30 Ocak 2017 Pazartesi

Eksik diş problemi hangi hastalıkları tetikliyor?

Eksik diş probleminin tedavi edilmediği durumlarda ciddi komplikasyonlara neden olabileceğini belirten Diş ve Çene Cerrahisi Uzmanı Dr. Nihat Tanfer, diş kaybının etkileri hakkında açıklamalarda bulundu.

Dr. Nihat Tanfer'in açıklamaları şöyle:
Bütün diş sağlığı problemleri gibi eksik dişler de tedavi edilmezse zamanla ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle, bir veya daha fazla eksik dişi olan kişilerin mümkün olan en kısa sürede tedavi olmaları önemlidir. Estetik ve işlevselliği geri getirmek için çeşitli tedavi seçenekleri mevcuttur. Diş eksikliği, periodontal (diş eti) hastalığı da dahil olmak üzere diğer ağız hastalıklarıyla bağlantılıdır. Çene eklem (TMJ) bozukluğu gibi durumlarda, dişlere ve destek yapılarına aşırı gerginlik yüklenmesiyle diş kayıpları oluşabilir.
Diş kaybının etkileri nelerdir?
Diş kaybı, yemek yeme, konuşma ve zamanla kötüye gidebilecek diğer temel aktivitelerde önemli sorunlara neden olabilir. Ayrıca, eksik dişin boşluğunu doldurmak için çenedeki kalan dişlerde kayma da yaşanabilir. Eksik dişler ağzın genel yapısını zayıflatabilir ve zamanla kötüleşebilecek ek diş kayıplarına veya yaralanmalara neden olabilir.
Diş rahatsızlıkları obeziteyi de tetikliyor!
Çeşitli çalışmalar, obeziteden etkilenen bireylerin genel olarak diğer bireylerden daha fazla ağız sağlığı sorunu olduğunu göstermiştir. Yapılan araştırmalar obeziteli hastaların daha yüksek diş çürüğü seviyelerine, daha fazla eksik dişe ve daha fazla diş dolgu ihtiyacına sahip olduklarını göstermektedir. Obeziteden etkilenen kişilerin daha az diş hekimi ziyaret ettiği bilinmektedir, düzenli olarak diş bakımı uygulamalarına girmekte zorlanırlar ve sadece sorun yaşadıklarında diş hekimini ziyaret etmektedirler. Bu hasta grubunda agresif bozulma paternleri ile ilgili sorunlar aşırı kuru ağıza neden olabilecek reçeteli ilaçlarla ağırlaşmaktadır. Zayıf diyete (şekerli atıştırmalıklar ve içecekler), kontrolsüz mide ekşimesi (gastroözofageal reflü), sık sık kusma ve kötü ağız hijyeniyle diş sağlığı problemleri yaşamaktadırlar. Bariatrik hastalara sıklıkla ruh halinin iyileşmesine yardımcı olan ilaçlar verilir. Sürekli ağız kuruluğu, bu ilaçların en sık görülen yan etkisidir. Bu ağız kuruluğu durumuna kserostomi denir ve önemli diş rahatsızlıklarına yol açabilir. Yutma güçlüğü, tat değişiklikleri (disguzi), konuşma güçlüğü, ağız doku bütünlüğünün korunamaması, kronik ağız tahrişi ve iltihaplanma (mukozit), diş çürüğü ve diş kaybı görülebilir.
Diş rahatsızlıkları tükürüğü etkiler
Tükürük 2.300'den fazla farklı protein, mineral, enzim ve tamponlayıcı ajan içeren kompleks fizyolojik bir salgıdır. Normal tükürüğün miktarı ve kalitesi, oral asitlerin nötrleştirilmesi için önemli bir mekanizma oluşturur. Tükürüğün tamponlama kapasitesi bozulduğunda, ağız asitleri nötralize etme kabiliyetini kaybeder ve gıdalar uzaklaştırılamaz. Ağız kuruluğu,diş hastalıklarının ilerlemesine zemin hazırlayanönemli bir faktör haline gelebilir. Bu nedenle ağız kuruluğu etkilerinin azaltılması içindüzenli olarak dişlerin fırçalanarak temizlenmesi, diş plağı oluşumunu önlemek için antibakteriyel solüsyonların kullanılması ve diş hekimi tarafından reçete edilen tükürük uyarıcı ilaçların kullanılması gerekir.
Diş kaybı tedavisi nasıl olmalıdır?
Diş kaybının tedavi edilmesinde birçok seçenek mevcuttur. En kalıcı tedaviler diş implantları ve implant destekli diş köprüleridir. Diş hekiminiz implant uygulamasında çene içine yapay diş kökü olarak işlev gören titanyum vidalar yerleştirerek protezdişlerinizi bu vidalara sabitler ve protezinizin tıpkı doğal dişleriniz gibi sağlam ve kuvvetli olmasını sağlar. Oldukça başarılı sonuçlar elde edilen bu teknik ile protez dişleriniz doğal dişlerinizden kolay ayırt edilemez hale gelir. Bunun dışında cerrahi dışı tedavi seçeneği olarak hareketli protezler ve diş köprüleri de kullanılabilir. cnntürk

29 Ocak 2017 Pazar

'Türkiye'de her üç kişiden biri obez'

