Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, sonbaharda görülen üst solunum yolları allerjilerinin, havaların soğuması nedeniyle gribal enfeksiyonlarla birleştiğinde astıma neden olabileceğini kaydetti.
Sonbahar allerjisi hakkında bilgi veren Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi: “Mevsimsel allerjiler, genelde ilkbaharda görülürler. Fakat sonbahar aylarında görünen türleri de vardır ve sıklıkla toz allerjisi de beraberinde bulunabilir. Hapşırma, burunda kaşınma ve gözlerde yaşarma şikayetleriyle kendini gösterirler. Öksürük, hırıltılı solunum, nefes darlığı gibi belirtiler de beraberinde olursa astım habercisi olabilir. Özellikle çocuklarda, mevcut tabloya havaların soğumasıyla birlikte diğer üst solunum yolları enfeksiyonlarının da eklenmesiyle oldukça rahatsız edici olabilirler. Kreş ve okul gibi toplu yerlerde, nezle, grip, kabakulak gibi hastalıklar hızla yayıldığı için çocukluk çağındaki en sık rastlanan sorunlardır. Çocukluk dönemindeki, doktor ziyaretlerinin yarıdan fazlasını üst solunum yolu enfeksiyonları oluşturuyor” dedi.
Sonbahar allerjisi okuldaki başarıyı negatif etkiliyor
Allerjik nezlenin uyku kalitesini de bozduğunu anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti: “Allerjik bir çocukta, sinüzit, geniz eti büyümesi, orta kulak iltihabı daha sık görülüyor. Mevcut tabloya burun tıkanıklığı da eklendiğinde, gece uykusunu alamayan bir çocuk, sabah yorgun uyanıyor ve derslerine konsantre olamıyor. Bu çocuklarda, gün içinde uyuklama, bitkinlik, sık sık burnunu çekmeye bağlı psikolojik ve sosyal sorunlar olabiliyor. Ayrıca, allerjik hastalıklarda, burun ve östaki tüpü tıkanıklığına bağlı işitme kaybı da sıkça görülüyor. Dahası işitme kaybı dışında ağrı vb herhangi bir şikayet vermeyen bu sinsi durumun özellikle altını çizmek isterim. Bu çocukların nihayetinde okuldaki başarısı düşüyor” diye konuştu.
Allerjide, aşı tedavisi etkili olabilir
Sonbahar allerjisinde aşı tedavisinin etkili olabildiğini ifade eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti: “Eylül ayında başlayıp Kasım ortalarına kadar, doğa kışa hazırlanıyor. Bu dönemde yeşil alanlarda bulunan ot, yaprak vb dökülenler bu hastalıklara neden oluyor. Özellikle solunum yolu allerjisi olanların, bu dönemde kendilerini korumaları önem kazanıyor. Eğer bir allerji durumu var ise, yapılan tetkikler sonucunda, sprey ve şurup tedavileri birkaç günde şikayetlerini tamamen iyileştirir, fakat bu asla bir kalıcı çözüm değildir. Daha uzun vadeli bir çözüm için aşı tedavileri gerekiyor. Hangi aşının uygulanacağına yapılan cilt veya kan tetkikleri sonrasında karar verilir. Hap şeklinde aşılar, artık oldukça yaygınlaştı. SGK tarafından karşılanmayan, alerji aşısının aylık maliyeti yaklaşık 270 TL’yi buluyor. Ağızdan alınan hap aşıların yıl boyunca ve yaklaşık 3 – 4 yıl kullanılması gerekiyor. Aşılar biraz maliyetli ve süreklilik içinde yıl boyu her gün kullanmak gerektiriyor, fakat burun allerjisini tamamen iyileştirebilecek elimizdeki tek yöntem" şeklinde konuştu. Bu hastalığın kesinlikle tedavisiz bırakılmaması gerektiğinin de altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, “Aşı ve diğer tedavilerin gerekli şekilde uygulanmaları, allerjik burun nezlesinin astıma dönüşebilme sıklığını büyük oranda azaltıyor” dedi.
Sonbahar allerjisi olanların dikkat edilmesi gereken 8 madde
1-Ağaçlık ve yeşilliklerin bol bulunduğu ortamlara mümkün olduğunca az gidilmelidir. Bu gibi doğal yerlere gidilirken, ağız - burnu kapatan maske ve gözlük kullanılmalıdır.
2-Eve dönünce kıyafetler, yatak odasından uzak bir yerde çıkarmalıdır ve yıkanmalıdır.
3-Saçların açık havada uçuşan allerjenleri tutmasından dolayı, akşamları eve dönünce yıkanması faydalıdır.
4-Beraberinde, yıl boyu süren toz allerjiside varsa, halı ve benzeri ürünlerin kaldırılmasının yanında, alerjik olmayan nevresim takımları gibi hipoallerjik ürünlerin kullanılması oldukça faydalıdır.
5-İlaç yada aşı alternatiflerinden birinin mutlaka uygulanması, burun allerjisinin astıma çevirmesini büyük oranda engelleyecektir.
6-Soğuk veya sıcak hava gerektiğinde, polen filtreli klimalar kullanılmalıdır. Klimaların filtreleri, sık değiştirilmelidir. Ayrıca kaloriferler havayı kuruttuğundan, evde oda nemlendirici cihazlar veya kaloriferin üzerinde su bulundurulması faydalıdır.
7- Sigara, allerji ile birlikte bulunabilen pek çok durumu tetikleyici olabileceğinden uzak durulmalıdır.
8-Evlerde bitki yetiştirmekten olabildiğince kaçınmak faydalıdır.
27 Eylül 2017 Çarşamba
SGK’dan çok tartışılacak grip aşısı kararı
Yaşlılar ve kronik rahatsızlığı bulunan tüm vatandaşlara doktorun reçete etmesi durumunda ödemesi SGK tarafından yapılan grip aşılarına 'gün' zorunluluğu getirildi.
Medula sistemine göre, erken reçete edilse bile vatandaş aşısını bir önceki yıl yaptırdığı tarihte vurdurmak zorunda olacak. Aksi halde aşının parası ödenmeyecek. Hürriyet’ten Meltem Özgenç’in haberine göre Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Nurten Saydan konuyla ilgili şunları söyledi: “Grip aşısı, her yıl bir önceki mevsim en çok rastlanan grip türlerine göre her sene yeniden hazırlanıyor. Aşısının koruyucu etkisi 2-3 hafta sonra ortaya çıkıyor. Bu nedenle tavsiye edilen yıllık grip aşısının, aşı kullanımına sunulur sunulmaz, grip salgını başlamadan önce eylül-ekim aylarında yapılması gerekiyor. Ancak SGK, bu sene yeni bir uygulama ile geçen sene hangi gün vatandaş aşı olmuşsa, aşı olduğu o gün gelmeden bedelini ödememe kararı aldı. Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT), “Tüm hekimlerce reçete edildiğinde yılda bir defaya mahsus olmak üzere karşılanır” ifadesi yıllık bir defa ödenme anlamında değil, 365 gün sonra anlamında yorumlanıyor ve Medula Provizyon Sistemi buna göre işlem yapıyor. Yani hastanın bir önceki sene aşı vurulduğu gün gelmeden sistem ödeme yapmıyor. Oysa grip aşısı hasta sağlıklıyken yapılmalıdır. Bir an önce bu uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.”
Medula sistemine göre, erken reçete edilse bile vatandaş aşısını bir önceki yıl yaptırdığı tarihte vurdurmak zorunda olacak. Aksi halde aşının parası ödenmeyecek. Hürriyet’ten Meltem Özgenç’in haberine göre Tüm Eczacı İşverenler Sendikası Genel Başkanı Nurten Saydan konuyla ilgili şunları söyledi: “Grip aşısı, her yıl bir önceki mevsim en çok rastlanan grip türlerine göre her sene yeniden hazırlanıyor. Aşısının koruyucu etkisi 2-3 hafta sonra ortaya çıkıyor. Bu nedenle tavsiye edilen yıllık grip aşısının, aşı kullanımına sunulur sunulmaz, grip salgını başlamadan önce eylül-ekim aylarında yapılması gerekiyor. Ancak SGK, bu sene yeni bir uygulama ile geçen sene hangi gün vatandaş aşı olmuşsa, aşı olduğu o gün gelmeden bedelini ödememe kararı aldı. Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT), “Tüm hekimlerce reçete edildiğinde yılda bir defaya mahsus olmak üzere karşılanır” ifadesi yıllık bir defa ödenme anlamında değil, 365 gün sonra anlamında yorumlanıyor ve Medula Provizyon Sistemi buna göre işlem yapıyor. Yani hastanın bir önceki sene aşı vurulduğu gün gelmeden sistem ödeme yapmıyor. Oysa grip aşısı hasta sağlıklıyken yapılmalıdır. Bir an önce bu uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.”
Etiketler:
aşı,
grip,
grip aşısı,
sağlık,
sağlık bakanlığı
26 Eylül 2017 Salı
İshal nasıl geçer, neden olur?
