastalar arasında sadece yüzde 5’inde yüzde yüz genetik geçiş seyreder. İkincisi de kalıtsal olmayan alzheimer. Eğer babanız 80 yaşında nerede okuduğu gibi bilgileri unutmaya başladıysa, bu sefer sizde olma oranı yüzde 30.

Nasıl gelişiyor bu hastalık?

- Beyinde birçok elektrik kablosu olduğunu düşünün. Elektrik kablolarının üzerinde yapışık bir madde, bir plak tabakası oluşuyor. Ve bunlar enflamasyona neden oluyor. Ve beyin çalışamıyor, çünkü içeride bir savaş oluyor. Kablolar tutuşuyor, yangınlar çıkıyor, başlıyorsun ortaokulu nerede okuduğunu unutmaya... Ve devam ediyor.

Bu hastalığa yakalanmamızın nedenleri ne?

- Riski artıran farklı sebepler var. Mesela toksinler, vücutta cıvanın fazla olması. İkinci sebep, B vitamini gibi bazı vitaminlerin eksikliği. Omega 3 eksikliği de tehlikeli. Beynin yüzde 60’ı yağ olduğu için gereken derecede Omega 3 yağı alınmazsa, unutkanlık başlıyor. Çocuklarda da Omega 3 olmayınca IQ düşer, zindelik düşer. Somon, ton gibi balıkları tavsiye etmemiz de bu yüzden.

Peki engellemenin yolu nedir?

- Bu konuda son dönemde gelişmeler kat ettik. Mesela eskiden neden olduğunu bilmiyorduk, tomografi çekiyorduk, teşhisi koyuyorduk, sonra bir şey yapamıyorduk. Şimdi en azından neden olduğunu biliyoruz. Ve hastalığı önlemek için yeni ilaçlar da çıkıyor... Bu henüz çok yeni bir gelişme, ama herhalde 5-6 sene içerisinde her yere yayılacak.



Sizin tavsiyelerinizi dinleyerek seneler senesi brokoli yedik, şimdi de bir kinoa’dır gidiyor. Daha ne kadar kinoa yiyeceğiz? ‘Sağlıklı besinler’ trendlerinde yeni bir yıldız çıkmayacak mı?

- Kinoa sevmiyor musunuz, hayret! Ben bayılıyorum.  Ama zevk meselesi tabii. Bahsettiğiniz yeni yıldız, lif açısından çok yoğun haliyle metabolizmayı çalıştıran, beyin için de yararlı ‘tef’ diye bir besin var. Bu, tam tahıllı bir karbonhidrat. Afrika’da yetişiyor. Henüz Türkiye’de var mı bilmiyorum ama Amerika’da patlama yaptı. Yakında burada da meşhur olacak.

Bu ilaç nasıl çalışacak peki? Tamamen ortadan kalkacak mı hastalık?

- Yok etmek değil de, önüne geçmek kastım. Geçenlerde Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün başkanıyla görüştüm. Hastayı 20-25 yıl daha fazla yaşatacak ilaçlar olduğunu söyledi. Tıpkı epilepsi ya da şeker ilaçları gibi, her gün ilacı alacaksınız ve günlük hayatınıza devam edeceksiniz. Alzheimer’dan ölünmeyecek artık. Hastalığın gidişatını kontrol altına alacağız. 5 sene ömrü kalanları 25 sene yaşatabileceğiz. Bu kanserde de böyle olacak.

Kanserin tedavisi de çıkacak mı yani?

- Evet. Kanseri asla tamamen iyileştirmeyeceğiz yani kökünü kazıyacak bir tedavi çıkmayacak. Ama kanserli hastaları uzun yıllar boyunca yaşatacağız. Öldürücü hastalığı kronik hastalığa çevireceğiz. 10 sene içinde pankreas, karaciğer ve mide gibi en korkulan kanser türlerinin bile ilaçla tedavisi olacak. Nasıl insanların yüzde 90’ı lösemiyle yaşayabiliyorsa, kanserle de yaşayabilecekler.

Peki şeker hastalığı?

- İleride pankreas hücrelerine nakil yaparak tamamen hastalığı yok edeceğiz.




1. Yüksek tansiyonu kontrol altına alın. 14/9 civarında gezen tansiyon, yüksek tansiyondur. Tansiyonunuzun 12/8 ya da 12/7 olması sağlıklı olur.

