31 Mart 2015 Salı

SGK'dan çok önemli açıklama

SGK Başkanlığı, son ödeme günü 31 Mart 2015 olan prim ve diğer tüm alacakların tahsilat işlemlerinin, 7 Nisan 2015 gün sonuna kadar uzatıldığını, bu tarihe kadar yapılacak söz konusu ödemelerin yasal süresi içinde yapılmış sayılacağını bildirdi.


SGK Başkanlığından yapılan açıklamada, bugün ülke genelinde yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle SGK ile prim tahsilat anlaşması olan bankaların, kurumun tahsilat sistemleriyle iletişiminde sıkıntılar yaşandığı ve prim tahsilatlarında aksaklıklar oluştuğu kaydedildi.
      
Açıklamada, "Prim ödeme yükümlülerimizin mağduriyetlerini önlemek  amacıyla, son ödeme günü 31 Mart 2015  olan prim ve diğer tüm alacakların tahsilat işlemleri 7 Nisan 2015 gün sonuna kadar uzatılmış olup, bu tarihe kadar yapılacak söz konusu ödemeler yasal süresi içinde yapılmış sayılacaktır" ifadesi kullanıldı.

Milyonlarca aşı bozulabilir doktorlar panikte

Türkiye genelinde hala birçok yerde elektrikler kesik. Aşıları nereye aktaracağını ve sonuçlarının ne olacağını bilemeyen aile hekimleri ise tepkiliydi. Hürriyet.com.tr'nin olayı duyurmasının üzerine Toplum Sağlığı Merkezleri, aşıları toplamaya başladı. Aile hekimlerine yazılı açıklama gönderilerek aşı sorumlularının aşıların başından ayrılmamasını ve aile sağlığı merkezlerinde yetkililer gelene kadar beklemesini belirtti.

Elektrikler kesildi aile hekimleri sabahtan beri aşı derdine düştü. 6 bin aile sağlığı merkezinde bulunan milyonlarca aşı tehlikeye girdi. 22 bin aile hekimi ise işi bırakıp aşıları korumak için çözüm aramaya başladı. Ayrıca birçok hastanenin de elektrik kesintisi nedeniyle acil ve yoğun bakım bölümleri dışında hizmet verilemiyor.

HÜRRİYET.COM.TR HABERİNİN ARDINDAN HAREKETE GEÇİLDİ

Hürriyet.com.tr'nin haberinin ardından Halk Sağlığı Müdürlükleri harekete geçti. Toplum Sağlığı Merkezleri ise aile hekimlerine yazılı açıklamalar göndererek, 'aşı sorumlularının aile sağlığı merkezlerini terk etmemelerini, aşıların toplanacağını' söyledi. Bazı aile hekimleri sabah saatlerinde işlerini bırakıp jeneratörlerin kesintisiz çalışabilmesi için mazot almaya çıkmıştı. Saatlerce kesintisiz çalışan jeneratörlerde de yangın riski olabileceği belirtildi. Ankara Aile Hekimleri Derneği ANKAHED konu ile ilgili yazılı bir açıklama yaparak acil eylem planı talep etmişti.

"SAATLERDİR JENERATÖR ÇALIŞTIRIYORUZ AMA YANGIN TEHLİKESİ VAR"

Aile hekimleri dolaplardaki aşıların zayi olmaması için saatlerdir jeneratörleri kesintisiz çalıştırdı. Ankahed yönetim kurulu üyesi Dr. Akif Emre Eker, "Görüştüğümüz yetkili servisler jeneratörlerin ara verilerek çalıştırılmasını aksi takdirde yangın çıkabileceğini belirtiyor. Aşıları başka bir yere aktarmak istiyoruz ve mesai bitimine az bir süre kalmasına rağmen hala bir eylem planı oluşturulmadı." dedi.

1-5 YAŞ ARASI ÇOCUKLARIN TÜM AŞILARI DOLAPLARDA

6 bin Aile Sağlığı Merkezi'nde yani aile hekimliklerinde 1-5 yaş arası yapılan hepatit B, kızamık, kızamıkçık, su çiçeği gibi aşılar bulunuyor. Bu aşılar, özel aşı dolaplarında değil ev tipi buzdolaplarında muhafaza ediliyor. Elektrik kesintisinin ne kadar süreceği bilinmediği için jeneratörlerin dayanıp dayanmayacağı da net değil.

"ACİL DURUMLAR İÇİN EYLEM PLANIMIZ YOK"

İstanbul'da görev yapan aile hekimi Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası'ndan Dr. Emrah Kırımlı işi bırakıp sabah saatlerinde mazot almaya çıktığını ve bu şekilde jeneratörün ömrünü uzatmaya çalıştığını söyledi. Böyle bir durum için belirlenen ortak bir eylem planının ellerinde bulunmadığını söyleyen Dr. Kırımlı büyüklü, küçüklü bir çok aile sağlığı merkezi olduğunu ve milyonlarca aşının nasıl korunacağını bilmediklerini söyledi.



Doktorlar jeneratörlerin kapanmaması için mazot alarak çözüm bulmaya çalıştı

BOZULAN AŞININ PARASI DOKTORDAN ALINIYOR

Ayrıca sağlık bakanlığı aşıların 8 derecenin üstüne çıktığında aile hekimlerinden tutanak tutmasını talep ediyor. Bazı durumlarda, aile hekimleri bu durumdan dolayı aşıların parasını cebinden ödemek zorunda bırakılıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre aşılar 30 santigrat dereceye kadar bozulmayabiliyor ancak standartlar gereği bakanlığın belirlediği maksimum sıcaklık 8 derece. Eskiden aşıları bu gibi durumlarda toplum sağlığı merkezlerine gönderdiklerini belirten Dr. Kırımlı artık TSM'lerin bu aşıları kabul etmediğini ve aile hekimlerinin aşı paniğine kapıldığını belirtti.



HASTANELERDE HİZMET AKSADI

Elektrik kesintisi nedeniyle birçok hastanede de hizmetler aksadı. Jeneratör bulunsa dahi acil bölümler ve yoğun bakım servisleri dışındaki servislerde hizmetler aksadı. Binlerce hastanın bulunduğu Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastaneleri'nde de kesinti nedeniyle sıkıntı yaşanıyor.

YENİ AMELİYAT YAPILMIYOR

Hastaların mağdur olmaması için başlanmış ameliyatlar jeneratörler sayesinde bitirilebildi ancak doktorlar yeni ameliyata başlamadı. Kesintinin ne kadar süreceği bilinmediği için özellikle uzun ameliyatlarda sıkıntı yaşanabileceği ve jeneratörün ne kadar dayanacağı bilinmediği için operasyonların da durdurulduğu bildirildi.

"ACİL EYLEM PLANI TALEP EDİYORUZ"

Ankara Aile Hekimleri Derneği meslektaşları için bir yazılı açıklama yaparak bilgilendirme yapacağını söyledi. Derneğin yazılı açıklamasında ise şu sözlere yer verildi,

"Sorunun ne zaman çözümleneceği ile alakalı net bir bilgi halen beklenmektedir. Yaşanan bu problem dolayısıyla görüştüğümüz yetkililer, ilimizde de Toplum Sağlığı Merkezlerine bağlı tüm Aile Sağlığı Merkezlerinin aşılarla ilgili ısı ihlallerine maruz kalınmaması için acil eylem planlarının devreye sokulmasını istemektedirler. Bu çerçevede tüm aile sağlığı merkezleri jeneratörlerini kesintisiz çalıştırmaları ve dolap ısılarının kontrol edilmesi, meydana gelecek ısı aşımlarının tutanak tutularak Toplum Sağlığı Merkezlerine bildirilmesi gerektiğini söylemektedirler.

Acil eylem planı çerçevesinde transportu yapacağımız diğer ASM de de benzer bir durum olduğundan, aşıların ve serumların zayi olmaması için TSM ne veya İl HSM ne transportu gerekmektedir. Ancak bazı TSM de jeneratör bulunmaması, bulundurulmasının zorunlu olmaması nedeniyle yaşanabilecek problemlere karşı yetkili olan kişi ve kuruluşlarla görüşmelerimiz devam etmektedir. Oluşabilecek bir aşı kırımında bunun sorumluluğu noktasında gerekli tüm tedbirleri alan bizlerin bir kusuru olabileceğini ve bu şekilde bir değerlendirme yapılabileceğini sanmamakla birlikte tedbirli olunmasında fayda vardır. Net bir cevap ve şekilde hareket edilmesi gerektiği ile alakalı bir bilgi alındığın da siz değerli meslektaşlarımıza yeniden bilgilendirme yapılacaktır.

Ankara Aile Hekimliği Derneği - ANKAHED olarak jeneratör sistemlerinin çalışılabilirlik durumunun kontrol edilerek eksikliklerin giderilmesi, çıkabilecek arıza ve yangın durumuna karşı tedbirli olunması ,konuya gerekli azami hassasiyetin gösterilmesi ve ilgililerin bilgilendirilmesi hususunu siz değerli üyelerimize ve tüm aile hekimlerine önemle duyururuz.

(Buse Özel / hürriyet.com.tr)

Profesör, menisküs ameliyatını yanlış dize yaptı

Elazığ Fırat Üniversitesi Hastanesi’nde sağ dizindeki rahatsızlığı nedeniyle menisküs ameliyatına giren 52 yaşındaki Nazmiye Varol, önce sağlam olan sol dizinden ameliyat edildi. Narkozun etkisi geçince Nazmiye Varol’un hatayı fark edip söylemesi üzerine doktorlar kadını ikinci kez ameliyat masasına yatırarak, bu kez sağ dizine de operasyon yaptı. Ameliyatı yapan Prof. Dr. Erhan Yılmaz, hatayı kabul edip Varol’dan özür diledi. Varol, doktor ve personel hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu.


Elazığ’da Eğitim Araştırma Hastanesi’nde taşeron şirkette temizlikçi olarak çalışan 4 çocuk annesi Nazmiye Varol, dizindeki rahatsızlık nedeniyle 20 Mart günü gittiği Fırat Üniversitesi Hastanesi’nde MR’ı çekilip sağ dizinde menisküs olduğu saptandı. 23 Mart günü hastaneye yatırılan Varol, bir gün sonra Fırat Üniversitesi Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erhan Yılmaz, tarafından ameliyat edildi. Sabah girdiği ameliyatta verilen narkozun etkisi geçtikten sonra kendisine gelen Varol, menisküs teşhisi konulan sağ dizi yerine sol dizinden ameliyat edildiğinin farkına vararak, durumu doktorlara anlattı. Bunun üzerine Varol, yeniden narkoz verilerek aynı gün bu kez sağ dizinden ameliyat edildi.

Sol dizindeki menisküs nedeniyle yattığı hastaneden iki dizine de ameliyat yapılan Nazmiye Varol, ilk ameliyattan sonra narkoza alınmadan önce kendisine veya çocuklarına herhangi bir belge imzalatılmadığını, hatta çocuklarını aramak için telefonu açmasına bile izin verilmediğini öne sürdü. Varol şunları söyledi:

"Ameliyattan çıktıktan sonra fark ettim sağ dizimi değil, sol dizimi ameliyat etmişler. Ben kendime geldiğimde sordum, siz benim hangi ayağımı ameliyat ettiniz dedim. Bana, sol bacağımı ameliyat ettiklerini söylediler. ’Ama benim sağ bacağım rahatsızdı, sol bacağım değildi’ dedim. ’Neye dayanarak sol bacağımı ameliyat ettiniz?’ diye sordum. ’Ne MR var, ne de bir ağrım var sol bacağımla ilgili, hiçbir sorunum yok’ dedim. Bana, ’senin sol bacağın da kötüymüş şunu yaptık, bunu yaptık’ dediler. Benim sözlerim karşısında doktorlar konuştular, epey bir telaş oldular. Sonra geldiler daha kendime gelmeden ikinci bir anesteziye aldılar ve sağ bacağımdan beni ameliyat ettiler. Sabah saat 08.10’da girdim ve saat 13.30’da çıktım. Ben sol dizimde menisküs olduğunu bilmiyordum. Çünkü hiçbir şeyim yoktu. Hiç bir filmim yok, tahlilim yoktu. Neden ameliyat oldum, onu bile bilmiyorum. Doktorun biri geldi, ’Abla 5- 6 ay sonra önünüze farklı bir menisküs olarak gelecekti. Sol dizin çok kötüydü, kireçleme vardı. Yok bu vardı, şu vardı’ deyip durdu."