İshal nasıl geçer, neden olur gibi sorulara yanıt aranıyor. Genellikle tehlikeli olmamakla birlikte ishal bireyin günlük yaşamında ciddi sorunlara neden olabiliyor. Bu olumsuz etkileri nedeniyle pek çok kişi, ishal nasıl geçer, sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor. Günümüzde Türkiye'nin de içerisinde olduğu pek çok ülkede ishal tehlikeli bir rahatsızlık olmaktan uzak olsa da, hala gelişmemiş ülkelerde ishal ölümcül sonuçlar doğurabiliyor. Ayırca küçük çocuklarda ve bebeklerde de ishal dikkat edilmesi gereken bir rahatsızlık durumunda.
Günlük hayatta en çok karşılaşılan rahatsızlıklardan biri ishaldir. Diyare olarak da bilinen ishal, yetişkinlerde genellikle tehlike arz etmez ancak bebek ve çocuklarda ölümcül olabilmektedir. Özellikle beş yaşın altındaki çocuklarda ishal, ciddiye alınması gereken bir rahatsızlıktır. İshal, hayatın rutininde insanların canını sıkan bir rahatsızlıktır. Özellikle evde bulunulmadığı anlarda kişileri zor durumda bırakabilmektedir. Bu nedenle önlem alınması gereken bir rahatsızlık olan ishalden kurtulmak için tedaviye hemen başlanmalıdır.
İshal bir hastalık değildir
Öncelikle bilinmesi gereken şey ishalin bir hastalık olmadığıdır. Diyare bir polifaktöriyel semptomdur. Bu yönüyle bir hastalığın belirtisi olabileceği gibi genellikle vücut işlevlerinin normalin dışında çalışması halidir. İshal olan insanlarda dışkı sık, sulu ve yumuşak olur.
Neden ishal oluruz?
İshal durumu tek bir nedenden kaynaklanmaz. Pek çok farklı sebepten dolayı ishal olabilirsiniz. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ishal görülme oranı diğer ülkelere göre fazladır ve bu ülkelerde ishal ölümcül olabilmektedir. İshalin beslenme bağı bulunmaktadır. Vücudun gerekliliklerinden fazla oranlarda C vitamini ya da magnezyum içerikli yiyecekler tüketmek ishal olmanıza neden olabilir. İçme suyunun kirli olması da ishale neden olabilir. Tıbbi olarak bir insanın günde 200 gramın üzerinde dışkı üretmesi ishale karşılık gelmektedir. İshal halinde kalın bağırsak işlevini doğru yerine getiremez. Normal şartlarda hem gıda hem de sıvı tüketimi yapılmasından dolayı insan vücudunda yemek bol miktarda suyla karışır. Bu gıdalar kalın bağırsağa gitmeden önce çoğunlukla sıvı durumdadır. Kalın bağırsak normalde bu malzemenin suyunu emer ve katı hale getirir ancak ishal durumunda bu işlevini yerine getiremez. Bunun sonucunda da dışkı aşırı derecede sulu olur ve vücut su kaybetmeye başlar.
İshal en çok viral enfeksiyon yahut bakteriyel toksinlerden dolayı meydana gelmektedir. Sağlıklı bir insan ishalden pek fazla etkilenmez. Gerekli tedbirlerle diyareden bir kaç gün içerisinde kurtulur ancak sağlıksız durumlarda bu süre uzar. Vücut aşırı miktarda su kaybeden ve tedavi olunması gerekir. Bu durumda doktor yardımı alınmaması ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerin yanı sıra bir hastalığın belirtisi olarak ishal ile karşılaşılabilir. İshal; kolera, botulizm ve Crohn hastalığının da belirtilerinden olabilmektedir. İshal dizanteride sık ve kanlı ishal ile gereksiz dışkılama isteği olarak kendini gösterir. Kolerada ise akut ve şiddetli ishal görülmektedir.Yine apandis patlamasında sık görülen belirtilerden biri ishaldir. Ayrıca radyasyon hastalığının da bir sonucudur.
Bu durumlarda dikkat edin
İshal genellikle hastanın kaybettiği oranda su alması ile çözümlenebilse de bazı durumlarda dikkatli olunmalıdır. Bebeklerde, küçük çocuklarda görülen orta derece ve şiddetli ishal durumunda, kanla karışık, iki haftadan uzun süren, kramp yapmayan karın ağrısı ve kilo kaybı gibi hastalıkla ilintili ishalde tibbi gözetimden geçmek gerekir. Eğer az gelişmiş ülkelere seyahat ediyorsanız ve burada ishale yakalandıysanız yine doktora başvurmanız doğru olacaktır. Hastane, çocuk bakım, geriyatrik veya rehabilitasyon merkezlerinde ishal olmanız durumunda doktora başvurun. Ayrıca yiyecek hazırlıyorsanız başkalarına bulaştırma olasılığınıza önlem olarak doktora başvurmanız gerekir.
Alkol tüketenler dikkat
Alkol tüketiminin ardından ishal görülebilmektedir. Daha önce bahsettiğimiz gibi vücut dışkılanacak malzemenin katılaşması için suyunu emer. Ancak alkol su emme yeteneğini azaltır, hatta su salmalarına neden olabilir. Alkol kaynaklı ishalde alınan alkolün miktarı etkilidir. Aynı zamanda akşamdan kalma durumunun belirtilerinden biri de ishaldir.
İshal nasıl geçer?
İshale yakalananlar, ishal nasıl geçer, sorusuna yanıt ararlar. İshal tedavisi sırasında vücudun kaybettiği suyu yeniden kazanmak önemlidir. İshalin her türlüsünde (dizanteri dahil) en önemli şey vücuttaki su oranının korunmasıdır. Ancak elektrolitle dengelenmeden bol su tüketilmesi elektrolit dengesizliğe neden olabilir. Bu su zehirlenmesi gibi ölümcül bir duruma yol açabilir.
Yine düzenli olarak sık ve küçük öğünlerle yemek yenmeli, vücuda gıda takviye edilmelidir. Burada öğünleri yavaş tüketmek önemlidir. Posalı lifli yiyecekler tüketimi ishal durumunun geçmesine yardımcı olabilir. Havuç, pirinç lapası, elma, pirinç suyu, yoğurt, ayran, kahve, muz, zencefil çayı, patates çorbasıbal, elma sirkesi, böğürtlen, keçiboynuzu ve sade gazozo gibi gıdalar tüketilmeli, yiyeceklerde yağ oranının düşük olmasına dikkat edilmelidir. İshal durumunda peynir, yağlı yiyecekler, lahana, diyet bisküviler, kepekli ekmek, çiğ sebzeler, çikolata ve kızartma tüketmemeniz gerekir.
Çocuklarda ise çok fazla sıvı kaybı durumunda damardan sıvı verilmesi gerekebilir. Ancak daha önce de sık sık belirtiğimiz gibi küçük çocuklar ve uzun süreli ishal durumunda mutlaka doktorunuza başvurunuz. (cnntürk.com.tr)
Günlük hayatta en çok karşılaşılan rahatsızlıklardan biri ishaldir. Diyare olarak da bilinen ishal, yetişkinlerde genellikle tehlike arz etmez ancak bebek ve çocuklarda ölümcül olabilmektedir. Özellikle beş yaşın altındaki çocuklarda ishal, ciddiye alınması gereken bir rahatsızlıktır. İshal, hayatın rutininde insanların canını sıkan bir rahatsızlıktır. Özellikle evde bulunulmadığı anlarda kişileri zor durumda bırakabilmektedir. Bu nedenle önlem alınması gereken bir rahatsızlık olan ishalden kurtulmak için tedaviye hemen başlanmalıdır.
İshal bir hastalık değildir
Öncelikle bilinmesi gereken şey ishalin bir hastalık olmadığıdır. Diyare bir polifaktöriyel semptomdur. Bu yönüyle bir hastalığın belirtisi olabileceği gibi genellikle vücut işlevlerinin normalin dışında çalışması halidir. İshal olan insanlarda dışkı sık, sulu ve yumuşak olur.
Neden ishal oluruz?
İshal durumu tek bir nedenden kaynaklanmaz. Pek çok farklı sebepten dolayı ishal olabilirsiniz. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ishal görülme oranı diğer ülkelere göre fazladır ve bu ülkelerde ishal ölümcül olabilmektedir. İshalin beslenme bağı bulunmaktadır. Vücudun gerekliliklerinden fazla oranlarda C vitamini ya da magnezyum içerikli yiyecekler tüketmek ishal olmanıza neden olabilir. İçme suyunun kirli olması da ishale neden olabilir. Tıbbi olarak bir insanın günde 200 gramın üzerinde dışkı üretmesi ishale karşılık gelmektedir. İshal halinde kalın bağırsak işlevini doğru yerine getiremez. Normal şartlarda hem gıda hem de sıvı tüketimi yapılmasından dolayı insan vücudunda yemek bol miktarda suyla karışır. Bu gıdalar kalın bağırsağa gitmeden önce çoğunlukla sıvı durumdadır. Kalın bağırsak normalde bu malzemenin suyunu emer ve katı hale getirir ancak ishal durumunda bu işlevini yerine getiremez. Bunun sonucunda da dışkı aşırı derecede sulu olur ve vücut su kaybetmeye başlar.
