Solaryum cihazlarıyla ilgili kanser riskini artırdığına yönelik süregelen bir tartışma var. Son olarak Belçika'da solaryumun yasaklanması gündemde.
Türkiye ve dünyanın dört bir yanında bronzlaşmak isteyenlerin tercihi solaryumun Belçika'da yasaklanması gündemde. Gerekçe; kanser riskini artırması.
Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Serkan Keskin, “Tıp camiası olarak, aşırı miktarda solaryuma maruz kalmanın gerçekten de zararlı olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Solaryuma girmek isteyenlerin uyması gereken kurallar olduğunu aktaran Keskin, “Çok uzun sürelerde solaryumda bulunmamak gerekiyor. Bunun standart bir zamanı, günü veya saatini söylemek çok kolay değil. Ancak çok gerekli olmadığı zamanlarda yaptırmamak belki de en iyisi” ifadesini kullandı.
Güneş ışınlarıyla ilgili de uyarıda bulunan Dr. Keskin, “Yüksek faktörlü güneş kremlerini kullanmak, özellikle yaz aylarında oldukça önemli diye düşünüyoruz. Sarı saçlı, kızıl tenli, yeşil gözlü, beyaz tenli kişilerin bu konuda özellikle dikkat etmesi gerekiyor. Ailesinde cilt tümörü olanlar daha dikkatli olmalı. Güneş ışınlarının dik geldiği öğle saatlerinden çok, sabah veya akşam saatlerinde güneşlenmenin daha uygun olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu. ntvmsnc
29 Haziran 2017 Perşembe
28 Haziran 2017 Çarşamba
Ağız kokusu hastalık habercisi olabilir
Uzun süreli nefes (ağız) kokusunun hastalık habercisi olabileceğini belirten Samsun Dişhekimleri Odası Başkanı Abdullah İlker, "Ağız kokusu, bireylerin hayatlarını olumsuz etkiliyor. Ağız kokusu olan vatandaşlarımız mutlaka doktora başvurmalıdır. Ağız ve diş sağlığı her zaman önemsenmelidir" dedi.
Nefes kokusunun, yetişkinlerin bir çoğunda ömürlerinin bir bölümünde ya da sürekli olarak görüldüğünü belirten Samsun Dişhekimleri Odası Başkanı Abdullah İlker, "Hastalık daha çok yetişkin dönemde ortaya çıkıyor. Yaşamın bu evresinde karşılaşılan ağız kokusu, bireylerin sosyolojik ve psikolojik hayatlarını olumsuz etkiliyor. Ağız ve diş sağlığının önemini her zaman söylüyoruz, ama kişilere rahatsızlık veren bu sorunun altında önemli hastalıklar olabilir. Ağız kokusu olan birey mutlaka doktora başvurmalıdır. Bu problemin birçok farklı sebebi olabilir. Sinüzit, bademcik iltihabı, diş ve diş eti hastalıkları, mide ve bağırsak sistemi hastalıkları bu sebebler arasında olabilir. Sorunu olan birey mutlaka doktora muayene olmalıdır" dedi.
DİŞLERİNİZİ GÜNDE EN 2 KERE FIRÇALATYIN
Diş eti hastalıklarının, özellikle diş bakımının ihmal edildiği ülkemizde yoğun olduğunu belirten Abdullah İlker, "Diş sağlığına özen göstermeliyiz. Eğer dişlerinizi fırçaladığınızda az da olsa kanama oluşuyorsa diş eti iltihabı olma ihtimali yüksek. Bir diş hekimine danışmakta yarar olacaktır. Biz günde en az 2 kere dişlerin fırçalanması gerektiğini ve diş ipiylede temizlenmesini öneriyoruz" diye konuştu. ntvmsnc
Nefes kokusunun, yetişkinlerin bir çoğunda ömürlerinin bir bölümünde ya da sürekli olarak görüldüğünü belirten Samsun Dişhekimleri Odası Başkanı Abdullah İlker, "Hastalık daha çok yetişkin dönemde ortaya çıkıyor. Yaşamın bu evresinde karşılaşılan ağız kokusu, bireylerin sosyolojik ve psikolojik hayatlarını olumsuz etkiliyor. Ağız ve diş sağlığının önemini her zaman söylüyoruz, ama kişilere rahatsızlık veren bu sorunun altında önemli hastalıklar olabilir. Ağız kokusu olan birey mutlaka doktora başvurmalıdır. Bu problemin birçok farklı sebebi olabilir. Sinüzit, bademcik iltihabı, diş ve diş eti hastalıkları, mide ve bağırsak sistemi hastalıkları bu sebebler arasında olabilir. Sorunu olan birey mutlaka doktora muayene olmalıdır" dedi.
DİŞLERİNİZİ GÜNDE EN 2 KERE FIRÇALATYIN
Diş eti hastalıklarının, özellikle diş bakımının ihmal edildiği ülkemizde yoğun olduğunu belirten Abdullah İlker, "Diş sağlığına özen göstermeliyiz. Eğer dişlerinizi fırçaladığınızda az da olsa kanama oluşuyorsa diş eti iltihabı olma ihtimali yüksek. Bir diş hekimine danışmakta yarar olacaktır. Biz günde en az 2 kere dişlerin fırçalanması gerektiğini ve diş ipiylede temizlenmesini öneriyoruz" diye konuştu. ntvmsnc
Aile hekimlerine izin müjdesi
Aile hekimleri yıllık izin ve süt izni ile ilgili sorunlarını bakanlıkla görüştü. Görüşmelerin olumlu geçtiğini belirten Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Uzm. Dr. Erkut Coşkun, meslektaşlarına müjdeli haberi verdi: Bundan böyle Aile hekimlerinin izinleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince planlanacak.
Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları, bir süre önce, izinlerinde 4B statüsüne göre yeniden düzenlemeye gidileceği yönündeki planlama dolayısıyla yıllık izinlerinin 30 günden 20 güne, süt izinlerinin de 3 saatten 1,5 saate düşmesi gibi bazı hak kaybına uğrayacakları kaygısını taşımaktaydılar.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Uzm. Dr. Erkut Coşkun, bakanlıkla yaptıkları görüşmenin sonuç getirdiğini söyledi ve meslektaşlarına müjdeyi verdi. Bundan böyle Aile hekimlerinin izinleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince planlanacak.
Coşkun açıklamasında şunları ifade etti:
Danıştay tarafından Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Çalışanlarının izin haklarının kanun ile düzenlenmesi noktasındaki kararının ardından, aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarının izin haklarında belirsizlik ortaya çıkması ile moral ve motivasyon kaybı oluşmuştur.
Geçtiğimiz hafta AHEF Yönetim Kurulu olarak, gerek izinler gerekse aile hekimliği sisteminde yaşanan bazı temel sorunlar için THSK Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan ve Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz ile görüşmelerde bulunduk ve torba yasa ile izinlerin 4B statüsünde düzenlenmesinin özlük haklarımızda kayba neden olacağını; anne ve bebek dostu olan sağlık çalışanlarının kendilerinin bu haklardan mahrum kalacağını; bunun da kabulünün imkan dahilinde olmadığını ifade ettik.
Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, sağlık çalışanlarının özlük haklarının korunması konusunda Sayın Bakanımızın çok hassas olduğunu ve her alanda bu noktayı dile getirdiğini belirterek konuyu kendilerine ileteceklerini ifade ettiler.
Ve beklediğimiz müjdeli haber, bayramda geldi. Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, bizzat arayarak, 1. basamakta görevli aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarına, Sayın Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ'ın bayram hediyesi niteliğindeki müjdesini iletti. Federasyonumuza yapılan açıklamada, Sayın Bakanımızın, torba yasa çerçevesinde 4B statüsünde düzenleneceği belirtilen izin haklarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince planlanması hususunda gerekli talimatı verdiği belirtildi. Sayın bakanımızın, sahanın karamsarlığa kapılmamasını istediği ve her konuda Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Çalışanlarının yanında olacağını ifade ettiği de bildirildi.
Biz de AHEF olarak, bu vesileyle bir kez daha meslektaşlarımızın bayramını kutluyor, aile hekimlerinin haklarının korunmasında her adımı atmayı sürdüreceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Sözcü
Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları, bir süre önce, izinlerinde 4B statüsüne göre yeniden düzenlemeye gidileceği yönündeki planlama dolayısıyla yıllık izinlerinin 30 günden 20 güne, süt izinlerinin de 3 saatten 1,5 saate düşmesi gibi bazı hak kaybına uğrayacakları kaygısını taşımaktaydılar.
Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Başkanı Uzm. Dr. Erkut Coşkun, bakanlıkla yaptıkları görüşmenin sonuç getirdiğini söyledi ve meslektaşlarına müjdeyi verdi. Bundan böyle Aile hekimlerinin izinleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince planlanacak.
Coşkun açıklamasında şunları ifade etti:
Danıştay tarafından Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Çalışanlarının izin haklarının kanun ile düzenlenmesi noktasındaki kararının ardından, aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarının izin haklarında belirsizlik ortaya çıkması ile moral ve motivasyon kaybı oluşmuştur.
Geçtiğimiz hafta AHEF Yönetim Kurulu olarak, gerek izinler gerekse aile hekimliği sisteminde yaşanan bazı temel sorunlar için THSK Başkanı Prof. Dr. İrfan Şencan ve Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz ile görüşmelerde bulunduk ve torba yasa ile izinlerin 4B statüsünde düzenlenmesinin özlük haklarımızda kayba neden olacağını; anne ve bebek dostu olan sağlık çalışanlarının kendilerinin bu haklardan mahrum kalacağını; bunun da kabulünün imkan dahilinde olmadığını ifade ettik.
Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, sağlık çalışanlarının özlük haklarının korunması konusunda Sayın Bakanımızın çok hassas olduğunu ve her alanda bu noktayı dile getirdiğini belirterek konuyu kendilerine ileteceklerini ifade ettiler.
Ve beklediğimiz müjdeli haber, bayramda geldi. Sayın Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, bizzat arayarak, 1. basamakta görevli aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarına, Sayın Bakanımız Prof. Dr. Recep Akdağ'ın bayram hediyesi niteliğindeki müjdesini iletti. Federasyonumuza yapılan açıklamada, Sayın Bakanımızın, torba yasa çerçevesinde 4B statüsünde düzenleneceği belirtilen izin haklarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereğince planlanması hususunda gerekli talimatı verdiği belirtildi. Sayın bakanımızın, sahanın karamsarlığa kapılmamasını istediği ve her konuda Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Çalışanlarının yanında olacağını ifade ettiği de bildirildi.