Sağlık Bakanı Akdağ Türkiye'de her üç kişiden birinin obez olduğunu söyledi. Bakan'ın verdiği istatistiklere göre, toplumun üçte biri obez, üçte biri kilo fazlası, üçte biri de normal. Bu durumda dünyada 10 ülke ancak var. Türkiye en kötü kötü 10'da.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye'de her üç kişiden birinin obez olduğunu belirterek, "Toplumun üçte biri obez, üçte biri kilo fazlası, üçte biri de normal. Bu durumda dünyada 10 ülke ancak var. Biz de o 10 ülke içine girdik. Kötü 10'dayız." dedi.
Bakan Akdağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yerli ilaç sanayinin teşvik edilmesi kararı sonrasında yaşanan gelişmelere ilişkin, eş değer ilacı üretilmiş bir formülün Türkiye'de üretilenlerinin özellikle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından satın alınması üzerindeki çalışmaların hemen hemen sonuna gelindiğini belirtti.
SGK'nın tercih ettiği ilacı listeye alma gibi bir hakkı bulunduğunu anlatan Akdağ, "Dolayısıyla Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye'de eğer eş değer bir ilaç varsa yurt dışından ithal edilen firmalara şunu söylüyor, 'getirin siz de ilacınızı Türkiye'de üretin, ürettirin, sizden de satın alalım'. Aksi halde satın almayacağız. Biz Türkiye'de üretileni satın alacağız. Çünkü kalite açısından Türkiye'de üretilenin yurt dışından gelenden eksiği yok, fazlası var. O zaman ne diye paramızı dışarıya verelim? Başlangıçta 600-700 milyon lirayla muhtemel başlayacak. Çünkü piyasada bir ilaç darlığının da olmaması lazım. Muhtemelen 2 milyar liraya kadar çıkabilir. Yani yurt dışına verdiğimiz bu parayı ödemeyeceğiz. Bu para Türkiye'de kalacak." diye konuştu.
Bu konunun hayata geçmesiyle hem cari açığın hem dış ticaret açığının azalmasının sağlanacağını vurgulayan Bakan Akdağ, ayrıca uygulamanın Türkiye'de üretim yapan firmaların istihdam oluşturmasına, Türkiye'de yatırımın çoğalmasına yardımcı olacağını kaydetti.
Yurt dışı firmaların sanki kendi ilaçları daha üstünmüş gibi bir hava yaratmaya çalışabileceklerini aktaran Akdağ, "Bunun için de vatandaşlarımızı uyarmamız lazım. Sağlık Bakanlığı herhangi bir ilaç için yurt dışında veya yurt içinde üretilsin, 'bu ilaçlar, eş değerdir, birbirinin aynısıdır' ruhsatını vermişse hiç kimse endişe etmesin. Evet o ilaçlar birbirinin aynısıdır. Reklamın büyüsünden kurtulalım. Bu hususta Sağlık Bakanlığının uygulamaları çok net ve güvenilirdir." dedi.
Tıbbi cihazların Türkiye'de yapılması konusuna da değinen Akdağ, "Cazibe Merkezleri Programının uygulanacağı 23 il başta olmak üzere yerine göre satın alma garantileri vererek tıbbi cihazların da Türkiye'de üretilenlerini daha büyük oranda kullanacağımız bir döneme geçiyoruz. Bunun 2017'de örneklerini göreceğiz inşallah." diye konuştu.
Akdağ, 2012'de 19 milyon dolar olan tıbbi malzeme ihracatının 600 milyon dolar olduğunu, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüzde 20'ler gibi oldukça düşük seviyelerde seyrettiğini bildirdi.
Medikal malzemeleri sektörle birlikte grupladıklarını, birbirine benzer proseslerle üretilebilecek malzemeleri bir araya topladıklarını aktaran Sağlık Bakanı Akdağ, "Bunlar için belli satın alma garantileri uygulayarak, bunları Türkiye'de ürettireceğiz." dedi.
Sadece bir ya da bir iki firmanın üretiminin problem oluşturabileceğini belirten Akdağ, "Burada da tahminen en az iki milyar liralık bir potansiyel de var. Biraz artırılabilir ama ilk hesaplamalarımız böyle. 2017'de hem ilaç hem medikal malzeme için bu uygulamaları yaşamaya başlayacağız. 2018, 2019'da da yaygınlaştıracağız." değerlendirmesini yaptı.
"1-2 kilo daha vereceğim"
Kilo verme taahhüdünün ne durumda olduğunun sorulması üzerine Akdağ, "10 kilo sözüm vardı, 3 kilo verdim. Tahminen 1-2 kilo daha vereceğim. Böylece verdiğim sözün yarısını verdiğim sürede tamamlamış oluyorum. Şöyle yapacağım, öbür yarısını da vereceğim, evet." ifadesini kullandı.
Toplumun genelinde şeker ve tuz kullanımına yönelik alınması gereken tedbirlere ilişkin soru üzerine Bakan Akdağ, sağlıkta dönüşümün ikinci fazını hazırlarken, 2017'de geniş bir paydaş çalışması yaptıklarını ve konuya ilişkin yeni uygulamalara başlamayı umut ettiklerini bildirdi.
Bakan Akdağ, bu konunun kolay olmadığını, sektörle de anlaşmak gerektiğini vurguladı.
Hemen herkesin zararına inandığını sigara konusunda toplumsal destek bulmanın basit olduğuna işaret eden Akdağ, şekerli ve yüksek kalorili gıdalarla ilgili alınacak tedbirlerde ise bu kadar kolay destek sağlanamayacağını kaydetti.
Sigara kullananların toplumun yüzde 30'unu oluşturduğuna vurgu yapan Akdağ, şunları söyledi:
"Ancak 'Ben baklava, börek, kadayıf dolması, hamburger hayatta yemem' diyen var mı içinizde? Bunun için zor bu olay. Bizim kaloriyi, şekeri, karbonhidratı azaltmamız var. Ama Türk mutfağı da inanılmaz lezzetli. Bunun için bu çok kolay bir mesele değil, çok daha zor. Dünya örnekleri de bunun daha zor olduğunu gösteriyor. Ama bu zorluk bizi asla bu yoldan döndürmemeli."
MEB ile yapılan iş birliği ile okul kantinlere getirilen yeni uygulamaya değinen Akdağ, "Ancak yetmez. Ana sınıflardan başlayarak çocuklarda doğru beslenmenin, aşırı kalori, karbonhidrat almamanın öğretilmesi açısından MEB ile bizim çok daha sıkı çalışmamız gerekiyor." dedi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile yürütülen çalışmaları da aktaran Akdağ, yiyeceklerde tuz oranını azalttıklarını, azaltmaya devam edeceklerini vurguladı.
Gıda paketlerine kalori uyarısı
Gıda paketlerine de uyarı koymak gerektiğini bildiren Akdağ, "Gıdanın kalorisini büyüteçle göreceğiniz bir yazıyla yazmanız yetmez. Biz gıda paketlerinin üzerine mesela renk uyarıları koyabiliriz, kırmızı, yeşil, sarı... Kırmızı 'yüksek kalori var, dikkat' anlamına gelecek." diye konuştu.
Gıdanın reklam ağırlığı içinde önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Akdağ, "Evet reklam yapılabilir ama biz de Bakanlık olarak oraya bir uyarı koymak istiyoruz. Biz de 'Tamam ürün çok lezzetlidir, reklam onu bize anlatıyor ama bunu aşırı tüketirseniz sağlığınıza zarar verir' diyeceğiz." ifadelerini kullandı.
Bakan Akdağ, obeziteyle mücadelede Sağlık Bakanlığı ile ilgili diğer bakanlıkların, reklamcılık, medya sektörü ve RTÜK'ün beraber çalışması gerektiğini belirtti.
"Maalesef durumumuz çok kötü"
Obezite konusunda Türkiye'nin dünyadaki yerine ilişkin de değerlendirmede bulunan Akdağ, şu görüşlerini aktardı:
"Maalesef durumumuz çok kötü. Türkiye'de her üç kişiden biri obez. Ben niye zayıflamaya çalışıyorum? Ben de son bir-iki yıldır obez sınıfına girdim. Vücut kitle endeksim 30'un az bir şey üzerine çıkmıştı. Şimdi 80 kiloya geri döndüğüm zaman obez olmaktan çıkıyorum ama yine aşırı kilolu oluyorum. Oysa bana birçok kişi de 'Yok siz de çok şişman değilsiniz' diyor. Dolayısıyla bunun zor bir iş olduğunu bilelim. Toplumun üçte biri obez, üçte biri kilo fazlası, üçte biri de normal. Bu durumda dünyada kaç ülke var derseniz? 10 ülke ancak var. Biz de o 10 ülke içine girdik. Kötü 10'dayız. Bir taraftan hareketsiz bir toplumuz.
Obeziteyle mücadele zor ancak bu konudan vazgeçemeyiz. Türkiye'nin sağlıkla ilgili geleceğini konuşacaksak, en önemli konuşacağımız üç husus var, hareketsizlik, şişmanlık ve sigara... Bunun yanına alkolü ekleyebiliriz. Her ne kadar Avrupalılara kıyasla yüzde 20 oranında alkol tüketimimiz varsa da. Bunları 10 maddeye de çıkarabiliriz ama 10'unu saysak biraz daha mücadelemizi zayıflatacağız. Türk nüfusunun düzenli biçimde hareket eden oranı yüzde 20'nin altında. Finlandiya'da bu, yüzde 80'in üzerinde."
Zayıflama konusunda, "Sabah kahvaltısını krallar gibi, akyam yemeğini yoksulmuş gibi yiyin" ifadesini kullanan Akdağ, Hz. Peygamber'in "Midenizin üçte birini yiyecekle, üçte birini suyla doldurun, üçte birini de boş bırakın. Sofradan doymadan kalkın" tavsiyesini de anımsattı.
Her gıdadan az yemenin önemli olduğuna değinen Bakan Akdağ, açıklamalarına şöyle devam etti:
"Kompleks önerilerde bulunuyor meşhur diyetisyenler, popüler insanlar var toplum önüne çıkan. Olabilir. Herkesin bir düşüncesi var ama bunun en basiti az yemek. 'Protein diyeti, şunu yemeyin, bunu yemeyin' dediğiniz zaman hayat biraz daha içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Ben şimdi bugünlerde yediğimin yarısını yiyerek hayatımı çok daha rahat idame ettirebilirim. Bütün mesele iradeye hakim olmak, bütün mesele ağzının fermuarını çekebilmek. Daha az yiyelim, daha çok hareket edelim."
Kış turizmine katkı için kayak yapıp yapmayacağı, Erzurum'un kış turizmine katkı için tesislere bir davet yapmayı düşünüp düşünmediği de sorulan Akdağ, "Erzurumlu olup kaymamak aslında bir ayıp. Bu sene oğlumu gönderdim, bir saatte kaymayı öğrenmiş. Doğrusu bu yaşa kadar kayak yapmaya vakit bulamadık. İkincisi belli bir yaştan sonra ağır sporlardan biraz kaçınmak lazım. Kayamaz mıyım bu yaştan sonra? Evet kayabiliriz ama biraz riskli olabilirim. En azından idman yaparak kaymak lazım. Bizim yaşlardan sonra en doğrusu yürümek, bir takım aletlerle ya da aletsiz olarak egzersiz yapmak, imkan varsa da yüzmek. Bunlar en doğrusu. Yani mücadele sporlarında, düzenli antrenman yapmıyorsanız riski var. Ama idman yapsanız bu yaşlarda da bu sporları rahatlıkla yapabilirsiniz." değerledirmesini yaptı.

27 Ocak 2017 Cuma

Gözaltı morluklarından kurtulmanın yolu

Gözaltı morluğu sorunuyla gelen hastalarda hastanın öncelikle demir eksikliği veya böbrek yetmezliği gibi sorunları olup olmadığını irdelediklerini belirten Estetik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur, morlukların olası nedenleri sıraladı.

 • Panda gözleri olarak da bilinen gözaltı morlukları aynı zamanda kötü beslenme, alkol, sigara kullanımıyla ortaya çıkabilir ve hatta bir başka hastalığın nedeni olabilir.
• Burun tıkanıklığı gözaltlarınızda morluklara sebep olabilir. Tıkanan burun kanalları, bu bölgede bulunan damarların şişmesine yol açar. Ayrıca alerji sorunları, saman nezlesi gibi hastalıklarda aynı şekilde, zaman içinde gözaltı morluklarına neden olabilirler.
• Kullanılan kozmetik ürünlerinin yaşattığı hassasiyet ve yaptıkları tahriş, cilde zarar vererek, gözaltı derisinin morarmasını sağlayabilirler.
• Özellikle hamile kadınların, değişen hormonal düzeyleri, kan damarlarında artan dilastasyona bağlı olarak da gözaltı morlukları görülebilir.
Gözaltı morlukları nasıl tedavi edilir?
• Kafein içeren jeller, niasinamid, suda eriyen B vitamini kompleksleri, temel kan damarlarının renklerini açmaya yardımcı ürünlerdir.
• Kan damarlarını büzmeye ve gözaltı torbalarını indirmeye yardımcı olan soğuk salatalık kompresleri, aynı zamanda göz çevresinin nemlenmesine de yardımcı olur.
• Gözaltı torbalarının inmesine ve gözaltı morluklarının giderilmesine yardımcı olan çay kompresleri, içerisinde barındığı tanen maddesi sayesinde, etkili sonuçlar almanızda fayda sağlayabilir.
• Aloe vera da yüzyıllardır gözaltı morlukları için kullanılan şifalı bir bitkidir.
• Gözaltı şişliklerini azaltmak için kullanılan kremler, gözaltı morluklarını tedavi etmek amaçlı kullanılan medikal serumlar, vitamin, antioksidan ve farklı kimyasal içeriklere sahiptirler. Mutlaka doktor tavsiyesi üzerine ve kullanma talimatlarına uyarak kullanılmalılar.

Poyraz bebeğin 21 dakika kalbi durdu, 11 ay bitkisel hayatta kaldı

Ankara'da 4 aylıkken kalbi 21 dakika duran, 11 ay bitkisel hayatta kalan her defasında umut kesildiğinde hayata tutunan 3 yaşındaki Poyraz, doktorların "Artık böyle yaşayacak" demesine rağmen etrafına tepki vermeye başladı. Sağlık masraflarını karşılamakta güçlük çeken annesi yetkililerden yardım bekliyor.