İshal en çok viral enfeksiyon yahut bakteriyel toksinlerden dolayı meydana gelmektedir. Sağlıklı bir insan ishalden pek fazla etkilenmez. Gerekli tedbirlerle diyareden bir kaç gün içerisinde kurtulur ancak sağlıksız durumlarda bu süre uzar. Vücut aşırı miktarda su kaybeden ve tedavi olunması gerekir. Bu durumda doktor yardımı alınmaması ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerin yanı sıra bir hastalığın belirtisi olarak ishal ile karşılaşılabilir. İshal; kolera, botulizm ve Crohn hastalığının da belirtilerinden olabilmektedir. İshal dizanteride sık ve kanlı ishal ile gereksiz dışkılama isteği olarak kendini gösterir. Kolerada ise akut ve şiddetli ishal görülmektedir.Yine apandis patlamasında sık görülen belirtilerden biri ishaldir. Ayrıca radyasyon hastalığının da bir sonucudur.
Bu durumlarda dikkat edin
İshal genellikle hastanın kaybettiği oranda su alması ile çözümlenebilse de bazı durumlarda dikkatli olunmalıdır. Bebeklerde, küçük çocuklarda görülen orta derece ve şiddetli ishal durumunda, kanla karışık, iki haftadan uzun süren, kramp yapmayan karın ağrısı ve kilo kaybı gibi hastalıkla ilintili ishalde tibbi gözetimden geçmek gerekir. Eğer az gelişmiş ülkelere seyahat ediyorsanız ve burada ishale yakalandıysanız yine doktora başvurmanız doğru olacaktır. Hastane, çocuk bakım, geriyatrik veya rehabilitasyon merkezlerinde ishal olmanız durumunda doktora başvurun. Ayrıca yiyecek hazırlıyorsanız başkalarına bulaştırma olasılığınıza önlem olarak doktora başvurmanız gerekir.
Alkol tüketenler dikkat
Alkol tüketiminin ardından ishal görülebilmektedir. Daha önce bahsettiğimiz gibi vücut dışkılanacak malzemenin katılaşması için suyunu emer. Ancak alkol su emme yeteneğini azaltır, hatta su salmalarına neden olabilir. Alkol kaynaklı ishalde alınan alkolün miktarı etkilidir. Aynı zamanda akşamdan kalma durumunun belirtilerinden biri de ishaldir.
İshal nasıl geçer?
İshale yakalananlar, ishal nasıl geçer, sorusuna yanıt ararlar. İshal tedavisi sırasında vücudun kaybettiği suyu yeniden kazanmak önemlidir. İshalin her türlüsünde (dizanteri dahil) en önemli şey vücuttaki su oranının korunmasıdır. Ancak elektrolitle dengelenmeden bol su tüketilmesi elektrolit dengesizliğe neden olabilir. Bu su zehirlenmesi gibi ölümcül bir duruma yol açabilir.
Yine düzenli olarak sık ve küçük öğünlerle yemek yenmeli, vücuda gıda takviye edilmelidir. Burada öğünleri yavaş tüketmek önemlidir. Posalı lifli yiyecekler tüketimi ishal durumunun geçmesine yardımcı olabilir. Havuç, pirinç lapası, elma, pirinç suyu, yoğurt, ayran, kahve, muz, zencefil çayı, patates çorbasıbal, elma sirkesi, böğürtlen, keçiboynuzu ve sade gazozo gibi gıdalar tüketilmeli, yiyeceklerde yağ oranının düşük olmasına dikkat edilmelidir. İshal durumunda peynir, yağlı yiyecekler, lahana, diyet bisküviler, kepekli ekmek, çiğ sebzeler, çikolata ve kızartma tüketmemeniz gerekir.
Çocuklarda ise çok fazla sıvı kaybı durumunda damardan sıvı verilmesi gerekebilir. Ancak daha önce de sık sık belirtiğimiz gibi küçük çocuklar ve uzun süreli ishal durumunda mutlaka doktorunuza başvurunuz. (cnntürk.com.tr)
25 Eylül 2017 Pazartesi
Sonbaharda çocukların sağlığını korumanın 8 etkili yolu
Yaz mevsiminin sona ermesi ile birlikte hava sıcaklıklarındaki ani değişimler bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek, çeşitli hastalıkların yayılmasına zemin hazırlıyor. Bu süreçte ebeveynlerin bazı önemli noktalara dikkat etmesi gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. İncilay Üstündağ, sonbaharda çocukların sağlığını korumanın 8 etkili yolu hakkında bilgi verdi.
1 - Yumuşak bir geçiş dönemi sağlayın. Okul çağında özlenen arkadaşlara kavuşulsa da özgürlük yerini disiplinli ve ödevli günlere bırakır. Bu da bağışıklığı zayıflatan en önemli faktörlerden biri olan strese yol açar. Bu nedenle çocukların arkadaş gruplarıyla özellikle açık alanlarda değişik aktivitelere katılımı sağlanarak yumuşak bir geçiş dönemi oluşturulabilir.
2 - Abur cuburdan uzak sağlıklı bir beslenme planı oluşturun. Yazın alışılan bol atıştırmalı düzensiz beslenme şekli, 3 öğün düzenli beslenmeye dönüştürülmelidir. Çocuğun yediği miktar kadar, ne yediği önemlidir. Besin gruplarını dengeli bir şekilde içeren, miktarı az da olsa kaliteli menülerle bağışıklık sistemini desteklemek şarttır. Öğünleri meyvelerle, ceviz-fındık-badem gibi kuruyemişlerle destekleyip abur cubur yenmesini engellemek gerekir.
3 - Uyku kalitesi ve düzeni çok önemli. Vücudun zinde olması için kaliteli ve düzenli bir uyku şarttır. Bu yüzden yaz tatilinde bozulan uyku düzenini yeniden oluşturmak, ilk adım olmalıdır. Okul öncesi yaş grubunun öğlen uykusunu alması sağlanmalı, okul çocukları ise erken yatmaya alıştırılmalıdır.
4 - Hijyen kurallarını yeniden hatırlatın. Çocuklar kalabalık ortamlarda bulunacaklarsa el yıkama, kağıt mendil kullanma, öksürüp hapşırırken ağzını kapatma gibi temel kuralları mutlaka öğrenmeli ve uygulamalıdır.
5 - Terletmeyen ince katlar halinde giydirin. Değişken havalarda çocukları doğru giydirmek çok önemlidir. Hava serinlediği için kalın giydirilen çocuklar çabuk terleyerek daha çabuk hastalığa açık hale gelir. Çocukları ince katlar halinde giydirmek ve terletmeyecek kumaşları seçmek önemlidir.
6 - Kapalı ve kalabalık ortamlarda dikkatli olun. Havaların serinlemesiyle çocuklar yaz aylarında olduğu gibi park ve bahçelere çıkamayabilir. Daha çok kapalı ve kalabalık ortamlarda vakit geçirmeye başlanmaktadır. Bu durum da çocukların birbirine enfeksiyon bulaştırmalarına neden olur. Çocukların doğru giysilerle, açık alanlarda, temiz havada bulunması sağlanabilir. Ayrıca ev ve sınıflar da iyi havalandırılmalıdır.
7 - Vitamin alsın derken hasta etmeyin. Mevsim geçişlerinde ailelerin en çok endişe ettiği konuların başında bağışıklık sisteminin düşmesi gelmektedir. Ebeveynler bu konuda çeşitli ilaç ve vitamin takviyelerine başvurmak isteyebilmektedir. Bu noktada bitkisel olarak sunulan ürünler bile doktor tavsiyesi ile kullanılmadığında zararlı olabilmektedir. Çocuğun vitamin ve mineralleri ilk olarak doğal yollardan karşılanmaya çalışılmalı daha sonra doktoru tavsiye ediyorsa bu konuda gerekli planlama yapılmalıdır.
8 - Gerekiyorsa psikolojik destek almasını sağlayın. Mevsimin değişmesi ve güneşin eskisini daha az hissettirmesi nedeniyle çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi duygu durum bozuklukları yaşanabilir. Çocuk yazın alıştığı şekilde sokağa çıkıp, parka gidemeyince huzursuzluk yaşayabilir, uyku ve yemek yemeyi reddedebilir, hırçınlaşabilir. Yaşına göre anlayabileceği şekilde mevsimleri anlatmak, yağmuru, kar yağışını öğretmek, bu konuda merak uyandırmak, kışı heyecanla beklemesini sağlamak bir parça da olsa çocuğu yatıştırabilir.