PROF. DR. YILMAZ: ÖZÜR DİLERİZ HATA ETTİK


Ameliyatı yapan Prof. Dr. Erhan Yılmaz’ın, ameliyat sonrası hata yaptıklarını ve bu yüzden kendisinden özür dilediğini anlatan Nazmiye Varol şöyle devam etti:

"Doktor, ’özür dileriz’ dedi. Yani bu özürle telafi edilecek bir şey değil. Belki benim dizim kapak ameliyatı olabilirdi, kesilme ameliyatı olabilirdi, kırık ameliyatı olabilirdi. Yani benim dizimi göz göre göre, bilgim ve isteğim dışında ameliyat ettiler. Nasıl böyle bir şey yaptılar? Doktorum Erhan bey geldi, ’Nazmiye Hanım çok çok özür dilerim. Ben gittim ameliyathaneye senin sol dizini boyamışlardı. Ben de hemen ameliyata başladım’ dedi. ’Başladığın zaman benim başucumda dosyam var, MR’ım var, bilgilerim var, neden onlara bakmadan, sol dizimi ameliyat ettiniz’ Erhan Bey dedim. Erhan bey de, ’Böyle bir yanlışlık yaptık özür dileriz, kusura bakmayın, hakkınızı helal edin’ dedi. Bu grup çalışması nasıl bir şeydir, ben anlamadım. ’O dizin kötüydü, daha kötü olacaktı, ya da 3- 5 ay sonra menisküs olacaktı, yok yırtığı vardı’ dediler. Tamam yaptın ama senin elinde MR yok, sen nasıl yaptın bunu? Neye güvenerek beni hemen ikinci bir anesteziye aldın? Belki ben o ameliyattan çıkamayacaktım. Nasıl cevap vereceklerdi çocuklarıma? Ben orada zaten narkozdan uyanmamışım bir imzam yok, çocuklarıma sorulmadı, tekrar beni ikinci bir anesteziye aldılar. İmza alınmadan ikinci bir ameliyata girdim. Ameliyata girmeden çocuklarıma, ablama haber vermek için bir telefon istedim onu bile vermediler."

SAVCILIĞA ŞİKAYET ETTİ 

Tüm bunlar yaşanırken çocuklarının ameliyathane önünde merakla beklediğini ve onlara herhangi bir bilgi verilmediğini savunan Varol, bu skandalı yargıya taşıdığını anlattı. Yaşadıkları ile ilgili Fırat Üniversitesi Hastanesi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunan Varol şöyle konuştu:

"Yargıya gittim, şikayetçi oldum. Yargıya güveniyorum. Adalet yerini bulacak. Türkiye Cumhuriyeti adaletine güveniyorum. Bu yanlışlar bir şekilde durdurulmalı. Bu yanlışlığı kim yapmışsa faturasını ödemeli. Bu ameliyat büyük bir ameliyat da olabilirdi. Nasıl bir şeydir hiç anlamadım. Bazen duyuyorduk böyle şeyleri, şaka gibi geliyordu. Ama yaşayan bunu biliyor, hala üstümden atamadım."

AMELİYATI YAPAN PROFESÖR, ASİSTANLARI SUÇLADI

Ameliyatı gerçekleştiren Prof. Dr. Erhan Yılmaz, artroskopik cerrahi yönteminin tanı amaçlı olarak kullanıldığını ifade ederek şunları söyledi:

"Söz konusu hastamızı araştırma görevlileri ameliyata hazırlamışlardı. Üniversitelerdeki sistemler zaten böyle işler. Araştırma görevlileri vakaları ameliyata hazırlarlar, bize haber verirler. Biz ameliyata gireriz. Bu hastamızda da böyle olmuştu. Hasta ameliyata hazırlanmış, söz konusu ameliyat yapılacak dizi boyanmış, hazırlanmıştı. Ben de artroskopik cerrahi ile dizine girdim ve diz oldukça kötüydü, temizleyip ameliyattan çıktım. Ameliyattan sonra hasta ameliyat edilecek olan dizinin sağ dizi olduğunu söyledi. Özür diledim, sonra sağ dizindeki ameliyatı da gerçekleştirdik. Her iki dizindeki menisküs yırtıkları temizlendi. İlk defa başımıza böyle bir olay geldi. Büyük bir olay değil, iki küçük kesi ile gerçekleştirilen bir müdahale."

Şahismail GEZİCİ/ELAZIĞ, (DHA)

30 Mart 2015 Pazartesi

Kanserin 16 belirtisi

Kanserle Savaş Haftasında Hisar Intercontinental Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Bekir Öztürk’le kadınlarda görülen kanserlerin 16 belirtisini konuştuk.


1. Memede görülen değişiklikler

En çok memede görülen kitleler kanserin habercisi gibi bilinse de memedeki her kitle kanser olduğunuz anlamına gelmez. Ancak her ay düzenli olarak meme muayenenizi yapmanız erken teşhis ve tedavi için çok önemlidir. Meme bölgenizdeki cildinizde donuklaşma, meme başının içe dönmesi, meme başı akıntısı, kızarıklık ya da meme derinizde farklılık gördüğünüzde mutlaka hekiminize başvurun. Hekiminiz mamografi başta olmak üzere tetkikler isteyebilir.

2. Şişkinlik

Yediklerinize dikkat ettiğiniz halde nedenini bilmediğiniz bir şişkinlik problemi yaşıyorsanız buna bir de kilo kaybı ve kanama eşlik ediyorsa mutlaka hekiminize başvurun. Sabit şişkinlik bazen yumurtalık, mide ya da yutak borusu kanseri anlamına gelebilir. Sorunun nedenini aramak için pelvik muayene, endoskopinin yanı sıra kan testleri ve ultrason muayenesi de yapılabilir.

3. Adet dönemi arasında görülen kanamalar

Adet döneminde olmadığınız halde devam eden lekelenme şeklinde bir kanamanız söz konusuysa mutlaka kadın doğum uzmanınıza başvurun. Bu kanamanın birçok nedeni olabilir. Doktorunuz endometriyal kanser (rahim zarı kanseri) riskini ekarte etmek için sizden tetkikler isteyecektir. Menopoz dönemine girdiğiniz halde kanamanız varsa mutlaka gecikmeden hekiminize başvurun

4. Cilt değişiklikleri

Benlerinizde son dönemlerde boyut, şekil ve renk değişikliği gibi cilt kanserinin de belirtisi olan değişiklikler mutlaka göz ardı edilmeden hekime başvurulmasını gerektirir. Kapsamlı bir tetkik ve belki de biyopsi yaptırmanız gerekebilir.

5. Dışkıda kan

Hemoroid ya da anal fissürden (anal çatlak) kaynaklanan kanamalar en fazla bir veya iki gün sürer. İki günden fazla süren bir kanama söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurmanız gerekir. Çünkü kanlı dışkı hemoroidin yanı sıra kolon ve rektum kanserinin; kanlı idrar ise mesane ve böbrek kanserinin ilk belirtisi olabilir.

6. Lenflerde görülen şişlikler

Lenf düğümleri vücudun etrafında küçük, fasulye şeklindeki bezelerdir. Vücutta görülen enfeksiyonlarda şişmeleri doğal kabul edilir. Ancak lösemi ve lenfoma gibi bazı kanser türleri de lenf bezlerinin şişmesine neden olabilir. Eğer yumru şeklinde ve bir ay veya daha fazla süredir var olan lenf şişliğiniz söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurun.

7. Yutkunma problemleri

Ara sıra görülen yutkunma problemleri için endişelenmenize gerek yoktur. Ancak kusma ya da kilo kaybının yanı sıra görülen bir yutkunma probleminiz varsa mutlaka hekiminize başvurun. Hekiminiz boğaz, yutak borusu veya mide kanseri varlığı olup olmadığını kontrol etmek için tetkikler isteyebilir.

8. Diyet yapmadığınız halde kilo veriyorsanız

Diyet ve egzersiz alışkanlıklarınızda herhangi bir değişiklik yapmadığınız halde 5’ten fazla kilo kaybetmeye başladıysanız ve buna engel olamıyorsanız mutlaka hekiminize başvurun. Stres ve tiroid kilo vermenin önemli bir nedeni olsa da ani kilo kaybı pankreas, mide ve akciğer kanserlerinin de belirtisi olabilir. Doktorunuz bir CT taraması gibi, kan testleri ve görüntüleme testleri dahil testler isteyebilir.

9. Mide yanması

Çok fazla yemek, Alkol veya stres ciddi mide ekşimesine neden olabilir. Mide yanması ve ekşimesi problemi nedeniyle diyetinizi değiştirdiğiniz halde sıkıntılarınız devam ediyorsa mutlaka hekime başvurun. Mide yanması mide, boğaz ve yumurtalık kanserinin habercisi olabilir.

10. Ağızda değişiklikler

Eğer sigara içiyorsanız, ağız içinde veya dudaklarda beyaz ya da parlak kırmızı lekeler görülmesi ağız kanserinin habercisi olabilir. Testler ve tedavi hakkında doktorunuza veya diş hekiminize danışın

11. Yüksek ateş

Bir türlü düşmeyen ve nedeni belli olmayan yüksek ateş lösemi ya da başka bir kan kanserinin habercisi olabilir. Bu nedenle düşmeyen ve sık yineleyen ateşiniz varsa mutlaka hekiminize başvurun.

12. Yorgunluk

Hayat telaşı içindeki yorgunluğunuz dinlendiğiniz halde bir türlü geçmiyorsa; dışkıda kan, kilo kaybı gibi buna eşlik eden bulgular da söz konusuysa mutlaka hekiminize başvurun.

13. Öksürük

Çoğu öksürükler 3 ila 4 hafta içinde kendi kendine biter. Eğer sigara içiyorsanız veya nefes darlığı probleminiz varsa bu süre daha da fazla olabilir. Öksürdüğünüzde kan geliyorsa ihmal etmeyin ve mutlaka hekiminize başvurun. Öksürük, özellikle kanlı öksürük akciğer kanserinin en sık görülen belirtisidir.

14. Ağrı

Kanser ağrıya neden olmaz. Ama devam eden ağrı kemik, beyin ya da diğer kanserlerin habercisi olabilir. Bir ay veya daha uzun süren ve nedeni açıklanamayan ağrılarınız için mutlaka hekiminize başvurun.

15. Karın ağrısı ve depresyon

Çok nadir olarak görülse de karın ağrısı ve depresyon; pankreas kanserinin bir arada görülen belirtileridir.

16. Çamaşır değiştirecek kadar terleme

Tiroid bezinin fazla çalıştığı durumlarda olabildiği gibi lenfoma gibi hastalıkların da belirtisi olabilir. Bu nedenle mutlaka detaylı muayene için hekiminize başvurun.

(milliyet.com.tr)

Ses hijyeni için bol su tüketin

Üsküdar Üniversitesi’nde düzenlenen Ses Terapisi Toplantısı’nda ses hastalıkları ve ses bozukluklarının tedavi yöntemleri konunun uzmanları tarafından masaya yatırıldı.

Milliyet'in haberine göre; Ses hijyeni sağlamanın ilk şartının bol su içmek olduğunu vurgulayan Dil ve Konuşma Terapisti Maral Yeşilyurt, “Bunun yanı sıra konuşurken uygun perde kullanmaları, çok bağırmamalarını tavsiye ediyoruz. Ses hijyeni için ayrıca sigara, Alkol, çay, kahve, kafeinden uzak durmak gerekiyor. Bitki çaylarının da ses hijyenine hiç bir katkısı yoktur. Ses hijyeni için bol bol su teketilmelidir.” dedi.

Davranış Bilimleri ve sağlık alanında Türkiye’nin ilk ve tek tematik üniversitesi olan Üsküdar Üniversitesi çatısı altında kurulan Dil ve Konuşma Terapisi Araştırma ve Uygulama Merkezi (ÜSESKOM) ve Ses Konuşma ve Yutma Bozuklukları Derneği (SKYBD) tarafından Ses Terapisi Toplantısı düzenlendi.

Üsküdar Üniversitesi NP Altunizade Polikliniği Dil ve Konuşma Terapisi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte Dil ve Konuşma Terapistleri buluştu.

Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Zelka, ÜSESKOM Müdürü Prof. Dr. Ahmet Konrot ve SKYBD Başkanı Doç. Dr. Kürşat Yelken’in açılış konuşmalarını yaptığı toplantıda Op. Dr. Elad Azizli “Fonasyon ve Solunum Fizyolojisi”, Doç. Dr. Kürşat Yelken “Ses Hastalıkları Sınıflandırılması ve Ses Terapisi”, Op. Dr. Sevtap Akbulut, “ Ses Terapisinde Fleksible Larengeal Endoskopi ve Videolarengostroboskopi” başlıklı konuşma yaptı.