Ankara'da 3 yaşındaki Poyraz'ın başına gelmeyen kalmadı. 4 aylıkken geçirdiği rahatsızlık nedeniyle kalbi 21 dakika durdu, hayata döndürüldüğünde beyninde ciddi hasar oluştu, 11 ay bitkisel hayatta kaldı, bir dizi ameliyat geçirdi. Uyandığında hiçbir şeye tepki vermiyordu, doktorlar "böyle yaşayacak" dedi. Ancak şimdi etrafındakileri duymaya, görmeye ve tepki vermeye başladı. Ancak ailesi, yaşam destek ünitesine bağlı Poyraz'ın sağlık masraflarını karşılamakta güçlük çekiyor ve yetkililerden uzanacak yardım elini bekliyor.
Ankara’nın Altınova Mahallesi’nde yaşayan 3 çocuk annesi Aslıhan Telli’nin 33 aylık bebeği Poyraz, tıp dünyasında henüz teşhisi konulmamış bir hastalığa karşı yaşam savaşı veriyor. 4 aylıkken 21 dakika kalbi duran Poyraz bebek yapılan müdahaleler sonrası tekrar hayata döndürüldü ancak beyninde oluşan ciddi hasardan dolayı 11 ay bitkisel hayatta kaldı ve bu süreçte bir dizi ameliyat geçirdi. Küçük çocuk uyandığında hiçbir şeye tepki vermedi.
Doktorlar Poyraz’ın hastalığının bir tedavisi olmadığını ve yaşamının bu şekilde devam edeceğini söylerken, aylar sonra Poyraz bebek duymaya, görmeye ve tepki vermeye başladı. Doktorlar, bebeğin terapilerinin devam ettiği sürece durumunun daha da iyiye gidebileceğini söyledi. Yaşam ünitelerine bağlı şekilde hayatını sürdüren Poyraz evden dışarı çıkartılamadığı için tedavisi evde yapılıyor. 3 yaşındaki Poyraz’ın tüm bakımını ve masraflarını 2 sene önce eşi tarafından terk edilen anne Aslıhan Telli tek başına karşılamaya çalışıyor. Bebeğinin bağlı olduğu yaşam destek ünitelerinin ve tedavi masraflarının karşılanması konusunda sıkıntı çeken anne Telli, uzanacak bir yardım eli bekliyor.
Yetkililerden yardım bekliyor
“Gücümün yettiği kadar mücadele ediyorum ama bir yerde tıkanıyorum” diyen anne Aslıhan Telli, “Tek başıma mücadele ediyorum. Üç tane çocuğum var, evim kira, eşim 2 sene önce bizi terk etti. Benim yetkililerden talebim sadece Poyraz’ın terapilerini sürdürebilmesi için yardım eli uzatmaları” dedi.
Anne Telli, Poyraz’ın aldığı terapilerden sonra hastalığının daha iyiye gittiğini belirterek, “Terapilere ara vermememiz gerekiyor. Poyraz hiçbir şeye tepki vermiyordu şu an her şeye tepki verir oldu. Söylediklerimizi anlıyor. Komutları algılamaya başladı, yani beyin her geçen gün daha iyiye gidiyor” dedi.
Bir iyileşme sürecinin başladığını ve hem doktorların hem de kendinin daha da umutlu olduğunu dile getiren Telli, “Biz umutluyuz. İlaç tedavisine başladık. O ilaçtan sonra Poyraz’da değişimler oldu. Bakışları daha netleşti, komutlarımızı daha net algılıyor. Biz eline bir şey verdiğimizde hadi bunu kaldır, salla dediğimizde bunları yapabiliyor. Çünkü Poyraz çok güçlü ve mücadeleci bir bebek, birçok doktor mucize bebek diye adlandırıyor. Gerçekten bizim mucizemiz Poyraz. Kimsenin başaramaz dediği şeyleri başardı. Ameliyatlar oldu. Doktorlarımızın ‘kalkamaz, bunun üstesinden gelemez’ dediği birçok ameliyatımız oldu ama Poyraz hepsinin üstesinden geldi” diye konuştu.
'Tek başıma kaldım'
Bebeğinin tedavisine destek olmak isteyenlere seslenen anne Telli, “İnşallah sesimizi duyan, Poyraz’ın tedavisine destek olmak isteyenler olur. Çünkü terapileri ciddi ücretler tutuyor” dedi.
Poyraz’ı hayatta tutmak için kullanılan makinelerden dolayı ayda 30-40 lira arası gelen elektrik faturasının 450-500 lira aralıklarında gelmeye başladığını belirten anne Telli, “Bu faturaları ödemekte çok zorlanıyorum. Bugüne kadar bu şartlar altında buraya kadar geldik. Poyraz’ın bu rahatsızlığından sonra babası da terk etti. Tek başıma kaldım, 3 tane çocuğum var, evim kira. Tüm bunlarla tek başına mücadele etmek gerçekten çok zor, hele bir de hasta bebeğiniz varsa bu daha da zorlaşıyor” şeklinde konuştu.
'Poyraz’ı kaderine terk etmek istemiyorum'
“Poyraz’ı kaderine terk etmemek için 2 senedir mücadele veriyorum ama ben artık tıkandım. Tedavi sürecinde ister istemez borçlandık. Ailem olsun, bizler olsun buraya kadar bu gemi geldi ama bundan sonrasında gitmiyor. Poyraz’ı kaderine terk etmek istemiyorum” ifadelerini kullanan anne Telli, Poyraz’ın tedavi masraflarına yardım edilmesini istedi. Anne Telli, şunları dile getirdi:
“Şu anda ben buradan devlet büyüklerime seslenmek istiyorum. Poyraz’ın tedavilerinde, terapilerinde bize yardımcı olun. İnşallah sesimizi duyarlar ve bize el uzatan olur. Gerçekten çok zor bir süreç geçiriyoruz. Bu süreçte hem maddi hem manevi çok yıprandık. Kimse istemezdi böyle bir çocuk sahibi olmak ama Rabbimin bir emaneti bana Poyraz. Ben bu emanete gücümün yettiği yere kadar sonuna kadar sahip çıkacağım.” cnntürk