2. Doğal yemekler tüketmek gerek. Besinleri ne kadar topraktan çıktığı gibi tüketirseniz, o kadar iyi. Ne kadar işlenmişse, o kadar kötü. Sağlıklı olması şart değil, iş sevmenizde bitiyor. Kendinizi kandırmayın: Sağlıklı ama tatsız tuzsuz bir yemeği kimse yemez. Bir-iki yer bırakırsınız. Sevdiğiniz yemeklerin ne olduğunu listeleyin, aralarında sağlıklı olanlar varsa onları tüketmeye yönelin.

3. Düzenli spor yapmak şart. Ama gidip triatlon koşun demiyorum. Yürüyüş bile yeter. Ben yogayı seviyorum mesela. Sonunda meditasyon da yapıyorum, o da ruh halime iyi geliyor.

4. Alışkanlıklarınızla mücadele edin: Alkol, sigara, iş, para, seks, hepsi içinde. Amerika’da yapılan yeni bir araştırma gösteriyor ki, halkın 10’da 1’inde düzenli alkol alışkanlığı var. Bu azımsanacak bir şey değil.

Alkolizm ne demek? Etrafınızdaki insanlar siz içki içince rahatsız oluyorsa, alkol alışkanlığınız sosyal hayatınızı yürütmenize engel oluyorsa, siz sosyal içici değil alkoliksiniz. Demek ki hayattan kaçıyorsunuz. Bu her alışkanlık için geçerli.




 Ruh sağlığı çok önemli. Kimse bu konuya önem vermiyor ama o kadar önemli ki! Sağlam bir ruh hali öncelikle strese karşı savunma mekanizması oluşturur. Aynı zamanda depresyon uykuyu bitirir. Ve sizi yaşlandırır. Onun için önceliğiniz ruhsal sağlınızı koruyacak şeylere yönelmek. İyi bir ilişki de bunun anahtarı. İyi bir ilişkin varsa, sosyal ilişkilerin kuvvetliyse ve hayatında ileriye yönelik gelişmeler olduğunu düşünüyorsan, ruhsal sağlığın iyidir. Tabii bunlar sadece bizimle ilgili şeyler değil.

Yaşadığımız yer bile stres yoğunluğumuzu etkiler. Bunu azaltmanın yöntemleri var. Küçük şeylerle bile stres azalabilir. Mesela banyo molası bunlardan biri. Ofisteyken tuvalete gidin, klozet kapağını kapatın, oturun ve beş dakika kimse sizi rahatsız etmeden kendi kendinize kalın, deşarj olun. Beyninizi dinlendirin.

Neden hipoglisime patlama yaptı?

Bunun gibi birden bire oranı yükselen birçok hastalık hakkında araştırma yapıyorum. Nedenini kimse bilmiyor. GDO’lu ürünlerin üzerinde kullanılan bazı ilaçlar insanların sindirim sistemini etkiliyor. Sindirim sistemi normal çalışmazsa, bu sefer vücut toksinleri biriktirmeye başlıyor ve bu enflamasyona neden oluyor. Bu, insülin ve ona benzer hormon dengesizlikleri yaratıyor. Bu hastalıkların kaynağı da o olabilir. Ama ikinci tip şeker hastalığı olan hastalar, ‘beyaz’ diye de anılan basit karbonhidratları hayatından çıkarırsa hayatları çok daha iyiye gidiyor.

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Polikistik over sendromu 5 hastalığı tetikleyebiliyor

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Tavmergen, "Polikistik over sendromu (PCOS) nedeniyle anne olamayan kadınların diyet ve egzersizle sonuçlanan kilo kaybı, yumurtlama sıklığını iyileştirmekte, doğurganlığı iyileştirmekte, diyabet riskini azaltmaktadır" ifadelerini kullandı.


Aynı zamanda Ege Üniversitesi Aile Planlaması İnfertilite Araştırma ve Uygulama Merkezi Koordinatörü olan Tavmergen, yaptığı açıklamada, PCOS'un yumurtalıklarda hormonal ortam dengesizliği sonucu yumurtlamanın bozulması ve aşırı miktarda androjen (erkeklik hormonu) salgılanması durumu olduğunu bildirdi.

DÜZENLİ YUMURTLAMANIN OLMADIĞI BİR BOZUKLUK

Milyonlarca kadının PCOS yüzünden anne olamadığını dile getiren Tavmergen, "PCOS, düzenli yumurtlamanın olmadığı bir endokrin bozukluk. Artmış erkeklik hormonu ile birlikte ultrasonla bakıldığında, yumurtalıklarda görülen çok sayıda küçük foliküller olarak belirti vermektedir" diye konuştu.