Ses hijyeni sağlamanın ilk şartı bol su içmek

Toplantıda ayrıca Dil Konuşma Terapisti Maral Yeşilyurt ve Şan Eğitmeni Özlem Mutlu tarafından “Ses Hijyeni, Ses Terapisinde ve Profesyonel Seste Nefes Egzersizleri” eğitimi verildi. Maral Yeşilyurt, ses terapisi ile amacın ses hijyeni sağlamak için yanlış davranışların ortadan kaldırılması olduğunu vurguladı.

Ses hijyeni sağlamanın ilk şartının bol su içmek olduğunu vurgulayan Maral Yeşilyurt, “Bunun yanı sıra konuşurken uygun perde kullanmaları, çok bağırmamalarını tavsiye ediyoruz. Yetişkinlerin günde 2-2,5 litre çocukların ise 1-1,5 litre su içmelerini tavsiye ediyoruz. 10 dakikada 1-2 yudum içilmesini öneriyoruz. Ses hijyeni için ayrıca sigara, alkol, çay, kahve, kafeinden uzak durmak gerekiyor. Bitki çaylarının da ses hijyenine hiç bir katkısı yoktur. Ses hijyeni için bol bol su teketilmelidir.” dedi.

Dil Konuşma Terapisti Ayşegül Zencir Şen “Phonatory Aerodynamic System (PAS), Yrd. Doç. Dr. Esra Ertan “Ses Bozukluklarında Değerlendirme”, DKT Gayem Köprücü, “Rezonat Ses Terapisi” ve “Vokal Kord Paralizisinde Ses Terapisi”, DKT Serkan Bengisu ise “Ses Terapisinde Fasilitasyon Teknikleri” başlıklı sunumlar yaptı.

Ay çekirdeği diyabeti önlüyor

Ay çekirdeğinin düzenli olarak tüketilmesi, diyabetin önlenmesinde ve yönetiminde olumlu etki edebiliyor.


Şekersiz şekerlemelerden, düşük karbonhidratlı makarna ve sonu gelmeyen tavuklu akşam yemeklerinden sıkıldınız mı? Diyabetli olmak, diyetinizin sıkıcı olması gerektiği anlamına gelmiyor. Aslında tam tersi olmalı. Çeşit, damak tadınızı cezbeder ve vitaminler, besin bileşenleri ve antioksidanları sağlıklı bir denge içerisinde tüketmenizi sağlar.

Diyabet için standart bir beslenme şekli yoktur ve kişiye göre değişmektedir. Bu yüzden bir diyetisyenin tavsiyesine göre kişiye özel beslenme düzeni oluşturulmalıdır. Yine de, günlük kalori alımı genel olarak şu şekilde tavsiye edilmektedir:

- Günlük kalorinin yüzde 25-35’i yağlardan sağlanmalıdır. Doymamış yağlar, en sağlıklı yağ tipleridir.

- Karbonhidratlar günlük kalorinin yüzde 45-65’ini karşılamalıdır.

- Protein, günlük kalorinin yüzde 12-20’sini karşılamalıdır.

- Lifden zengin besinler daha az kalori içerir. Kabızlık gibi sindirim sistemi problemlerine iyi gelir, düşük glisemik indekse sahiptir, kan şekeri kontrolünü sağlar, kilo vermeyi kolaylaştırır ve diyabet riskini azaltır. Bu nedenle meyve, sebze, tam tahıl ve ay çekirdeği ürünleri gibi lif açısından zengin besinleri tüketebilirsiniz.

Neden Ay Çekirdeği

Ay çekirdeği lif içeriği zengin, önemli vitaminler ve minerallerle dolu, hafif bir atıştırmalıktır. Ay çekirdeğini eşsiz kılan besin bileşenleri arasında zengin lif ve çoklu doymamış yağ, bakır, E vitamini, selenyum, magnezyum ve cıva yer almaktadır. Ay çekirdeğinin 28 gram danesinde yaklaşık 4 gram lif ve 6 gram protein vardır.

En iyi özelliği ise, ay çekirdeğinin toplam yağ oranı yüksek olmasına rağmen, araştırmacıların diyabetle mücadelede en iyi yağ türü olduğunu belirttikleri “çoklu doymamış” yağ içermesidir. Diyabet açısından bu kadar olumlu besin bileşeninin varlığı ve birlikteliği, yaygın gıdalarda çok nadiren bulunabilir. Optimum Yaşam Kalitesi Kurucusu Uz. Dyt. Nesrin Eriş / PembeNar

Bu belirtiler otizm habercisi

Üsküdar Üniversitesi ile Otizm Federasyonu’nun ortaklaşa düzenlediği 2. Ulusal Otizm Günleri Paneli, Üsküdar Üniversitesi’nde yapıldı.

Panelde konuşan uzmanlar, otizmin erken dönemde teşhisinin, otizmli çocukların eğitimi ve topluma kazandırılması için önemine dikkat çekti.

Otizmin, yeni doğan bebeklerde ikinci aydan itibaren göz teması kurmamasıyla teşhis edilebildiğini hatırlatan uzmanlar, özellikle anne-babalara bebeklerini çok iyi gözlemlemeleri uyarısında bulundu.

Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı 2.Otizm Günleri’nin açılış konuşmasını Otizm Federasyonu Başkanı Veysel Şahin, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Zelka yaptı. Panelde konuşan, Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Özgür Yorbik, Otizm de erken tanının önemli olduğunu söyleyerek, “Otistik çocuğa müdahale edilmesi ve eğitilebilmesi için erken tanı büyük önem taşıyor. Bunun için de en büyük görev aileye düşüyor” dedi. Prof. Dr. Yorbik, şunları söyledi:

“Otizm ailenin duygusal, toplumsal ve ekonomik günlük yaşantısını etkileyen bir durum. Bir beyin hastalığı olan otizmin ne yazık ki tıbbi bir tedavisi yok. Ancak erken tanı ile otistik çocuk, uygun birebir eğitim ile kendi başına bazı işleri yapabilecek hale getirilebiliyor.

Bazı durumlarda da çocuk aldığı eğitim ile neredeyse bu hastalığı yok edecek düzeye gelebiliyor, ancak tamamen iyileşmesi mümkün olmuyor. Bizim yapacağımız tek şey erken tanı ile eğitime bir an önce başlamak ve yol almak. Bunun için de özellikle anne-babanın ikinci aydan itibaren bebeği çok iyi izleyip, otizm işaretleri taşıyıp taşımadığını araştırmaları gerekiyor. En önemlisi de göz teması.

Bebek başta annesi olmak üzere karşısındaki kişiyle göz teması kurmaz. Gözleriyle bir şeyi takip etmez, seslere tepki göstermezler.” Yorbik aşağıdaki belirtilerin otizmi ele verdiğini söyledi.

Bebeklerde bu belirtiler otizmi ele veriyor!

-Göz teması kurmaz, seslenmeye tepki vermez.

-Kayıtsızdırlar, duymuyormuş gibi davranırlar.

-Sosyal gülümseme yok, sarılmazlar.

-Taklit etmezler, Oyun oynarken bir senaryo ile oyun kurmazlar. Dönen bir şeyi saatlerce takip edebilirler.

-Ayak parmakları üzerinde ve kendi etraflarında dakikalarca dönebilirler. Anlamsız vücut hareketleri yaparlar.

-Anlamsız sesler çıkarır, aynı kelimeyi defalarca anlamsız şekilde tekrarlayabilirler. Konuşma becerileri yoktur.

-Yaşıtları ile oynamazlar, annesi ayrıldığında kayıtsızdırlar.

-Parmağı ile işaret etmezler. İlgisini çeken bir eşyayı işaretle istemezler.

Panelde konuşan Tohum Otizm Vakfı Eğitim Direktörü ve Okul Müdürü Prof. Dr. Binyamin Birkan da Otizmde Özel Eğitim ve Ailelerin Bilinçlendirilmesi konusunun önemine değindi. Prof. Dr. Birkan, erken tanı ile birebir başlayan eğitimin, çocuğun birçok şeyi öğrenerek, yaşam kalitesinin düzeltilmesini sağladığını kaydetti.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölüm Başkanı ve ÜSESKOM Müdürü Prof. Dr. Ahmet Konrot da otizmde dil ve konuşma bozukluklarını anlattı.

Prof. Dr. Konrot, otistik çocuğun, konuşmanın ne işe yaradığını anlamadığı için konuşarak iletişim kurma ihtiyacı hissetmediğini, bu nedenle konuşmadığını söyledi. Konrot “Otistik çocuk bazı anlamsız, bağlam dışı sözcükler çıkarabiliyor. Ya da saatlerce bir konu üzerinde monolog şeklinde konuşabiliyor.

Sözcükleri kolay öğreniyor, erken yaşta okuyor ama okuduğunu anlayamıyor. Otizmde, gecikmiş konuşma, ses bozuklukları ve düşüncesini ifade edememe gibi durumlar görülebilir. Ancak bazen de otistik çocuklar, müzik matematik gibi konularda da üstün yetenekler sergileyebiliyorlar” dedi.

26 Mart 2015 Perşembe

Gece nefesi durdurup, uykuda öldürüyor

Uyku apnesi düşündüğünüzden daha tehlikeli bir hastalık olabilir. Uykuda nefesin durmasına sebep olan uyku apnesi, beslenme alışkanlıkları ve kilo problemiyle yakından alakalı.

Peki uyku apnesi nedir?

Uyku apnesi; uyku sırasında nefes kesilmesi oluşan ciddi bir uyku bozukluğudur. Normalde üst solunum yollarını kontrol eden kaslar (boğaz ve gırtlağı çevreleyen kaslar) uyku esnasında gevşerler. Eğer bu gevşeme çok fazla olursa üst solunum yolları daralır ve solunum esnasında giren çıkan havanın titreşimleriyle “horlama” sesleri oluşur. Solunum yollarında oluşan bu engel nedeniyle akciğerlere yeteri kadar hava girişi olmaz. Uyku sırasında hava akımının kesilmesi en az 10 saniye sürer ve bir saat boyunca 10 sayısının üstüne çıkarsa klinik olarak anlamlı hale gelir. Bu durumuna “apne” adı verilir. Bu durumda gece boyunca vücut ve beynin yeteri kadar oksijenlenemez. Oksijenlenme eksikliği gün içinde pek çok fonksiyonu etkiler. Her gece tekrarlayan bu durum kişinin yaşantısını etkiler: uykunuzu bozar; sabah yorgun, sersem gibi, uykunuzu alamamış uyanırsınız, gün içinde genel yorgunluk, isteksizlik hissedersiniz, bu durumlar yaşam kalitenizi, iş hayatınızı, sosyal ilişkilerinizi etkiler. Bu durum tedavi edilmez ise pek çok ciddi hastalığa neden olabilir.

Neden; uyku apnesi ciddi bir risk oluşturur?

Apne esnasında vücut azalan hava geçişini artırmak için çaba sarf eder. Hayati organlara oksijen gönderebilmek için mücadele verir. Uyku sırasında beyin kişiyi uyararak bu tıkanıklık durumundan çıkmasını sağlar. Bu durum ve döngüler gece boyunca devam eder gider. Bazı şiddetli durumlarda bu kısır döngü kırılamaz ise uykuda ölüm olur. Bu nedenle gece uykuda ölümlerin 2. En büyük sebepleri arasındadır. Hani halk arasında sıklıkla kullanılan bir söz vardır: ‘’ aslan gibi adamdı, hiçbir şeyi yoktu uykuda ölmüş’’ bu kelime aslında uyku apneli kişiyi anlatmaktadır. Araştırmalar horlama ve uyku apnesinin çok ciddi hastalıklar ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Eğer tedavi edilmezse, uyku apne hipertansiyon, inme, aritmi, kardiyomiyopati (kalp kas dokusunun genişlemesi), kalp yetmezliği, kanser, cinsel sorunlar, diyabet, obezite, kalp krizi gibi bir dizi hastalığa ve sağlık sorunlarına neden olabilir. Buna ek olarak, uyku apnesi çocuklarda ve ergenlerde, işle ilgili kazalar ve motorlu taşıt kazaları yanı sıra okul ve akademik başarısızlıklardan da sorumlu olabilir.

Uyku apnesinin belirtileri nelerdir?