Biz de AHEF olarak, bu vesileyle bir kez daha meslektaşlarımızın bayramını kutluyor, aile hekimlerinin haklarının korunmasında her adımı atmayı sürdüreceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Sözcü
Etiketler:
aile,
bebek,
doktor,
sağlık,
sağlık bakanlığı
22 Haziran 2017 Perşembe
Hamileyken karnı ilginç şekilde büyüyordu, doğumda gerçek ortaya çıktı!
Chrissy Corbitt, dördüncü çocuğuna hamileydi ancak karnı anormal şekilde şişiyordu. Doğuma 1 hafta kala sezeryana giren Corbitt gerçeği kısa süre içinde öğrendi.
29 yaşındaki üç çocuk annesi Chrissy Corbitt, dördüncü çocuğuna hamileydi. Daha önce üç kez doğum yaptığından hamilelik ve doğum sürecine aşinaydı. Ancak kızı dünyaya geldiğinde büyük bir şaşkınlık yaşadı. Chrissiy doğuma 1 hafta kala sezeryana girdi ve tam 5.8 kilogram ağırlığında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Carleigh Brooke Corbitt ismi verilen bebeğin annesi Inside Edition'a “Gözlerime inanamadım. Sanki iki yaşında bir çocuğa doğum yapmış gibiydim” dedi.
HASTANENİN EN KİLOLU BEBEĞİ OLDU!
Carleigh, planlanan doğumundan bir hafta önce sezaryan ile dünyaya getirildi. Hemşire bebeğin kilosunu ölçtüğünde gözlerine inanamadı. Hastanedeki en kilolu bebekti. (Kaynak:sözcü.com.tr)
29 yaşındaki üç çocuk annesi Chrissy Corbitt, dördüncü çocuğuna hamileydi. Daha önce üç kez doğum yaptığından hamilelik ve doğum sürecine aşinaydı. Ancak kızı dünyaya geldiğinde büyük bir şaşkınlık yaşadı. Chrissiy doğuma 1 hafta kala sezeryana girdi ve tam 5.8 kilogram ağırlığında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Carleigh Brooke Corbitt ismi verilen bebeğin annesi Inside Edition'a “Gözlerime inanamadım. Sanki iki yaşında bir çocuğa doğum yapmış gibiydim” dedi.
HASTANENİN EN KİLOLU BEBEĞİ OLDU!
Carleigh, planlanan doğumundan bir hafta önce sezaryan ile dünyaya getirildi. Hemşire bebeğin kilosunu ölçtüğünde gözlerine inanamadı. Hastanedeki en kilolu bebekti. (Kaynak:sözcü.com.tr)
16 Haziran 2017 Cuma
Bronzlaşmanın yeni bir formülü bulundu…
Artık güneşlenmeden ve solaryuma girmeden bronzlaşabilirsiniz. Nasıl mı?
Bilim insanları derinin melanin pigmenti üretmesini sağlayan bir ilaç geliştirdi. Güneş ışınlarını taklit ederek geliştirdikleri bu ilaç bronzlaşmayı sağlıyor. İlaç deriye sürülerek uygulanıyor.
İlaç deri örnekleri ve farelerde denendi ve başarıya ulaşıldı. Yapılan testler, normalde bronzalaşamadan güneş yanığı olan kızıl saçlı insanların bile bu ilaçla bronzlaşabileceğini gösteriyor.
CİLT KANSERİ ÖNLENEBİLİR
BBCTürkçe’nin haberine göre Massachusetts General Hospital’da araştırmayı yürüten ekip, bu ilacın hem cilt kanserine karşı hem de ciltteki yaşlılık belirtilerine karşı kullanılabilmesini umuyor.
Cell Reports dergisinde detaylıca anlatılan testleri yürüten ekipten David Fisher, ilacın gelecekte güneş kremlerine de katılabileceğini söylüyor.
İlacın piyasaya çıkması için geçmesi gereken bazı güvenlik testleri daha bulunuyor.
Bilim insanları derinin melanin pigmenti üretmesini sağlayan bir ilaç geliştirdi. Güneş ışınlarını taklit ederek geliştirdikleri bu ilaç bronzlaşmayı sağlıyor. İlaç deriye sürülerek uygulanıyor.
İlaç deri örnekleri ve farelerde denendi ve başarıya ulaşıldı. Yapılan testler, normalde bronzalaşamadan güneş yanığı olan kızıl saçlı insanların bile bu ilaçla bronzlaşabileceğini gösteriyor.
CİLT KANSERİ ÖNLENEBİLİR
BBCTürkçe’nin haberine göre Massachusetts General Hospital’da araştırmayı yürüten ekip, bu ilacın hem cilt kanserine karşı hem de ciltteki yaşlılık belirtilerine karşı kullanılabilmesini umuyor.
Cell Reports dergisinde detaylıca anlatılan testleri yürüten ekipten David Fisher, ilacın gelecekte güneş kremlerine de katılabileceğini söylüyor.
İlacın piyasaya çıkması için geçmesi gereken bazı güvenlik testleri daha bulunuyor.
15 Haziran 2017 Perşembe
İngiltere’den korkutucu aspirin iddiası
Yıllardır, her gün aspirin almanın sağlığa olumlu faydaları olduğunu duyuyoruz. Ancak İngiltere'de yayınlanan bir araştırma raporu bunun tam tersini söylüyor. İşte The Daily Telegraph'da yer alan ve korkutucu sonuçların paylaşıldığı iddia...
“Ömrü uzatıyor, kanserden koruyor, kalp krizi riskini azaltıyor” denildi ancak İngiltere’de yapılan bu araştırma bunu söylemiyor. Bu araştırmaya göre aspirin yılda 3 binden fazla kişinin ölümüne neden oluyor.
The Daily Telegraph’de yer alan habere göre, her gün bir aspirin almak yılda 3 binden fazla kişinin ölümüne yol açıyor. Her gün aspirin kullanmanın ölümcül kanamalara sebebiyet verdiğini ortaya koyan araştırma şimdiye kadar söylenenlerin tam tersini ortaya koymuş oldu. İngiltere’de yaşlıların yüzde 40’ının kalp krizi ve felç riskini azaltmak için her gün bir aspirin kullandığı ve Oxford Üniversitesi bilim insanlarının araştırmasının da 75 yaşından büyük insanlarda bu ölümcül kanama ihtimalinin 10 katına kadar yükseldiğini gösteriyor.
Ancak bilim insanları daha önce kalp krizi veya felç geçirmiş insanların aspirin kullanmaya devam etmesini tavsiye ederken buna karşı kanama ihtimalini azaltan başka ilaçlar da almalarını söylüyor. Uzmanlar ayrıca aspirin kullanmaya başlayacak veya bırakacak insanların önce bir doktora danışması gerektiğini söylüyor. Sözcü
“Ömrü uzatıyor, kanserden koruyor, kalp krizi riskini azaltıyor” denildi ancak İngiltere’de yapılan bu araştırma bunu söylemiyor. Bu araştırmaya göre aspirin yılda 3 binden fazla kişinin ölümüne neden oluyor.
The Daily Telegraph’de yer alan habere göre, her gün bir aspirin almak yılda 3 binden fazla kişinin ölümüne yol açıyor. Her gün aspirin kullanmanın ölümcül kanamalara sebebiyet verdiğini ortaya koyan araştırma şimdiye kadar söylenenlerin tam tersini ortaya koymuş oldu. İngiltere’de yaşlıların yüzde 40’ının kalp krizi ve felç riskini azaltmak için her gün bir aspirin kullandığı ve Oxford Üniversitesi bilim insanlarının araştırmasının da 75 yaşından büyük insanlarda bu ölümcül kanama ihtimalinin 10 katına kadar yükseldiğini gösteriyor.
Ancak bilim insanları daha önce kalp krizi veya felç geçirmiş insanların aspirin kullanmaya devam etmesini tavsiye ederken buna karşı kanama ihtimalini azaltan başka ilaçlar da almalarını söylüyor. Uzmanlar ayrıca aspirin kullanmaya başlayacak veya bırakacak insanların önce bir doktora danışması gerektiğini söylüyor. Sözcü
14 Haziran 2017 Çarşamba
Bronzlaşırken sağlığınızdan olmayın
Tatil mevsimi geldi çattı... Herkes, soluğu tatil beldelerinde aldı. Peki denize ya da havuza girmeden önce, veya bronzlaşırken nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyor musunuz?
Yağmurlar, rüzgarlar derken yaz geldi çattı! Deniz, kum ve güneş üçlüsünü ne kadar özlesek de, güneş içerisindeki UV ışınları cildimize zarar verebilir. Güneş ışınlarından korunmak, daha sağlıklı bir bronzluk etmek istiyorsanız, Dr. Orçun Orhun’un, sağlıklı bir cilt için güneş ışınlarından nasıl yaranlanmamız gerektiği hakkındaki açıklamalarına bir göz atın.
Güneşe çıktığımız saatler çok önemli, özellikle saat 10.00 ile 16.00 arasında güneş ışınlarının dünyaya en dik geldiği saatler olduğu için bu saatler arasında güneşe çıkmamaya özen gösterin.
Güneş koruyucu kremleri güneşe çıkmadan yarım saat önce cildinize sürün.
Yüzünüzün dışında kollarınız, omuzlarınız ve ensenizi de güneş kremi sürerken ihmal etmeyin.
Dışarı çıkarken özellikle güneşin vücudumuza temas ettiği vakitler kesinlikle ten renginize uygun güneş koruyucu krem kullanın.
Koyu renkli giysiler tercih etmeyin, gölgede oturmuyorsanız şemsiye ve şapka kullanmaya özen gösterin.
Ter, deniz ve havuza girmek, güneş kremlerinin akmasına neden olur. Bu nedenle bu gibi durumlarda koruyucunuzu tekrar uygulamayı ihmal etmeyin.