İLK TEDAVİ YÜZDE 5 KİLO VERMEK

Bir yıl gebelik elde edilemeyen PCOS'lu hastalarda uyguladıkları yönteme ilişkin bilgi veren Tavmergen, şunları aktardı:

"Öncelikle erkek faktörü değerlendirilip gerekli tedaviler yapılır. Daha sonra tüplerin açık olup olmadığı kontrol edilir. Eğer testler normal, tüpler açıksa birinci basamak tedavi hastanın mevcut kilosunun en az yüzde 5'inin verdirilmesidir. Bu şekilde PCOS'lu hastaların yüzde 30-40'ı gebe kalmaktadır. Bu gruptaki zayıf ya da kilo verip de gebe kalamayan aşırı kilolu hastalarda ikinci basamak tedaviye geçilerek ilaçlarla yumurtlama tedavisi yapılır. Bu yöntemlerle hastaların yüzde 60-70'inde yumurtlama oluşurken yüzde 20-30'unda tedaviye direnç gelişmektedir. 3 defa aşılama tedavisine yanıt vermeyen çocuksuz hastalarda bundan sonraki basamak tüp bebek tedavisi olmalıdır."

OBEZİTE, KOLESTEROL, HİPERTANSİYON, İNSÜLİN DİRENCİ DAHA YÜKSEK

Prof. Dr. Tavmergen, PCOS'lu kadınların obezite, kolesterol anormallikleri, hipertansiyon ve kan şekerini düzenleyen insülin direnci ile karakterize metabolik sendrom açısından yüksek riske sahip olabildiğini belirterek, şunları kaydetti:

"PCOS'lu kadınlar tip 2 diyabet gelişimi ve olası kalp hastalığı açısından yüksek riske sahiptirler. PCOS'lu kadınlarda obezite yaygındır. PCOS nedeniyle anne olamayan kadınların diyet ve egzersizle sonuçlanan kilo kaybı, yumurtlama sıklığını ve doğurganlığı iyileştirmekte, diyabet riskini azaltmaktadır. Çoğu PCOS'lu kadında androjen seviyeleri düşmektedir. Fiziksel aktiviteyi arttırmak her çeşit kilo verme programı için önemli bir adımdır."

Vücudun susuz kalması beyin kanaması nedeni olabilir

Memorial Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. İlhan Elmacı, sıcak havalarda beyin kanamasına en çok ısı dengesinin bozulması ve vücudun susuz kalmasının sebep olduğunu belirterek, gerekli tedbirlerin alınmasının, özellikle de vücudun su dengesinin korunmasının hayati önem taşıdığını bildirdi.


Hürriyet'in haberine göre; Elmacı, yaptığı yazılı açıklamada, aşırı sıcak hava ve güneş ışınlarına fazla maruz kalmanın birçok rahatsızlığa neden olabileceğini vurgulayarak, bu dönemde, özellikle tansiyon hastalarının olumsuz yönde etkilenmesiyle beyin kanaması riskinin arttığını ifade etti.

Yüksek tansiyonu olup düzenli kontrollerini yaptırmayan, tansiyon düşürücü ilaçlarını almayan, beslenmesine dikkat etmeyen ve hareketsiz yaşam sürenlerin risk grubunda yer aldığına işaret eden Elmacı, anevrizma ya da beyin damar yumağı olarak bilinen AVM hastalığı olanların da bu dönemde dikkatli olmasını önerdi.

ÇAY KAHVE SUYUN YERİNİ TUTMAZ

Elmacı, bebek ve küçük çocukların yanı sıra yaşlı ve kronik hastalığı olanlar için de sıcakların, çok kısa sürede dahi ciddi riskler oluşturabileceğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Sıcak havalarda beyin kanamasına neden olan en önemli faktör, ısı dengesinin bozulması ve vücudun susuz kalmasıdır. Gerekli tedbirlerin alınması, özellikle de vücudun su dengesinin korunması hayati önem taşımaktadır. Vücudun susuz kalmasıyla kan basıncında ciddi oynamalar yaşanabilmektedir. Çay, kahve, asitli içecekler ve meyve sularının suyun yerini tutmadığı unutulmamalıdır. Bunlar göz önünde tutularak gün içinde 2,5-3 litre su tüketilmelidir."