Uyku apnesi bebekler ve çocuklar ve özellikle de elli yaşın üzerinde ve aşırı kilolu olanlar da dahil olmak üzere her yaştan, insanı etkileyebilir. Uyku apnesi olan hastalarda Bazı fiziksel ve klinik özellikler sık görülür. Bunlar aşırı kilo, geniş boyun ve burun tıkanıklığı, düşük yumuşak damak, iri küçükdil, bademcikler, ya da küçük bir çene gibi üst solunum yolu çapını azaltan yapısal anormalliklerin biri veya birkaçı tıkanıklık oluşturarak bazı belirtiler verir. Bunlar;


• Horlama ile beraber nefes durmaları (apne)
• Gündüz aşırı uyku hali
• Nefes darlığı ya da uyku sırasında boğulma hissi
• Huzursuz uyku
• Gün içinde yorgunluk, sabah Baş ağrısı ile kalkmak
• Konsantrasyon eksikliği ve zihinsel faaliyetlerde odaklanma sorunu
• Unutkanlık
• Sinirlilik, Duygu durum bozuklukları (depresyon veya anksiyete)
• Yüksek kan basıncı ( hipertansiyon)
• Geceleri Göğüs ağrısı
• Depresyon
• Aşırı kilo problemi, kilo verememek, kalın boyun
• Cinsel işlev bozuklukları
• Gece sık tuvalete kalkma ve uyku bölünmeleri, gece terlemeleri

Ne yapmalı?

Uyku apnesi (OSAS- tıkayıcı uyku apne hastalığı) ciddi bir durumdur ve bireyler sorunlarının olduğunu fark etmeyebilirler. Kişiler bu durumlarını gün içi işlerinden dolayı yoğunluğa bağlarlar ve bu durumu doktora gitme nedeni olarak düşünmezler. Eşiniz veya size yakın birisi yüksek sesle horladığınızı ve uykuda sık nefesinizin durduğunu, nefes nefese kalıp aniden uykunun bölündüğünü fark ederse, sorun büyük demektir. Yapılacak tek şey vardır, bu konuda uzmanlaşmış hekim bulmak.

Ne gibi tedaviler uygulanır?

Öncelikle yapılan detaylı muayenede tıkanıklığa neden olan bölge tespit edilir. Hastadan alınan bilgilerinde eşliğinde uyku apnesi düşünülüyorsa; polisomnografi adı verilen uyku testi yapılır. Bir gece boyunca yapılan bu testen elde edilen sonuçlarla uyku apnesinin derecesi tespit edilir. Tam tanı ve uyku apnesinin yani tıkayıcı uyku apnesinin tanısı konan kişide tedavi süreci planlanır. Hekimin yaşam tarzı ile ilgili bir takım önerileri dikkate alınır. Uyku apnesinin derecesine göre kişiyi tedavi edebilecek bir takım cerrahi girişim seçenekleri hastaya sunularak ameliyatına karar verilir. İleri derecede ve ameliyattan fayda sağlanamayacağı düşünülen hastaların uyumalarına yardımcı olacak cihazlar önerilir. Tabi ki tıkayıcı uyku apnesi olan kişinin hem hastalık hem de riskler açısından hayatı boyunca bir hekim kontrolünde olması gerekmektedir.

25 Mart 2015 Çarşamba

Hava kirliliği beyin kanamasına sebep oluyor

Küresel düzeyde yapılan bir araştırma hava kirliliğinin beyin kanaması tehlikesini artırdığını ortaya koydu.

Bilim insanları, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde hava kirliliğinde kısa erimli tırmanışların bile beyin kanaması vakalarında artışa yol açtığını belirtiyor.

Hava kirliliği ile beyin kanaması arasındaki ilişkiye ilişkin araştırma, daha önce hava kirliliğiyle kalp ve damar hastalıkları arasındaki ilişkiye dair çalışmaları izliyor.

İngiliz tıp uzmanları gelişmiş ülkelerde hava kirliliğinin daha düşük olmasına rağmen hala önemli bir tehlike oluşturduğunu kaydediyor.

İngiltere'nin bazı kesimlerinde 2010 yılında AB tarafından konmuş olan hava kirliliği sınırlarının aşıldığı ve bazı büyük kentlerde bu durumun en azından 2025'e dek sürebileceği belirtildi.

Avrupa Çevre Kuruluşu hava kirliliğinin önemli hastalıklara ve erken ölümlere yol açabileceğini vurgulamakta.

Edinburg Üniversitesi'nden bilim insanları 28 ülkeden 94 araştırmanın sonuçlarını inceledi ve hava kirliliğinin kısa süre için artmasının bile beyin kanaması vakalarını ve beyin kanamasından ölümleri artırdığını saptadı.

Hava kirliliğiyle beyin kanaması arasındaki ilişkinin en güçlü olduğu yerler düşük ve orta gelirli ülkelerde, halkın özellikle yüksek hava kirliliği yaşadığı günlerde oldupu kaydedildi.

Araştırmada kükürt dioksit, nitrojen dioksit ve karbonmonoksit gibi gazlarla PM 2.5 diye bilinen kurum zerreleri gibi havayı kirleten çeşitli maddeler incelendi.

Çalışmaya öncülük eden Dr. Anoop Shah, "Beyin kanaması ve hava kirliliği arasındaki bağlantı ile sigara alışkanlığı veya yüksek tansiyon gibi beyin kanaması tehlikesi yaratan unsurlar arasındaki fark, hava kirliliğinden tüm nüfusun etkilenmesi. Dolayısıyla yalnızca yüksek risk altında olanlar değil, genel nüfus daha büyük tehlike altında." dedi.

Bu araştırmaya maddi kaynak sağlayan İngiliz Kalp Vakfı, İngiltere hükümetinin hava kirliliği hedeflerine uymak için acil önlemler alması ve kalp ya da akciğer hastalarının yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerdeki hava kirliliği düzeyine dikkat etmeleri gerektiğini belirtti.

Domuz gribi nedir? Nasıl teşhis edilir?

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bugün itibari ile 30 vatandaşın domuz gribi nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi. Salgınla ve domuz gribi ile ilgili Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük merak edilenleri açıkladı.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, bugün itibari ile 30 vatandaşın domuz gribi nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi. Salgınla ve domuz gribi ile ilgili Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük merak edilenleri açıkladı.

DSÖ'YE GÖRE SON 50 YILIN EN ÖNEMLİ SALGINI

Dr. Ramazan Gözüküçük, domuz gribinin normalde domuzlarda görülen İnfluenza A adlı virüsün H1N1 alt tipinin mutasyon geçirerek insanlara bulaşmasıyla insandan insana geçen, yüksek ateş, öksürük ve boğaz ağrısı gibi semptomlarla seyreden son derece bulaşıcı bir solunum yolu hastalığı olduğunu belirterek, "2009 Mart ayında Meksika ve Amerika'da görülen ilk vakaların ardından Amerika'dan Avrupa'ya; Afrika'dan Asya'ya kadar tüm dünyaya yayılmış, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), hastalığın geniş çaplı salgın olduğu belirterek Pandemi düzeyini 6 olarak duyurmuştu. DSÖ'ne göre Pandemik İnfluenza H1N1 salgını son 50 yılın en önemli salgınıdır. 2015 yılında görülen vakalar, önceki yıllarda Aralık-Ocak aylarından farklı olarak Şubat sonu ve Mart ayına sarkmış durumda. Özellikle Avrupa ülkelerinde ve ülkemizde son haftada vaka sayıları artmış durumda" ifadelerini kullandı.

DOMUZ GRİBİ BULAŞMA YOLLARI

Dr. Gözüküçük, Domuz Gribi, mevsimsel gribin bulaşma özellikleriyle benzerlik gösterdiğini belirterek, "Domuz gribi kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen hasta insanların ağız ve burunlarına dokunup cep telefonu gibi eşyalara temas etmesi yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir. Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu gösterir" dedi.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ

Domuz Gribinin Belirtileri ilgili olarak Hisar Intercontinental Hospital Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük, "Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ateş, öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı, vücut ağrıları, baş ağrısı, titreme ve halsizlik görülür. Bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir" dedi.

DOMUZ GRİBİ TEŞHİSİ

Hastalık nasıl teşhisi ile ilgili olarak Dr. Gözüküçük, "Hastalığın teşhisi, burun akıntısı ve boğaz sürüntüsü gibi örneklerde virüsün genetik olarak saptanması veya kanda hastalığa karşı gelişen antikorların gösterilmesi ile konabilir. Ancak bu yöntemler zaman alıcıdır. Bir salgın sırasında genellikle klinik bulgular ile tanı koymak kolaydır. Ancak son yıllarda hızlı tanı testleri de geliştirilmiştir. Bu testler ile klinik örneklerden saatler içinde virüsün antijenleri saptanabilmektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir. Okul çağındaki çocuklar gibi kalabalık ortamlarda bulunanlarda hastalığa yakalanma oranı yüksek iken; yaşlılarda ve altta yatan kronik hastalığı olanlarda gribe bağlı ölüm oranı yüksektir. Her yaş grubunda tehlikeli olabilmekle birlikte özellikle küçük çocuklar, yaşlılar, kalp-akciğer-böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi hastalığı olan her yaştaki kişiler, AIDS, kanser gibi bir hastalık veya kemoterapi nedeniyle bağışıklık sistemi yetmezliği olan kişilerde hayati tehlike oluşturur. Akciğer komplikasyonları en sık görülen komplikasyonlarıdır. Grip sonrası gelişen zatürre, ölümlerin başta gelen nedenidir" dedi.

DOMUZ GRİBİ TEDAVİSİ

Domuz gribinin tedavisi ile ilgili olarak Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Ramazan Gözüküçük, "Hastalığın seyrini hafifletmede ve daha hızlı iyileşmeyi sağlamada Amerika Hastalık Kontrol Merkezi (CDC)'nin önerdiği ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlarla gribin yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir. Ancak bu ilaçlar, mutlaka doktor kontrolü ile kullanılmalıdır" ifadelerini kullandı.

ACİL TIBBI MÜDAHALE GEREKTİREN DURUMLAR

Dr. Ramazan Gözüküçük, çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumları şöyle açıkladı; "Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü, mavimsi cilt rengi, yeterince sıvı alamama, uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe, huzursuzluk, grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük".
Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumları ise Gözüküçük şöyle açıkladı: "Solunum güçlüğü veya nefes darlığı, göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç, ani baş dönmesi, şiddetli bulantı ve kusma".

GRİP AŞININ ÖNEMİ

Grip aşısıyla ilgili olarak Dr. Gözüküçük, "Mevsimsel influenza aşısını olmak yeterlidir, çünkü domuz gribi etkeni H1N1 de bu aşı içeriğinde bulunmaktadır. Grip aşısı; herkese tavsiye edilmekle birlikte özellikle hastalığın daha ağır seyretme riski olanlara ve işgücü kaybı nedeni ile hizmette aksamalara neden olacak gruplara yapılır. İnfluenza aşısı gereken riskli gruplar; 6 aydan 24 yaşa kadar olanlar, küçük bebeklere bakanlar, gebeler (gebeliğin her döneminde), 24-65 yaş arasında kronik hastalığı olanlar, 65 yaş üstü ve sağlık çalışanları olarak belirlenmiştir. Grip aşısı dünyada 50 yıldan daha uzun süredir üretilen bir aşı. Dolayısıyla dünyada bu konuda ciddi bir deneyim ve birikim var. Ancak aşı yerinde hafif kızarıklık, aşı yerinin hafif ağrıması gibi lokal yan etkiler olabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü bunları takip ediyor. Aşının kanser yaptığına dair söylenceler kesinlikle doğru değil. 65 yaş altı tüm nüfusun belli bir öncelik sırasına göre aşılanması gerekmektedir. Sıranın başında hastalığa en açık kesim olarak nitelenen 6 ay - 24 yaş arasındaki kişiler, hamileler, altta yatan kronik hastalığı olanlar, hastalıkla öncelikli karşılaşabilecek hizmet grupları; sağlık çalışanları, itfaiye, güvenlik görevlileri gibi meslekleri icra edenler yer alıyor" ifadelerini kullandı.

GRİPTEN KORUNMA YOLLARI

Gripten korunmak için yapılması gerekenleri açıklayan Gözüküçük; "Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kâğıt mendille kapatın. Kullandığınız mendili hemen çöpe atın. Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayın. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir. Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilir. Hasta kişilerle yakın temastan kaçının. Genel sağlığınıza dikkat ediniz. İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin. Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının" dedi.