(cnntürk.com.tr)
1 - Yumuşak bir geçiş dönemi sağlayın. Okul çağında özlenen arkadaşlara kavuşulsa da özgürlük yerini disiplinli ve ödevli günlere bırakır. Bu da bağışıklığı zayıflatan en önemli faktörlerden biri olan strese yol açar. Bu nedenle çocukların arkadaş gruplarıyla özellikle açık alanlarda değişik aktivitelere katılımı sağlanarak yumuşak bir geçiş dönemi oluşturulabilir.
2 - Abur cuburdan uzak sağlıklı bir beslenme planı oluşturun. Yazın alışılan bol atıştırmalı düzensiz beslenme şekli, 3 öğün düzenli beslenmeye dönüştürülmelidir. Çocuğun yediği miktar kadar, ne yediği önemlidir. Besin gruplarını dengeli bir şekilde içeren, miktarı az da olsa kaliteli menülerle bağışıklık sistemini desteklemek şarttır. Öğünleri meyvelerle, ceviz-fındık-badem gibi kuruyemişlerle destekleyip abur cubur yenmesini engellemek gerekir.
3 - Uyku kalitesi ve düzeni çok önemli. Vücudun zinde olması için kaliteli ve düzenli bir uyku şarttır. Bu yüzden yaz tatilinde bozulan uyku düzenini yeniden oluşturmak, ilk adım olmalıdır. Okul öncesi yaş grubunun öğlen uykusunu alması sağlanmalı, okul çocukları ise erken yatmaya alıştırılmalıdır.
4 - Hijyen kurallarını yeniden hatırlatın. Çocuklar kalabalık ortamlarda bulunacaklarsa el yıkama, kağıt mendil kullanma, öksürüp hapşırırken ağzını kapatma gibi temel kuralları mutlaka öğrenmeli ve uygulamalıdır.
5 - Terletmeyen ince katlar halinde giydirin. Değişken havalarda çocukları doğru giydirmek çok önemlidir. Hava serinlediği için kalın giydirilen çocuklar çabuk terleyerek daha çabuk hastalığa açık hale gelir. Çocukları ince katlar halinde giydirmek ve terletmeyecek kumaşları seçmek önemlidir.
6 - Kapalı ve kalabalık ortamlarda dikkatli olun. Havaların serinlemesiyle çocuklar yaz aylarında olduğu gibi park ve bahçelere çıkamayabilir. Daha çok kapalı ve kalabalık ortamlarda vakit geçirmeye başlanmaktadır. Bu durum da çocukların birbirine enfeksiyon bulaştırmalarına neden olur. Çocukların doğru giysilerle, açık alanlarda, temiz havada bulunması sağlanabilir. Ayrıca ev ve sınıflar da iyi havalandırılmalıdır.
7 - Vitamin alsın derken hasta etmeyin. Mevsim geçişlerinde ailelerin en çok endişe ettiği konuların başında bağışıklık sisteminin düşmesi gelmektedir. Ebeveynler bu konuda çeşitli ilaç ve vitamin takviyelerine başvurmak isteyebilmektedir. Bu noktada bitkisel olarak sunulan ürünler bile doktor tavsiyesi ile kullanılmadığında zararlı olabilmektedir. Çocuğun vitamin ve mineralleri ilk olarak doğal yollardan karşılanmaya çalışılmalı daha sonra doktoru tavsiye ediyorsa bu konuda gerekli planlama yapılmalıdır.
8 - Gerekiyorsa psikolojik destek almasını sağlayın. Mevsimin değişmesi ve güneşin eskisini daha az hissettirmesi nedeniyle çocuklarda yetişkinlerde olduğu gibi duygu durum bozuklukları yaşanabilir. Çocuk yazın alıştığı şekilde sokağa çıkıp, parka gidemeyince huzursuzluk yaşayabilir, uyku ve yemek yemeyi reddedebilir, hırçınlaşabilir. Yaşına göre anlayabileceği şekilde mevsimleri anlatmak, yağmuru, kar yağışını öğretmek, bu konuda merak uyandırmak, kışı heyecanla beklemesini sağlamak bir parça da olsa çocuğu yatıştırabilir.
(cnntürk.com.tr)
Zeytinyağı alzheimerdan koruyor
Türkiye Alzheimer Derneği, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeniyle düzenlenen toplantıda özellikle natüral sızma zeytinyağının Alzhemier hastalığından koruduğu belirtildi.
Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç; yaptığı açıklamada “Akdeniz tipi beslenmenin koruyucu etkisine dikkat çekerek “Bugüne kadar yapılan birçok çalışmada Akdeniz tipi diyetle beslenenlerde demans riski azalmış olarak bulunmuştu. Bu sene 6 bin yaşlı ile yapılan yeni bir çalışmada Akdeniz tipi diyetle beslenmenin yaşlılarda zihinsel bozukluk gelişme riskini %30-35 arasında azalttığı gösterildi. Bu diyetin ana unsuru olan zeytinyağının bu olumlu etkinin arkasındaki neden olabileceği öne sürülse de bu konuda kesin bir kanıt yoktu. Yakın tarihli bir çalışmada zeytinyağı içeren bir diyetle beslenen farelerde alzheimer ile ilişkili beyin değişikliklerin daha az ortaya çıktığı gösterildi. Zeytinyağı ile beslenen hayvanların beyni alzheimer hastalığında biriken maddelere ve zararlı süreçlere karşı çok daha dirençli bir şekilde savaşabiliyor. Bu çalışmada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ise zeytinyağının tipidir. ‘Natürel sızma' denen rafine olmayan ve bekletilmeyen zeytinlerden sıkılan zeytinyağıyla bu olumlu sonuçlar elde edilebiliyor. Bu özellikte olmayan zeytinyağlarının ise olumlu etkisi olup olmadığı henüz bilinmiyor” diye konuştu. Sözcü
Türkiye Alzheimer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Başar Bilgiç; yaptığı açıklamada “Akdeniz tipi beslenmenin koruyucu etkisine dikkat çekerek “Bugüne kadar yapılan birçok çalışmada Akdeniz tipi diyetle beslenenlerde demans riski azalmış olarak bulunmuştu. Bu sene 6 bin yaşlı ile yapılan yeni bir çalışmada Akdeniz tipi diyetle beslenmenin yaşlılarda zihinsel bozukluk gelişme riskini %30-35 arasında azalttığı gösterildi. Bu diyetin ana unsuru olan zeytinyağının bu olumlu etkinin arkasındaki neden olabileceği öne sürülse de bu konuda kesin bir kanıt yoktu. Yakın tarihli bir çalışmada zeytinyağı içeren bir diyetle beslenen farelerde alzheimer ile ilişkili beyin değişikliklerin daha az ortaya çıktığı gösterildi. Zeytinyağı ile beslenen hayvanların beyni alzheimer hastalığında biriken maddelere ve zararlı süreçlere karşı çok daha dirençli bir şekilde savaşabiliyor. Bu çalışmada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ise zeytinyağının tipidir. ‘Natürel sızma' denen rafine olmayan ve bekletilmeyen zeytinlerden sıkılan zeytinyağıyla bu olumlu sonuçlar elde edilebiliyor. Bu özellikte olmayan zeytinyağlarının ise olumlu etkisi olup olmadığı henüz bilinmiyor” diye konuştu. Sözcü
18 Eylül 2017 Pazartesi
Fibromiyalji nedir, neden olur? İşte belirtileri ve tedavisi
Fibromiyalji hastalığı son yıllarda adını daha sık duymaya başladığımız hastalıklardan biri. Kronik ağrı ve yorgunluk sendromu olarak bilinen ve farklı isimlerle de anılan bu hastalık konusunda araştırmalar devam ediyor. Fibromiyalji nedir, belirtileri nelerdir ve tedavisi nasıl yapılır gibi sorulara yanıt aranıyor. İşte merak edilenler...
Fibromiyalji bireylerin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkileyen bir hastalık olarak dikkat çekiyor. Son yıllarda adını daha fazla duymaya başladığımız fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde meydana gelen ve uzun süreli olabilen bir hastalıktır. Yaygın kas ağrıları, yorgunluk, halsizlik, bitkin olma durumu, uykuda düzensizlikler gibi çeşitli problemleri de beraberinde getiren fibromiyaljinin tespiti için pek çok tetkik yapılması gerekmektedir.
FİBROMİLYALJİ NEDİR?
Fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde meydana gelen bir hastalıktır. Latince'de fibro- fibröz doku, Yunanca myo- kas, Yunanca algos- ağrı anlamına gelmektedir. Bu hastalık durumunda özellikle sırt, boyun, omuzlar ve kalçalarda belirgin olmak üzere yaygın kas-eklem ağrısı, yorgunluk, sabah tutukluğu gibi problemler görülür. Tedavisi uzun bir süreç gerektirdiği için hem iş gücü kaybına, hem de ilaç tedavi masrafları açısından bireyleri olumsuz yönde etkiler.
NEDEN OLUŞUR?