"GÜNEŞ IŞINLARININ DİK GELDİĞİ SAATLERDE DIŞARI ÇIKILMAMALI"

Prof. Dr. Elmacı, bulantı, kusma, şiddetli baş ağrısı, uyuşukluk, vücudun herhangi bir yerini hareket ettirememe, bilinç kaybı, uykuya eğilim ve konuşmada bozukluk gibi durumların beyin kanamasının en bilinen özellikleri arasında yer aldığını vurgulayarak, "Bu şikayetlerle karşılaşıldığında kişi fazla hareket ettirilmeden kısa sürede tam donanımlı bir hastanenin acil servisine ulaştırılmalıdır. Tedavi beyindeki kanamanın şiddetine göre değişmektedir. Anevrizma ya da damar yumağına bağlı beyin kanamalarında ise cerrahi yöntemler tercih edilmektedir" ifadelerini kullandı.

10.00 İLE 16.00 ARASINDA SOKAĞA ÇIKMAYIN

Havadaki nem oranının yüksek olduğu ve güneş ışınlarının en dik olduğu 10.00-16.00 saatleri arasında sokağa çıkılmaması gerektiğini belirten Elmacı, şu önerilerde bulundu:

"Bu saatlerde serin ortamlarda bulunmaya özen gösterilmelidir. Güneş altında uzun süre kalmamaya özen gösterilmeli, güneşe çıkılacaksa baş bölgesini koruyacak şapka ya da bandana takılmalıdır. Doktor kontrolünde kullanılan bir ilaç varsa ihmal etmeden kullanılmalı, tansiyon kontrol altında tutulmalıdır. Aşırı sıcaklarda susamayı beklemeden su içilmelidir. Aç kalmamaya özen gösterilmeli ve beslenme düzenine dikkat edilmelidir. Fast food tarzı gıdalar tüketilmemeli, tuz mümkün olduğunca sofradan uzak tutulmalıdır. Vücuda aşırı yük bindirecek sporlardan uzak durulmalıdır. Sigara içiliyorsa bırakılmalı, içilen ortamlardan uzak durulmalıdır. Aşırı şiddetli baş ağrısı hissedildiğinde vakit kaybetmeden bir sağlık kurumuna başvurulmalıdır."

16 Temmuz 2015 Perşembe

Ameliyat esnasında piyano çaldı!

Son yllarda yapılan bazı beyin ameliyatlarında ve özellikle parkinson hastalarına uygulanan ameliyatlar enteresan karelerin ortaya çıkmasını sağlıyor.


İsrail'de bir hastanede gerçekleştirilen Parkinson hastasına beyin pili uygulanması ameliyatında, 71 yaşındaki hasta piyano çaldı. Shoshana Levy isimli kadın hastaya 4 yıl önce Parkinson teşhisi koyulmuştu. Piyano çalmayı çok seven bir torun sahibi Levy, bu zevkinden mahrum kaldı. "Müzik olmadan hayatım anlamsız" diyen Levy, ameliyat olmaya karar verdi. Doktoru Prof. Itzhak Fried, bu titremeleri en aza indirmenin tek yolunun ameliyat sırasında da piyano çalmak olduğunu söyledi.


Ameliyat sırasında en doğru ayarlamayı yapabilmek için uyanık tutulan ve lokal anestezi ile ameliyat edilen hasta gözyaşları içinde piyano çaldı. Tekrardan piyano çalabilmenin muhteşem olduğunu söyleyen ve geçtiğimiz Perşembe günü taburcu edilen hastanın durumun iyi olduğu öğrenildi.

Meme kanserini atlatan kilo alıyor

Meme kanserini atlatanların kilo almaya daha meyilli olduğu belirlendi.


Amerikalı bilim adamlarının araştırması, meme kanseri tedavisi sırasında ve sonrasında kadınların kilo aldığını gösterdi. Bilim adamları, meme kanseri tedavisinden sonra yaşama tutunan ve bu kansere yakalanmamış ancak genetik yatkınlığı bulunan 600'den fazla kadının verilerini araştırdı.

5 YILDA 2 KİLO ALIYOR

Yaş ve menopoz gibi etkenleri de göz önüne alan bilim adamları, henüz nedeni bilinmese de meme kanserini atlatanların teşhisi izleyen 5 yılda ortalama 2 kilo aldığını tespit etti. Araştırma, kemoterapi alan kadınların hormon tedavisi gören ya da kansere yakalanmamış kadınlara göre ortalama 5 kilo daha fazla kilo aldığını da ortaya koydu.