SEYAHAT EDENLERE ÖNERİLER

Dr. Gözüküçük seyahat eden kişilere şu tavsiyelerde bulundu; "Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri gerekir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır."

Domuz gribinden ölenlerin sayısı 33 oldu

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, H1N1 virüsünden bugüne kadar ölenlerin sayısının 33 olduğunu söyledi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda grip vakaları ve gündeme ilişkin diğer konularda değerlendirmelerde bulundu.

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, H1N1 (domuz gribi) virüsünden bugüne kadar ölenlerin sayısının 33 olduğunu, bunların yüzde 60'ının da kronik hastalıkları bulunduğunu söyledi.

24 Mart 2015 Salı

Kemoterapisiz kanser tedavisi

İngiltere’de 28 hastanede uygulanıp kanser hücrelerini kemoterapiye gerek kalmaksızın etkisiz hale getirdiği belirlenen ‘Ibrutinib’ isimli ilacın, kemoterapinin yetersiz kaldığı bazı lemfoma hastalarında denenmesine karar verildi.

Londra’daki King’s College Hastanesi’nden Prof. Stephen Devereux, İngiliz Daily Mail gazetesine, “Kemoterapi kanser hücrelerini öldürüyor, ancak bu sırada sağlıklı hücreleri de öldürüyor ve birçok yan etkisi var. Bu ilaç sadece B hücrelerini hedef aldığı için yarattığı yan etkiler oldukça sınırlı. Ayrıca hastaların hastaneye gitmesi bile gerekmiyor” dedi.

21 Mart 2015 Cumartesi

Eğer kalçanız büyükse dikkat...

Organların boyunun hangi hastalıkların habercisi olduğuna ilişkin Atlanta'daki Emory Üniversitesi'nin yaptığı araştırmada ilginç sonuçlar çıktı; organların boyu, sağlık durumunu ve hastalık riskini belirlemeye yardımcı olabilir.

KÜÇÜK KULAK

"Çekici" görünse de küçük kulaklıların, egzama ve böbrek hastalıklarına daha sık yakalandığı belirlendi. Leicester Üniversitesi Hastanesi'nden George Murty, küçük kullaklarda, küçük kulak kanallarının bulunduğunu belirtti.

Kanalların, deriyle örtülü olduğunu ve birikintilerin atılması gerektiğini ancak küçük kulaklarda dışa atımın zorlaştığını, bu durumun da egzamaya davetiye çıkardığını vurguladı. Murty, küçük kulakların göz seviyesinin çok altında olmasının böbrek hastalıklarına işaret ettiğini ancak bunun sebebinin henüz bilinmediğini belirtti.

BÜYÜK DİL

Büyük dile sahip olanlarda uyku apnesinin daha sık görüldüğünü belirten Murty, dilin uyurken soluk borusuna doğru katlanarak hava kanalını tıkadığını, tıkanma küçükse horlandığını açıkladı.Tıkanmanın büyük olması halinde ise apnenin ortaya çıktığına, çoğu durumda kişinin 30 saniye nefesinin kesilebileceğine dikkati çekti.

BÜYÜK KALÇA

Büyük kalçalara sahip kişilerde hafıza kayıplarına daha fazla rastlandığı belirtildi.Araştırmacılar, biriken yağın beyne kanın gitmesini sınırlayarak hafızayı etkileyebileceğini ifade etti.Chicago'daki Northwestern Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı, 65-79 yaşındaki menopoza giren 8 bin 750 kadının katıldığı araştırma, büyük kalçalıların hafıza testi sonuçlarının daha kötü olduğunu gösterdi.

İŞARET PARMAĞI

İşaret parmağı, yüzük parmağından uzun olanların prostat kanserine yakalanma riskinin daha az olduğu görüldü.Depresyonun, rahimde maruz kalınan testosteron seviyesiyle bağlantılı olabileceği ileri sürüldü.Bilim adamları bunun, anne karnında maruz kalınan testosteron seviyesinden kaynaklanıyor olabileceğini, az testosterona maruz kalanların işaret parmağının daha uzun olduğunu belirtti.Alberta Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma ise genellikle kadınlarda olduğu gibi, işaret parmağı yüzük parmağından uzun erkeklerin daha depresif olduğunu gösterdi.

AYAK PARMAĞI

Ayakta ikinci parmağın baş parmaktan uzun olmasının acı verici ayak sorunlarına yol açtığı belirtildi.

DAR KALÇA

Dar kalçanın kalp hastalıklarının habercisi olabileceği belirltildi. Danimarka'da yapılan, yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı araştırma, dar kalçalıların kalp hastalıkları ve erken ölüm riskinin daha fazla olduğunu gösterdi.
Bu bölgede kas yoğunluğunun az olmasının kalp hastalıklarına yol açabileceği, insülin duyarlılığının da etkilenebileceği açıklandı.

BÜYÜK GÖZ

Büyük gözlülerin göz sorunlarıyla boğuşma riskinin daha fazla olabileceği ortaya çıktı. Standart göz boyunun 24 milimetre olduğunu belirten bilim adamları, gözlerin bundan 1 milimetre büyük olmasının bile görme bozukluklarına yol açabileceğini kaydetti.Uzman Trevor Rowley, normal boydaki gözün ışığı daha iyi alabildiğini vurguladı.

KISA BACAK

Kısa bacaklıların tip 2 diyabete yakalanma riskinin daha fazla olduğu belirlendi. Bristol Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, bacak uzunluğunun her 4,3 santimetre artmasının diyabet riskini yüzde 19 azalttığını gösterdi.
Hamilelikte annenin kötü beslenmesinin kısa bacaklı doğma ihtimalini artırdığı da belirtildi.

Hürriyet

20 Mart 2015 Cuma

Zatürreye bağlı ölüm riski artıyor

Soğuk havayla beraber vücut direncinin azaldığını belirten Medical Park Fatih Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Servet Kayhan, daha çok çocukları ve yaşlıları tehdit eden zatürreye karşı uyarılarda bulundu.

Son derece tehlikeli bir akciğer hastalığı olan zatürre, özellikle kış aylarında artış gösteriyor. Zatürre, bilimsel adıyla pnömoni, akciğer dokusunun iltihaplanması anlamına geliyor. En sık etkeni ise solunum yoluyla bulaşan bakteriler ve virüslerdir.

Kişiden kişiye bulaşabildiği gibi yakın temas sonrası enfeksiyon etkenleri el yardımıyla burun ve dudaklara, oradan da akciğerlere ulaşabilir. Solunum yoluyla mikroorganizmaların temasının önlenmesi için hastanın ve aynı ortamı paylaşması gereken kişilerin maske kullanımına ve el hijyenine çok dikkat etmesi gerekir.

Özellikle 65 yaş üstündeki kişiler ve kronik solunum yolu hastalığı (KOAH, astım, bronşektazi gibi) olanlar zatürre açısından çok daha risklidir. Bu kişilerde zatürrenin çok daha ağır ve hızlı ilerleyen formları daha çok görülmektedir. Ateş, kırgınlık hali, öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi yakınmalar başladığında mutlaka hekime başvurmak gerekir. Bazen 24 saat daha erken tedaviye başlanması bile hayat kurtarıcı olabiliyor. Zatürre kentlerde ve kış aylarında oldukça sık görülüyor.

Halsizlik ve ateş ilk belirtileri

Bakteriyel kökenli tipik pnömonilerde genellikle birkaç gün içinde başlayan öksürük, halsizlik ve beraberinde ateş meydana geliyor. Üşüme ve titreme ile başlayan ateş, gittikçe yükselebiliyor. Hastalığın yaygınlık derecesine bağlı olarak ise nefes darlığı hissedilebiliyor. Öksürük başlangıçta kuru olsa da daha sonrasında öksürükle beraber sarı renkli iltihaplı balgamla da karşılaşılabiliyor. Göğüs, sırt veya yan ağrısı şikayeti en sık izlenen bulgular arasında yer alıyor.

Sigara tedaviyi yavaşlatıyor

Sigara kullanımı yanı sıra kişide mevcut olan şeker, kronik kalp ve akciğer hastalıkları hem zatürre gelişimini kolaylaştırıyor hem de hastalığın daha ağır seyretmesine yol açıyor. Özellikle çocukluk çağındaki zatürrelerde D vitamini büyük önem taşıyor. Vücut direncini artıran gıdaların başında ise probiyotik içeriği zengin ev yapımı yoğurtlar ve kefir geliyor. Bunun yanı sıra selenyum, omega -3 ve özellikle A ve C vitaminleri de vücut savunmasında önemli rol oynayan beyaz kan hücrelerini aktive ederek etkili oluyor.

Zatürre aşısı

Zatüre hastalığı ölüme yol açan tehlike bir hastalık olduğundan bu hastalığın tedavisi kadar zatürreden korunmak da çok önemlidir. Yapılan aşıyla hastalığa, neden olan en sık mikroplardan birisi olan Streptokok bakterisine karşı bağışıklık kazanılır. Özellikle risk grubundaki kronik solunum yolu hastalığı olanlara, kalp hastalarına, Alkol ve sigara kullananlara, şeker hastalarına, 65 yaşın üzerindeki kişilere, dalağı amelidalağı ameliyatla alınmış olanlara ve bağışıklık sistemi zayıf olan hastalara mutlaka uygulanmalıdır.

Grip aşısı

Grip aşısı %70 ile %90 oranında grip (İnfluenza) virüsüne karşı bir bağışıklılık sağlar. Grip aşısı bağışıklık oluşturmadığı durumlarda bile özellikle yaşlı bireylerde gribe bağlı oluşabilecek ağır komlikasyonlar ı azalttığı bildirilmiştir. Özellikle yaşlılarda görülen zatüre, kalp krizi, felç ve ölüme kadar götüren hastalıklar için önemli ölçüde koruma sağlar.

Grip virüsü çok hızlı biçimde mutasyona yani bölünmeye uğrayarak kendinin şeklini ve yapısını değiştirir Her yıl değişik bir varyasyonda karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla bir yıl öncesinde saptanmış ve oluşabilecek grip virüslerine karşı hazırlanmış aşılar ancak o yıl için etkili olabilir bir sonraki yılda grip virüsü değişik bir yapıya bürüneceği için yeniden grip aşısına gereksinim vardır.

Sonuç olarak grip aşısı risk grubunda bulunan hamileler, 50 yaş ve üstü kimseler, kronik hastalığı bulunanlar, sağlık alanında çalışan doktor, hemşire ve sağlık personeline her yıl uygulanmalıdır.

Yetersiz su alımının vücuda zararları

Memorial Şişli Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu, “22 Mart Dünya Su Günü” öncesinde suyun yararları ve tüketilirken dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında bilgi verdi.

Artan nüfus, çarpık kentleşme ve alt yapı sorunları nedeniyle temiz suya ulaşma imkanı her geçen gün azalıyor. Ancak bilinçli ve doğru su tüketimi başta böbrekler ile karaciğer olmak üzere tüm organlar için hayati önem taşıyor.

Sihirli içecek su

İnsan vücudunun yüzde 70’e yakını sudan oluşmaktadır. Hücre içinde gerçekleşen bütün hayati metabolik olaylar ve vücudun bütün fonksiyonları yeterli miktarda suyun içilmesi ile sağlanabilmektedir. Vücutta taşıyıcı göreve sahip olan su, hücrelere besin ve oksijen taşırken atıkları da uzaklaştırmaktadır. Su ayrıca sıcak havalarda vücudu serin tutar, soğuk havalarda vücut izolasyonu sağlar. Eklemlerin kayganlığının sağlanması ve çeşitli biyokimyasal olayların oluşmasını da sağlamaktadır.

Su yerine çay kahve içiyorum demeyin

Gün içinde içilen çay ve kahveden alınan suyun yeterli olacağını düşünülerek, suyun vücuda olan olumlu etkisi göz ardı edilmektedir. Farklı içecekler kesinlikle suyun yerine geçmemektedir. Günde 1,5-2,5 litre su tüketimine önem vermek gerekmektedir.

Su “0” kaloridir ve mideye dolgunluk hissi verdiğinden kilo kaybına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda metabolizmayı hızlandırır. Düzenli su tüketmek, az yemek yemeyi ve su içme isteğinin devam etmesini sağlamaktadır. Sabah kalkar kalkmaz ve gece yatmadan içilen bir bardak su tokluk hissi açısından önemlidir. Su içerek idrarla yağ atma düşüncesi ise yanlış bir inanıştır. Suyun zayıflatıcı etkisi yağı yakmasından değil, verdiği tokluk hissinden kaynaklanmaktadır.