26 Ocak 2017 Perşembe

Acil servislerde yoğunluğu önleyecek proje

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olarak gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı. Acil servislerdeki yoğunluk hakkında konuşan Bakan Akdağ, "Biz bunun için bir tedbir alıyoruz. Şunu yapacağız, aile hekimlerimizi belli günler için telefonlarla vatandaşlarla görüşebilecek hale getireceğiz. Bir hat olacak, aynen 112 hattı gibi ya da bizim 184 hattı gibi. Hastalık durumunuz için aradığınızda sizin karşınıza o gün nöbetçi olan bir aile hekimi çıkacak. Ona danışabileceksiniz. Size bir anlamda rehberlik yapacak. Ufak bir risk varsa sizi acile yönledirecek, değilse bazı tavsiyeleri olacak." dedi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, AA Editör Masası'na konuştu. Anayasa değişikliğinin kabul edildiği ve Türkiye'nin bir referanduma gideceği hatırlatılarak, "Referandumda 'evet' çıkması ve cumhurbaşkanlığı sisteminin hayata geçmesi halinde Türk toplumunun hayatında neler değişecek? Seçmenle bir araya geldiğinizde bu sistemin gerekliliğini hangi tezlerle anlatacaksınız?" sorusu üzerine Akdağ, Türkiye'nin gündeminin iki ay içinde büyük ölçüde referandum olacağını söyledi.
Akdağ, 2002 seçiminden sonra 10 yılı aşkın süreyle Sağlık Bakanı olarak hizmet ettiğini, aradan geçen 3,5 yılın sonunda tekrar bu göreve getirildiğini anımsattı.
Türkiye'nin hızlı değişimlere ihtiyacı olduğunu vurgulayan Bakan Akdağ, şöyle devam etti:
"Türkiye'nin kaybedecek bir dakikası bile yok. Aslında meclis oylamalarında da bunu bir kere daha yaşadık, muhalefetin kültürü, işleri yavaşlatmak. Bizim yaptığımız iş doğru da olsa yanlış da olsa işleri yavaşlatmak anlamında bir kültürleri var. Bu her ne kadar uzun süredir gayret ediyorsak da bürokrasinin işleyişinde de azıcık kontrolü elden bırakırsanız yavaşlamaya bir eğilim var. Başkanlık sistemi burada hızlı hareket etmeyi sağlayacak gerçekten mükemmel bir sistem. Düşünün şimdi bir bakan bir tarafta görev yapıyor, bir taraftan kendi şehrinde milletvekili, öbür taraftan bakanlık vazifesini icra ediyor."
İstikrar vurgusu
"Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanının istikrarlı bir biçimde beş sene hizmet edeceğinin bilinmesi ve onun kendisine yol arkadaşı olarak seçtiği, icra için seçtiği bakanların da orada o cumhurbaşkanı ile beraber o süre içerisinde hizmet edeceğinin bilinmesi, gerçekten hızımızı çok artırır." ifadesini kullanan Akdağ, hayata geçirdikleri sağlıkta dönüşüm programına atıfta bulundu.
Bu programın bütün dünya tarafından takdir edildiğini ve aradan 14 yıl geçtiğini anımsatan Akdağ, "Şimdi yeni bir dönüşüm programı hazırlıyoruz. '14 yıl önce hazırlamıştınız şimdi niye bir daha hazırlıyorsunuz?' Hazırlamamız gerekiyor. İhtiyaçlarımız değişti." değerlendirmesini yaptı.
Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Vatandaşın beklentisi değişti. Bundan 14 yıl öncesi Danimarka'ya, Finlandiya'ya, Almanya'ya gidin orada çok az şey değişti. Ama Türkiye'de çok fazla şey değişti. Çünkü biz gelişen bir ülkeyiz. Biz yarışa çok geriden başladık. Onlar biraz hızlı yürüdüğü zaman bizim koşmamız lazım. Bizi koşar adım hedeflerimize götürecek sistem başkanlık sistemidir. Ben bunu çok önemsiyorum. Tabii burada demokrasinin zedelendiğinden bahsedenler var, buna da hayretle bakıyorum. Bugünkü parlamenter sistemde Meclisi seçiyoruz, iktidar partisi kendi içinden genel başkanını başbakanlığa taşıyor. O genel başkanın parti üzerindeki yetkileri malum. O genel başkanın bakanlar kurulunu oluştururken yetkileri malum, o genel başkanın kanun götürürken yetkileri malum. Bu normal oluyor da biz başkanlık sistemine geçince cumhurbaşkanının bir bakanlar kurulu seçmesi, onun icraya hakim olması anormal sayılıyor."
'Bir rejim değişikliği olmadığını herkes biliyor'
Bu durumu anlamanın mümkün olmadığını ifade eden Akdağ, "Aslında ortada teknik bir tartışma yok bence. Ortada politik bir tartışma var." dedi.
Bir rejim değişikliği olmadığını herkesin bildiğini aktaran Sağlık Bakanı Akdağ, şunları kaydetti:
"Cumhuriyet Halk Partisi de çok iyi biliyor. Onların bir tek endişesi var; 'Biz CHP olarak bir başkan, bir cumhurbaşkanı, partili cumhurbaşkanı seçtiremeyiz', bunu biliyorlar. Seçtiremiyorlar çünkü milletle davaları var. 1940'lı yıllardan itibaren milletle bir problemleri var. Onlara göre millet dönüştürülmesi gereken bir kitle, bize göre ise millet kendisinden emir alınması, talimat alınması, onun iradesinin yönetime yansıtılması, ona hizmet edilmesi gereken bir kitle. Aramızda böyle bir fark var. Milletin feraseti bunu görüyor. Milletin feraseti rahmetli Menderes döneminde gördü, rahmetli Özal döneminde gördü, rahmetli Erbakan döneminde gördü, şimdi AK Parti döneminde Recep Tayyip Erdoğan döneminde görüyor. Onlar da biliyorlar ama bunu itiraf edemiyorlar. Şunu söyleseler, çıksalar deseler ki 'Biz biliyoruz ki artık biz başkan seçtiremeyiz' deseler bunu anlayacağız. Söylemeleri de mümkün değil.
Halbuki çalışsalar, gayret etseler, milletle barışsalar, milletle mücadele etmekten vazgeçseler, milleti dönüştürmek için toplum mühendisliğinden vazgeçseler onlar da seçtirebilir, neden olmasın. ABD'de bir müddet Cumhuriyetçiler, bir müddet Demokratlar yapıyor. 14 yıldır AK Parti'yi iktidarda tutan sebepler ne ise bir başkanlık seçiminde de AK Parti'nin bir adayının başkan olma ihtimalini o kadar yüksek görüyorlar, dertleri davaları bu. Ama Allah'ın izniyle, milletin ferasetiyle biz bu referandumu muvaffakiyetle sonuçlandıracağımıza inanıyoruz."
'Her vatandaşı özel odada yatırmak istiyoruz'
Şehir hastaneleri projesinde bazı illerde sona gelindiğinin belirtilmesi, Yozgat Şehir Hastanesi'nde hasta kabulüne başlandığının, Mersin Şehir Hastanesi'nin açılışının ise önümüzdeki günlerde yapılacağının anımsatılması ve "Şehir hastanelerinin felsefesi, mantığı, hedefi nedir? Şehir hastanelerinde son durum nedir? Bu hastaneler tamamlandığında ilave hekim ihtiyacı yaşanacak mı? Şehir hastanelerinin faaliyete geçmesinin ardından mevcut hastanelerin bir kısmının kapatılması gündeme gelecek mi?" şeklindeki soru üzerine Akdağ, şehir hastanelerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok önem verdiğini, kendisinin de 2005'ten bu yana bütün teknik detaylarını yoğun çalıştığını belitti.
Şehir hastaneleriyle Türkiye'nin yaklaşık 41 bin yatağa kavuşacağını anlatan Bakan Akdağ, hastanelerin büyük kısmının büyük ölçekli olacağını ancak çok daha küçüklerin de bulunduğunu ifade etti.
Şehir hastanelerinin daha mükemmel hastaneciliği getirdiğini belirten Akdağ, AK Parti iktidarı döneminde, sağlıkta dönüşüm kapsamında eski, depreme dayanıksız, koğuş sistemi yataklara sahip hastaneleri sürekli yenilediklerini anımsattı.
Otellerde koğuş sisteminin kabul edilemediğini, ancak hastaneye sıra geldiğinde durumun farklı olduğuna işaret eden Sağlık Bakanı Akdağ, "2002'ye kadar hastanelerin yüzde 90'ı koğuş tipi ve hastalar da o koğuşlarda yatıyordu. Bir insanın en fazla mahremiyete ihtiyaç duyduğu anlardan biri de hasta olduğu andır. O zaman onu ayrı bir odaya koyacaksınız. O odaların adı eskiden 'özel oda' idi. Şimdi bizim için her vatandaş özel ve her vatandaşı özel bir odada yatırmak istiyoruz. Şehir hastaneleri böyle bir felsefenin ürünü. Yani bunlar, hastanın çok daha rahat edeceği, çalışanların fonksiyonel açıdan rahat çalışacağı, işimizi kolaylaştıracak hastaneler." diye konuştu.
'Avrupa'nın en iyi, en güzel hastanelerini yapmış oluyoruz'
Mersin'de bin 300 yataklı şehir hastanesini açacaklarını aktaran Akdağ, bu hastaneye gidildiğinde, vatandaşların hastalarını alıp içeri gireceğini, araçlarının otoparka valeler aracılığıyla çekileceğini ve bundan ücret alınmayacağını kaydetti.
Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesela Ankara'da aşağı yukarı 500 dönümlük bir alanda 7 bin yatak var. Sıhhiye ve çevresinde. Birbirinden ayrı bina ve hastanelerde. Şimdi mesela Bilkent'te 3 bin 500 yatağı, şöyle yapıyoruz, 8 ayrı hastane var, özelliği hastanelerin birinden diğerine kapalı bir caddeyle ya da sokakla geçebiliyorsunuz. Çok güzel ışık alan, rahat mekanlar. Cumhurbaşkanımız bunu o kadar güzel ifade ediyor ki 'Artık bir binadan öteki binaya sedyeyle vatandaşı taşımak olmayacak' diyor. Olmayacak da Allah'ın izniyle. Şehir hastaneleriyle şunu yapıyoruz, çok daha modern Avrupa'nın en iyi, en güzel hastanelerini yapmış oluyoruz. 41 bin yatak bizim toplam yatak kapasitemizin aşağı yukarı yüzde 20'sini oluşturuyor.
Bir taraftan diğer hastaneleri yeniliyoruz. Hedefimiz şudur, 2023'e vardığımızda Türkiye'de artık, eski, eskimiş binalar, depreme dayanıklı olmayan hastane falan kalmayacak. Hep söylediğimiz bu hastanelere dönüşmüş olacak."
'Bu yıl 6-7 hastane açarız'
Önümüzdeki dönem için yeni projelerin sorulması üzerine Akdağ, bu ay Mersin ve Yozgat, gelecek ay ise Isparta, sonra Ankara Bilkent hastanelerinin açılacağını bildirdi.
Bakan Akdağ, "Bu yıl zannediyorum 6-7 hastane açarız. Önümüzdeki 4-5 yıl içinde hepsini bitireceğiz. Şu anda 21 projeye başladık. Bunlar toplamda 28-29 proje. Buna muhtemelen birkaç proje daha eklenecek." dedi.
'Aile hekimleri belli günlerde telefonda vatandaşlarla görüşecek'
Acil servislerdeki yoğunluk hakkında Bakan Akdağ, "Biz bunun için bir tedbir alıyoruz. Şunu yapacağız, aile hekimlerimizi belli günler için telefonlarla vatandaşlarla görüşebilecek hale getireceğiz. Bir hat olacak, aynen 112 hattı gibi ya da bizim 184 hattı gibi. Hastalık durumunuz için aradığınızda sizin karşınıza o gün nöbetçi olan bir aile hekimi çıkacak. Ona danışabileceksiniz. Size bir anlamda rehberlik yapacak. Ufak bir risk varsa sizi acile yönledirecek, değilse bazı tavsiyeleri olacak." dedi.
'Allah Amerika'da kimseyi hasta etmesin'
Trump'ın sağlık reformunu geri çekmesine ilişkin Bakan Akdağ şu ifadeleri kullandı:
"Obama, bizim eski yeşil karta benzer bir biçimde yoksulların sağlık hizmeti almasını kolaylaştıracak, birtakım tedbirler almıştı. Şimdi onu da ortadan kaldırdılar. Allah, Amerika'da kimseyi hasta etmesin, gerçekten inanılmaz bir felakettir."

Çok kızartılan ekmek ve patates kanser riski taşıyor

İngiliz hükümetine bağlı Gıda Standartları Kurumu (FSA), ekmek ve patates gibi nişasta içeren yiyeceklerin yüksek sıcaklıkta pişirildiklerinde akrilamid adında kimyasal bir maddenin açığa çıktığını ve bu maddenin de kansere yol açabileceği uyarısında bulundu.

FSA, riski azaltmak için bu tarz gıdaların pişirme talimatlarına dikkatle uyulması ve çok kızartılıp rengi koyulaşmayacak şekilde pişirilmesini tavsiye ediyor.
FSA ayrıca, patatesin buzdolabında tutulması gerektiği uyarısında da bulunuyor. Bunun nedeni de serin ortamlarda patatesin içindeki şeker düzeyinin artması ve bunun da pişirme sırasında ortaya çıkan akrilamid miktarını yükseltmesi olarak gösteriliyor.
Ancak Kanser Araştırmaları Derneği sözcüsü, akrilamid ile kanser arasındaki ilişkinin insanlarda henüz kanıtlanmadığını ifade ediyor.
Ne kadar çok pişerse, akrilamid o kadar yüksek oluyor
Çok uzun süre boyunca yüksek sıcaklıkta kavrulan, kızartılan ya da ızgarası yapılan nişastalı gıdalarda akrilamid adı verilen kimyasal bir madde ortaya çıkıyor.
Birçok farklı gıda maddesinde bulunan akrilamid , pişirme sürecinde doğal olarak ortaya çıkan bir yan ürün.
Bu madde, ekmek, bisküvi, kek ve kahve gibi 120 derecenin üzerinde pişirilen ve yüksek nişasta içeren gıdalarda bulunuyor.
Aynı zamanda, evde de patates ve ekmek gibi gıdaların yüksek sıcaklıkta pişirilmesiyle de ortaya çıkıyor.
Örneğin, ekmek kızartıldığında akrilamid maddesi de açığa çıkıyor.
Kızartılan ekmeğin rengi ne kadar koyuysa, ortaya çıkan akrilamid miktarı da o kadar yüksek oluyor.

Brezilya'da korkutan sarıhumma salgını

Brezilya, geçen yıl ülkede etkili olan ve bebeklerde beyin hasarına yola açan zika virüsü salgınının ardından bu kez de sarıhumma tehlikesi ile karşı karşıya.
Brezilya geçen yılki zika virüsü salgınının ardından bu kez de ölümcül sarıhumma salgını nedeniyle alarmda. Şimdiye kadar virüs bulaşan 71 kişi hayatını kaybetti.

24 Ocak 2017 Salı

Kalp büyümesine neden oluyor

Burundaki şekil bozukluklarının sadece estetik bir problem olmadığını belirten KBB Uzmanı Op. Dr. Bülent Koç, burundan yetersiz hava alımının vücuda daha çok kan ve oksijen gönderme ihtiyacı oluşturarak kalp büyümesine yol açtığını söyledi.