Çocuklara yüksek faktörlü güneş kremleri uygulayın, özellikle 3 yaş altı bebekleri kesinlikle güneş koruyucu kremi olmadan güneşle temas ettirmeyin. Tüm bunların yanında en önemlisi bol bol su içerek vücudunuzun su kaybını önleyin. (Sözcü)
Yağmurlar, rüzgarlar derken yaz geldi çattı! Deniz, kum ve güneş üçlüsünü ne kadar özlesek de, güneş içerisindeki UV ışınları cildimize zarar verebilir. Güneş ışınlarından korunmak, daha sağlıklı bir bronzluk etmek istiyorsanız, Dr. Orçun Orhun’un, sağlıklı bir cilt için güneş ışınlarından nasıl yaranlanmamız gerektiği hakkındaki açıklamalarına bir göz atın.
Güneşe çıktığımız saatler çok önemli, özellikle saat 10.00 ile 16.00 arasında güneş ışınlarının dünyaya en dik geldiği saatler olduğu için bu saatler arasında güneşe çıkmamaya özen gösterin.
Güneş koruyucu kremleri güneşe çıkmadan yarım saat önce cildinize sürün.
Yüzünüzün dışında kollarınız, omuzlarınız ve ensenizi de güneş kremi sürerken ihmal etmeyin.
Dışarı çıkarken özellikle güneşin vücudumuza temas ettiği vakitler kesinlikle ten renginize uygun güneş koruyucu krem kullanın.
Koyu renkli giysiler tercih etmeyin, gölgede oturmuyorsanız şemsiye ve şapka kullanmaya özen gösterin.
Ter, deniz ve havuza girmek, güneş kremlerinin akmasına neden olur. Bu nedenle bu gibi durumlarda koruyucunuzu tekrar uygulamayı ihmal etmeyin.
Çocuklara yüksek faktörlü güneş kremleri uygulayın, özellikle 3 yaş altı bebekleri kesinlikle güneş koruyucu kremi olmadan güneşle temas ettirmeyin. Tüm bunların yanında en önemlisi bol bol su içerek vücudunuzun su kaybını önleyin. (Sözcü)
SMA hastası minik Egehan’ın sesini duyun
Sağlık Bakanı Recep Akdağ geçtiğimiz hafta, SMA hastaları için yurt dışından getirilecek olan ilacı kullanacak 114 hastanın belli olduğunu açıklamıştı. Ancak bu açıklama minik Egehan için umut olamadı. Çünkü Sağlık Bakanlığı 16 Mayıs günü, Egehan'ın ihtiyacı olan ilacın bu hastalığın tedavisi için uygun görülmediğini belirtti. Ailesi 40 gündür yoğun bakımda olan oğulları için yardım bekliyor.
3 aylıkken, ‘Gevşek Bebek Sendromu’ olarak bilinen Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı teşhisi konulan 6 aylık Egehan Özkılıç ilaç bekliyor. Minik Egehan Sadece Amerika’da üretilen Nusinersen Sodium etken maddeli ilacı ile hayata tutunabilecek.
Konya’da 3 aylıkken, ‘Gevşek Bebek Sendromu’ olarak bilinen Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı teşhisi konulan 6 aylık Egehan Özkılıç’ın tedavisinde kullanılmak üzere doktor tarafından yurt dışından getirilmek için talep edilen ilaç sağlık Bakanlığı tarafından tedavisinde uygun görülmedi. Türkiye’de yaklaşık 3 bin çocuk SMA hastası. SMA hastası çocukların aileleri sadece Amerika’da üretilen bu ilaçların Sağlık Bakanlığı tarafından ithal edilmesini istiyor.
40 GÜNDÜR YOĞUN BAKIMDA
Sağlık Bakanlığı’nın ‘SMA’ hastalarının ilaçlarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından alınacağını açıklaması üzerine umutlanan Özkılınç ailesi, çocuklarına ilacın alınıp, alınamayacağı konusunda tedirginlik yaşıyor. Uzman Çavuş Oğuz ve ev hanımı 24 yaşındaki Gözde Özkılıç çiftinin, ikinci bebekleri olan 6 aylık Egehan’a 3 aylıkken ‘SMA tip 1’ hastalığı teşhisi konuldu. Rize’de yaşayan Özkılıç çifti, ailesi Konya’da olduğu için çocuklarını 40 gün önce Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirdi. Yoğun bakım servisinde tedavi altına alınan minik Egehan’ın iyileşebilmesi için doktorları yurt dışından getirilmesi için Sağlık Bakanlığı’na ‘Nusinersen Sodium’ etkin maddeli ilacın getirilmesini talep etti. Sağlık Bakanlığı ise geçen 16 Mayıs günü, ilacın bu hastalığın tedavisi için uygun görülmediğini belirtti.
AİLELER İLACIN İTHAL EDİLMESİNİ İSTİYOR
Sağlık Bakanlığı’ndan ret cevabını alan Özkılıç çifti, çocuklarıyla aynı hastalığı taşıyan Türkiye gündemine ilaç alınması için 561 bin dolar kampanya başlatılan Adapazarı’ndaki 8 aylık Eymen bebeğin ölmesiyle birlikte hayatları karardı. Sağlık Bakanlığı’nın ‘SMA’ hastası çocukların ilaçlarının SGK tarafından alınacağını duyurunca Özkılıç çifti umutlandı. SMA hastası olup ilaç bekleyen 114 hastanın olduğunu öğrendiklerini ifade eden Gözde Özkılıç, “Doktorumuz bize bir reçete yazdı ve bu ilacın 4 doz alacağını söyledi. Biz sağlık kurumuna başvurduk ve ret onayı aldık. Sağlık Bakanlığı’na başvuran 114 hasta var. Bu sayının içerisinde benim çocuğum var mı, yok mu bilemiyoruz. Bir liste varsa ve o liste de benim çocuğum yoksa ben devletimin yardımını istiyorum. Belki, Egehan düzelecek sapasağlam olacak. Madem ilaç geliyorsa, tüm çocuklara gelsin. Benim çocuğumun ismi listede yoksa, tabi ki bir yardım kampanyası başlatmayı düşünüyoruz. O listeye benim de çocuğumu alsınlar. O liste de adı yoksa da tüm herkesten yardım bekliyoruz. Başka hiçbir şey istemiyorum sadece o 4 dozluk ilacı istiyorum” dedi.
OĞLUMU TOPRAĞA VERMEK İSTEMİYORUM
Oğlu Egehan’ın da daha önce de SMA hastalığından yaşamını yitiren Eymen Çapkın gibi hayatını kaybetmesini istemediğini söyleyen anne Özkılıç, “Cumhurbaşkanımdan, Başbakanımdan, Sağlık Bakanımdan benim elimden tutmasını istiyorum. Önce Allahım sonra onlar benim yardımcım olacak. Onlar bana bu ilacı bir an önce getirsinler, ben de çocuğuma kavuşayım. Konya’daki büyük şirketlerin de bize destek olmasını istiyoruz” dedi. Oğlu Egehan’ı sadece 3 ay koynunda uyutabildiğini ifade eden Özkılıç, “40 gündür çocuğum yoğun bakımda ve sadece 3 ay koynumda uyuttum. Daha fazla uyutmak istiyorum. Eymen bebek gibi olmasın, toprağa vermek istemiyorum. Rabbim verdi, rabbim alacak. Ama önümde bu imkanlar varsa bu imkanları benden almasınlar. Hevesimizi kursağımızda bırakmasınlar. Benim çocuğuma ilaç gelecekse ne olur bir an önce gelsin. Beni yarıda koymasınlar. Ben çocuğumun ayağa kalkacağından çok umutluyum” diye konuştu. (sözcü.com.tr)
3 aylıkken, ‘Gevşek Bebek Sendromu’ olarak bilinen Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı teşhisi konulan 6 aylık Egehan Özkılıç ilaç bekliyor. Minik Egehan Sadece Amerika’da üretilen Nusinersen Sodium etken maddeli ilacı ile hayata tutunabilecek.
Konya’da 3 aylıkken, ‘Gevşek Bebek Sendromu’ olarak bilinen Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı teşhisi konulan 6 aylık Egehan Özkılıç’ın tedavisinde kullanılmak üzere doktor tarafından yurt dışından getirilmek için talep edilen ilaç sağlık Bakanlığı tarafından tedavisinde uygun görülmedi. Türkiye’de yaklaşık 3 bin çocuk SMA hastası. SMA hastası çocukların aileleri sadece Amerika’da üretilen bu ilaçların Sağlık Bakanlığı tarafından ithal edilmesini istiyor.
40 GÜNDÜR YOĞUN BAKIMDA
Sağlık Bakanlığı’nın ‘SMA’ hastalarının ilaçlarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından alınacağını açıklaması üzerine umutlanan Özkılınç ailesi, çocuklarına ilacın alınıp, alınamayacağı konusunda tedirginlik yaşıyor. Uzman Çavuş Oğuz ve ev hanımı 24 yaşındaki Gözde Özkılıç çiftinin, ikinci bebekleri olan 6 aylık Egehan’a 3 aylıkken ‘SMA tip 1’ hastalığı teşhisi konuldu. Rize’de yaşayan Özkılıç çifti, ailesi Konya’da olduğu için çocuklarını 40 gün önce Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne getirdi. Yoğun bakım servisinde tedavi altına alınan minik Egehan’ın iyileşebilmesi için doktorları yurt dışından getirilmesi için Sağlık Bakanlığı’na ‘Nusinersen Sodium’ etkin maddeli ilacın getirilmesini talep etti. Sağlık Bakanlığı ise geçen 16 Mayıs günü, ilacın bu hastalığın tedavisi için uygun görülmediğini belirtti.