Bu hastalığın nedenleri günümüzde tam olarak bilinmemektedir. Ancak geçmiş vakalara göre daha çok hasas yapıda olan ve her şeyden çabuk etkilenen kişilerde görülmektedir. Özellikle sürekli ofis ortamında ve yoğun baskı ve stres altında çalışanlar bu hastalığa tutulmaktadır. Yine önemli olarak kadınlarda ve genç erişkinlerde daha fazla görüldüğü gözlemlenmektedir. Kadınlarda fibromiyalji hastalığı özellikle menopoz döneminde artış göstermektedir. Fibromiyalji için risk faktörleri arasında aile öyküsü olanlar da yer almaktadır. Bu gruptakilerde hastalık daha sık görülmektedir. Ayrıca uyku düzeni bozuk olanlar ve romatizmal hastalıkları bulunanlar risk grubunda yer almaktadır.
Fibromiyaljinin daha fazla kadınlarda görülmesinin nedenleri arasında hormonal değişimlerin daha fazla yaşanması olarak görülmektedir. Adet dönemlerinde ve menopoz dönemlerinde hormonal değişimler yaşayan kadınlarda bu durumlar stres, kaygı gibi durumlara neden olabilmektedir. Bu durumlar hastalığın yaşanmasına uygun zemin ortaya çıkarmaktadır.
FİBROMİYALJİ BELİRTİLERİ
Fibromiyalji belirtilerine bakıldığında tespiti iyi yapmak gerekmektedir. Genellikle bu hastalığa yakalananlar ağrılarının vücudun bir yerinden başlayıp yayıldığını söylemektedir. Bu ağrılar genellikle yanıcı, sızlayıcı ağrılardır. Uyku bozukluğu da hastalığın belirtilerinden biridir. Düzensiz uykudan dolayı bireyin duygu durumunda değişimler yaşanabilmektedir. Bunların yanı sıra dengesizlik hissi, karın ağrısı ve tuvalete çıkma alışkanlıklarında değişiklik gibi belirtiler de hastalarda görülebilmektedir.
Hastalarda bu belirtilerin tamamı bir anda görülmeyebilir ya da belirtiler kişiden kişiye değişebilir. Ancak büyük çoğunlukta ana belirti ağrıdır.
NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Fibromiyalji teşhisi zor olan bir hastalıktır çünkü bu hastalığa özgü bir test bulunmamaktadır. Ancak bu hastalıkta belirtilerin uzun süredir devam ediyor olması gerekmektedir. En az 12 noktada (ensede baş-boyun geçiş noktası, önde iman tahtasının yanı, omuz başları, dirsek dış yüzü, kürek kemiğinin iç yüzleri, bel kalça geçiş noktası, kalçada dış yan dış, diz iç kısımları vb.) ağrıya hassas olunması temel şarttır. Hastanın şikayetlerinin yanı sıra yapılacak tetkikler de hastalığın belirlenmesinde önemlidir.
Hastalığın teşhisinde birden çok branştan destek almak gerekmektedir. Romatoloji ve fizik tedavi başvurulması gereken branşların başında gelmektedir. Devamında doktor yönlendirmesiyle çeşitli branşlardan yararlanılabilir.
HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALI?
Fibromiyaljiden korunmak için hava koşullarına uygun giyinmek, havasız ortamlardan kaçınmak, hava akımlarından uzak durmak, sigara içilen ortamlardan uzak durmak, stresten kaçınmak ve mücadele etmeyi öğrenmek, sağlıklı beslenmek, dinlenme saatlerinden verim almak, çalışılan ortamın düzenlenmesi, spor yapmak. (cnntürk)
Fibromiyalji bireylerin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkileyen bir hastalık olarak dikkat çekiyor. Son yıllarda adını daha fazla duymaya başladığımız fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde meydana gelen ve uzun süreli olabilen bir hastalıktır. Yaygın kas ağrıları, yorgunluk, halsizlik, bitkin olma durumu, uykuda düzensizlikler gibi çeşitli problemleri de beraberinde getiren fibromiyaljinin tespiti için pek çok tetkik yapılması gerekmektedir.
FİBROMİLYALJİ NEDİR?
Fibromiyalji, kas-iskelet sisteminde meydana gelen bir hastalıktır. Latince'de fibro- fibröz doku, Yunanca myo- kas, Yunanca algos- ağrı anlamına gelmektedir. Bu hastalık durumunda özellikle sırt, boyun, omuzlar ve kalçalarda belirgin olmak üzere yaygın kas-eklem ağrısı, yorgunluk, sabah tutukluğu gibi problemler görülür. Tedavisi uzun bir süreç gerektirdiği için hem iş gücü kaybına, hem de ilaç tedavi masrafları açısından bireyleri olumsuz yönde etkiler.
NEDEN OLUŞUR?
Bu hastalığın nedenleri günümüzde tam olarak bilinmemektedir. Ancak geçmiş vakalara göre daha çok hasas yapıda olan ve her şeyden çabuk etkilenen kişilerde görülmektedir. Özellikle sürekli ofis ortamında ve yoğun baskı ve stres altında çalışanlar bu hastalığa tutulmaktadır. Yine önemli olarak kadınlarda ve genç erişkinlerde daha fazla görüldüğü gözlemlenmektedir. Kadınlarda fibromiyalji hastalığı özellikle menopoz döneminde artış göstermektedir. Fibromiyalji için risk faktörleri arasında aile öyküsü olanlar da yer almaktadır. Bu gruptakilerde hastalık daha sık görülmektedir. Ayrıca uyku düzeni bozuk olanlar ve romatizmal hastalıkları bulunanlar risk grubunda yer almaktadır.
Fibromiyaljinin daha fazla kadınlarda görülmesinin nedenleri arasında hormonal değişimlerin daha fazla yaşanması olarak görülmektedir. Adet dönemlerinde ve menopoz dönemlerinde hormonal değişimler yaşayan kadınlarda bu durumlar stres, kaygı gibi durumlara neden olabilmektedir. Bu durumlar hastalığın yaşanmasına uygun zemin ortaya çıkarmaktadır.
FİBROMİYALJİ BELİRTİLERİ
Fibromiyalji belirtilerine bakıldığında tespiti iyi yapmak gerekmektedir. Genellikle bu hastalığa yakalananlar ağrılarının vücudun bir yerinden başlayıp yayıldığını söylemektedir. Bu ağrılar genellikle yanıcı, sızlayıcı ağrılardır. Uyku bozukluğu da hastalığın belirtilerinden biridir. Düzensiz uykudan dolayı bireyin duygu durumunda değişimler yaşanabilmektedir. Bunların yanı sıra dengesizlik hissi, karın ağrısı ve tuvalete çıkma alışkanlıklarında değişiklik gibi belirtiler de hastalarda görülebilmektedir.
Hastalarda bu belirtilerin tamamı bir anda görülmeyebilir ya da belirtiler kişiden kişiye değişebilir. Ancak büyük çoğunlukta ana belirti ağrıdır.
NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Fibromiyalji teşhisi zor olan bir hastalıktır çünkü bu hastalığa özgü bir test bulunmamaktadır. Ancak bu hastalıkta belirtilerin uzun süredir devam ediyor olması gerekmektedir. En az 12 noktada (ensede baş-boyun geçiş noktası, önde iman tahtasının yanı, omuz başları, dirsek dış yüzü, kürek kemiğinin iç yüzleri, bel kalça geçiş noktası, kalçada dış yan dış, diz iç kısımları vb.) ağrıya hassas olunması temel şarttır. Hastanın şikayetlerinin yanı sıra yapılacak tetkikler de hastalığın belirlenmesinde önemlidir.
Hastalığın teşhisinde birden çok branştan destek almak gerekmektedir. Romatoloji ve fizik tedavi başvurulması gereken branşların başında gelmektedir. Devamında doktor yönlendirmesiyle çeşitli branşlardan yararlanılabilir.
HASTALIKTAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALI?
Fibromiyaljiden korunmak için hava koşullarına uygun giyinmek, havasız ortamlardan kaçınmak, hava akımlarından uzak durmak, sigara içilen ortamlardan uzak durmak, stresten kaçınmak ve mücadele etmeyi öğrenmek, sağlıklı beslenmek, dinlenme saatlerinden verim almak, çalışılan ortamın düzenlenmesi, spor yapmak. (cnntürk)
17 Eylül 2017 Pazar
Okullar açılıyor, bulaşıcı hastalıklar kapıda
Pazartesi günü milyonlarca öğrenci ders başı yapıyor. Okulların açılması ve havaların soğumaya başlamasıyla bulaşıcı hastalıklarda artıyor. Grip salgını, genelde Ocak ayında zirve yapıyor, fakat bu durum tüm sonbahar ve kış aylarında görülebiliyor.
Çocukların okul başarılarını da etkileyebilen toplum enfeksiyonlarına karşı korunma yolları hakkında bilgi veren Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Çocukların, okul dönemlerindeki bulaşıcı hastalıklardan korumak için eksik aşıları varsa tamamlanması, bağışıklık sistemini güçlendirecek besinleri tüketmesinin sağlanması, mevsim özelliklerine uygun giydirilmesi, sık sık antiseptik solüsyonlar veya sabunla el yıkama alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Ayrıca çocuklar, okul önlerinde satılan açık gıdalardan uzak tutulmalıdır. Bir diğer konuda, hasta bir arkadaşının eşyalarını kullanmayarak, çok yakınında durmaması gerektiği de öğretilmelidir” dedi.