Burnun, yüzün estetik ve kimlik kazanması anlamında önemli bir organ olduğunu kaydeden KBB Uzmanı Op. Dr. Bülent Koç, "Yalnız burundaki şekil bozuklukları sadece estetik bir problem değil, hem beden hem de ruh sağlığını yakından ilgilendiren önemli bir sorundur” dedi.
"Burundan yetersiz hava alımı kalp büyümesine neden olur"
Burundan yetersiz hava alımının zamanla kalp ile vücuda daha çok kan ve oksijen gönderme ihtiyacı oluşturacağı için zorladığına ve kalp büyümesi yaptığına dikkat çeken Op. Dr. Koç, "Bu da kalbimizin zorluklara karşı direncini azaltır. Aynı şekilde akciğerimiz bize daha fazla oksijen sağlama çabasından dolayı zamanla sertleşir ve efor kapasiteniz azalmış olur" açıklamasında bulundu.
Burun sırtında eğrilik varsa buna eşlik eden az veya çok miktarda burun kanallarının birinde tıkanıklık olduğunu aktaran Koç, şöyle konuştu: “Burun ucunda düşüklük varsa bu, burun deliklerinden hava girişini kısıtlayacağı için mutlaka değerlendirilmelidir. Burun içindeki kemik eğriliği yüksek oranda burun eti büyümesini beraberinde getirir ve piezo cerrahisi sırasında radyofrekans yöntemiyle küçültülmelidir. Ayrıca burun problemlerinde sıklıkla eşlik eden burun etlerinde hava dolu keseciklerde görülebilmektedir. Bu durumda nefes alma problemlerini ve sinüzit rahatsızlığını artırmaktadır. Bu problemler burun estetiği yapılırken aynı seansta düzeltilmelidir."
"Efor kapasitesi artar, astım ve bronşit riski azalır"
Ameliyat sonrası, uykuların düzene girdiğini, horlama ve ağzı açık uyuma gibi problemlerin geçtiğini, sabahları dinlenmiş uyanıldığını, kalbin ve akciğerin daha rahat fonksiyon görmeye başladığını belirten Koç, "Efor kapasiteniz artar, daha geç yorulur ve efor gerektiren sporları güvenle yapabilirsiniz. Alerjiniz varsa sizi artık daha az rahatsız etmeye başlar, ileride astım bronşit gibi rahatsızlıklara yakalanma riskiniz azalır. Daha az sinüzit problemi yaşarsınız, gribal enfeksiyonları uzamadan atlatmaya başlarsınız. Bağışıklık sisteminiz daha rahat çalışır. Sonuç olarak bütün hücreleriniz daha iyi çalışarak daha sağlıklı bir hayat sürersiniz" diye konuştu.

Prostat büyümesinde ne zaman ameliyata ihtiyaç duyulur?

Prostat büyümesinin yol açtığı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen idrar yakınmaları ilaçlarla kontrol edilemez hale gelirse ameliyatla tedavi gündeme gelir.

Günümüzde açık prostat ameliyatları nadiren uygulanırken en sık tercih edilen yöntem kapalı, yanı dış idrar kanalından girilerek yapılan prostat ameliyatlarıdır.
Liv Hospital Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Muammer Kendirci prostat büyümesinin ameliyatla tedavisini anlattı:
Prostat büyümesinde ne zaman ameliyata ihtiyaç duyulur?
İlaçlar idrar yakınmalarını ortalama yüzde 40 azaltır, idrar akımında da ortalama yüzde 20-30’luk bir rahatlama sağlar. Bir grup hasta tedaviden hiç yarar görmeyip yakınmaları devam edebilir veya ilk dönemde tedaviden fayda gören hastalar ilerleyen dönemlerde tedaviye yanıtsız hale gelebilir. Bazı hastalarda ilaçların yan etkileri ortaya çıkabilir, bu nedenle ilaç kullanamayabilir. Bazen de prostat büyümesine ait idrar yakınmalarını azaltan ilaçlar, cinsel fonksiyonları olumsuz etkileyebilir. İlaçlarla tedavi süresince prostat büyümeye devam ettiği için, bazı hastalarda bir süre sonra ilaçlar etkisiz hale gelir. Bu durumda cerrahi seçenek söz konusudur. Kimi tıbbi durumlar da zorunlu olarak cerrahi tedavi yapmaya zorlar. Örneğin idrar yapamaz hale gelme ve bu nedenle idrar sondası takılması, mesanede kalan idrar miktarında artma, sık idrar yolu iltihabı geçirmek, idrarın kanlı gelmesi, idrar torbasında taş oluşumu, böbrek fonksiyonlarının etkilenmesi gibi.
Kimlere hangi ameliyat uygulanır?
Prostat büyümesi tedavisinde her hasta için standart bir tedaviden çok kişiselleştirilmiş cerrahi tedaviler uygulanır. Hastanın yaşı, ek hastalıkları, kilosu, kullandığı ilaçlar, kan inceltici ilaçlar kullanıp kullanmaması, prostatın büyüklüğü ve büyüme şekli, beraberinde idrar torbasında taş olup olmaması, hastanın cinsel fonksiyonları gibi pek çok parametre değerlendirilerek cerrahi plan yapılır. Yaklaşık 10 farklı ameliyat tipinin birbirine üstünlükleri, avantajları ve dezavantajlarını hastayla birlikte değerlendirildikten sonra, hangi yöntemin uygun olabileceğinin planlamasını yapılır. Seçilen ameliyat şekline göre hastanede kalma süresi, ameliyat sonrasında sondanın alınma zamanı, sosyal yaşama dönme hızları, cinsel fonksiyon gibi durumlarda farklılıklar olabilir.
En iyi prostat ameliyatı hangisidir?
Cerrahi tekniklerde iyileşme ve tıp teknolojisinde zaman içinde ortaya çıkan ilerlemelere paralel olarak prostat cerrahisindeki yaklaşımlarda da değişiklikler oluyor. Günümüzde açık prostat ameliyatları nadiren uygulanıyor. En sık tercih edilen yöntem kapalı, yanı dış idrar kanalından girilerek yapılan prostat ameliyatlarıdır. Bu yöntemler arasında; prostatın kabuğunu bırakacak şekilde dilim dilim, kıymık kıymık kazınarak çıkarılan TUR tekniği en sık uygulanan yöntemdir. Bu yöntem monopolar, bipolar, plazmakinetik gibi değişik teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilir. Ortalama 1 ila 1.5 saat süren bu yöntemlerde, genellikle 2 ila 3 gün hasta yatışı ve 1 ila 2 günlük sondalı bir dönem söz konusudur.
Lazerle tedavi nasıl yapılıyor?
Endoskopik lazer yöntemlerinde greenlight, diod, holmium lazer gibi değişik lazer ışıkları hastanın prostatının ve sağlık durumunun özelliklerine göre tercih edilir. Lazerle tedavi yönteminde prostat yerinde buharlaştırılarak büyüme giderilir. Lazerle tedavide sondalı kalma ve hastanede kalış süreleri genellikle daha kısa olduğu için, hastalar sosyal yaşamlarına ya da işlerine daha hızlı dönebilir. Genellikle kanamasız ameliyatlar olduğu için, lazer yöntemleriyle hemen her türlü hasta, kalp sorunlarına ya da kan inceltici ilaç kullanımlarına bakılmaksızın ameliyat edilebilir. Bazen ileri yaş nedeniyle prostat büyümesi olan hastalarda ameliyattan kaçınılabilir. Ancak lazerle tedavide ileri yaştaki hastalar bile ameliyatla sondasız idrar yapar hale gelebilir.
Prostat büyümesi için yapılan ameliyatlar cinsel fonksiyonu bozar mı?
Prostat büyümesi ve bunun yol açtığı idrar yakınmalarının varlığı hem sertleşme hem de boşalma sorunlarına yol açabilir. Prostat büyümesi olan her 2 erkekten 1’inde sertleşme bozukluğu, her 5 erkekten 3’ünde boşalma bozukluğu görülür. Prostat büyümesi nedeniyle yapılan endoskopik cerrahi tedavilerde, eğer doğru tekniklerle ameliyat gerçekleştirilirse ereksiyonda kötüleşme olması beklenmez, aksine ameliyat öncesinde mevcut olan sertleşme sorununda iyileşme görülür. Büyümenin bizzat kendisi ereksiyonu olumsuz etkileyebildiği için ameliyatla hastaların prostat büyümesi sorunun düzeltilmesi ereksiyona olumlu yönde katkıda bulunur. Prostat ameliyatları erkeklerin seksten aldıkları zevki, orgazmı, hazzı, duyuyu etkilemez. Çünkü cerrahi sırasında bu fonksiyonlardan sorumlu olan alanlar zarar görmez. Endoskopik prostat cerrahilerinin cinsel fonksiyona olabilecek olumsuz tek etkileri boşalma üzerinedir. Hastanın prostatının büyüme şekli, büyüklüğü ve uygulanan cerrahi yöntemlere bağlı olarak değişmekle birlikte ortalama her 3 hastadan 2’sinde ameliyattan sonra meni gelmemesi durumu söz konusu olabilir. Normal boşalma hissi yine olur ancak meni idrar torbasına boşalır ve idrarla atılır. Bu durum sağlık açısından herhangi bir sorun yaratmaz.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Kulakları yok, kalbinde delik, gözünde kist var

5 ay önce Adıyaman'da dünyaya gelen talihsiz İsmail bebeğin, kulakları yok. Gözünde kist ve kalbinde de delik olan İsmail'in iyileşmesi için birçok ameliyat olması gerekecek. Mustafa ve Münevver Küçükkaya çifti çocuklarının iyileşmesi için yardım bekliyor.
Adıyaman’da 5 ay önce dünyaya gelen ve doğuştan kulakları olmayan bebeğin ailesi, hayırseverlerden yardım bekliyor. Adıyaman merkez Yeşilyurt Mahallesi'nde ikamet eden Mustafa ve Münevver Küçükkaya çiftinin ilk çocukları 3 yaşındaki Yunus Emre, kalp damarlarında sorun olduğu için ameliyat oldu. Çiftin 5 ay önce dünyaya gelen İsmail isimli bebeklerinin ise 2 kulağının ve kulak deliklerinin olmadığı, ayrıca gözünde kist ve kalbinde 3 delik olduğu tespit edildi.
Kulakları ve kulak delikleri olmayan bebek sese tepki vermiyor. Anne ve baba, çocuklarının ameliyat olması için doktora gitti ancak, 5 aylık İsmail'in hem kalp ameliyatı, hem kulak hem de gözünden ameliyat olması gerektiği belirtildi. Küçük çocuklarının kulaklarından ameliyat olması için 6 yaşına gelmesini bekleyecek.
Bir tekstil firmasında çalışırken, büyük çocuğunun ameliyatı için sık sık Ankara'ya gitmek zorunda kaldığı için işten çıkartılan baba Mustafa Küçükkaya, maddi durumları iyi olmadığı için komşuların ve devletin yardımları ile geçimlerini sağladıklarını söyledi. Küçükkaya ailesi, hayırseverlerin kendilerine yardım eli uzatmasını bekliyor.

Baba Mustafa Küçükkaya, “Gözünde kist var, kulakları kapalı, kalbinde 3 delik var. Önce kalpten ameliyat olacak. Kulaklarında hiç delik yok ve kulakları dümdüz. Doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylediler. İlk olarak kalp ameliyatı gerekiyor. Kalp ameliyatı için de çocuğun kilosu ve boyunun uygun olmadığı söylendi. Zaten çocukların ameliyatı ve giderleri için paraya ihtiyacım var. Çalışmadığım için paramız da yok. Tekstilde çalışırken, Ankara'ya gidip gelince fabrikadan çıkış verdiler” dedi.
Anne Münevver Küçükkaya ise çocuğunun haline çok üzüldüğünü ancak elinden bir şey gelmediğini söyledi. Sözcü

Elektronik sigara yüzünde patladı

Andrew Hall isimli elektronik sigara kullanan bir adam, elektronik sigaranın yüzünde patladığını belirterek sosyal medya hesabından fotoğraflar paylaştı. Banyosunda elektronik sigara içen adamın yüzünde patlayan alet cildinde ikinci dereceden yanık olmasına neden oldu.