AİLELER İLACIN İTHAL EDİLMESİNİ İSTİYOR
Sağlık Bakanlığı’ndan ret cevabını alan Özkılıç çifti, çocuklarıyla aynı hastalığı taşıyan Türkiye gündemine ilaç alınması için 561 bin dolar kampanya başlatılan Adapazarı’ndaki 8 aylık Eymen bebeğin ölmesiyle birlikte hayatları karardı. Sağlık Bakanlığı’nın ‘SMA’ hastası çocukların ilaçlarının SGK tarafından alınacağını duyurunca Özkılıç çifti umutlandı. SMA hastası olup ilaç bekleyen 114 hastanın olduğunu öğrendiklerini ifade eden Gözde Özkılıç, “Doktorumuz bize bir reçete yazdı ve bu ilacın 4 doz alacağını söyledi. Biz sağlık kurumuna başvurduk ve ret onayı aldık. Sağlık Bakanlığı’na başvuran 114 hasta var. Bu sayının içerisinde benim çocuğum var mı, yok mu bilemiyoruz. Bir liste varsa ve o liste de benim çocuğum yoksa ben devletimin yardımını istiyorum. Belki, Egehan düzelecek sapasağlam olacak. Madem ilaç geliyorsa, tüm çocuklara gelsin. Benim çocuğumun ismi listede yoksa, tabi ki bir yardım kampanyası başlatmayı düşünüyoruz. O listeye benim de çocuğumu alsınlar. O liste de adı yoksa da tüm herkesten yardım bekliyoruz. Başka hiçbir şey istemiyorum sadece o 4 dozluk ilacı istiyorum” dedi.
OĞLUMU TOPRAĞA VERMEK İSTEMİYORUM
Oğlu Egehan’ın da daha önce de SMA hastalığından yaşamını yitiren Eymen Çapkın gibi hayatını kaybetmesini istemediğini söyleyen anne Özkılıç, “Cumhurbaşkanımdan, Başbakanımdan, Sağlık Bakanımdan benim elimden tutmasını istiyorum. Önce Allahım sonra onlar benim yardımcım olacak. Onlar bana bu ilacı bir an önce getirsinler, ben de çocuğuma kavuşayım. Konya’daki büyük şirketlerin de bize destek olmasını istiyoruz” dedi. Oğlu Egehan’ı sadece 3 ay koynunda uyutabildiğini ifade eden Özkılıç, “40 gündür çocuğum yoğun bakımda ve sadece 3 ay koynumda uyuttum. Daha fazla uyutmak istiyorum. Eymen bebek gibi olmasın, toprağa vermek istemiyorum. Rabbim verdi, rabbim alacak. Ama önümde bu imkanlar varsa bu imkanları benden almasınlar. Hevesimizi kursağımızda bırakmasınlar. Benim çocuğuma ilaç gelecekse ne olur bir an önce gelsin. Beni yarıda koymasınlar. Ben çocuğumun ayağa kalkacağından çok umutluyum” diye konuştu. (sözcü.com.tr)
Etiketler:
hastalık,
sağlık,
sağlık bakanlığı,
sma
11 Haziran 2017 Pazar
Hamile olduğunu düşünüyordu, doktora gittiğinde büyük şok yaşadı!
24 yaşındaki Meksikalı kadın, diyet ve spor yapmasına rağmen sürekli karnının şişmesiyle hamile olduğunu düşündü ancak doktora gittiğinde gerçek bambaşka çıktı.
24 yaşındaki bir kadın, diyet yapmasına rağmen gittikçe kilo aldığını fark etti. Ancak tuhaf olan yüzü, kolları ve bacakları zayıflarken karnı günbegün şişiyordu. Karnındaki şişlik organlarını o kadar rahatsız ediyordu ki birkaç adım attıktan sonra acı içinde nefes nefese kalıyordu.
Daily Mail’de yayınlanan habere göre sonunda doktora giden Meksikalı kadının yumurtalık kistinin olduğu ortaya çıktı. 11 aydır büyüyen kitle, operasyonla alınana kadar 33 kiloya ulaşmıştı. Kalp krizi riskiyle karşı karşıya olan kadının iç organları ciddi oranda hasar görmüştü. Operasyonu gerçekleştiren Dr. Erik Hanson Viana, 10 yeni doğmuş bebek ağırlığında olan kistin hayatında gördüğü en büyük kist olduğunu söyledi.
Kitle genç kadının karnının %95’ini kaplıyordu. Kitlenin çevresi 157 cm iken boyu yarım metreyi buluyordu. Genç kadın operasyondan iki gün sonra hastaneden çıkabildi. Oldukça hafifleyen kadın yürümek için bir süre koltuk değneklerine ihtiyaç duydu. Altı ay sonra doktor kontrolüne geldiğinde organlarının tamamen iyileştiği görüldü. Üstelik koltuk değneklerine de artık ihtiyaç duymuyordu.
hürriyet.com.tr
24 yaşındaki bir kadın, diyet yapmasına rağmen gittikçe kilo aldığını fark etti. Ancak tuhaf olan yüzü, kolları ve bacakları zayıflarken karnı günbegün şişiyordu. Karnındaki şişlik organlarını o kadar rahatsız ediyordu ki birkaç adım attıktan sonra acı içinde nefes nefese kalıyordu.
Daily Mail’de yayınlanan habere göre sonunda doktora giden Meksikalı kadının yumurtalık kistinin olduğu ortaya çıktı. 11 aydır büyüyen kitle, operasyonla alınana kadar 33 kiloya ulaşmıştı. Kalp krizi riskiyle karşı karşıya olan kadının iç organları ciddi oranda hasar görmüştü. Operasyonu gerçekleştiren Dr. Erik Hanson Viana, 10 yeni doğmuş bebek ağırlığında olan kistin hayatında gördüğü en büyük kist olduğunu söyledi.
Kitle genç kadının karnının %95’ini kaplıyordu. Kitlenin çevresi 157 cm iken boyu yarım metreyi buluyordu. Genç kadın operasyondan iki gün sonra hastaneden çıkabildi. Oldukça hafifleyen kadın yürümek için bir süre koltuk değneklerine ihtiyaç duydu. Altı ay sonra doktor kontrolüne geldiğinde organlarının tamamen iyileştiği görüldü. Üstelik koltuk değneklerine de artık ihtiyaç duymuyordu.
hürriyet.com.tr
5 Haziran 2017 Pazartesi
Silikon mağduru hemşirenin son hali
Adana'da kendisini doktor olarak tanıtan kadın kuaförüne dudak silikonu yaptırdıktan sonra dudaklarını kaybetme tehlikesi yaşayan hemşire Merve Keleş, sosyal medyadan son halini paylaştı.
Çukurova Üniversitesi Balcalı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Göğüs Hastalıkları Polikliniği’nde hemşire olarak görev yapan 22 yaşındaki Merve Keleş'in hayatı bir anda alt üst olmuştu. Keleş, yaklaşık 2.5 ay önce arkadaşı aracılığıyla internette kendisini estetik uzmanı olarak tanıtan bayan kuaförü Soner G. ile tanışmış, doğuştan sol alt dudağında şekil bozukluğu olduğu için dudağını kalınlaştırmak isteyerek, Azerbaycan'da eğitim gördüğünü öne süren Soner G.'ye önce 500 TL’ye geçici dolgu yaptırmış, daha sonra dolgu bir haftada eriyince, bu kez bin liraya silikon dolgu yapılması konusunda anlaşmış, kliniği tadilatta olduğu için işlemi evde yapacağını söyleyen kuaför, 12 Nisan Çarşamba günü hemşire Merve Keleş'e operasyonu yapmıştı. Operasyondan hemen sonra Keleş'in dudakları şişmeye başlamış ve dudaklarını kaybetme ile karşı karşıya kalınca hastaneye başvurmuştu.
Keleş o günden sonra hastanede kalıp dudaklarını kaybetmemek için tedavi gördü. Yaklaşık 2 ay hastanede kalan Keleş, geçirdiği bir dizi ameliyatın ardından sağlığına tekrar kavuştu. Keleş son halini de sosyal medyada yayınlayıp, "Evet buradayım ve yaşıyorum. Hayat bu, bir şekilde zorluklar yanlışlar çıkarıyor karşımıza ve ben bunu da atlatıyorum. Hala gülebiliyorum. Her yeni güne şükrediyorum. Olmamışlara üzülmüyorum. Çünkü kadere inanıyorum. Allah'a sığınıyorum ve sizin sandığınız gibi dışımı değil ruhumu seviyorum. Biliyorum kalbim güzel olursa hiç bir göz beni çirkin göremez. Ve bilmiyorsunuz, yaratanın büyük kudretini unutuyorsunuz. Ve isteyin yalnızca ondan isteyin. Sevin en çok onu sevin. Dua edin. Utanmayın çekinmeyin, doğru bildiğiniz yoldan geri dönmeyin. Haksızlığa boyun eğmeyin. Ama ne olursa olsun kalbinizin kötü olmasına izin vermeyin. Dünyayı iyilik kurtaracak. Hep iyi kalın hoşça kalın" notunu paylaştı.
Keleş o günden sonra hastanede kalıp dudaklarını kaybetmemek için tedavi gördü. Yaklaşık 2 ay hastanede kalan Keleş, geçirdiği bir dizi ameliyatın ardından sağlığına tekrar kavuştu. Keleş son halini de sosyal medyada yayınlayıp, "Evet buradayım ve yaşıyorum. Hayat bu, bir şekilde zorluklar yanlışlar çıkarıyor karşımıza ve ben bunu da atlatıyorum. Hala gülebiliyorum. Her yeni güne şükrediyorum. Olmamışlara üzülmüyorum. Çünkü kadere inanıyorum. Allah'a sığınıyorum ve sizin sandığınız gibi dışımı değil ruhumu seviyorum. Biliyorum kalbim güzel olursa hiç bir göz beni çirkin göremez. Ve bilmiyorsunuz, yaratanın büyük kudretini unutuyorsunuz. Ve isteyin yalnızca ondan isteyin. Sevin en çok onu sevin. Dua edin. Utanmayın çekinmeyin, doğru bildiğiniz yoldan geri dönmeyin. Haksızlığa boyun eğmeyin. Ama ne olursa olsun kalbinizin kötü olmasına izin vermeyin. Dünyayı iyilik kurtaracak. Hep iyi kalın hoşça kalın" notunu paylaştı.
4 Haziran 2017 Pazar
Menopoz süresi arttı, kadınlar ne yapmalı?
Ortalama ömrün uzamasıyla birlikte kadınların menopozda geçirdikleri sürenin de arttığını belirten TJOD Başkanı Prof. Karateke, artık kadınların hayatlarının üçte birinden fazlasını menopozda geçirdiklerini söyledi, “Dolayısıyla menopoz için eski konseptler yerini yeni konseptlere bıraktı” dedi.