Bilim adamları, kalp-damar ve diyabet gibi başka hastalıklara zemin hazırlaması nedeniyle kanser hastalarının kilosunun izlenmesinin önemine işaret ederek ayrıca kilonun hastaların tedaviye verdiği tepkiyi ve iyileşme sürecini etkilediğine dikkati çekti. Araştırmanın sonuçları "Cancer Epidemiology" dergisinde yayımlandı.

Her gün 3 defa traş oluyor

İngiltere'de yaşayan Cheryl Howe'a 12 yaşında polikistik over sendromu teşhisi koyuldu.


Yaşı bu hastalık için henüz çok küçüktü ama o etkilerini fazlasıyla hissediyordu. Kadınlarda seyrek adet görme, erkeklik hormonunun yükselmesi ve ultrasonda kist görünümü ile kendisini belli eden polikistik over sendromu tüylenme, şişmanlık ve sivilcelenme gibi birçok probleme neden oluyor.



HER GÜN 3 KERE TRAŞ OLUYOR

Ancak bu genç kadın tüylenme problemini diğer polikistik over sendromlulardan çok daha yoğun yaşıyor çünkü günde 3 kere yüzünü traş etmesi gerekiyor. Yıllardır bu sorunla boğuşan ve 2 çocuk annesi olan Howe, en son deneysel bir tedavi olduktan sonra lazer epilasyon uygulanması için sosyal güvenlik kurumuna başvurdu.

10 YILDIR BUNUN İÇİN BEKLİYORDU

10 yıldır bunun için bekleyen genç kadın ise yaklaşık 10 bin İngiliz Sterlini yani 41 bin Türk Lirası'na denk gelen epilasyonun "kozmetik" uygulama olduğu için reddedilmesinin ardından hayal kırıklığı yaşadı ve ülkedeki sağlık uygulamalarına isyan etti.


"MÜŞTERİLERİ KORKUTABİLİRSİN" DENİLEREK REDDEDİLDİ

Howe, "Bir yanık mağduru, bir meme kanseri sonucu memesi alınan kadın ne hissediyorsa ben de onu hissediyorum. Birçok iş görüşmesinde "müşterileri korkutabileceğim" nedeniyle reddedildim. Bir kadın olarak kendimi beğenmiyor ve çekici bulmuyorum." dedi.

POLİKİSTİK OVER SENDROMU NEDİR? 

Seyrek adet görme, tüylenme, sivilcelenme ve erkek tipi saç dökülmesi, gebe kalamama, kilo alma, diyabet riski gibi belirtileri ve sonuçları olan polikistik over sendromu her 10 kadından birinde görülüyor. Son 20 yılda, hareketsiz yaşam, karbonhidrat ağırlıklı, fast food tarzı beslenme ile artış gösteren hastalığın tedavisinin geciktirilmemesi gerekiyor.

(hürriyet.com.tr)

5 Temmuz 2015 Pazar

Küçük kızı diş kliniğinde hareket etmesin diye sardılar

Macaristan'da bir aile küçük kızlarının süt dişinin çekilmesi için dişçiye götürdü. Kızlarının çığlığı üzerine odaya giren baba ise gördükleri karşısında şoke oldu.


Macaristan'da bir aile küçük kızlarının süt dişinin çekilmesi için dişçiye götürdü. Ancak Elizabeth Crow adındaki küçük kızın çığlıkları devam edince, baba James Crow dayanamayarak içeri girdi.

ELLERİ KOLLARI BAĞLI

Kızının tüm vücudunu bir çeşit tuluma sarıldığını ve ellerini kollarını hareket ettiremediğini gören baba ise şaşkınlık içinde kaldı. Diş kliniği girişte ailenin belge imzaladığını ve bunu kabul ettiklerini belirtse de aile sadece kızlarına sakinleşmesi için bir çeşit gaz verileceğini düşündüklerini ve böyle bir belgeye izin vermediklerini söyledi. Uzmanlar ise bu olay sonrası çocukların hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük yara alabileceğini söyledi. (Hürriyet)

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Her kitle 'meme kanseri' değil

Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serdar Yol, meme kanseri ile ilgili en çok merak edilen konular hakkında bilgi verdi.