Andrew Hall isimli adam sosyal medyadan elektronik sigaranın yüzüne neler yaptığını paylaştı. Evinin banyosunda elektronik sigara içen adamın yüzünde patlayan alet cildinde ikinci dereceden yanık olmasına neden oldu.
7 dişini kaybeden adam yanıklar iyileştikten sonra bir dizi estetik operasyon geçirecek.
Ağzındayken patlayan sigaranın parçalarından bazılarının adamın boğazına kadar girip saplandığı belirtiliyor.

Adamın ağzından, dudaklarından  ve boğazından  söz konusu parçalar operasyonla alındı.
Elektronik sigaranın patlaması o derecede kuvvetliydi ki adeta bomba gibi parçaları etrafa saçıldı. Hatta banyonun tavanına kadar ulaşan parçalar duvarda ve tavanda  patlamanın izlerini bıraktı.
Söz konusu olayın görselleri talihsiz adamın Facebook hesabında paylaşım rekorları kırıyor. cnntürk









Görme engellilere özel akıllı gözlük uygulaması

Teknoloji geliştikçe birçok alanda özellikle uygulamalarda her gün yeniliklere şahit oluyoruz. Onlardan biri görme engellilere özel olan Akıllı Gözlük uygulaması Aira

Hem akıllı gözlükler hem de akıllı telefonlarla çalışabilen Aira’nın tek amacı, görme engelliler için hayatı kolaylaştırmak. Aira servisini kullanan görme engelliler bir sorunla karşılaştıklarında gözlüklerine dokunarak Aira’yı etkinleştirebiliyorlar. Sonrasında ise akıllı gözlüğün kamerası etkinleşerek Aira çalışanıyla bağlantı kuruyor. Akıllı Gözlük kuşkusuz görme engelliler için büyük bir lüks haline dönüşüyor.
 Hem lokasyon bilgilerine hem de akıllı gözlük sayesinde canlı yayına sahip olan Aira çalışanları sorunları çözmek için kullanıcılarla sesli görüşmeler de yapabiliyor. Durum böyle olunca özellikle ses teknolojisiyle büyük kolaylıklar sağlanmış oluyor.
Özellikle görme engellilerin ulaşımı açısından önemli bir sorunu çözen Aira, bir başka seçenek olan akıllı telefonların kamerasıyla da kullanılabiliyor. Uber çağırmaktan tutun da market alışverişlerine kadar aklınıza gelecek her şey için yardım alabileceğiniz Aira, CES 2017‘nin ilgi çeken yeni uygulamaları arasında bulunuyor. Özellikle sağlık alanında uygulama geliştiricilerinin devrim yaptığı bu dönemde akıllı gözlükleri görme engeli olanlar için geliştirmek büyük bir yenilik olarak göze çarpıyor.
Eh bu kadar fazla fırsat sunan uygulama da doğal olarak pek de ucuz bir servis değil. Aira kullanıcılarına 3, 6 ve 12 aylık teklifler sunuyor. 3 ay için toplamda 750 dakika, 6 ay için 3000 dakika ve son olarak 12 ay içinse 10000 dakika yardım sağlıyor. Fiyatlara bakacak olursak Aira servisine sahip olmak isteyen kullanıcıların 3 ay için 300, 6 ay için 1000, 12 ay içinse 2500 doları gözden çıkarmaları gerekiyor. Bu da ilk etapta küçük bir servet olarak nitelendirilebilir. Fakat sunduğu hizmete bakınca paranın pek de bir önemi kalmıyor.
Tabii ki yapay zeka sistemlerinin her geçen gün daha da kullanışlı hale geldiğini unutmamak lazım. Kim bilir gelecekte Aira çalışanlarının yerlerini akıllı gözlüklere entegre bir şekilde gelen yapay zeka sistemleri alabilir. Bu da fiyatları aşağıya çekebilir. Bakalım önümüzdeki yıllarda daha ucuz çözümlerle çok fazla insan bu yeniliklerden yararlanabilir.

Euro kuru değişti, ilaçlara yüzde 10.6 zam geliyor

Beş bakanlıktan temsilcilerin yer aldığı Fiyat Değerlendirme Komisyonu (FDK) ocak ayında yaptığı toplantıda ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Euro kurunun değerinin 2.1166 TL’den 2.3421 Türk Lirası’na çıkarılmasına karar verdi. Tüm ilaçlar 20 Şubat’tan itibaren yüzde 10.6 oranında zamlı satılacak. SGK reçeteli ilaçların zamdan etkilenmemesi için çalışma yürütüyor.

Kurlardaki artış, muayene ücretlerinden sonra ilaçları da vurdu. Hastane muayene ücretlerine yüzde 20 ile 60 oranında zam yapılmasının ardından ilaçlara da zam geldi. Habertürk gazetesinin haberine göre beş bakanlıktan temsilcilerin yer aldığı Fiyat Değerlendirme Komisyonu (FDK) ocak ayında yaptığı toplantıda ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Euro kurunun değerinin 2.1166 TL’den 2.3421 Türk Lirası’na çıkarılmasına karar verdi.
Piyasadaki tüm ilaçları kapsıyor
Böylece muayene ücretlerinin ardından ilaç fiyatları da yüzde 10.65 oranında artırıldı. İlaçlarda yeni fiyatların 20 Şubat’tan itibaren uygulanmaya başlayacağı açıklandı. Bu artış piyasada bulunan tüm ilaçları kapsayacak. Türkiye’de kamunun sağlık harcamalarını kontrol altına alabilmek için ilaç fiyatlarının belirlenmesinde “kur sabitleme” sistemi uygulanıyor.
SGK çalışma başlattı
Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Hazine Müsteşarlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı temsilcilerinden oluşan Fiyat Değerlendirme Komisyonu 3 Ocak tarihinde bir toplantı yaptı. Toplantıda ilaçların Türkiye’deki fiyatları masaya yatırıldı. Bu konudaki ilaç firmalarının talepleri de değerlendirildi. Öte yandan SGK, vatandaşların ilaç fiyatlarındaki artıştan etkilenmemesi ve mağdur olmaması için çalışma başlattığını duyurdu.
300 milyon lira ek yük
Fiyat artışları ile beraber, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), tarafından belirlenen geri ödeme fiyatları tekrar gözden geçiriliyor. SGK, vatandaşların fiyat artışlarından etkilenmemesi ve mağdur olmaması için çalışmaları sürdürüyor. Yapılacak çalışmanın ardından reçeteli alınan ilaçlarda vatandaşların zamdan etkilenmeyeceği, reçetesiz alınan ilaçlarda vatandaşların zamlı ödeme yapacağı öğrenildi. Daha önce bu yıl için 1 milyar TL’lik ilaç fiyat artışı öngören ve buna yönelik bütçe ayıran SGK, son aylarda Euro ve doların yükselmesiyle bu rakama 300 milyon TL daha ekledi. Alınan karar SGK için de ek bir yük getirmiş oldu.

21 Ocak 2017 Cumartesi

Acıklı filmler ağrıya iyi geliyor

Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, ağlatan travmatik filmlerin, tv dizilerinin ağrı ve acıya iyi geldiğini açıkladı.

Tiranozor, Dalgaları Aşmak ve Schindler'in Listesi gibi filmler sizi gözyaşlarına boğabilir ama travmatik filmler izlemek kişideki ağrı tolerans seviyelerini arttırıyor. Beyin tarafından üretilen kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlayan hormon seviyelerini yükseltiyor.
Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, ağlatan travmatik filmlerin, tv dizilerinin neden bu kadar cazip olduklarını şöyle açıklıyor:
“Travmatik, trajik, üzüntülü filmler izlemek, beyin tarafından üretilen, kişiyi iyi hissettiren ve ağrı kesici özelliği olan kimyasalların seviyelerini arttırarak, bir grup içindeki kişilerin aralarındaki bağları güçlendiriyor ve kişilerdeki ağrı tolerans seviyelerini yükseltiyor.
Böyle bir ihtimalin mümkün olup olmadığını keşfetmek için, yapılan ciddi laboratuvar çalışmaları var. Bunlardan bir tanesinde, çoğunlukla birbirlerini tanımayan insanlara travmatik bir film olan Stuart: A Life Backwards izlettirildi. Bu film gerçek bir hayat öyküsüne dayanıyor ve engelli, evsiz, uyuşturucu ve alkol bağımlısı birinin hikayesini anlatıyor.
Başka bir grubaysa, arka arkaya iki jeoloji ve arkeoloji belgeseli izlettirildi.
Travmatik filmi izleyenler arasında ağrı toleransının yüzde 13.1 oranında arttığı, buna karşılık belgesel izleyen gruptaki katılımcıların ağrı toleranslarının yüzde 4.6 oranında azaldığı gözlemlendi. Sonuç travmatik filmi izleyen grupta, kontrol grubundaki deneklere kıyasla, ağrı toleransı neredeyse yüzde 18 oranında arttı. Dahası, ağrı toleranslarında artış olan kişilerde, grup arkadaşlarına karşı aidiyet duygularında artış oldu.
Elde edilen sonuç grup içi bağlanma etkisinin sadece pozitif duygular aracılığıyla ortaya çıkmıyor oluşu. Bir duygusal deneyimi beraberce yaşamak endorfin hormonlarını harekete geçiriyor ve etrafınızdaki insanlara kendinizi daha yakın hissetmeye başlıyorsunuz.
Çünkü beynin fiziksel ağrıyla başa çıkan bölümleri aynı zamanda kişinin yaşadığı psikolojik sıkıntılarda da devreye giriyor.”
Ağlatan TV dizileri bu yüzden mi çok izleniyor?
Dramatik tv dizilerinin izlenme oranının yüksek olmasının sebeplerine de dikkat çeken Psikolog Mehmet Başkak, acıklı filmleri sürekli izleyenlerin psikolojik durumuyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
"İnsanlar acıklı senaryolar ve tv dizileri üzerinden birikmiş, bastırılmış duygularını ekran karşısında verdikleri tepkilerle risksiz ifade etme imkanı bulmuş oluyorlar.
Koltuğunda otururken tepkilerini dile getiriyor, ağlıyor, bunu arkadaş sohbetlerinde paylaşıyor ve böylece gizli gündemlerini acıklı filmler üzerinden konuşmuş oluyorlar. Bu da endorfin salgılarının artmasıyla elde edilen bir arada olma, etraftakilere kendini yakın hissetme duygularına ek bir imkan sağlamış oluyor.
Bununla beraber, ekran karşısında sürekli endişeli, dramatik acıklı filmler karşısında, kişinin kendi yaşamıyla ilgili olumsuz deneyimleri, duyguları yoğunlaşırken, bilinçaltı süreçte buna karşı direnç ve ayakta kalma mekanizması harekete geçmiş oluyor. İzleyenlerde kendi sorunlarına karşı otomatik bir duyarsızlaştırmaya yol açabiliyor. Yani sorunu halledilmese bile ona karşı duyarsızlaşmak bir nevi antidepresan etkisi oluşturabiliyor." cnntürk

Kışın idrar yolları enfeksiyonu artıyor

Soğuğun idrar torbasının üzerindeki olumsuz etkileri idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanma ihtimalini artırabiliyor. İhmal edildiği takdirde ise ciddi böbrek enfeksiyonlarına yol açabiliyor. Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Yusuf Temiz, Kış aylarında özellikle ayakların ve bacakların aşırı soğuk hava ile temas etmesi idrar yolu enfeksiyonunu kolaylaştırdığını söylüyor.