Türkiye’de menopoz yaşı ortalama 51. Çok uzun yıllardır dünyada da durum yaklaşık olarak böyle. Bu konuda değişen şey ise; kadının menopozda geçen yaşam süresi. Çünkü kadınların ortalama ömrünün uzamasıyla menopozla geçirilen süre de artmış oldu.
MENOPOZ İÇİN VÜCUDUNUZA YATIRIM YAPIN
Artık kadınların hayatlarının üçte birinden fazlasını menopozda geçirdiklerini belirten Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, menopoza girdikten sonra değil, girmeden önlem almanın önemli olduğunu söyledi, “Dolayısıyla menopoz için eski konseptler yerine yeni konseptler var. Menopoza önceden hazırlanmayan kadın, menopoz yıllarında çok ciddi sağlık problemleri yaşayabilir. Gençlik yıllarından itibaren geleceğine yatırım yapan kadınlar ise bu süreci rahat geçirir” dedi.
Karateke, kadınların belirli bir yaştan sonra erkeklerden farklı olarak vücutları, kalpleri, damarları ve kemikleri için gerekli olan bir hormonu kaybettiklerini söyledi. Karateke’nin bahsettiği o hormon; kadın hayatını hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran östrojen.
Östrojeni kaybeden kadının ciddi sağlık problemleri yaşayabildiğini dile getiren Karateke şöyle konuştu:
KEMİK DEPOLARINI GENÇLİKTE DOLDURUN
“Onun için kadın genç yaşlardan itibaren damar sağlığını korumalı, kolesterolünü kontrol altında tutmalı, kilo almamalı, düzenli spor yapmalı. Menopozdaki en büyük sorunlardan biri de kemiklerdeki kalsiyum kaybıdır. Bir kadın gençlik yıllarında ne kadar kemiklerine kalsiyum depolarsa, yani bankaya ne kadar hesap açtırırsa menopozlu yıllarda kemiklerinde o kadar kalsiyum kalır. Onun için çocukluktan beri spor yapmalı, bilinçli olmalı, kalsiyumdan zengin beslenmeli ki menopozda kemik erimesi (osteoporoz) ile karşılaşmasın.”
HORMON REPLESMAN TEDAVİSİ KİMLERE UYGULANMALI?
2003 yılına kadar her kadın menopoza girer girmez, hormon replesman tedavisi başlandığını belirten Karateke, “Ama artık o tedavi protokolü değişti. Çünkü bu tedavi ile meme kanseri riskinin arttığı gösterildi ve tüm dünyada trend geri döndü. Ancak yine de bazı kadınlara hormon tedavisi yapılması gerekebiliyor, kadının sağlık kriterlerine bakılarak hormon veriliyor” dedi.
40 yaşından önce olan menopoz, “erken menopoz” olarak nitelendiriliyor. Erken menopozda uygulanan tedavi için ise Karateke, “Bu kadınlara hormon replesman tedavisi yapmak yönünde bir görüş var ama yakın takiple yapılmalı. Çünkü o kadar uzun yılları menopozla geçecek olan kadının kemik ve kalp damar sağlığının bozulmaması için hormon tedavisi yapılabiliyor” ifadesini kullandı.
ERKEN MENOPOZ NEDEN KAYNAKLANIR?
Menopoz, yumurtalığı uyaracak hormonlara yanıt verecek folikülün kalmamasına bağlı gelişen bir süreç. Eğer yumurta doğuştan azsa, bir takım genetik bozukluklar varsa, kadın genç yaşlarda kemoterapi almışsa, pelvis bölgesine ışın tedavi yapılmışsa, genel sağlık kurallarına uymamış, sağlıklı beslenmemişse ve sigara içmişse erken menopoza aday olabiliyor.
GEÇ MENOPOZ HEM AVANTAJ, HEM DEZAVANTAJ
55 yaşından sonra başlayan menopoz ise “geç menopoz” olarak adlandırılıyor. Geç menopozun en önemli tehlikesi ise rahim içi kanseri ile meme kanseri riskinin artması. Prof. Karateke, bu bağlantıyı şöyle açıkladı:
“Çünkü bu kanserlerin çok önemli bir kısmı hormona bağımlıdır. Hormonların uyarısı uzun yıllar devam ederse kanser riski de artar.”
Dolayısıyla geç menopoza girmek bir yönden iyi, bir yönden ise kötü. Östrojenin kemik, kalp ve damar sağlığına olumlu etkisi uzun yıllar sürüyor, kadın menopozda hayatı zorlaştıran ateş basmaları ve sıkıntılardan uzun süre uzak kalıyor, bunlar avantajlar. Kanser riskinin artması ise dezavantaj. Bu nedenle de geç menopoza giren kadınların daha sıkı takip edilmesi gerekiyor.
İDRAR TUTAMAMA SORUNUNDA NE YAPILMALI?
Menopoz döneminde idrar tutamama, idrara sıkışma gibi hayatı olumsuz etkileyen ve eve hapseden sorunların da yaşandığını belirten Karateke’nin bu konudaki önerisi ise şöyle:
“Bu kadınlara mutlaka pelvik taban egzersizlerini öğretmek, sık görülebilecek idrar yolu iltihabını ortaya çıkarmak gerekir. Bu sorunlar diyabet nedeniyle de olabilir, onu ortaya koymak önemlidir. Erken menopoza girdim diye düşünen kadınların birçoğunda da tiroid bezlerinin az çalışması sorunu olabilir, bu nedenle tiroid fonksiyonlarına bakılmalıdır.”
MENOPOZ SONRASI JİNEKOLOJİK MUAYENE SIKLIĞI NE OLMALI?
Geç menopozun daha çok genetik nedenlerden kaynaklandığını belirten ve menopozdan sonraki jinekolojik muayene sıklığına da değinen Karateke’nin verdiği bilgiye göre, kanser riski standart olan kadınlarda yılda bir doktor kontrolü yeterli oluyor. Ancak post menopozda en küçük bir vajinal kanama ciddiye alınmalı ve vakit kaybetmeden jinekoloğa gidilmeli. Çünkü kanamanın altında çok ciddi bir hastalık olabilir.
KADINI ZOR DURUMDA BIRAKAN ATEŞ BASMALARI
Bu dönemde görülen bir diğer sorun da ateş basması, sıkıntılar ve onlara bağlı sorunlar. “Bu sorunların hangi kadında, ne kadar olacağı ve ne kadar süreceği konusunda çok bilgimiz yok. Uzun yıllar boyunca bu sıkıntıları yaşayan kadınlar olabilir” diyen Prof. Dr. Ateş Karateke’nin o kadınlara tavsiyesi; spora devam etmeleri ve sağlıklı beslenmeleri. Şikayeti çok fazla olan kadınlara ise östrojen dışında bazı ilaçlar verilebiliyor. (Kaynak:ntvmsnc.com.tr)
Türkiye’de menopoz yaşı ortalama 51. Çok uzun yıllardır dünyada da durum yaklaşık olarak böyle. Bu konuda değişen şey ise; kadının menopozda geçen yaşam süresi. Çünkü kadınların ortalama ömrünün uzamasıyla menopozla geçirilen süre de artmış oldu.
MENOPOZ İÇİN VÜCUDUNUZA YATIRIM YAPIN
Artık kadınların hayatlarının üçte birinden fazlasını menopozda geçirdiklerini belirten Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof. Dr. Ateş Karateke, menopoza girdikten sonra değil, girmeden önlem almanın önemli olduğunu söyledi, “Dolayısıyla menopoz için eski konseptler yerine yeni konseptler var. Menopoza önceden hazırlanmayan kadın, menopoz yıllarında çok ciddi sağlık problemleri yaşayabilir. Gençlik yıllarından itibaren geleceğine yatırım yapan kadınlar ise bu süreci rahat geçirir” dedi.
Karateke, kadınların belirli bir yaştan sonra erkeklerden farklı olarak vücutları, kalpleri, damarları ve kemikleri için gerekli olan bir hormonu kaybettiklerini söyledi. Karateke’nin bahsettiği o hormon; kadın hayatını hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran östrojen.
Östrojeni kaybeden kadının ciddi sağlık problemleri yaşayabildiğini dile getiren Karateke şöyle konuştu:
KEMİK DEPOLARINI GENÇLİKTE DOLDURUN
“Onun için kadın genç yaşlardan itibaren damar sağlığını korumalı, kolesterolünü kontrol altında tutmalı, kilo almamalı, düzenli spor yapmalı. Menopozdaki en büyük sorunlardan biri de kemiklerdeki kalsiyum kaybıdır. Bir kadın gençlik yıllarında ne kadar kemiklerine kalsiyum depolarsa, yani bankaya ne kadar hesap açtırırsa menopozlu yıllarda kemiklerinde o kadar kalsiyum kalır. Onun için çocukluktan beri spor yapmalı, bilinçli olmalı, kalsiyumdan zengin beslenmeli ki menopozda kemik erimesi (osteoporoz) ile karşılaşmasın.”
HORMON REPLESMAN TEDAVİSİ KİMLERE UYGULANMALI?
2003 yılına kadar her kadın menopoza girer girmez, hormon replesman tedavisi başlandığını belirten Karateke, “Ama artık o tedavi protokolü değişti. Çünkü bu tedavi ile meme kanseri riskinin arttığı gösterildi ve tüm dünyada trend geri döndü. Ancak yine de bazı kadınlara hormon tedavisi yapılması gerekebiliyor, kadının sağlık kriterlerine bakılarak hormon veriliyor” dedi.
40 yaşından önce olan menopoz, “erken menopoz” olarak nitelendiriliyor. Erken menopozda uygulanan tedavi için ise Karateke, “Bu kadınlara hormon replesman tedavisi yapmak yönünde bir görüş var ama yakın takiple yapılmalı. Çünkü o kadar uzun yılları menopozla geçecek olan kadının kemik ve kalp damar sağlığının bozulmaması için hormon tedavisi yapılabiliyor” ifadesini kullandı.
ERKEN MENOPOZ NEDEN KAYNAKLANIR?