Yeni Asır'da yer alan habere göre kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri her yıl dünyada milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine neden olduğunu ifade eden Genel Cerrahi ve Cerrahi Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Serdar Yol, "Ülkemizde her 10 kadından 1'i hayatının bir döneminde meme kanseri ile karşı karşıya kalıyar" dedi.

Kansere bağlı ölümlerde meme kanserinin, akciğer kanserinden sonra 2. sırada geldiğini belirten Prof. Dr. Yol, meme kanserinin yaşla birlikte artış gösterdiğini, 40 yaşından sonra her kadının yılda bir kez düzenli olarak meme muayenesi ve mamografi yaptırması gerektiğini belirtti. Meme kanserinin erken tanı ile tamamen tedavi edilebildiğini belirten Prof. Dr. Yol, "Bu nedenle her ay kendi kendine meme kontrolü erken teşhis açısından hayati önem taşımaktadır. Meme kanseri konusunda yeterli ve doğru bilgiye sahip olmak da tedavide başarı şansını artıran önemli bir faktördür" dedi.

HER KİTLE KANSER DEĞİL

- Memede ele gelen kitlelerin yüzde 90'nından fazlasının kanser değildir. Bunlar genellikle meme içinde büyüyen kistler, iyi huylu tümörler olabilir veya memenin kendi dokusu kitle gibi bir hal alabilir. Daha çok regl öncesinde meme içyapısı çok yoğun olduğundan, bu dönemde yapılan meme kontrolleri kitle varlığı düşüncesi oluşturabilir.

- Fibrokistler meme içindeki fizyolojik değişimlerdir. Bu nedenle kansere dönüşme riskleri de yoktur. Fibrokistik yapıların varlığı sırasında memede kanser gelişebilir ancak sebep bu yapılar değildir. Stres, üzüntü ve sıkıntı durumlarında fibrokistlerin sayısı artar ve bu durum gerginliğe yol açar. Kafein kullanımı, fazla tuzlu ve yağlı yiyecekler de bu gerginliği tetikler. Fibrokistlerin artışı memede ağrıya neden olur.

- Fibroadenomun, iyi huylu bir tümördür. Çevresine kapsülü vardır ve çevreye yayılması mümkün değildir. Bunda meme kanseri oluşma riski, normal meme dokusundan kanser gelişme riski kadardır. Çapı arttıkça riski yüzde 1-2 oranında artar. Fibroadenom, soya tüketimi ve doğum kontrol hapı kullanımı nedeniyle bir miktar büyüyebilir ancak kanser yapıcı bir etkisinin olduğu söylenemez.

EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRLERİ

- Meme kanserinde en büyük risk faktörünün kadın olmak. Kadın cinsiyeti, 100 kat artmış riski ifade eder. Menopozdaki kadınlarda risk daha da yüksektir. Östrojen hormonuna maruz kalınan sürede artış olması, meme kanseri gelişme riskini artırır.

- Göğüs bölgesine radyoterapi yapılması ve özellikle 15 yaşından önce tedavi görmüş olmak önemli bir risk faktörüdür. Yağ içeriği yüksek yiyeceklerin uzun süreli tüketimi ve her gün 1-2 kadeh alkol tüketimi meme kanserinin artışında etkilidir.

KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ İÇİN EN UYGUN ZAMAN

- Kadınlar kendi kendine meme muayenesine 20 yaşından sonra başlamalıdır. 20 yaş ve altındaki genç kadınlarda meme kanseri riski düşük olduğundan kafa karıştırıcı ve paniğe yol açıcı etkisi nedeniyle, kendi kendini meme kontrolü önerilmemektedir.

- Meme muayenesi yapmak için en ideal zaman, adet döneminin bitiminden 4-5 gün sonraki dönemdir. Ailesinde meme kanseri öyküsü bulunanlar 26 ve ailesel olarak meme kanserine yakalanma oranı yüksek gruplar 32-34 yaşlarında bir kez, sonraki yıllarda 40 yaşına kadar 1-2 yılda bir mamografi yaptırabilir. 40 yaşından sonra ise her yıl düzenli olarak mamografi yaptırılmalıdır.

- Geçmişte, hastaların yüksek doz radyasyona maruz kaldığı düşünülen mamografilerde bile 30 yıllık hasta takiplerinde, alınan radyasyonun vücut için önemli seviyede bir tehlikesi bulunmadığı ispat edilmiştir. Günümüzde kullanılan dijital mamografi teknolojisi, geçmişe göre 10 kat daha az radyasyon içermektedir.