Kadınlarda sistit, erkeklerde prostatit
İdrar yolu enfeksiyonu hem kadın hem de erkekte görülebilir. Hastalık kadınlarda sistit (idrar torbası iltihaplanması) veya böbrek enfeksiyonu (piyelonefrit) şeklinde gelişirken, erkeklerde sistit, prostatit (prostat bezi iltihabı) veya piyelonefrit olarak ortaya çıkar. Ancak kadınlar erkeklere nazaran anatomik yapıları nedeniyle idrar yolu enfeksiyonlarına karşı daha yatkındırlar.
Sık idrara çıkma ve yanma varsa dikkat!
İdrar yolu enfeksiyonu olan bir hastada; sık idrara çıkma, acil idrara çıkma isteği, devamlı idrar yapma hissi, idrar yaparken yanma, kesik kesik idrar yapma, kötü kokulu idrar, alt karın bölgesinde basınç-ağrı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtiler gözlemlenir. Bu bulgulara bulantı, kusma, ateş ve titreme de eşlik ediyorsa enfeksiyon böbreklere geçmiş olabilir.
Korunmak için neler yapmalıyız?
Kış aylarında idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanmamak için öncelikle soğuk havadan korunmak gerekir. Bu sebeple sıcak ortamlarda bulunulmalı, ayak ve bacak bölgesini sıcak tutacak pamuklu kıyafetler giyilmelidir. Günlük sıvı tüketimine de özen gösterilmelidir. Genellikle merak edilen konu gün boyunca ne kadar su içilmesi gerektiğidir. Günlük 2 litre ile 3 litre arasında sıvı tüketilmesi önerilir ancak kişiye özel en doğru yöntem idrar rengidir. Eğer idrar rengi sarı ise yetersiz sıvı alımı, idrar rengi su rengine ne kadar yakın ise de o kadar ideal sıvı alımı yapılıyor demektir. Çay, kahve ve gazlı içecekler yerine su tercih edilmelidir. Baharatlı ve ekşili gıdalardan uzak durulmalı, C vitamini yönünden zengin besinler tüketilmelidir. Sigara ve alkol kullanımı varsa da bırakılmalıdır.

20 Ocak 2017 Cuma

Sivas’ın ‘doktor balıkları’ Kopenhag’da şifa veriyor

Sivas'a özgü “doktor” unvanlı balıklar ölü deriyi yiyerek egzama ve sedef gibi hastalıkların tedavisine yardımcı oluyor. Bu balıkların ünü yüzlerce kilometre öteye de taşınmış durumda. Danimarka'da Kangal balıklarıyla hastalıkları tedavi etmeyi amaçlayan çok sayıda özel spa merkezi var.

Danimarka'nın başkenti Kopengah'ta yaşayan egzama ve sedef hastaları Sivas'ın Kangal ilçesine özgü balıklarla şifa arıyor.
Çünkü “doktor” unvanlı Sivas Kangal balıklarının ünü Danimarka’ya kadar ulaştı. Anadolu'da geçmişi 400 yıl öncesine dayanan bu geleneğe Danimarka'daki ilgi her geçen gün artıyor.
Hatta bunun için özel merkezler açılmış durumda. Kopenhag'daki bir merkezin adı da anlamlı. Fish kiss, yani balık öpücüğü adlı spa merkezinde müşteriler Sivas balıklarının konduğu suya ayaklarını sokuyor, bu sayede rahatlamaya ve şifa bulmaya çalışıyor.

Fikir ilk başta Danimarkalılara garip gelse de şimdi merkez müşterilerle dolup taşıyor.
Dişleri olmayan Kangal balıkları, müşterilerin ayaklarını emerek ölü hücrelerin vücuttan atılmasını sağlıyor. Bu yöntem sedef ve egzama gibi hastalıkların tedavisinde faydalı oluyor.
Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise hijyen. Bulaşıcı cilt hastalıklarının geçmemesi için her müşteriden ayaklarını iyice yıkamaları isteniyor. Siğil ve mantarı olanlara bu teravi uygulanmıyor.
Danimarkalılar, 20 dakikalık kür için 19 dolar, 40 dakikalık kür içinse 26 dolar ödüyor. ntvmsnc

19 Ocak 2017 Perşembe

Japonya, "yaşlanma" eşiğini yeniden tanımlıyor

Japonya "ihtiyarlık" eşiğini yükseltmek istiyor.

NHK World'ün haberine göre, Japon Gerontoloji Cemiyeti, toplumun yaşlanma eşiğini 65'ten 75'e çıkarma teklifinde bulundu.
Yaşlanma eşiğinin yükseltilmesinin, iş gücünde daha fazla yaşı ileri Japonun istihdam edilmesini sağlayacağı bildirildi.
Japan Times'da yer alan habere göre, Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı tarafından yürütülen bir anket, katılımcılardan yüzde 20'sinin "ihtiyarlık yaşını" 65, yüzde 41,1'nin 70 ve sadece yüzde 16'sının 75 olduğunu düşündüğünü ortaya koydu.
60 yaş ve üzeri kişilerle yapılan farklı bir anket ise katılımcılardan yüzde 70'inin 65 yaşından sonra çalışmaya istekli olduğunu gösterdi.
2015 Nüfus Sayımı rakamlarına göre, Japonya nüfusunun yüzde 26,7'si 65 yaş veya üstünde bulunuyor.
Geçerli tempoda devam ederse, bu oranın 2035 yılına kadar yüzde 33 ve 2060 yılına kadar yüzde 40'a kadar çıkacağı belirtiliyor.ntv

İdrar yolu enfeksiyonunun 12 belirtisi

İdrar yolu iltihabı bu ayları bekliyor. Kız çocuklarında ve kadınlarda daha sık görülen bu hastalığın belirtilerini sıralayan Opr. Dr. Yusuf Temiz, özellikle ayakları sıcak tutmanın önemine değindi. Peki korunmak için başka neler yapılabilir?

İdrar yolu iltihabı, sık idrara çıkmaya, şiddetli ağrılara ve bazen de idrarda kanamaya yol açarak kişinin hayat kalitesini bozabiliyor. Soğuğun idrar torbasının üzerindeki olumsuz etkileri idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanma ihtimalini artırabiliyor. İhmal edildiği takdirde ise ciddi böbrek enfeksiyonlarına yol açabiliyor. Central Hospital'dan Üroloji Uzmanı Opr. Dr. Yusuf Temiz, “Kış aylarında özellikle ayakların ve bacakların aşırı soğuk hava ile temas etmesi idrar yolu enfeksiyonunu kolaylaştırır” diyor.
BÖBREK SORUNLARINA NEDEN OLABİLİR
İdrar yolu enfeksiyonları mikroorganizmaların neden olduğu bir rahatsızlıktır. Ancak soğuk hava gibi dış etkenler vücudun bağışıklık sistemini zayıflatabileceği gibi bazı bölgelerdeki (örneğin; idrar yolları, üst solunum yolları vs) kan akımını azaltarak veya mikroorganizmaları vücut dışına atmaya yardımcı mekanizmaların çalışmasını engelleyerek enfeksiyonlara zemin hazırlayabilir. Bu nedenle kış aylarında idrar yolu enfeksiyonlarında artışlar görülebilir. İdrar yolu enfeksiyonları tedavisi kolay olan bir hastalık olsa da erken teşhis ve tedavi edilmez ya da ihmal edilirse ciddi böbrek enfeksiyonlarına yol açabilir. Ayrıca tedavi süreci de güçleşebilir.
KADINLARDA SİSTİT, ERKEKLERDE PROSTATİT
İdrar yolu enfeksiyonu hem kadın hem de erkekte görülebilir. Hastalık kadınlarda sistit (idrar torbası iltihaplanması) veya böbrek enfeksiyonu (piyelonefrit) şeklinde gelişirken, erkeklerde sistit, prostatit (prostat bezi iltihabı) veya piyelonefrit olarak ortaya çıkar. Ancak kadınlar erkeklere nazaran anatomik yapıları nedeniyle idrar yolu enfeksiyonlarına karşı daha yatkındırlar.
İDRAR YOLU ENFEKSİYONUNUN 12 BELİRTİSİ
İdrar yolu enfeksiyonu olan bir hastada; sık idrara çıkma, acil idrara çıkma isteği, devamlı idrar yapma hissi, idrar yaparken yanma, kesik kesik idrar yapma, kötü kokulu idrar, alt karın bölgesinde basınç-ağrı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtiler gözlemlenir. Bu bulgulara bulantı, kusma, ateş ve titreme de eşlik ediyorsa enfeksiyon böbreklere geçmiş olabilir.
YETERLİ SIVI ALINMAZSA…
Soğuk hava yüzünden sıvı tüketiminde de azalmalar yaşanır. Bu durum da idrar yolu enfeksiyonlarına yol açabilir. Yapılan araştırmalar da günlük sıvı ihtiyacını yeterince karşılamayan kişilerde idrar yolu enfeksiyonuna yakalanma oranının daha fazla olduğunu belirtiyor. Çünkü alının sıvının çokluğu idrar yollarında mekanik olarak temizlik yaparak mikropların üremesine fırsat vermezler. Ayrıca belirtmek gerekir ki vücut; ihtiyacı olan sıvıyı alamazsa idrarın konsantrasyonunu arttırır. Konsantre idrar yani koyu renkli idrar mesaneyi rahatsız ederek sistit gibi bulguları ortaya çıkarabilir. Bu durumu ayırabilmek için de “tam idrar tahlili” yaparak idrarda enfeksiyon varlığı ortaya konabilir.
AYAKLARINIZI SICAK TUTUN
kis
Kış aylarında özellikle ayakların ve bacakların aşırı soğuk hava ile temas etmesi de idrar yolu enfeksiyonunu kolaylaştırır. Kış aylarında ayak ve bacak bölgesinin soğuğa maruz kalması damar duvarının kasılmasına sebep olur. Bunun neticesinde idrar yolu bölgesindeki mukozada kanlanma azalacağından bu bölgeden girecek mikroplara karşı direnç de azalacaktır. İdrar yolu enfeksiyonu hastanın hayat kalitesini etkileyen bir hastalık olması dolayısıyla bu konuya dikkat edilmelidir.
NASIL KORUNURUZ?
Kış aylarında idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanmamak için öncelikle soğuk havadan korunmak gerekir. Bu sebeple sıcak ortamlarda bulunulmalı, ayak ve bacak bölgesini sıcak tutacak pamuklu kıyafetler giyilmelidir. Günlük sıvı tüketimine de özen gösterilmelidir. Genellikle merak edilen konu gün boyunca ne kadar su içilmesi gerektiğidir. Günlük 2 litre ile 3 litre arasında sıvı tüketilmesi önerilir ancak kişiye özel en doğru yöntem idrar rengidir. Eğer idrar rengi sarı ise yetersiz sıvı alımı, idrar rengi su rengine ne kadar yakın ise de o kadar ideal sıvı alımı yapılıyor demektir. Çay, kahve ve gazlı içecekler yerine su tercih edilmelidir. Baharatlı ve ekşili gıdalardan uzak durulmalı, C vitamini yönünden zengin besinler tüketilmelidir. Sigara ve alkol kullanımı varsa da bırakılmalıdır.
İDRARINIZI TUTMAYIN
Genellikle birçok kişide idrarı tutma gibi kötü bir alışkanlık da vardır. Oysaki idrarı uzun süre tutmak mesane kasının fazla gerilmesine yol açar. Bu durum sıkça tekrar edilirse de kas zayıflar ve idrar tam olarak boşaltılamaz. Bu nedenle idrar asla tutulmamalı, tuvalet ihtiyacı geldiğinde hemen giderilmelidir. Bunların yanı sıra kişisel temizliğe ve hijyene de dikkat edilmelidir.
TEDAVİDEN SONRA NE YAPILMALI?
İdrar yolu enfeksiyonları genellikle antibiyotiklerle tedavi edilir. Bu ilaçlar çoğunlukla 3, 7 ya da 10 gün süresiyle kullanılır. Kadınlarda enfeksiyon hafif derecedeyse 3 günlük kısa bir antibiyotik tedavisi uygulanabilir. Erkekler için de çoğunlukla benzer bir tedavi yolu izlenir ancak tedavileri daha uzun sürelidir. Ancak erkek hastanın şikayetleri uzun süredir devam ediyorsa kronik prostat iltihabından şüphelenilebilir. Kronik prostat iltihabı tedaviye direnç göstereceğinden iyileşme süreci zaman alabilir. Enfeksiyonun vücuttan tam olarak atıldığından emin olabilmek içinse tedavi sonrası idrar tetkikleri tekrarlanmalıdır. Sözcü