Menopoz, yumurtalığı uyaracak hormonlara yanıt verecek folikülün kalmamasına bağlı gelişen bir süreç. Eğer yumurta doğuştan azsa, bir takım genetik bozukluklar varsa, kadın genç yaşlarda kemoterapi almışsa, pelvis bölgesine ışın tedavi yapılmışsa, genel sağlık kurallarına uymamış, sağlıklı beslenmemişse ve sigara içmişse erken menopoza aday olabiliyor.
GEÇ MENOPOZ HEM AVANTAJ, HEM DEZAVANTAJ
55 yaşından sonra başlayan menopoz ise “geç menopoz” olarak adlandırılıyor. Geç menopozun en önemli tehlikesi ise rahim içi kanseri ile meme kanseri riskinin artması. Prof. Karateke, bu bağlantıyı şöyle açıkladı:
“Çünkü bu kanserlerin çok önemli bir kısmı hormona bağımlıdır. Hormonların uyarısı uzun yıllar devam ederse kanser riski de artar.”
Dolayısıyla geç menopoza girmek bir yönden iyi, bir yönden ise kötü. Östrojenin kemik, kalp ve damar sağlığına olumlu etkisi uzun yıllar sürüyor, kadın menopozda hayatı zorlaştıran ateş basmaları ve sıkıntılardan uzun süre uzak kalıyor, bunlar avantajlar. Kanser riskinin artması ise dezavantaj. Bu nedenle de geç menopoza giren kadınların daha sıkı takip edilmesi gerekiyor.
İDRAR TUTAMAMA SORUNUNDA NE YAPILMALI?
Menopoz döneminde idrar tutamama, idrara sıkışma gibi hayatı olumsuz etkileyen ve eve hapseden sorunların da yaşandığını belirten Karateke’nin bu konudaki önerisi ise şöyle:
“Bu kadınlara mutlaka pelvik taban egzersizlerini öğretmek, sık görülebilecek idrar yolu iltihabını ortaya çıkarmak gerekir. Bu sorunlar diyabet nedeniyle de olabilir, onu ortaya koymak önemlidir. Erken menopoza girdim diye düşünen kadınların birçoğunda da tiroid bezlerinin az çalışması sorunu olabilir, bu nedenle tiroid fonksiyonlarına bakılmalıdır.”
MENOPOZ SONRASI JİNEKOLOJİK MUAYENE SIKLIĞI NE OLMALI?
Geç menopozun daha çok genetik nedenlerden kaynaklandığını belirten ve menopozdan sonraki jinekolojik muayene sıklığına da değinen Karateke’nin verdiği bilgiye göre, kanser riski standart olan kadınlarda yılda bir doktor kontrolü yeterli oluyor. Ancak post menopozda en küçük bir vajinal kanama ciddiye alınmalı ve vakit kaybetmeden jinekoloğa gidilmeli. Çünkü kanamanın altında çok ciddi bir hastalık olabilir.
KADINI ZOR DURUMDA BIRAKAN ATEŞ BASMALARI
Bu dönemde görülen bir diğer sorun da ateş basması, sıkıntılar ve onlara bağlı sorunlar. “Bu sorunların hangi kadında, ne kadar olacağı ve ne kadar süreceği konusunda çok bilgimiz yok. Uzun yıllar boyunca bu sıkıntıları yaşayan kadınlar olabilir” diyen Prof. Dr. Ateş Karateke’nin o kadınlara tavsiyesi; spora devam etmeleri ve sağlıklı beslenmeleri. Şikayeti çok fazla olan kadınlara ise östrojen dışında bazı ilaçlar verilebiliyor. (Kaynak:ntvmsnc.com.tr)
Etiketler:
idrar kaçırma,
kadın,
menopoz,
osteoporoz,
sağlık
İnsanlar 120 yaşına kadar yaşayabilecek
Bilim, insanların ömrünü uzatmaya kararlı. Rusya'da yapılan çalışmalarda elde edilen 'yeni ilacın' DNA ile etkileşime girip, iç yaşlanmayı yavaşlatacağı belirtiliyor. Henüz yan etkileri ile ilgili belirsizlik yaşanan ilaç, üç yıl içinde Avrupa ülkelerinde de denenecek.
Uzmanlara göre sadece 60 yıl içinde, insanların ortalama ömrü 120’ye çıkacak. Rusya’da yapılan araştırmalar, biyolojik yaşlanmayı yavaşlatmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Araştırmaya göre, DNA’yla etkileşen ‘yeni ilaçlar’, vücudumuzun işlevini daha uzun süre koruyacak. Ancak araştırmada önemli olan uzun yaşamak değil uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip olmak.
Bununla birlikte, 120 yıllık bir yaşam süresinin yaşam kalitemizi nasıl etkileyebileceği ise henüz belli değil. Bu tür tedavilerin yan etkileri de henüz bilinmiyor.
“YAŞLILIK DÖNEMİNDE OLABİLDİĞİNCE SAĞLIKLI KALMAK…”
Birkaç Avrupa ülkesi, önümüzdeki üç yıl içinde ilaçların denemelerine başlamak için görüşmelere devam ediyor.
Araştırmayı yürüten Petersburg Biyoregülasyon ve Gerontoloji Enstitüsü başkanı Prof. Dr. Vladimir Khavinson ise “Kimsenin uzun ve sağlıksız bir yaşam sürmek istemeyeceği açık. Ana hedefimiz, insanların yaşlılık döneminde olabildiğince sağlıklı kalmalarını sağlamak. ” diyor.
Dailymail’in haberine göre; Rusya’da bu çalışmalar için kullanılan 6 ilaç zaten var. Araştırmacılar, bunların birleşiminden elde edilen ‘yeni ilaca’ olur vermek için, yaşam kalitesine etkisinin ve potansiyel yan etkilerinin belirlenmesini bekliyor.
St. Petersburg Biyoregülasyon ve Gerontoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, fareler ve maymunlar da dahil olmak üzere 17 tür üzerinde yaptı.
Sonuçlar, ‘peptid teknolojisi’ teorisi üzerinde etkili olan ilaçların, peptid olarak bilinen, DNA ile etkileşime giren belirli bileşiklere neden olduğunu ortaya koydu. Bu, ömrü uzatan bazı proteinlerin üretilmesine neden oluyor. Araştırmacılar, insanlarda da benzer bir sonuç bekliyorlar. (sözcü.com.tr)
Uzmanlara göre sadece 60 yıl içinde, insanların ortalama ömrü 120’ye çıkacak. Rusya’da yapılan araştırmalar, biyolojik yaşlanmayı yavaşlatmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Araştırmaya göre, DNA’yla etkileşen ‘yeni ilaçlar’, vücudumuzun işlevini daha uzun süre koruyacak. Ancak araştırmada önemli olan uzun yaşamak değil uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip olmak.
Bununla birlikte, 120 yıllık bir yaşam süresinin yaşam kalitemizi nasıl etkileyebileceği ise henüz belli değil. Bu tür tedavilerin yan etkileri de henüz bilinmiyor.
“YAŞLILIK DÖNEMİNDE OLABİLDİĞİNCE SAĞLIKLI KALMAK…”
Birkaç Avrupa ülkesi, önümüzdeki üç yıl içinde ilaçların denemelerine başlamak için görüşmelere devam ediyor.
Araştırmayı yürüten Petersburg Biyoregülasyon ve Gerontoloji Enstitüsü başkanı Prof. Dr. Vladimir Khavinson ise “Kimsenin uzun ve sağlıksız bir yaşam sürmek istemeyeceği açık. Ana hedefimiz, insanların yaşlılık döneminde olabildiğince sağlıklı kalmalarını sağlamak. ” diyor.
Dailymail’in haberine göre; Rusya’da bu çalışmalar için kullanılan 6 ilaç zaten var. Araştırmacılar, bunların birleşiminden elde edilen ‘yeni ilaca’ olur vermek için, yaşam kalitesine etkisinin ve potansiyel yan etkilerinin belirlenmesini bekliyor.
St. Petersburg Biyoregülasyon ve Gerontoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, fareler ve maymunlar da dahil olmak üzere 17 tür üzerinde yaptı.
Sonuçlar, ‘peptid teknolojisi’ teorisi üzerinde etkili olan ilaçların, peptid olarak bilinen, DNA ile etkileşime giren belirli bileşiklere neden olduğunu ortaya koydu. Bu, ömrü uzatan bazı proteinlerin üretilmesine neden oluyor. Araştırmacılar, insanlarda da benzer bir sonuç bekliyorlar. (sözcü.com.tr)
Benjamin Button gerçek oldu
Bangladeş, Dhaka'da doğan bebek son derece nadir görülen genetik bir bozuklukla doğdu. Bebeğin yaşlı görüntüsü akıllara Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi filmini getirdi.
Nadir görülen genetik bir bozuklukla doğan bebek, yaşlı görüntüsüyle Brad Pitt’in başrol oynadığı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi filmini hatırlattı.
Progeria sendromuyla doğan bebek görenleri şaşırtıyor. Yeni doğan bu bebeğin yaşlı görünümüyle akıllara Benjamin Button filmini getirirken, fotoğraf sosyal medyada oldukça paylaşıldı. Bebeğin hastalığının ise bir tedavisi bulunmuyor.
Nadir görülen genetik bir bozuklukla doğan bebek, yaşlı görüntüsüyle Brad Pitt’in başrol oynadığı Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi filmini hatırlattı.
Progeria sendromuyla doğan bebek görenleri şaşırtıyor. Yeni doğan bu bebeğin yaşlı görünümüyle akıllara Benjamin Button filmini getirirken, fotoğraf sosyal medyada oldukça paylaşıldı. Bebeğin hastalığının ise bir tedavisi bulunmuyor.
Dutun yapraklarını atmayın
Dutun hem meyvesi hem de yaprağının birçok faydası var.
Dutun demir açısından çok zengin, ödem çözücü, idrar söktürücü, bağırsak kurtlarını düşürücü etkisi var. Sadece dut meyvesinin değil yapraklarının da bu özelliği bulunuyor. Dut ağacının yaprakları da kanamaları durdurabiliyor. Peki ya kara dut? Kara dut da ağız ve boğaz iltahaplarına iyi geliyor. Antibiyotik kullanmak yerine kara dut yemenizi öneririz.