- Kişinin düzenli mamografi çektirirken dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı, cihazın kaliteli ve sağlıklı bir görüntü vermesidir. Çünkü yetersiz ve kalitesiz görüntü, memedeki çok önemli bir tümörün atlanmasına neden olabilir. Meme kanserinin erken tanısında çok önemli bir payı olan mamografik bulgular iyi kalitede filmlerle daha net bir şekilde seçilmektedir. Hatta meme dokusundaki değişimler kanserleşmeden önce dijital mamografiler sayesinde yakalanabilir.

- Meme kanseri ameliyatlarında günümüzde, hasta tıbbi açıdan uygunsa ve risk faktörü yoksa meme koruyucu cerrahi uygulanmaktadır. Hastanın memesinin alınması durumunda ise ikinci yıldan sonra bazı risk faktörleri ortadan kalktığında yeni meme yapılabilmektedir.

- Meme kanseri nedeniyle memenin kaybedilmemesi ya da daha sonra yeniden bir memeye sahip olunması hastayı psikolojik açıdan rahatlatarak, sosyal yaşama adaptasyonunu daha kolay sağlamasına yardımcı olmakta ve tedavi başarısını artırmaktadır. Son yıllarda, memesi alınmak zorunda olan hastalara deri koruyucu mastektomi ve hemen ardından da rekonstrüksiyon yapılmaktadır.

- 'Genç hastalarda meme korunur, yaşlı hastalarda meme alınır' görüşü kesinlikle doğru değildir. Meme, her yaşta kadın için önemli bir objedir. Yaşlı hastaların memesi alınacak diye bir kural ya da böyle bir anlayış yoktur. Uygunsa tümörünün evresi, şekli, biçimi ve yaygınlığına bakılarak 70-80 yaşındaki bir kadının memesi de korunabilir. Hastanın memesinin alınmasını istememesi ve meme koruyucu cerrahiyi tercih etmesi gereklidir. Bu hastanın en temel hakkı ve tercihidir. Bu durumda doktorun öncelikli olarak meme koruyucu cerrahiyi düşünmesi gerekir. Kanserin bir bölgede olması gerekir. Memedeki tümörün de çok büyük olmaması, meme büyüklüğü ile kanserin orantısının bulunması gerekir.

- Kanser büyük meme küçükse memenin tümü alınmalıdır. Koltuk altı metastazları meme koruyucu cerrahi yapılmasını engellemez.

MEME HANGİ DURUMLARDA ALINIR?

- Meme içinde yaygın tümörleri bulunan, memenin birçok noktasında aynı anda başlamış kanseri olan hastalarda meme koruyucu cerrahiler yapmak mümkün değildir. Bu durumda memenin mutlaka alınması gerekir.

- Hastanın mamografisinde yaygın ve kötü kireçlenmeleri varsa meme kanserinin birçok odakta başlamasına neden olacağı düşünülüyorsa, bu hastaların memesinin alınması planlanmalıdır.

- Daha önce göğüs duvarına radyoterapi yapılan hastalarda, meme koruyucu ameliyat sonrası yeniden radyoterapi yapılması gerektiği için, bu hastalara mastektomi uygulanmalıdır.

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Koruyucu kullansanız bile...

Uzmanlar uyarıyor: Çocukların ciltleri hassas ama güneşte uzun süre kalkmak, yetişkin çağlarda güneşe karşı daha fazla hassasiyete neden oluyor. Çocuklara koruyucu kullansanız bile uzun süre güneşte kalmasına izin vermemelisiniz. Ayrıca içinde parfüm olan güneş koruyucularına da dikkat edilmeli.

Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Prof. Dr. Neslihan Şendur, yaptığı açıklamada, güneşin zararlı ışınlarının sağlık açısından riskler taşıdığını belirterek, özellikle büyüme döneminde güneşten korunmanın büyük önem taşıdığını ifade etti.

"DERİ SAĞLIĞI BOZULUYOR"   

Güneşin zararlı etkilerine yoğun şekilde maruz kalan çocukların, deri sağlığının bozulacağını ve ilerleyen dönemlerde kansere kadar varabilecek problemlerle karşılaşabilecekleri uyarısında bulunan Şendur, şunları kaydetti:

"Çocukların büyüme çağında güneşten korunmaları çok önemli. Çünkü güneş yanıkları erken dönemde oluştuğunda büyük sıkıntılara yol açabiliyor. Çocuklarda özellikle sulantılı yara oluşmuşsa ilerleyen dönemlerde bunlar deri kanseri olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu nedenle anne ve babalara, çocuk bakıcılarına, hatta okullardaki öğretmenlere büyük iş düşüyor."