Yetersiz su alımı tüm vücudu vuruyor

Su yeterince tüketilmediğinde önemli sağlık sorunlarına neden olur. Vücudun en önemli yaşam kaynağı olan suyun eksikliğinde yaşanabilecek sıkıntılar şunlardır:

1- Günlük su ihtiyacının uzun süre giderilmemesi durumunda böbrekler kalıcı olarak zarar görebilmektedir.
2- Vücuda yeterli su alımı olmadığı takdirde vücuttan atılması gereken metabolik atıklar böbrek tarafından atılmamakta ve bu görevi karaciğer yapmaya çalışmaktadır. Bu durumda karaciğere daha fazla yük binmekte ve vücutta yağ depolanma oranı artmaktadır.
3- Ciltte kuruluk: En büyük organ deridir. Susuzluk nedeniyle ciltte meydana gelen kuruluk, kırışıklıklara neden olur. Ne kadar çok su tüketilirse, yaşlanma belirtilerini o kadar geç ortaya çıkar.
4- Vücut direncinin düşmesi: Gribe karşı da, vücut direnci için de susuzluğun bertaraf edilmesi çok önemlidir.
5- Hazımsızlık: Su tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinlerin sindirilmesinde görev alır.
6- Anne sütü azlığı: Su emziren kadınlarda, süt üretimini artırır, az tüketildiğinde de süt azalır ya da yeterli verim alınamaz.
7- Kalpte yorgunluk: Alınan sıvı miktarı yeterli ise kalbin çalışma hızı normal olacak ve ritm sorunları daha az yaşanacaktır.
8- Baş ağrısı, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğu az su tüketimi sonucunda oluşabilir.
9- Saç dökülmesi ve kepeklenme: Az su tüketimi saç derisi kuruması ile birlikte kepeklenmeye neden olabilir. Bu da saç derisinin tutulmasını azaltıp, saç dökülmelerine zemin hazırlayabilir.
10- Kabızlık: Sindirim sitemi daha yavaş çalışır ve kabızlık meydana gelebilir.
11- Kas krampları: Su, eklem sağlığımız için çok önemlidir. Eklemlerimizdeki özellikle hareketi sağlayan kıkırdak dokusunun su oranının yüksek olması gerekir. Bu oran azaldığında eklem hastalıklarına yakalanma riski artar. Su tüketimi ile kasların elastikiyeti artacak, bu da eklem ve kemik sağlığını olumlu etkileyecektir. Su tüketimi eklem sağlığı açısından faydalı olduğundan daha iyi bir egzersiz imkanı verecektir.
12- Düzensiz tansiyon: Uzun vadeli susuzluk ciddi problemlere neden olur. Tansiyon, kan dolaşımı, sindirim, böbrek görevleri ciddi olarak etkilenmektedir.

Suyun fazlası da zarar veriyor

Böbreklerin belirli bir oranda su atma kapasitesi bulunmaktadır. Böbreklerin su atma kapasitesinin üzerinde su tüketildiğinde atılamayan su, kanda birikerek, kandaki elektrolitlerin, kan hücrelerinde değişikliklere neden olmaktadır. Bu ise hücre içi ve dışı sıvıların dengesini bozarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.

Down sendromu, her 800 doğumdan birinde görülüyor

Down sendromu ortalama her 800 doğumdan birinde görülüyor. Normalde insan vücudunda 46 kromozom bulunurken, Down sendromlularda 47 kromozom bulunuyor.

Şişli Florence Nightingale Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü'nden Yrd. Doç Dr. Banu Yazıcı, tüm dünyada 6 milyon civarında Down Sendromlu birey yaşadığını belirterek, "Down sendromlu (mongolizim) gözlerinin çekik olmasısı nedeniyle bu isim verilmiş. Ancak günümüzde trizomi 21 olarak tanımlandırılabilir.trizomi çocukların birçok malformasyonu zeka geriliği,kalp ,sindirim sistemi bozuklukları ve bazı klinik bozuklukların da görüldüğü genetik bir hastalıktır. İnsan vücudu 46 kromozomdan oluşmaktadır, fetus yani oluşacak bebek ise 46 kromozomun 23'ünün anneden, diğer 23'ünün babadan almaktadır, ancak Down Sendromlularda 21. kromozom 2 değil üç tane olmaktadır" dedi.

Yazıcı, Down sendromlu bireylerin fiziksel özelliklerini şöyle sıraladı:

"Down Sendromlularda bazı belirgin özellikler mevcuttur,bunlar çekik gözler, gevşek vücut yapısı, basık burun kökü, kısa parmaklar, küçük ağız, kalın ense, üst göz kapağı fazladan çizgi, avuç içinde düz yatay tek çizgi, ayakta kısa beşinci parmak,baş parmağı ile ikinci parmak arası aralığının geniş olması sayılabilir bu özellikleri hepsi veya birkaçı görülebilir".

Down sendromluların yaşıtlarına göre daha yavaş büyüdüklerini belirten Yazıcı, "Zihinsel gelişimleri geriden gelmektedir. Bu gerilik yaş ilerledikçe daha belirgin olarak gözükmekte ancak uygun eğitim programları ile bu çocuklar pek çok başarıya imza atmakta ve toplum hayatı içinde anlamlı hayatlar kurabilmektedirler. Burada düzenli ve disiplinli bir eğitim programı ve bol tekrar en önemli faktördür" dedi.

Uygun eğitim programları ile bu çocuklar pek çok başarıya imza atabileceklerini belirten Yazıcı, "Zeka geriliği çok değişkendir genellikle az bir bölümü IQ:50-70 civarındadır ortalama 35-50 nadiren de IQ:20-35 görülebiliyor.Burada amaç DS'lu çocuğun kapasitesinin maksimum düzeyde kullanılabilmesi için uygun ve doğru zamanda yeterli eğitimin ve desteğin verilmesidir. Erken eğitim rogramları,fizyoterapi,dil terapisi,alternatif terapiler,oyun grupları gibi alternatif yöntemler aileler tarafından iyice değerlendirilimeli ve doğru kaynaklara ulaşılarak karar verilmelidir.

Zamanında ve doğru bir eğitimle bu bireyler lise ve hatta üniversite bile bitirebilmekte, hiç kimseye bağımlı olmadan hayatlarını sürdürebilmektedirler.DS bireyler genel olarak yaşıtlarından daha kısa boylu olurlar ,özellikle troid bezleri genellikle daha az çalıştığından dolayı metabolizmaları daha yavaş çalışır o yüzden doğru beslenme alışkanlıkları edinmezlerse ileriki yaşlarda obesite riskleri fazladır.

Kaslardaki güçsüzlük yüzden fizyoterapi desteğine ihtiyaç duyarlar. O yüzden bebek doğar doğmaz bir fizyoterapist ile temasa geçip ilerye yönelik destek programı hazırlamak gereklidir. DS lu bireylerin vüzut dirençleri düşüktür.vücut savunma mekanizmaları yani immun sistem defektleri olduğundan dolayı infeksiyonlara yatkınlıkları fazladır özellikle üst solunum yolu infeksiyonları,orta kulak iltihapları sık görülmektedir" diye konuştu.

Yazıcı, yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
"1-Tüm gebelere yaşı ne olursa olsun mutlaka Down Sendromu işe ilgili testleri yapılmalı.bu testler gebeliğin ilk üç ayında anne yaşı,bebeğin ense kalınlığı ve bir takım kan testleri bakılmalı.

2- Eğer bakılmadıysa gebeliğin ikinci üç ayında genel maternal ultrason yapılıp bir başka kan testi(yani dörtlü test) yağılmalıdır. Bu iki testin duyarlılığı yüzde 95'tir. Yüzde 5 yanlış pozitiflik verebilir.eğer annenin yaşı 35'in üzerinde ise anneye karnında bir iğneyele bebeğin amnion sıvısından genetik incelemesi veya koryonvillus dediğimiz bir parça alınarak genetik incelemeyle down sendromu tanısı yüzde 100 konmaktadır.

3- Netice alındıktan sonra eğer Down Sendromu riski varsa aileye uygun bir ortamda iki ebevyene birlikte bilgi verilir.

4- Doğumdan sonra karşılaşabilecekler hastalıklar veya gelişim süreci ile ilgili bilgi verilir ve ailenin kararına bırakılır.aile gebeliği sonlandırabilir veya devam etmek isteyebilir. Devam etmek isterse aleye genetik danışmanlık verilmelidir.

5- Doğum yapılacak hastanenin uygun koşulları olması gereklidir çünkü down sendromlu çocukarın doğumsal kalp problemleri çok sık görülmektedir bu yüzden mümkünse yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir hastanede doğum yapması uygun olacaktır.

6- Doğum yapıldıktan sonra aileye ilk olarak doğumu başarılı bir şekilde yaptığından dolayı tebrik etmek gerekir ve çocuk doktoru ve kadın doğumcusyla birlikte uygun bir dille aileye anlatılması önemlidir.

7- Bebeğin ilk muayenesi çocuk doktoru tarafından yapılmalı, daha sonraki evdeki bakımı konusunda aileye danışmanlık verilmelidir.

8- Bu bebeklerin beslenmesinde diğer bebeklerden farklı değildir,emmeler genellkle aktiftir,ilk 6 ay anne sütü önerilmektedir.ancak dil yapısı biraz büyük ve burun kökleri basık olduğundan daha uzun sürede ve yavaş beslenebilirler.

9- Beslenirken tıkanma veya akciğerlere kaçırma dolayısıyla tekrarlayan pnömoni(zatürre),gelişme geriliği, tekrarlayan solunum problemler,gastroözefageal reflü sık görülebilir.

10- Doğumsal kalp hastalıkları sık görülmektedir bu yüzden belirli periyodlarda bir çocuk kardiyologu tarafından ekokardiyografi çekilmesi özellikle doğumdan sonra gerekmektedir.

11- DS'lu çocuklarda göz problemleri çok sık grülmektedir,doğumdan sonra gözde kırmızı(red refleks) bakılarak katarakt varsa göz doktoruna yönlendirilmelidir.

12- İşitme kaybı görülmektedir.doğumdan sonra otoaccustik emısyon(OAE) yapılarak her iki kulakta işitme testi yapılmalı. DS 'lu bireylerde orta kulak infeksiyonları özellikle seröz otit çok sık görülmekte ve bu da işitme kaybına neden olmaktadır.İlk olarak doğumdan sonra yapılır testi geçmezse 3-6 ayda bir tekrarlanır.

13- Bu bebeklerin troid bezleri genellikle az çalışmaktadır,bu yüzden troid hormonu desteği almaları gerekebilir.troid hormonunun az çalışması kabızlık ve obesite için bir risk teşkil eder.6 ayda bir troid hormonunun kontrolü yapılmalıdır.

14- Doğumdan sonra dışkısını yapamaması ve karında şişkinlikle giden barsakların bir bölümündeki sinir yokluğuyla karakterize hirschsprung hastalığı yüzde 1 oranda görülmekle beraber yapılan muayene gözden kaçırılmamalıdır,eğer mevcut bulgular varsa bir çocuk cerrahına yönlendirilmelidir.

15- Ayrıca gluten enteropatisi denilen sindirim sisteminin gluten içeren buğday arpa gibi besinler alındıktan sonra ishal,uzun süren kabızlık,gelişme geriliği ile giden bir hastalık olan çölyak hastalığına yatkınlığı fazladır o yüzden yapılan sağlam çocuk muayenelerinde bu bulgular gözden geçirilmelidir.

16- DS'lu bireylerin vücut savunma mekanizması zayıf olduğundan dolayı alt solunum yolu hastalıkları da daha sık görülmektedir, bu yüzden bireylerin kalp hastalığı da beraber ise RSV virusüne karşı korunmaya alınabilir ve bu bireyler influenza (grip )aşısı yaptırması önerilmektedir.

17- Bireylerde boyun omuru pozisyonu önemlidir: yürüyüş bozuklukları,ellerini ve kollarını kullanamama,barsak düzeninin değişmesi,idrar yapma fonksiyonunun değişmesi,boyun ağrısı,boyunda sertleşme sayılabilir.Bu şikayetler varsa boyun grafisi çekilir ve bir çocuk beyin cerrahına veya çocuk ortopedistine yönlendirilir.

18- Otizm ve hiperaktivite riski fazladır bu bireylerin genellikle 2-3 yaşlarında gözlenebiliyor böyle bir durumda çocuk psikiyatrisine yönlendirilmelidir.

19- DS'lu bireylerin düzensiz diş yapısı ve geç diş çıkarma dönemi vardır ,diş gelişimi açısından diş hekimine yönlendirilebilinir.