Dutun demir açısından çok zengin, ödem çözücü, idrar söktürücü, bağırsak kurtlarını düşürücü etkisi var. Sadece dut meyvesinin değil yapraklarının da bu özelliği bulunuyor. Dut ağacının yaprakları da kanamaları durdurabiliyor. Peki ya kara dut? Kara dut da ağız ve boğaz iltahaplarına iyi geliyor. Antibiyotik kullanmak yerine kara dut yemenizi öneririz.
3 Haziran 2017 Cumartesi
Ramazan’da sigarayı bırakmanın yolları
Ramazan’da 17 saat sigara içilmediği için günlük tüketilen miktar çok azalır, böylece vücut nikotinden gün boyu arınır. Bu süreçte bağımlılıktan kurtulmak da daha kolay olur. İşte bunun yolları...
Sigarayı bırakmanın tam zamanı! Memorial Kayseri Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü'nden Uz. Dr. Murat Apaydın, sigara bağımlılığından kurtulmak için önemli tavsiyelerde bulundu.
YÜZDE 80’İ BIRAKMAK İSTİYOR
Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı araştırmalarda, sigara içenlerin yüzde 70-80'inin sigarayı bırakmak istediği belirlenmiştir. Sigarayı bırakmak isteyenlerin yüzde 20-30'unun ise her yıl sigarayı bırakmayı denediği, bunlardan yüzde 3-5'inin ise sigarayı yardımsız bırakabildiği belirlenmiştir. Sigara aslında bir alışkanlık ya da tiryakilik değil madde bağımlılığıdır. Sigarayı yardım almadan bırakmaya çalışanlar bağımlılığın; psikolojik, davranışsal ve fiziksel etkileri ile başa çıkmak zorunda kalmaktadır.
Psikolojik açıdan sigara içenlerin büyük bir bölümü, duygu durum düzenleyicisi olarak nikotin bağımlısıdır. Konu davranışsal açıdan değerlendirildiğinde ise başkalarını sigara içerken görme, çay-kahve veya alkol içme, araba sürme veya mola verme gibi çok güçlü tetikleyiciler sigara içme eyleminde etkilidir. Sigaranın fiziksel etkisi de nikotin bağımlığıyla doğrudan alakalıdır. Sigara dumanının ağız yoluyla hızlı bir şekilde akciğerlerden kan dolaşımına geçtiği ve 8 saniye gibi kısa bir sürede beyne ulaştığı tespit edilmiştir. Nikotin, beyinde ve sinir sisteminde nikotin reseptörlerine bağlanarak çeşitli maddelerin salınmasına yol açar. Dopamin gibi mutluluk veren maddeler nedeniyle sigarayı bırakmak daha da zorlaşmaktadır.
NRT TEDAVİSİ NEDİR?
Nikotin bağımlılığıyla mücadele eden insanların fiziksel açıdan tedavide alabildikleri çeşitli destekler bulunmaktadır. Nikotin bağımlıları nikotin replasmanı ile (yerine koyma) çeşitli ürünler ve tabletler sayesinde sigara bağımlılığından kurtulmaya çalışmaktadır. Nikotin replasman tedavisi (NRT) sigarayı bıraktıktan sonraki dönemde ortaya çıkan nikotin yoksunluğunun ortadan kaldırılması için önemlidir. NRT, nikotin bağımlılığı olduğu belirlenen kişilere doktor önerisi sonucunda uygulanmalıdır.
RAMAZAN AYINDA ÖZGÜR İRADENİN GÜCÜNÜ KULLANIN
Sigara tiryakilerinin, psikolojik bağımlılıktan kurtulması için herhangi bir ürün ya da destekten söz etmek mümkün değil. Psikolojik bağımlılık konusunda ortaya konacak mücadelede özgür irade önemlidir. Ramazan ayı insanların özgür iradelerinin güçlü olduğu bir dönemdir.
Sigaradan kurtulmak için öncelikle sigarasız ortamlarda bulunulmalıdır.
Sigara bırakıldığında kişi yiyecek ve içeceklerin tadını daha çok almaktadır.
Oruç açıldıktan sonra hemen sigara içmenin kalp krizine bile neden olabileceği unutulmamalıdır
Sigara akla geldiğinde 1 bardak su içmek ve ya bir parça kuruyemiş yemek faydalı olabilir.
İftar sonrası yürüyüş yapmak sigara isteğini azaltacaktır. Sözcü
Sigarayı bırakmanın tam zamanı! Memorial Kayseri Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü'nden Uz. Dr. Murat Apaydın, sigara bağımlılığından kurtulmak için önemli tavsiyelerde bulundu.
YÜZDE 80’İ BIRAKMAK İSTİYOR
Dünya Sağlık Örgütü'nün yaptığı araştırmalarda, sigara içenlerin yüzde 70-80'inin sigarayı bırakmak istediği belirlenmiştir. Sigarayı bırakmak isteyenlerin yüzde 20-30'unun ise her yıl sigarayı bırakmayı denediği, bunlardan yüzde 3-5'inin ise sigarayı yardımsız bırakabildiği belirlenmiştir. Sigara aslında bir alışkanlık ya da tiryakilik değil madde bağımlılığıdır. Sigarayı yardım almadan bırakmaya çalışanlar bağımlılığın; psikolojik, davranışsal ve fiziksel etkileri ile başa çıkmak zorunda kalmaktadır.
Psikolojik açıdan sigara içenlerin büyük bir bölümü, duygu durum düzenleyicisi olarak nikotin bağımlısıdır. Konu davranışsal açıdan değerlendirildiğinde ise başkalarını sigara içerken görme, çay-kahve veya alkol içme, araba sürme veya mola verme gibi çok güçlü tetikleyiciler sigara içme eyleminde etkilidir. Sigaranın fiziksel etkisi de nikotin bağımlığıyla doğrudan alakalıdır. Sigara dumanının ağız yoluyla hızlı bir şekilde akciğerlerden kan dolaşımına geçtiği ve 8 saniye gibi kısa bir sürede beyne ulaştığı tespit edilmiştir. Nikotin, beyinde ve sinir sisteminde nikotin reseptörlerine bağlanarak çeşitli maddelerin salınmasına yol açar. Dopamin gibi mutluluk veren maddeler nedeniyle sigarayı bırakmak daha da zorlaşmaktadır.
NRT TEDAVİSİ NEDİR?
Nikotin bağımlılığıyla mücadele eden insanların fiziksel açıdan tedavide alabildikleri çeşitli destekler bulunmaktadır. Nikotin bağımlıları nikotin replasmanı ile (yerine koyma) çeşitli ürünler ve tabletler sayesinde sigara bağımlılığından kurtulmaya çalışmaktadır. Nikotin replasman tedavisi (NRT) sigarayı bıraktıktan sonraki dönemde ortaya çıkan nikotin yoksunluğunun ortadan kaldırılması için önemlidir. NRT, nikotin bağımlılığı olduğu belirlenen kişilere doktor önerisi sonucunda uygulanmalıdır.
RAMAZAN AYINDA ÖZGÜR İRADENİN GÜCÜNÜ KULLANIN
Sigara tiryakilerinin, psikolojik bağımlılıktan kurtulması için herhangi bir ürün ya da destekten söz etmek mümkün değil. Psikolojik bağımlılık konusunda ortaya konacak mücadelede özgür irade önemlidir. Ramazan ayı insanların özgür iradelerinin güçlü olduğu bir dönemdir.
Sigaradan kurtulmak için öncelikle sigarasız ortamlarda bulunulmalıdır.
Sigara bırakıldığında kişi yiyecek ve içeceklerin tadını daha çok almaktadır.
Oruç açıldıktan sonra hemen sigara içmenin kalp krizine bile neden olabileceği unutulmamalıdır
Sigara akla geldiğinde 1 bardak su içmek ve ya bir parça kuruyemiş yemek faydalı olabilir.
İftar sonrası yürüyüş yapmak sigara isteğini azaltacaktır. Sözcü
Etiketler:
oruç,
sağlık,
sağlıklı beslenme,
sigara
2 Haziran 2017 Cuma
Selfie, burun estetiği taleplerini arttırıyor
Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, “Gençlerde burun takıntısı, tüm hayatını olumsuz etkileyebiliyor. Bazen gençler, sırf bu yüzden okula gitmek istemiyor, fotoğraf çektirmiyor veya arkadaşlarıyla buluştuğu kafede bile burnunun en iyi göründüğü açıya göre oturuyor. Özellikle günümüzdeki sosyal medyada profil fotoğrafı ve selfie çekimi gibi durumları da hesaba kattığımızda, burun estetiği ameliyatı olma talebi daha da ön plana çıktı. Burun estetiği ameliyatlarının %70’ni, 18 – 25 yaş arası gençler oluşturuyor. Hastalarımızın büyük çoğunluğu da, yaşları itibariyle görüntüleriyle en fazla ilgilenen genç kızlardan oluşuyor” diyor.
Başarılı bir burun ameliyatından sonra “özgüven” artıyor
Kişilerde ilk bakışta, boy, kilo, burun, dişler gibi özelliklerin dikkati çektiğini kaydeden Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Başarılı bir burun ameliyatından sonra, değişen sadece burun olmuyor. Bireyin özgüveni artıyor, kullanılan beden dilinden, giyim ve makyaj tarzına kadar pek çok şey değişebiliyor. Eğer, gerçekten düzeltilebilir bir şekil bozukluğu varsa ve kişinin psikolojisi buna uygunsa, yani gerçekçi beklentiler içindeyse, bu noktada bir anatomik bozukluğun düzeltilmesi kişiyi çok olumlu etkiliyor. Ameliyattan sonra, genellikle hastalar çok olumlu yorumlar yapıyorlar ve daha da mutlu oluyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiç bir hastanın ameliyatında uyguladığımız teknikler, diğeriyle birebir aynı olmuyor. Dolayısıyla bu ameliyatın, adeta bir el yapımı sanat eseri gibi her birey için farklı yapıldığını söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum” diyor.