"KORUYUCU KREM DE KULLANILSA UZUN SÜRE GÜNEŞLENİLMEMELİ"


Şendur, güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için öncelikle 10.00-15.00 saatleri arasında açıkta bulunmamaya özen gösterilmesi ve uygun koruyucu krem kullanılması gerektiğini belirtti.

Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için kullanılan krem seçiminde hem bazı noktalara dikkat edilmesi hem de bu kremlerin koruyuculuğunun bir sınırının olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkati çeken Şendur, şu bilgileri verdi:

"İÇİNDE PARFÜM VARSA DİKKAT"

"Vücuda sürülen koruyucular, parfüm içeriyorsa güneşten koruma faktörleri düşükse deri tipine uygun değilse bunlara bağlı yan etkiler ortaya çıkacaktır ayrıca gençler bu koruyucuları sürdüktenen sonra uzun süre güneş altında kalıyorlar. Sürdükleri koruyucuların uzun süreler kendilerini güneşin olumsuz etkilerinden koruyacağını düşünüyorlar ancak bu durum yanlış. Uzun süre güneş ışınlarına koruyucularla birlikte maruz kalmak, riski azaltmıyor. Bu nedenle özellikle deri kanserlerinden korunmak için belli saatlerde güneşe çıkmalı ve güneşin zararlı etkilerinden korunmalıyız." Hürriyet

Alerji denildi yüzünün yarısı alındı

25 yaşındaki Jannine McHaffie'nin birkaç defa şiddetli bir biçimde burnu kanadı. Hemen doktora giden genç kadına bahar alerjisi olduğu ve geçici bir şey olduğu söylenerek ilaçlar verildi.

Ancak yüzünün yarısının alınmasına neden olan kanser teşhisi, burnunda çilek büyüklüğünde kist çıktıktan sonra ancak yapılabildi. İngiltere'nin Essex kentinde yaşayan 1 çocuk annesi Jannine McHaffie, 'korkunç' diye tabir ettiği birkaç burun kanaması yaşadı.

BAHAR ALERJİSİ ZANNEDERKEN ÇENESİ ALINDI

Aile hekimine giden Jannine, teşhis sürecini şöyle anlattı, "Bahar alerjisi teşhisinden 10 ay sonra bana nadir görülen bir çeşit salgı bezi kanseri teşhisi koyuldu ve adını bile bilmediğim bu hastalıktan çok korkmuştum. Cerrahlar bana üst çenemi alacaklarını ve onu da sağ bacağımdan alacakları kemik ile tamir edeceklerini söyledi. Derin bir nefes aldım ve zoraki gülümsedim. Yapılması gerektiğini biliyordum. Sadece henüz 3 yaşında olan kızım Leylah'ı düşündüm. Doktorların beni kurtarmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını biliyordum ve kızımın büyürken bir dakikasını bile kaçırmak istemiyordum."


OPERASYON 13 SAAT SÜRDÜ

13 saat süren bir operasyon geçiren genç kadın, sonraki 2 günde de 2 küçük operasyon daha geçirdi. Jannine, şu an da iyi olsa da tam iyileşme denilen süreç 1 yıl sürüyor.

ADENOİD KİSTİK KARSİNOM

Dil kökü, üst damak, nazofarenks, gırtlak, gözyaşı bezi ve memeyi etkileyen bir kanser çeşii olan adenoid kistik karsinom (ACC) nadir görülen bir kanser çeşidi. Yavaş ilerleyen, nükslerle devam eden bir hastalık olan kanser akciğer, karaciğer ve kemiklere de sıçrayabiliyor.

Kanser araştırmacıları bütün kanserlerin nedeninin genetik değişim olduğunu söylüyor. Kanser hastalıklarının yüzde 10'unun kalıtımsal olduğu düşünülürken, adenoid kistik karsinom kalıtımsal olmayan bir kanser türü. Bu kanser çeşidinin çevresel etkenler, yaşam tarzı, beslenme, radyasyona maruz kalma gibi nedenlerle ortaya çıktığı düşünülüyor. Hürriyet