20- Ergenliğe geçişte DS'lu bireyler vücutları ile ilgili bilgilendirilmelidir,jinekolojik bakımları önemlidir,üreme;ergenlik dönemi,cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı önlem ve özellikle istismara karşı ebeveynlere danışmanlık verilmelidir.

21- Dişi down sendromlu bir bireyin hamile kalması mümkündür ve yüzde 50 oranında down sendromu tekrarlama riski vardır,erkek DS'lu bireylerin genellikle üreme özellikleri yoktur ancak nadiren üreme özelliği görülebiliyor.

22- Down sendromlu bireylerde demir eksikliği anemisi (kansızlık) görülür bu yüzden sağlam çocuk kontrollerinde tam kan tahlili ve demir depolarına bakmak gerekmektedir, varsa demir takviyesi yapmak gerekmektedir.

23- Genellikle troid bezi fonksiyonu yetersizliğine bağlı ciltleri kuru olur,bir cildiyeye yönlendirmek gerekir". (milliyet.com.tr)

14 Mart 2015 Cumartesi

Ailede astım varsa çocukta risk yükseliyor

Dünyada yaklaşık 300 milyon insan astım hastası. Ülkemizde ise her 13-14 erişkinden birisi ve her 7-8 çocuktan biri astımlıdır. Alerji ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gül Karakaya astımı ve tedavisini anlattı.

Astım akciğer içi hava yollarında daralmaya neden olan ve krizler halinde seyreden müzmin bir akciğer hastalığıdır. Hava yollarındaki bu daralmanın nedeni mikrobik olmayan bir tür iltihap nedeniyle hava yolu duvarının şişmesidir. Bununla birlikte hava yollarında aşırı bir duyarlılık da vardır; yani normal bir insanın hava yolları maruz kaldığında hava yollarında kasılma ve daralma yapmayan sigara dumanı, parfüm, deterjan ve yemek kokusu gibi bazı etkenler astımlı kişinin hava yollarında aşırı tepkiye neden olarak hava yollarında daralma, ve bunun sonucunda öksürük krizi veya nefes darlığına yol açar.

ASTIM BELİRTİLERİNE DİKKAT!

En sık karşılaşılan astım belirtileri öksürük, nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve nefes alıp verirken ortaya çıkan hırıltı/hışıltı veya ıslık sesidir. Gece veya sabaha karşı genellikle bu belirtilerin şiddeti artar. Toz, kimyasal kokular, egzersiz ve soğuk gibi bazı etkenler bu belirtilerin ortaya çıkışını tetikleyebilir veya zaten var olan belirtilerin şiddetini arttırabilir.

ANNE BABA ASTIM İSE ÇOCUKTA RİSK ÇOK YÜKSEK

Her hastalıkta olduğu gibi astımın da ortaya çıkmasında etken olan bazı risk faktörleri vardır. Bunlar kişiyle ve çevreyle ilgili olmak üzere iki gruptur. Kişisel risk faktörleri içinde kalıtım yani genetik yapı, cinsiyet ve şişmanlık sayılabilir. Anne veya babanın birinde astım varken çocukta da astım olma olasılığı %30 iken, her iki ebeveynde birden astım varsa risk %60’a çıkar. Astım çocukluk döneminde erkeklerde daha sıkken erişkin döneminde kadınlarda daha sık görülür. Şişman kişilerin yağ dokusunda bulunan bazı hormon benzeri maddeler hava yollarındaki mikrobik olmayan iltihaba eğilimi arttırır. Çevresel risk faktörleri ise kalıtsal olarak yatkın bireylerde astımın ortaya çıkması ve ağırlığı üzerinde rol oynar. Bunlar alerjenler, tekrarlayan akciğer infeksiyonları, sigara dumanına maruziyet, bazı ilaçlar, iç ve dış ortam hava kirliliği ve beslenmedir.

NEFES TESTİ ASTIM TEŞHİSİ İÇİN YETERLİ

Astıma tanı koymak için astımla uyumlu belirtiler, muayene ve nefes ölçümü yeterlidir. Muayene bulguları ve nefes testi sonucu her zaman anormal olmayabilir. İlk tanı koyulurken nefes testinde bozukluk saptanırsa nefes yolu ile hava yollarını genişletici bir ilaç verilerek test 15-20 dakika sonra tekrarlanır. Hasta astımlı ise akciğer içi hava yollarındaki daralmada belirgin düzelme gözlenir. Erişkinlerdeki astımın yarısından çoğu alerjik değildir, dolayısıyla astım tanısı koyarken her zaman alerji testi yapılması şart değildir. İlk tanı zamanında bir defaya mahsus olmak üzere hastaya alerjikse nasıl korunacağı konusunda bilgi vermek amacıyla alerji testi yapılabilir. Yine ilk tanı koyulurken akciğer filmi de çekilir. Genelde akciğer filminin normal olması beklenir, başka karışabilecek hastalıkları dışlamak amacıyla bu film çekilir.

ASTIM KONTROL ALTINA ALINABİLİR

Astım tam olarak kontrol altına alınabilir bir hastalıktır.  Tam kontrol demek gündüz yakınma olmaması, gece astım nedeni ile uyanmamak, rahatlatıcı ilaca ihtiyaç duymamak, günlük işleri rahatça yapabilmek, nefes ölçümünün normal veya normale yakın olmasıdır. Astımın tedavisinin temelini eğitim oluşturmaktadır. Hasta hastalığı, tedavisi ve süreç hakkında bilgilendirilmeli ve hekimi ile sürekli iletişim halinde olmalı, kendisine verilen ilaçları düzenli kullanarak, önerilen kontrol zamanlarında mutlaka kontrollerine gitmelidir.

Astım ilaçlarının büyük bir kısmı soluk alma yolu (inhalasyon) ile kullanılan ilaçlardır ve bu yolla daha az yan etki ile direk hava yollarında istenen tedavi edici etkiyi oluştururlar. Özel cihazlarla verilirler. Bu özel cihazların kullanım şekli hekim tarafından mutlaka hastaya gösterilmeli, mümkünse her kontrol sırasında da hastanın bu cihazları doğru kullanıp kullanmadığı kontrol edilmelidir.

TEDAVİDE HAVA YOLLARI GENİŞLETİLİYOR

Tedavide kullanılan ilaçlar koruyucu/tedavi edici olanlar ve rahatlatıcı/hava yollarını genişletici ilaçlar olmak üzere iki gruptur. Koruyucu ilaçların temelini sprey veya hava yollarına nefesle çekilebilen toz şeklinde kullanılan kortizon içeren ilaçlar oluşturur. Bazı hastalar içinde kortizon olduğunu duyunca bu grup ilaçları ne yazık ki düzenli kullanmaktan kaçınırlar. Ama bu ilaçların içindeki kortizon miktarı çok düşük düzeydedir ve çok yüksek dozda kullanılmadıkları sürece direk hava yollarına etki edip kan dolaşımına geçmezler. Dolayısıyla uzun süreli iğne veya hap şeklinde kullanılan kortizon ilaçları gibi korkulan bazı yan etkileri yoktur. Kontrol edici ilaçlar tek başına olduğu gibi hem hava yollarını genişletici hem de bir miktar hava yollarındaki iltihabı giderici etkisi olan uzun etkili betamimetik denilen ilaçlarla da verilebilir, ki bunlara kombine ilaçlar denir.

KORTİZON İĞNELERİ DE KULLANILABİLİR

Kontrol altına alınamayan astımı olan bazı hastalarda lökotrien antagonistleri denilen tablet şeklinde ilaçlar da tedaviye eklenebilir. Bunların etkinliği tek başına kortizonlu veya kombine ilaçlara göre daha azdır. Astımın kontrolünde zorluk çekilen bazı durumlarda veya astım krizleri sırasında hekim kortizon iğnesi veya tabletleri de önerebilir. Hekimin önerdiği süre ve önlemlere dikkat edilerek kullanılan kortizonun yan etkileri sadece 1-2 hafta süreyle kullanıldığı için korkulduğu kadar çok değildir. Bazı çok ağır astımlılarda kullanılabilecek bütün ilaçların kullanılmasına rağmen tedaviye tam yanıt alınamıyorsa, hasta bütün bu ilaçları gerçekten çok düzenli kullanıyorsa ve astımı alerjik ise tedaviye anti-IgE denilen bir ilaç eklenebilir. Bu ilaç için hastanın durumunun belirli koşulları sağlıyor olması gerekir. Anti-IgE sağlık merkezlerinde, 2-4 haftada bir, birkaç yıl boyunca cilt altına uygulanır.

HAVA YOLLARINDA SPAZM ÇÖZÜLÜYOR

Rahatlatıcı/hava yollarını genişletici ilaçlar ise kısa etkili betamimetik denilen ilaçlardır ve etkileri çok kısa sürede başlayıp hava yollarını genişleterek hastayı rahatlatır. Hava yollarındaki kasların spazmını çözer. Bazı hastalar bu grup ilaçların kendilerini daha çabuk rahatlattığını fark edince kontrol edici ilaçlarını bir kenara bırakıp bu grup ilaçları kullanmaya başlarlar. Oysa bu ilaçların tek başına, hekim onayı olmadan sık kullanılması doğru değildir. Özellikle kalp hastalarında ve yaşlı hastalarda tehlikeli yan etkiler ortaya çıkabilir.

İmmünoterapi denilen aşı tedavisi alerjik olunan maddenin gittikçe artan dozlarda vücuda verilerek vücudun o maddeye karşı duyarsız hale getirilmesidir. Ağır astım tedavisinde kesinlikle yeri yoktur. Hafif-orta şiddetteki allerjik astımla birlikte alerjik nezlesi de olan hastalarda uygulanabilir. Aşının uygulanıp uygulanmayacağına bir allerji uzmanının karar vermesi gerekir.

Astım ilaçlarının bazen yıllarca bazen de ömür boyu kullanılması gerekebilir. Bu ilaçlar uzun yıllardır milyonlarca kişide kullanılmakta olan güvenilirliği kanıtlanmış ilaçlardır. Astım kontrol altında ise düzenli doktor kontrolünde ilaçların dozları yavaş yavaş azaltılıp en düşük dozda tedaviye devam edilebilir. Bazen uygun koşullarda tedavi kesilip gerektiğinde tekrar başlanabilir.

Prof. Dr. Gül Karakaya / hürriyet.com.tr

13 Mart 2015 Cuma

Sakın başkasının gözyaşını silmeyin

Vücudumuzun en hassas en önemli organlarından biri gözlerimiz. Göz sağlığınız ile ilgili bunlara dikkat etmenizde fayda var.

Peki gözünüz hakkında ki bu önemli uyarıyı biliyor musunuz?

İşte sağlığınız için gerçekten önemli olan sorular ve cevapları

Başkasının göz yaşını elle silmek zararlı mıdır? Saatlerce bilgisayar oyunu oynamak hangi hastalıklara davetiye çıkarır? Gözümüze yabancı bir cisim kaçarsa ne yapmalıyız? İşte göz sağlığını korumanın yolları.

-Başka birinin gözyaşını silmek, eğer o kişinin gözünde mikrop varsa size bulaşmasına neden olabilir.

-Bebeğinizi hiçbir şikâyeti olmasa bile ilk 1 yaşında muayene ettirin. Çünkü bu muayene bebeği göz tembelliğinden korur.

-Çok uzun saatler oynanan bilgisayar oyunları gözde kirpik dibi iltihabı, alerji ve kuruluk yapabilir. Ayrıca uzak görme kusuru oluşmasını tetikleyebilir.

-Gözde sulanma, kaşıntı, Ağrı, okurken zorlanma, yazıların birbirine karışması, göz ve baş ağrısı olması, başı eğik tutarak okuma, gözleri kısarak bakma, odaklanma problemleri göz hastalıkları belirtisidir.

-Çalışma ortamınızda soft tone sarı aydınlatma kullanın. Şeker hastasıysanız ve sporcuysanız göz dibi muayenesini ihmal etmeyin.

-Makyaj malzemelerini ortak kullanmayın. Göz nezlesi olarak bilinen konjonktivit göz farı, göz kalemi ve rimel gibi başkasının makyaj malzemeleriyle geçebilir.

-Özellikle renkli gözlü kişiler güneş ışığına daha hassas olurlar. Renkli gözlü kişilerde kızarıklık görülme oranı koyu renkli gözlülere göre daha fazladır. Bu nedenle renkli gözlü kişilerde güneş gözlüğü kullanımı daha önemlidir.