Doktor ziyaretlerinin yarıdan fazlasını, üst solunum yolu enfeksiyonları oluşturuyor
Çocukluk çağındaki doktor ziyaretlerinin yarıdan fazlasını üst solunum yolu enfeksiyonlarının oluşturduğunu anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti:
“Nezle, gribal enfeksiyonlar, sinüzit, bademcik iltihapları, orta kulak iltihapları gibi hastalıklar, üst solunum yolu enfeksiyonlarını oluşturuyor. Çocuklar yılda 6 - 8 kez, yetişkinler yılda 2 - 4 kez, üst solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle doktora gidiyor. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının büyük çoğunluğu virüs kaynaklı olduğundan, antibiyotik kullanılmasına gerek olmuyor. Ancak, beraberinde ateş, şiddetli ağrı, boyundaki lenf bezlerinin büyümesi gibi şikayetler devam ediyorsa ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına yayılma (zatürre, bronşit) başlamışsa, bu durumda antibiyotik tedavisine başlanması gerekir” diye konuştu.
Okul gibi toplu yerlerde nezle, grip, Hepatit A (sarılık), kabakulak gibi birçok hastalığın hızla bulaşabildiğinin altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için ellerin sabunlu suyla yıkanmasının en önemli korunma yöntemi olduğunu vurguladı.
Grip, kolay ve hızlı bulaşıyor
Gribe yol açan influenza virüsünün kolay ve hızlı bulaştığını anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti:
“Grip, kısa sürede ortaya çıkan ateş, adale ve eklemlerde ağrılar, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, titreme, baş ağrısı, kuru öksürük gibi belirtilerle kendini gösteriyor. İlk 24-72 saat arasında bulaşıcı hale gelirken, istirahat ile 7-10 gün içinde geçiyor. İnsanlar, gribe yakalandıklarını dahi fark etmeden, bu virüsü etrafındakilere bulaştırabiliyor. Öksürük ve hapşırıkla etrafa saçılan damlacıkların, hava yoluyla yayılması ve hasta kişilerle direkt temas edilmesi bulaşmayı hızlandırıyor. Gribal enfeksiyonlar, genellikle oldukça hafif atlatılıp kendiliğinden geçiyor. Ancak, dünyada yılda 250 binin üzerindeki kişinin ölümüne neden olan griplerin, genelde 2 yaş altındaki bebeklerde ve 65 yaş üstündeki yetişkinlerde görüldüğünü de unutmamak lazımdır. Eğer, gribal şikayetler uzun zaman sürüyorsa, 39 dereceye ulaşan ateş yükselmeleri varsa, baş ağrısı, solunum sıkıntısı ve göğüs ağrısı gibi şikayetler mevcutsa, bir hekime gidilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Uzmanlar, grip aşısını özellikle risk gruplarına öneriyorlar
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından risk grubu olarak tanımlananlara grip aşısı önerilse de, sürekli kendini yenileyen farklı virüslerin olması, aşının faydasına gölge düşürüyor. Grip aşının yan etkileri ve aşılama sonrası oluşacak gribal şikayetler de dikkate alındığında, konunun uzmanı olan otoriteler arasında, aşı kullanımının etkinliği konusunda henüz bir fikir birliği oluşmuş değil.
Grip aşısı olunacak ise, sonbahar başında olunması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Gribal enfeksiyonlar, risk grubu olarak adlandırılan çocuklar ve yaşlılar ile kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde daha ağır seyrediyor ve ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Ülkemizde, 65 yaşın üstü olanlara ve risk grubundaki hastalığı bulunanlara, grip aşısı ücretsiz yapılıyor. Aşı olduktan iki hafta sonra, aşının koruyuculuğu başlıyor. Eğer grip aşının içerdiği virüs tipleri, salgınlara neden olan virüs tipine benzerse, sağlıklı erişkinlerde büyük oranda etkilidir. Riskli grubunda ise, hastalıktan korunma oranı %50 oluyor. Bir diğer konuda, 6 aydan küçük bebekler ve hamileliğinin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar, grip aşısı olmamalıdır” dedi.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın 7 etkili yolu şunlardır?
Hastalığa sebep olan virüslerden uzak kalmanın, korunmanın temeli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, bulaşıcı hastalıklardan korunmanın 7 etkili yoluna ilişkin şunları açıkladı:
1-Bulaşıcı hastalıklardan korumak için eksik aşılar varsa tamamlanmalıdır.
2-Bağışıklık sisteminin sağlam olmasında, her türlü vitaminleri içeren meyve ve sebzelerin yanında, minerallerin dengeli tüketilmesi önemlidir. Bağışıklık sistemi, sadece C vitamini- ekinezya gibi doğal ürünlere bağlı olmayıp, tüm vitaminler ve güneş ışığının da uygun dozda alınmasıyla yeterince güçlü olacaktır.
3-Ellerin, gün içerisinde sık sık antiseptik solüsyonlar veya sabunlu suyla yıkanması anahtar önemi olan koruyucu noktadır.
4-Okul dönemi boyunca, sınıfların, odaların, kapalı ortamların sık sık havalandırılması önemlidir.
5-Hastalarla, temastan ve ortak eşya kullanımından kaçınmak oldukça koruyucudur. Hasta olduğu bilinen kişilere, bir metreden fazla yaklaşılmamalıdır. Hasta ile ilgilenmek durumunda olan kişilerin, ağız ve burnunu kapatacak bir maske kullanmaları lazımdır.
6-Hasta kişiler hapşırırken, ağızlarını kapatacak şekilde kağıt peçete kullanmalıdır. Kullanılan peçetelerin, uygun şekilde toplanarak poşetle çöpe atılması gerekir.
7-Mevsim özelliklerine uygun giyilmelidir. Halk arasındaki, virüslerin karda yayılmayacağı inancı gerçekleri yansıtmaz. Grip etkeni olan influenza virüsü, tüm hava koşullarında yaşar. Virüsün soğukta yayılma hızı azalsa da, vücuda girdiğinde vücut ısısıyla aktive olur ve hızlı biçimde çoğalır.
Çocukların okul başarılarını da etkileyebilen toplum enfeksiyonlarına karşı korunma yolları hakkında bilgi veren Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Çocukların, okul dönemlerindeki bulaşıcı hastalıklardan korumak için eksik aşıları varsa tamamlanması, bağışıklık sistemini güçlendirecek besinleri tüketmesinin sağlanması, mevsim özelliklerine uygun giydirilmesi, sık sık antiseptik solüsyonlar veya sabunla el yıkama alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Ayrıca çocuklar, okul önlerinde satılan açık gıdalardan uzak tutulmalıdır. Bir diğer konuda, hasta bir arkadaşının eşyalarını kullanmayarak, çok yakınında durmaması gerektiği de öğretilmelidir” dedi.
Doktor ziyaretlerinin yarıdan fazlasını, üst solunum yolu enfeksiyonları oluşturuyor
Çocukluk çağındaki doktor ziyaretlerinin yarıdan fazlasını üst solunum yolu enfeksiyonlarının oluşturduğunu anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları kaydetti:
“Nezle, gribal enfeksiyonlar, sinüzit, bademcik iltihapları, orta kulak iltihapları gibi hastalıklar, üst solunum yolu enfeksiyonlarını oluşturuyor. Çocuklar yılda 6 - 8 kez, yetişkinler yılda 2 - 4 kez, üst solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle doktora gidiyor. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının büyük çoğunluğu virüs kaynaklı olduğundan, antibiyotik kullanılmasına gerek olmuyor. Ancak, beraberinde ateş, şiddetli ağrı, boyundaki lenf bezlerinin büyümesi gibi şikayetler devam ediyorsa ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına yayılma (zatürre, bronşit) başlamışsa, bu durumda antibiyotik tedavisine başlanması gerekir” diye konuştu.
Okul gibi toplu yerlerde nezle, grip, Hepatit A (sarılık), kabakulak gibi birçok hastalığın hızla bulaşabildiğinin altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, bulaşıcı hastalıklardan korunmak için ellerin sabunlu suyla yıkanmasının en önemli korunma yöntemi olduğunu vurguladı.