18 Ocak 2017 Çarşamba

İyimser kadınlar daha uzun yaşıyormuş!

ABD’nin Harvard Üniversitesi'nde yapılan araştırma, iyimser kadınların, hayata kötümser bakanlardan daha uzun yaşadığını gösterdi.

70 bin kadın üzerinde yapılan araştırma, iyimser kadınların tansiyon ve kolesterol seviyelerinin daha düşük olduğunu ortaya koydu.
İyimser kadınların kanserden ölüm riskinin yüzde 16, kalp hastalıklarından ölüm riskinin ise yüzde 38 daha az olduğu ortaya çıktı.
Genellikle başkalarına güvenmeyen ve çevrelerine karşı düşmanca fikirler besleyen kadınların aynı süre zarfında ölmeleri ise riski yüzde 16 fazla.
Tespitler, iyimserlerin sorunlar karşısında daha başarılı olduklarını gösteriyor. Uzmanlar, yüksek oranlarda negatifliğin sağlığa zarar verdiğini söylüyor.
Kötümserliğin, sigara kullanımı ya da kötü beslenme gibi kötü alışkanlıklara da yol açtığı belirtiliyor.
İyimserliğin yüzde 25 oranında genetik, yüzde 75 oranında ise öğrenilebilen bir davranış olduğunu belirten uzmanlar, insanların bakış açılarını değiştirebileceklerinin altını çiziyor.

Acı biber ölüm riskini azaltıyor

Kapsaisin içeren acı biberin insan sağlığına yararları biliniyordu ancak Amerika'dan gelen araştırma sonucu, acı biberin önemini bir kez daha kanıtladı. Araştırma, acı biberin kalp hastalığı ve felce bağlı ölüm riskini yüzde 13 azalttığını gösterdi.

ABD'deki Vermont Üniversitesi Larner Tıp Fakültesi araştırmacıları, 2015 yılında kalp, kanser ve solunum yolu hastalıklarına bağlı ölüm riskinin düzenli kırmızı acı biber tüketenlerde diğerlerine nazaran yüzde 14 daha az olduğuna dair çalışmanın bulgularını destekler nitelikte yeni bir çalışma yürüttü.
Sonuçları "PLOS ONE" dergisinde yayımlanan çalışma, acı kırmızı biber tüketmenin, özellikle kalp rahatsızlığına ve felce bağlı ölüm riskini yüzde 13 oranında azalttığını ortaya koydu.
Ulusal Sağlık ve Beslenme Araştırma Anketi'ni veri tabanını kullanarak 16 bin kişinin son 23 yıllık anket sonuçlarını analiz eden araştırmacılar, katılımcıları acı biber tüketimlerine göre sınıfladı.
ACI BİBER ÖLÜM RİSKİNİ YÜZDE 13 AZALTIYOR
Araştırmayı yöneten Prof. Dr. Benjamin Littenberg ve ekibi, düzenli olarak acı biber tüketenlerde ölüm riskinin, tüketmeyenlere oranla yüzde 13 daha az olduğunu buldu.
Araştırmacılar, acı biber tüketenlerin çoğunlukla erkeklerden, gençlerden, beyaz ırktan, Meksika kökenli Amerikalılardan, evlilerden oluştuğunu belirledi. Acı biber sevenler, aynı zamanda sevmeyenlere oranla daha fazla alkol ve sigara kullanıyor, daha fazla protein ve sebze tüketiyor ve gelir düzeyleri daha düşük.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ DE DESTEKLİYOR
Daha önce yapılan çalışmalar, bibere acılığını veren kapsaisin maddesinin, obeziteyi engelleyen ve sağlıklı kan akışını sağlayan hücresel ve moleküler mekanizmaları harekete geçirdiğini, aynı zamanda bağırsak florasını değiştirip bağışıklık sistemini dolaylı olarak etkileyen antimikrobiyal özelliklere sahip olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Littenberg ve ekibi, kapsaisin maddesinin bu özelliklerinin ölüm riskini azaltmada da önemli bir rol oynadığına işaret etti.
ÇİN'DE YAPILAN ARAŞTIRMADA ÖLÜM ORANINDAKİ DÜŞÜŞ YÜZDE 14
2015'te yapılan çalışmada Çinli, İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar, 500 bin Çinlinin yeme alışkanlıklarını 7 yıl boyunca izlemiş ve düzenli olarak baharat ve acı biber tüketen kişilerdeki ölüm oranlarının diğerlerine göre yüzde 14 daha az olduğunu kaydetmişti.

Bu besinler zayıflatıyor

Yaz gelmeden fazlalıklarından kurtulmak isteyenler dikkat. Dünyaca ünlü Time Dergisi hem sağlık açısından yararlı hem de zayıflamaya yardımcı besinleri açıkladı...

Dünyaca ünlü Time Dergisi, hastalıklara karşı koruyucu etkileri olduğu gibi kilo vermeye de yardımcı olan 25 ‘süper gıda’nın listesini yaptı.
İşte düzenli tüketildiğinde kilo verdiren o besinler...
1- Beyaz peynir
2- Yulaf
3-  Avokado
4- Esmer pirinç
5- Portakal
6-  Badem
7- Süt
8- Çam fıstığı
9-  Armut
10- Yumurta
11- Greyfurt
12- Barbunya, Kuru fasülye
13- Bitter çikolata
14- Kinoa
15-  Patates
16- Öğütülmüş arpa
17- Brokoli
18-  Muz
19- Somon balığı
20- Yeşil çay
21- Nohut
22- Yabanmersini
23- Siyah fasulye
24- Plantain meyvesi
25- Mercimek

Genç kadın obezdi, manken oldu

Danimarka’da 21 yaşındaki üniversite öğrencisi genç kızın inanılmaz zayıflama hikayesi… Obez genç kız 'rollercoaster'a binmek isteyip de kovulmaktan beter edilince bir anda zayıflamaya karar verdi. Çay kaşığı ile yemek yiyerek yaklaşık 60 kilo veren ve şimdi mankenlik yapan Mathilde Broberg’i görenler tanıyamıyor.


Her şey arkadaşlarıyla birlikte eğlenmek için rollercoaster eğlence aracına görevlilerce alınmayınca başladı. Görevlilerin "burası için fazla şimansın" dediği Mathilde Broberg o an hayatının kararını verdi. Büyük bir azimle 126 kilodan 64 kiloya düştü.
Zayıflamak için çikolata, şeker, kek, cips, makarna ve ekmeği hayatından tamamen çıkardı.
Spora başladı ve kilo verdikten sonra sarkan derileri için operasyon geçirdi. Yaklaşık 1 yıl içinde ciddi anlamda kilo vermeye başladı ve dört yıl sonra bambaşka birine dönüşmüştü.
Kendisine 4 yıol önce obezite teşhisi konduğunusöyleyen genç kadın "Midem bir atın midesiyle aynı büyüklükteydi. Her gün çikolata ve tüketiyordum" dedi.
Zayıflamak için çay kaşığıyla yemek yemeye başladığını vurgulayan Broberg "Çay kaşığıyla yemek yiyerek bir nevi beynimi kandırıyorum. Daha çok hareket etmemi sağladığı için fazla yemişim hissiyatı veriyor" dedi.
Broberg'in porsiyonları ise kendi elinin hacminden fazla değil.
21 yaşındaki Mathilde Brobergi artık spor giyim firmaları için modellik yapıyor.
İşte genç kadının şaşırtıcı değişimini anlatan yemek tercihleri ile eski ve yeni fotoğraflarından bazıları...

















ntvmsnc