-Güneş ışınlarına çok maruz kalmak zamanla lensimizde koyulaşmaya, katarakta ve görme noktasında hassasiyete sebep olur. Güneş ışınlarının dik geldiği dönemlerde güneş gözlüğü kullanmalıyız.Bilgisayar başında çalışanlarda alerji, kuruluk, kirpik dibi iltihabı görülme sıklığı artar. Aralıklı dinlenmeler ve göz kırpmak gereklidir.

-Bilgisayar başında çalışanlarda alerji, kuruluk, kirpik dibi iltihabı görülme sıklığı artar. Aralıklı dinlenmeler ve göz kırpmak gereklidir. (PembeNar)

Doğum yaptı karnında gazlı bez unutuldu

Diyarbakır’da özel bir hastanede sezaryen ile doğum yapan hemşire 27 yaşındaki Emel Çoldur’un karnında gazlı bez unutuldu.

Ameliyat sırasında doktorun ’Spanç kaybettik’ sözünü duyduğunu belirten ve şiddetli ağrı nedeniyle röntgen çektiren Çoldur, karnında gazlı bez unutulduğunu öğrenince suç duyurusunda bulunup, 41 bin liralık tazminat davası açtı.

Diyarbakır’ın Çermik İlçesi’nde 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nda hemşire olarak görev yapan Emel Çoldur, geçen Aralık ayında doğum yapmak üzere il merkezindeki özel hastaneye yattı. Sezeryan yöntemiyle Eslina Emel adı verilen bir kız çocuğu doğuran Çoldur, iddiaya göre ameliyat sırasında doktorun ’spanç kaybettik’ (gazlı bez kaybettik) sözünü duydu. Bir süre sonra şiddetli ağrıları başlayan Çoldur, sağlık görevlisi olması nedeniyle doktorun ameliyat sırasında konuştuğu kayıp gazlı bezin karnında unutulduğundan şüphelenip aynı hastanede röntgen filmi çektirdi. Röntgende karnında rulo şeklinde gazlı bez unutulduğu ortaya çıkan Emel Çoldur, ameliyat edilerek, unutulan gazlı bez çıkarıldı.

"LOKAL ANESTEZİ DEDİLER GENEL ANESTEZİYE ALDILAR"

Hemşire Emel Çoldur, polis memuru eşi Hüseyin Çoldur ile birlikte avukatları Hülya Tuba Çandır aracılığıyla hastane hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunup 41 bin liralık tazminat davası açtı. Dilekçesinde, röntgen filmi ve raporları delil olarak gösterip müvekkilinin karnında gazlı bez unutulduğunu belirten avukat Çandır, kanaması olduğu halde iyileşmeden taburcu edildiğini savundu. Çandır, "Olay ortaya çıktıktan sonra ikinci kez ameliyat olması gerektiği söylenerek yeniden imza alınmaya çalışılmıştır. Lokal anestezi ile kapalı ameliyat yapılacağı söylenmesine rağmen aynı gün içinde genel anestezi yapılarak uyutulmuştur. Ameliyat yeri yeniden kesilerek ikinci kez ameliyat edilmiştir. Müvekkil iki ameliyat olmasına ve şikayetleri devam etmesine rağmen hastaneden taburcu edilmiştir. Ağır tıbbi hataya maruz kalan müvekkilim bebek emzirdiği halde tekrar uyutularak narkoz ve uyuşturucu ilaçlara maruz kalmıştır. İkinci ameliyata rıza göstermediği için yapılan işlem yasal düzenlemeye aykırıdır. Müvekkil bu hata yüzünden ruhsal çöküntü yaşamıştır. Sağlığı halen düzelmemiş ve tedavisi devam etmektedir. Müvekkilin eşi zorla evrak imzalatılmak istendiği için sinir krizi geçirmiş, kendisine yatıştırıcı iğne yapılmıştır. Müvekkilin hayatı dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle riske atılmıştır" dedi.

AMELİYAT SONRASI SAYIMDA SARGI BEZİ EKSİK ÇIKTI



Ameliyat ile Çoldur’un karnından çıkarılan ve Antalya’daki bir laboratuara gönderilen maddenin üçe katlanmış bir sargı bezi olduğu belirtildi. Hastanenin doğum raporunda da ameliyat sonrası yapılan sayımda bir adet gazlı bezin bulunamadığı kaydedildi. Raporda, yapılan taramada bir bulguya rastlanmaması sonucu kesilen bölgenin cerrahi usule göre kapatıldığı, genel anestezi altında yapılan ikinci ameliyat ile kayıp olan bir adet rulo şeklinde gazlı bezin çıkarıldığı belirtildi. Hastanede hazırlanan ikinci epikriz raporunda da Emel Çoldur’un durumu ’Cerrahi ve tıbbi bakım esnasında vücutta kaza ile yabancı cisim bırakma’ olarak tanımlandı. Raporda, eksik gazlı bez nedeniyle hastanın klinikte takip altına alındığı ve bir gün sonra gazlı bezin ameliyatla alındığı kaydedildi.

SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Çoldur’un eşi Hüseyin Çoldur olayların ardından tedavi evraklarını vermediği iddia edilen hastane yönetimi hakkında ’Görevi kötüye kullanmak’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Soruşturma başlatan ve hastaneye yazı yazan savcı, Çoldur’a verilmeyen tedavi evraklarının acil olarak polise teslim edilmesini istedi. Bunun üzerine hastane tedavi evraklarını savcılığa gönderdi. Savcılığa dilekçe veren Emel Çoldur da rızası dışında ikinci ameliyata alındığını belirterek, şikayetçi olduğunu söyledi. Olayla ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma devam ederken, tazminat davasının ise önümüzdeki günlerde görüleceği belirtildi.

DENETİMLER ARTIRILSIN

2009 yılında evlenen ve 6 yaşında Gökçesu adında bir kız çocukları olduğunu söyleyen Emel Çoldur sağlık personeli olduğu için doktorun konuşmasından olayı anladığını belirterek, "Doğum sırasında gazlı bezin kaybolduğunu duydum. Ağrım artınca eşim doktora söyledi. Röntgen filminde gazlı bez ortaya çıktı. Önceki kızım da sezaryenle doğdu. Doktor normal olduğunu söyledi ama sezaryen ağrısı değildi. İğnelere rağmen ağrım kesilmedi. Sonra tekrar ameliyata alındım. Halen şikayetim devam ediyor. İyileşmeden taburcu edildim. Özel hastanede bunların olmaması gerekiyor. Özel hastaneyi tercih etmemizin sebebi bu sıkıntıları yaşamak istemememizdi. Yetkililerden yardım etmelerini istiyoruz. En azından denetimler artırılsın ve başka insanların başına gelmesin. Sağlıkçı olduğum için fark ettim. Başka bir vatandaş olsa fark etmezdi. Suç duyurusunda bulunduk. Olaydan sonra bir süre evraklarımız verilmedi. Hakkımızı aramaya çalışıyoruz. Doktor bunu normal karşıladı. Bizi taburcu edecekti. Ancak biz olmak istemedik ve ısrar ettik. Gayet normal davrandı. Eşim şikayetçi olduğu için bizimle ilgilenmedi bile. Tam iyileşmeden 2 günde iki ameliyat geçirip bizi taburcu ettiler. Zaten acilen ameliyata alındım. Enfeksiyon açısından bir hafta gözlem altına almaları gerekirdi ama almadılar" dedi.

EŞİMİN ŞİKAYETLERİ HALEN DEVAM EDİYOR

Başlarına böyle bir olay geleceğini tahmin etmediklerini belirten Hüseyin Çoldur ise kızı Eslina Emel’in sağlıklı bir şekilde doğdunu belirterek, "İlk doğumdan daha fazla ameliyathane önünde bekledim. Bir şeylerin ters gittiğini hissettim. Çocuğum yukarı çıkarıldıktan 45 dakika sonra annesi getirildi. Annesi gelince doktorun karnında gazlı bez unuttuğunu söyledi. Doktor geldiğinde bir gazlı bezin eksik olduğunu, eşimin karnında olup olmadığını bilmediğini, cihazla baktıklarını ama göremediğini söyledi. O akşam çok ağrısı oldu. Doktor kontrol etti, gaz sancısı olduğunu ve yürümesi gerektiğini söyledi. Sabah ağrıları şiddetlendi. Ben sabah doktora eşimin karnında gazlı bez unutulduğundan şüphelendiğimi söyledim. Röntgen çekilince gazlı bez olduğu ortaya çıktı. Doktor hemen ameliyata alınmasını söyledi. Biz kabul etmedik. Çünkü çocuk yeni doğmuştu, süt alması gerekiyordu, annesine ihtiyacı vardı. İkinci ameliyat olduğunda bir sürü ilaç yüklenecekti. Doktor bir şekilde bizi ikna etti ve ameliyatı göbek deliğinden yapacağını söyledi. O sırada sinir krizi geçirdim ve doktora sinirlendim. Sakinleştirici iğne yaptılar. Büyük sıkıntılar çektik. Eşimin ağrıları halen geçmedi. Geceleri ateşlendi ve şikayetleri devam ediyor. Şikayetçi olmayacağımızı söyleyince bizimle ilgilendiler. Şikayetçi olunca hemen taburcu ettiler. Gerekli yerlere şikayette bulunduk. Gerekli cezayı alacaklarını düşünüyorum" dedi.

Felat BOZARSLAN-Bayram BULUT-Levent BOZTEPE/DİYARBAKIR, (DHA)

12 Mart 2015 Perşembe

Beyninizin yaşlanmasını engelleyin

Prof. Dr. Tanrıdağ, “Düşünen, yeni şeyler öğrenen ve deneyen kişiler beyinlerine iyilik yaparlar." dedi.
Her biyolojik yapı gibi beynin de yaşlandığını belirten nöroloji uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, bazı önleyici tedbirlerle yaşlanmanın hızının yavaşlatılabileceğini söyledi. Dünyada 65 ülkede mart ayının bir haftası beyin gücüne dikkat çekmek, farkındalık oluşturmak ve kamuoyunu ‘beyni etkin kullanmak’ hakkında bilinçlendirmek amacıyla "beyin haftası" olarak kutlanıyor.

Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi, NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof.Dr. Oğuz Tanrıdağ, beyin sağlığı ve beyin yaşlanmasının yavaşlatılması için önemli önerilerde bulundu.

Beyin yaşlanması çok erken başlar

Her kişide beyin yaşlanmasının farklı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tanrıdağ, şunları söyledi:

“Her biyolojik yapı ve organ gibi beyin de yaşlanır. Beynin yaşlanması bizim yaşlılık olarak kabul ettiğimiz yaşlardan çok önce başlar ve genetik mekanizmaların kontrolu altındadır. Bundan dolayı her kişide beyin yaşlanması farklıdır. İnsanların bir bölümünde biyolojik yaşlanma, beyin işlevlerine erken yansıdığı halde diğer bölümünde geç yansır. Beyin yaşlanmasına katkıda bulunan diğer unsurlar arasında yaşam tarzı, beslenme tarzı ve hastalıklar yer alır.

Yeni şeyler öğrenin ve deneyin

Beyin yaşlanmasının yavaşlatılması mümkün değildir. Ancak diğer faktörlere yönelik önleyici tedbirler yaşlanmanın hızını yavaşlatabilir.

Beyin düşünme ve davranış organıdır. Bu nedenle kişinin bulunduğu ortam, ortam içindeki farklılıklar,yeni şeylerin öğrenilmesi ve denemesi önemlidir. Kişi yeni şeyler öğrenerek ve deneyerek beyninde pozitif bir güç oluşturabilir.

Düşünen, yeni şeyler öğrenen ve deneyen kişiler beyinlerine iyilik yaparlar. Statüko, eski adetler ve fikirler ve eleştiri yokluğu beyin sağlığına iyi gelmez.

Akdeniz Diyeti önemli

Beyni genç tutan ve besleyen diye bir yiyecek kategorisi yoktur. Üstelik bu konuda kişileri yanlış yönlendiren bir piyasa vardır. Beslenmede damar hastalıklarına karşı tedbir alınması, örneğin Akdeniz Diyeti denilen sebze-meyve-beyaz et ağırlıklı diyet önemlidir.

Beyninizi dinlendirin

Beyin her koşulda 7/24 çalışan bir organdır. Sağlıklı ve normal uyku beyni dinlendiren en önemli etkendir. Bunun dışında müzik, yürüyüş, diğer sanat dallarıyla uğraşma beyni dinlendirir.”