“Dismorfik sendromu”na dikkat
Gençlerdeki burun estetiği ameliyatı taleplerinin psikolojik tarafı konusuna da işaret eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti:
“Burun, yüzün tam ortasında olup, insanın yüzündeki ifadeye çok büyük oranda yön veren, hem estetik, hem de çok önemli görevleri de olan bir organdır. Burunda olan bir şekil bozukluğu, kişiyi mutsuz edebildiği gibi burun estetiği sonrasında da kişinin yeni burnuna alışması psikolojisini etkileyebilir. Bu yüzden burun estetiği ameliyatları, “Psikocerrahi” olarak da adlandırılmakta olup, kişinin psikolojisini en çok etkileyebilen cerrahi operasyonlardan birisidir. Hal böyle olunca, ebeveynlere ve ameliyatı gerçekleştirecek cerrahlara, birçok sorumluluklar düşüyor. Başlangıçta ele alınması gereken konulardan birisi de, günümüzde sıklığı daha da artan uzamış ergenlik sendromunun ve genç bireyin psikolojisinin buna uygun olup olmadığıdır. Bu noktada gencin burun estetiği talebinin, aile ve hekim tarafından iyi bir iletişim ile yönetilmesinin en önemli nokta olduğuna inanıyorum. Ben, tüm hastalarımla bu aşamada uzunca konuşup, ameliyat istemelerindeki motivasyonlarını ve psikolojilerini mutlaka anlamaya çalışıyorum. Eğer bunların makul ve karşılanabilir olduklarına inanırsam, sonraki aşamaya yani ameliyatın planlanması aşamasına geçiyorum. Mesela, “Dismorfik sendrom” dediğimiz kişinin bedeniyle psikiyatrik hastalık derecesinde çok fazla ilgilenmesi veya benzeri olup biraz daha hafif olan somatizasyon dediğimiz bedeni ilgili takıntıları fazla olan bir gencin ameliyatı başarılı bile olsa, psikolojisi olumsuz etkilenebiliyor. Başka bir ifadeyle, ‘Ailelerin sırf çocuklarını kırmama adına ameliyat ettirmek istemeleri ya da hekiminde madem bu ameliyatı istiyorsunuz yapalım’ mantığıyla olayın yönetmesinin yanlış olacağına inanıyorum. Kısaca toparlayacak olursak, burun görüntüsü konusunda mutsuz olan ve kendini toplumdan sınırlayan bir genç bireye, tıbbi ve cerrahi yardım etmek gerekiyor. Ancak, altta yatan gerçek psikolojik sebeplere doğru tanı koymadan sırf burun estetiğiyle mutlu edilmeye çalışılması da yanlıştır. Bu konuda, hekimleri doğru yönlendirmek için ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir” diye konuştu.
Başarılı bir burun ameliyatından sonra “özgüven” artıyor
Kişilerde ilk bakışta, boy, kilo, burun, dişler gibi özelliklerin dikkati çektiğini kaydeden Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Başarılı bir burun ameliyatından sonra, değişen sadece burun olmuyor. Bireyin özgüveni artıyor, kullanılan beden dilinden, giyim ve makyaj tarzına kadar pek çok şey değişebiliyor. Eğer, gerçekten düzeltilebilir bir şekil bozukluğu varsa ve kişinin psikolojisi buna uygunsa, yani gerçekçi beklentiler içindeyse, bu noktada bir anatomik bozukluğun düzeltilmesi kişiyi çok olumlu etkiliyor. Ameliyattan sonra, genellikle hastalar çok olumlu yorumlar yapıyorlar ve daha da mutlu oluyorlar. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiç bir hastanın ameliyatında uyguladığımız teknikler, diğeriyle birebir aynı olmuyor. Dolayısıyla bu ameliyatın, adeta bir el yapımı sanat eseri gibi her birey için farklı yapıldığını söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum” diyor.
“Dismorfik sendromu”na dikkat
Gençlerdeki burun estetiği ameliyatı taleplerinin psikolojik tarafı konusuna da işaret eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti:
“Burun, yüzün tam ortasında olup, insanın yüzündeki ifadeye çok büyük oranda yön veren, hem estetik, hem de çok önemli görevleri de olan bir organdır. Burunda olan bir şekil bozukluğu, kişiyi mutsuz edebildiği gibi burun estetiği sonrasında da kişinin yeni burnuna alışması psikolojisini etkileyebilir. Bu yüzden burun estetiği ameliyatları, “Psikocerrahi” olarak da adlandırılmakta olup, kişinin psikolojisini en çok etkileyebilen cerrahi operasyonlardan birisidir. Hal böyle olunca, ebeveynlere ve ameliyatı gerçekleştirecek cerrahlara, birçok sorumluluklar düşüyor. Başlangıçta ele alınması gereken konulardan birisi de, günümüzde sıklığı daha da artan uzamış ergenlik sendromunun ve genç bireyin psikolojisinin buna uygun olup olmadığıdır. Bu noktada gencin burun estetiği talebinin, aile ve hekim tarafından iyi bir iletişim ile yönetilmesinin en önemli nokta olduğuna inanıyorum. Ben, tüm hastalarımla bu aşamada uzunca konuşup, ameliyat istemelerindeki motivasyonlarını ve psikolojilerini mutlaka anlamaya çalışıyorum. Eğer bunların makul ve karşılanabilir olduklarına inanırsam, sonraki aşamaya yani ameliyatın planlanması aşamasına geçiyorum. Mesela, “Dismorfik sendrom” dediğimiz kişinin bedeniyle psikiyatrik hastalık derecesinde çok fazla ilgilenmesi veya benzeri olup biraz daha hafif olan somatizasyon dediğimiz bedeni ilgili takıntıları fazla olan bir gencin ameliyatı başarılı bile olsa, psikolojisi olumsuz etkilenebiliyor. Başka bir ifadeyle, ‘Ailelerin sırf çocuklarını kırmama adına ameliyat ettirmek istemeleri ya da hekiminde madem bu ameliyatı istiyorsunuz yapalım’ mantığıyla olayın yönetmesinin yanlış olacağına inanıyorum. Kısaca toparlayacak olursak, burun görüntüsü konusunda mutsuz olan ve kendini toplumdan sınırlayan bir genç bireye, tıbbi ve cerrahi yardım etmek gerekiyor. Ancak, altta yatan gerçek psikolojik sebeplere doğru tanı koymadan sırf burun estetiğiyle mutlu edilmeye çalışılması da yanlıştır. Bu konuda, hekimleri doğru yönlendirmek için ailelere büyük sorumluluklar düşmektedir” diye konuştu.
Etiketler:
burun estetiği,
estetik,
kadın,
sağlık
1 Haziran 2017 Perşembe
Çaresiz baba ilik kanseri kızı için yardım bekliyor
3 yaşındaki Güler, uygun ilik için bekliyor. Kızının ilik kanseri olduğunu söyleyen inşaat işçisi baba Coşkun Gökmen yetkililere seslenerek "Kızım için uygun iliği bulsunlar. Herkes kan bağışında bulunsun” şeklinde konuştu.
Bolu'da, 3 yaşındaki kızına ilik kanseri teşhisi konulan inşaat işçisi Coşkun Gökmen, Ankara'da tedavi gören kızı için kan bağışında bulunulmasını istedi.
Bolu'da, 5 ay önce kızlarını dizlerindeki ağrı nedeniyle özel bir hastaneye götüren 29 yaşındaki inşaat işçisi baba Coşkun Gökmen ile anne Fatma Gökmen, 3 yaşındaki Güler Gökmen'in ağrıları geçmeyince kızlarını Abant İzzet Baysal Üniversitesi İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdü. Küçük kızın burada yapılan tetkiklerinde lösemi hastalığına yakalandığı tespit edilerek, Ankara Çocuk Sağlığı Hastalıkları Hemotoloji Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Mart ayında Ankara'da tedavisine başlanan 3 yaşındaki Güler Gökmen'e kemoterapi uygulanırken hastalığının ilerlemesi nedeniyle doktorlar tarafından ilik nakli yapılmasına karar verildi.
Bolu'da inşaat işçisi olarak çalıştığını ve kızının hastalığının teşhisi konulduğu günden beri düzenli işe gidemediğini belirten baba Coşkun Gökmen, “Burada çalışıp kızımı görmek ve ihtiyaçlarını gidermek için haftada bir Ankara'ya gidiyorum. 9 yaşında okula giden bir kızım daha var yanımda. Kazandığım para şu an için zor yetiyor” dedi.
Hasta olan kızının fotoğraflarına bakarak hasret gideren acılı baba, 3 ay içinde ilik naklinin gerçekleşmesi gerektiğini ifade ederek, “Buradan yetkililere sesleniyorum. Kızım için uygun iliği bulsunlar. Herkes kan bağışında bulunsun” şeklinde konuştu. (sözcü.com.tr)
Bolu'da, 3 yaşındaki kızına ilik kanseri teşhisi konulan inşaat işçisi Coşkun Gökmen, Ankara'da tedavi gören kızı için kan bağışında bulunulmasını istedi.
Bolu'da, 5 ay önce kızlarını dizlerindeki ağrı nedeniyle özel bir hastaneye götüren 29 yaşındaki inşaat işçisi baba Coşkun Gökmen ile anne Fatma Gökmen, 3 yaşındaki Güler Gökmen'in ağrıları geçmeyince kızlarını Abant İzzet Baysal Üniversitesi İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdü. Küçük kızın burada yapılan tetkiklerinde lösemi hastalığına yakalandığı tespit edilerek, Ankara Çocuk Sağlığı Hastalıkları Hemotoloji Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Mart ayında Ankara'da tedavisine başlanan 3 yaşındaki Güler Gökmen'e kemoterapi uygulanırken hastalığının ilerlemesi nedeniyle doktorlar tarafından ilik nakli yapılmasına karar verildi.
Bolu'da inşaat işçisi olarak çalıştığını ve kızının hastalığının teşhisi konulduğu günden beri düzenli işe gidemediğini belirten baba Coşkun Gökmen, “Burada çalışıp kızımı görmek ve ihtiyaçlarını gidermek için haftada bir Ankara'ya gidiyorum. 9 yaşında okula giden bir kızım daha var yanımda. Kazandığım para şu an için zor yetiyor” dedi.
Hasta olan kızının fotoğraflarına bakarak hasret gideren acılı baba, 3 ay içinde ilik naklinin gerçekleşmesi gerektiğini ifade ederek, “Buradan yetkililere sesleniyorum. Kızım için uygun iliği bulsunlar. Herkes kan bağışında bulunsun” şeklinde konuştu. (sözcü.com.tr)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)