Grip, kolay ve hızlı bulaşıyor
Gribe yol açan influenza virüsünün kolay ve hızlı bulaştığını anlatan Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, konuşmasına şöyle devam etti:
“Grip, kısa sürede ortaya çıkan ateş, adale ve eklemlerde ağrılar, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, titreme, baş ağrısı, kuru öksürük gibi belirtilerle kendini gösteriyor. İlk 24-72 saat arasında bulaşıcı hale gelirken, istirahat ile 7-10 gün içinde geçiyor. İnsanlar, gribe yakalandıklarını dahi fark etmeden, bu virüsü etrafındakilere bulaştırabiliyor. Öksürük ve hapşırıkla etrafa saçılan damlacıkların, hava yoluyla yayılması ve hasta kişilerle direkt temas edilmesi bulaşmayı hızlandırıyor. Gribal enfeksiyonlar, genellikle oldukça hafif atlatılıp kendiliğinden geçiyor. Ancak, dünyada yılda 250 binin üzerindeki kişinin ölümüne neden olan griplerin, genelde 2 yaş altındaki bebeklerde ve 65 yaş üstündeki yetişkinlerde görüldüğünü de unutmamak lazımdır. Eğer, gribal şikayetler uzun zaman sürüyorsa, 39 dereceye ulaşan ateş yükselmeleri varsa, baş ağrısı, solunum sıkıntısı ve göğüs ağrısı gibi şikayetler mevcutsa, bir hekime gidilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Uzmanlar, grip aşısını özellikle risk gruplarına öneriyorlar
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından risk grubu olarak tanımlananlara grip aşısı önerilse de, sürekli kendini yenileyen farklı virüslerin olması, aşının faydasına gölge düşürüyor. Grip aşının yan etkileri ve aşılama sonrası oluşacak gribal şikayetler de dikkate alındığında, konunun uzmanı olan otoriteler arasında, aşı kullanımının etkinliği konusunda henüz bir fikir birliği oluşmuş değil.
Grip aşısı olunacak ise, sonbahar başında olunması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, şunları söyledi:
“Gribal enfeksiyonlar, risk grubu olarak adlandırılan çocuklar ve yaşlılar ile kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde daha ağır seyrediyor ve ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Ülkemizde, 65 yaşın üstü olanlara ve risk grubundaki hastalığı bulunanlara, grip aşısı ücretsiz yapılıyor. Aşı olduktan iki hafta sonra, aşının koruyuculuğu başlıyor. Eğer grip aşının içerdiği virüs tipleri, salgınlara neden olan virüs tipine benzerse, sağlıklı erişkinlerde büyük oranda etkilidir. Riskli grubunda ise, hastalıktan korunma oranı %50 oluyor. Bir diğer konuda, 6 aydan küçük bebekler ve hamileliğinin ilk 3 ayı içinde olan bayanlar, grip aşısı olmamalıdır” dedi.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın 7 etkili yolu şunlardır?
Hastalığa sebep olan virüslerden uzak kalmanın, korunmanın temeli olduğunun altını çizen Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, bulaşıcı hastalıklardan korunmanın 7 etkili yoluna ilişkin şunları açıkladı:
1-Bulaşıcı hastalıklardan korumak için eksik aşılar varsa tamamlanmalıdır.
2-Bağışıklık sisteminin sağlam olmasında, her türlü vitaminleri içeren meyve ve sebzelerin yanında, minerallerin dengeli tüketilmesi önemlidir. Bağışıklık sistemi, sadece C vitamini- ekinezya gibi doğal ürünlere bağlı olmayıp, tüm vitaminler ve güneş ışığının da uygun dozda alınmasıyla yeterince güçlü olacaktır.
3-Ellerin, gün içerisinde sık sık antiseptik solüsyonlar veya sabunlu suyla yıkanması anahtar önemi olan koruyucu noktadır.
4-Okul dönemi boyunca, sınıfların, odaların, kapalı ortamların sık sık havalandırılması önemlidir.
5-Hastalarla, temastan ve ortak eşya kullanımından kaçınmak oldukça koruyucudur. Hasta olduğu bilinen kişilere, bir metreden fazla yaklaşılmamalıdır. Hasta ile ilgilenmek durumunda olan kişilerin, ağız ve burnunu kapatacak bir maske kullanmaları lazımdır.
6-Hasta kişiler hapşırırken, ağızlarını kapatacak şekilde kağıt peçete kullanmalıdır. Kullanılan peçetelerin, uygun şekilde toplanarak poşetle çöpe atılması gerekir.
7-Mevsim özelliklerine uygun giyilmelidir. Halk arasındaki, virüslerin karda yayılmayacağı inancı gerçekleri yansıtmaz. Grip etkeni olan influenza virüsü, tüm hava koşullarında yaşar. Virüsün soğukta yayılma hızı azalsa da, vücuda girdiğinde vücut ısısıyla aktive olur ve hızlı biçimde çoğalır.
Sivrisinek ısırığı deyip geçmeyin!
Bangladesh'de parazit larvaları taşıyan sivrisinekler tarafından ısırılan kadın parazit enfeksiyonu ile enfekte oldu ve ardından fil hastalığı geçirdi. Enfeksiyonla karşılaştığından beri sağ bacağı şişen kadın fil ayağı görüntüsüyle karşı karşıya...
Bangladesh’de yaşayan bir kadın öyle korkunç bir şeyle karşı karşıya kaldı ki… 18 yıl önce bir sivrisinek tarafından ısırılan talihsiz kadının adeta hayatı karardı.
40 yaşındaki talihsiz kadın 18 yıldır fil hastalığıyla yaşıyor!
Rezia Begum isimli kadın şu anda Bangladesh’teki Dhaka Medical College Hastanesinde tedavi görüyor.
Hastalığı nedeniyle çocuklarına bakamayan ve ihtiyaçlarını karşılayamayan kadın, hastaneden çıkamamanın üzüntüsünü yaşıyor.
Tedavi gören kadın; ”20 yıl önce ben de hiç bir sağlık problemim yoktu. Bacağım tıpkı diğer kadınların bacağı gibiydi. 2. Çocuğumu doğurduktan kısa bir süre sonra ayağım yavaş yavaş şişmeye başladı. Bir terslik olmaya başladığını anlamıştım. Hastaneye geldiğimde Fil Hastalığı’na yakalandığımı söylediler.Tek bacağım şimdiden 60 kiloyu geçti. Tuvalete bile tek başıma gidemiyorum.” dedi.
Dhaka Medical College Hastanesindeki doktorlar; Bangladesh’li kadının bacağının normale dönmesi için gidecek çok yolunun olduğunu açıkladı.
Enfeksiyonla karşılaştığından beri sağ bacağı şişip 60 kiloyu bulan, Bangladesh’li kadının bacağı bir fil ayağı görüntüsüne sahip.
Uzmanlar fil hastalığını kontrol altına almanın zor olduğunu belirterek, parazit larvaları taşıyan sivrisinekler kanları ile beslendiği insanlara fil hastalığını bulaştırdığını, bu enfeksiyonun da en çok Afrika, Orta ve Güney Amerika, Güney Asya ve Pasifik Adaları’nda olduğunu söyledi. İhmal edilen bir tropik hastalık olarak değerlendirilen bu hastalığın önlenmesi açısından, uzun süreli seyahat edeceklerin ya da insani yardım çalışanlarının büyük risk altında olduğu ve bu yüzden böcek kovucu ilaç kullanmaları gerektiği vurgulandı. (sözcü.com.tr)
Bangladesh’de yaşayan bir kadın öyle korkunç bir şeyle karşı karşıya kaldı ki… 18 yıl önce bir sivrisinek tarafından ısırılan talihsiz kadının adeta hayatı karardı.
40 yaşındaki talihsiz kadın 18 yıldır fil hastalığıyla yaşıyor!
Rezia Begum isimli kadın şu anda Bangladesh’teki Dhaka Medical College Hastanesinde tedavi görüyor.
Hastalığı nedeniyle çocuklarına bakamayan ve ihtiyaçlarını karşılayamayan kadın, hastaneden çıkamamanın üzüntüsünü yaşıyor.
Tedavi gören kadın; ”20 yıl önce ben de hiç bir sağlık problemim yoktu. Bacağım tıpkı diğer kadınların bacağı gibiydi. 2. Çocuğumu doğurduktan kısa bir süre sonra ayağım yavaş yavaş şişmeye başladı. Bir terslik olmaya başladığını anlamıştım. Hastaneye geldiğimde Fil Hastalığı’na yakalandığımı söylediler.Tek bacağım şimdiden 60 kiloyu geçti. Tuvalete bile tek başıma gidemiyorum.” dedi.
Dhaka Medical College Hastanesindeki doktorlar; Bangladesh’li kadının bacağının normale dönmesi için gidecek çok yolunun olduğunu açıkladı.
Enfeksiyonla karşılaştığından beri sağ bacağı şişip 60 kiloyu bulan, Bangladesh’li kadının bacağı bir fil ayağı görüntüsüne sahip.
Uzmanlar fil hastalığını kontrol altına almanın zor olduğunu belirterek, parazit larvaları taşıyan sivrisinekler kanları ile beslendiği insanlara fil hastalığını bulaştırdığını, bu enfeksiyonun da en çok Afrika, Orta ve Güney Amerika, Güney Asya ve Pasifik Adaları’nda olduğunu söyledi. İhmal edilen bir tropik hastalık olarak değerlendirilen bu hastalığın önlenmesi açısından, uzun süreli seyahat edeceklerin ya da insani yardım çalışanlarının büyük risk altında olduğu ve bu yüzden böcek kovucu ilaç kullanmaları gerektiği vurgulandı. (sözcü.com.tr)
El ayak ağız hastalığı salgını başladı
El ayak ağız hastalığının görülme sıklığı bu aralar oldukça arttı. Öyle ki ebeveynler birbirlerini sosyal medya aracılığıyla hastalığın bulaşma riski konusunda uyarıyor. Uzun süren ateş ve iştahsızlık dönemi nedeni ile anne babaları oldukça endişelendiren el ayak hastalığı hakkında merak edilenleri ise Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Rahime Koç anlatıyor... El ayak ağız hastalığı genellikle 2-10 yaş gurubu çocukları etkiliyor ancak bazen yetişkinlerde de görülebiliyor. Yüksek ateş, el ve ayaklarda döküntü, ağız içinde aft benzeri yaralar (herpanjina) el, ayak ve ağız hastalığının en bilinen belirtileri arasında…
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞINDA HANGİ MİKROP ETKENDİR?
El, ayak ve ağız hastalığına enterovirus cinsi virüsler neden olur. Bu virüs grubu poliovirüsler, koksaki virüsleri, ekovirüsler ve enterovirüsleri içerir. En çok sebep olan virüs Coxsackie virus A16’dır.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
• Ateş (38-39 derece)
• İştahsızlık, halsizlik
• Boğaz ağrısı
• Karın ağrısı
• Vücutta döküntü
• Ağız içinde yaralar Her ne kadar adı el-ayak-ağız hastalığı da olsa her zaman tüm bu alanlarda döküntü görülmeyebilir. Sadece ağız yaraları veya sadece deride döküntüler şeklinde gelişebilir. Çocuğunuzda bu belirtiler varsa hemen çocuk doktoruna başvurulması gerekmektedir.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞI BULAŞICI MIDIR?
Kuluçka süresi ortalama 3-6 gündür. Coxsackie virus enfeksiyonu son derece bulaşıcıdır. Salgınlar sırasında, virüs çocuktan çocuğa ve anneden fetusa yatay iletim yoluyla bulaşır. El, ayak ve ağız hastalığına neden olan virüsler enfekte kişinin burun ve boğaz salgılarında, döküntülerin içindeki sıvıda ve dışkısında (gaita) bulunabilir. Enfekte kişilerle yakın kişisel temas, öksürme veya hapşırma ile hava yolu ile dışkı ile temas, yüzeyi kirlenmiş nesnelerle temas sonucu bulaşabilir. Yüzme havuzlarında veya su parklarında su yutmak ile etken virüsü almak nadirde olsa mümkündür. Enfekte kişilerin dışkısı ile kirlenmiş sularda olasılık daha yüksektir ve iyi bir klorlama dahi yetersiz olabilir. Genellikle el, ayak ve ağız hastalığı olan bir kişinin hastalığın ilk haftasında bulaştırıcılığı çok yüksektir. Belirtiler ortadan kalktıktan sonra bile bazen günlerce ya da haftalarca bulaştırıcı olabilirler. Özellikle virüsle enfekte olmuş yetişkinler herhangi bir belirti göstermeseler de bulaştırıcı olabilirler. Bulaşıcılığı çok yüksek olduğundan hasta kişilerin belirtiler tamamen ortadan kalkana dek izole edilmeleri faydalıdır.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞININ KOMPLİKASYONLARI VAR MIDIR?
• Nadiren viral veya "aseptik" menenjit oluşabilir. Çok daha nadir olarak beyin iltihabı (ensefalit) oluşabilir.
KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Hastalıktan korunmak için geliştirilmiş bir aşı yoktur. Hasta bireyler ile temastan kaçınmak ve bazı temel temizlik kurallarına dikkat ederek hastalıktan korunmak gerekir.
• Ellerinizi özellikle tuvalet kullanımı sonrası veya bez değiştirdikten sonra, yemek hazırlamadan veya yemeden önce mutlaka su ve sabunla yıkamalısınız.
• Oyuncaklarda dahil olmak üzere kullanılan tüm malzemelerin yüzey temizliğini ve dezenfeksiyonunu doğru yapmalısınız.
• Hastalarla yakın temastan (öpüşme, sarılma vb) ve ortak tabak bardak kullanımından kaçınmalısınız.
TEDAVİ
Hastalığın özel bir tedavisi yoktur, belirtileri hafifletmek için bazı önlemler alınabilir;
• Ağrı ve ateş için ateş düşürücü ve ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak çocuklarda aspirin kullanılmamalıdır.
• Ağrılı ağız yaraları için gargara, ağız suları veya spreyler kullanılabilir
EL-AYAK-AĞIZ HASTASI ÇOCUKLAR NASIL BESLENMELİ?
Ağız içi yaraları olan hastalara acı ekşi ve baharatlı yiyecekler vermekten kaçınılmalı, yoğurt, çorba ve sebze püreleri verilebilir. Su tüketiminin de ihmal edilmemesi gerekir. (Hürriyet Aile)
El, ayak ve ağız hastalığına enterovirus cinsi virüsler neden olur. Bu virüs grubu poliovirüsler, koksaki virüsleri, ekovirüsler ve enterovirüsleri içerir. En çok sebep olan virüs Coxsackie virus A16’dır.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR?
• Ateş (38-39 derece)
• İştahsızlık, halsizlik
• Boğaz ağrısı
• Karın ağrısı
• Vücutta döküntü
• Ağız içinde yaralar Her ne kadar adı el-ayak-ağız hastalığı da olsa her zaman tüm bu alanlarda döküntü görülmeyebilir. Sadece ağız yaraları veya sadece deride döküntüler şeklinde gelişebilir. Çocuğunuzda bu belirtiler varsa hemen çocuk doktoruna başvurulması gerekmektedir.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞI BULAŞICI MIDIR?
Kuluçka süresi ortalama 3-6 gündür. Coxsackie virus enfeksiyonu son derece bulaşıcıdır. Salgınlar sırasında, virüs çocuktan çocuğa ve anneden fetusa yatay iletim yoluyla bulaşır. El, ayak ve ağız hastalığına neden olan virüsler enfekte kişinin burun ve boğaz salgılarında, döküntülerin içindeki sıvıda ve dışkısında (gaita) bulunabilir. Enfekte kişilerle yakın kişisel temas, öksürme veya hapşırma ile hava yolu ile dışkı ile temas, yüzeyi kirlenmiş nesnelerle temas sonucu bulaşabilir. Yüzme havuzlarında veya su parklarında su yutmak ile etken virüsü almak nadirde olsa mümkündür. Enfekte kişilerin dışkısı ile kirlenmiş sularda olasılık daha yüksektir ve iyi bir klorlama dahi yetersiz olabilir. Genellikle el, ayak ve ağız hastalığı olan bir kişinin hastalığın ilk haftasında bulaştırıcılığı çok yüksektir. Belirtiler ortadan kalktıktan sonra bile bazen günlerce ya da haftalarca bulaştırıcı olabilirler. Özellikle virüsle enfekte olmuş yetişkinler herhangi bir belirti göstermeseler de bulaştırıcı olabilirler. Bulaşıcılığı çok yüksek olduğundan hasta kişilerin belirtiler tamamen ortadan kalkana dek izole edilmeleri faydalıdır.
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞININ KOMPLİKASYONLARI VAR MIDIR?
• Nadiren viral veya "aseptik" menenjit oluşabilir. Çok daha nadir olarak beyin iltihabı (ensefalit) oluşabilir.
KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Hastalıktan korunmak için geliştirilmiş bir aşı yoktur. Hasta bireyler ile temastan kaçınmak ve bazı temel temizlik kurallarına dikkat ederek hastalıktan korunmak gerekir.
• Ellerinizi özellikle tuvalet kullanımı sonrası veya bez değiştirdikten sonra, yemek hazırlamadan veya yemeden önce mutlaka su ve sabunla yıkamalısınız.
• Oyuncaklarda dahil olmak üzere kullanılan tüm malzemelerin yüzey temizliğini ve dezenfeksiyonunu doğru yapmalısınız.
• Hastalarla yakın temastan (öpüşme, sarılma vb) ve ortak tabak bardak kullanımından kaçınmalısınız.
TEDAVİ
Hastalığın özel bir tedavisi yoktur, belirtileri hafifletmek için bazı önlemler alınabilir;
• Ağrı ve ateş için ateş düşürücü ve ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak çocuklarda aspirin kullanılmamalıdır.
• Ağrılı ağız yaraları için gargara, ağız suları veya spreyler kullanılabilir
EL-AYAK-AĞIZ HASTASI ÇOCUKLAR NASIL BESLENMELİ?
Ağız içi yaraları olan hastalara acı ekşi ve baharatlı yiyecekler vermekten kaçınılmalı, yoğurt, çorba ve sebze püreleri verilebilir. Su tüketiminin de ihmal edilmemesi gerekir. (Hürriyet Aile)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)