Onlarca çeşidiyle çağın kabusu olarak anılan kanser hastalığının tedavisi ile ilgili olumlu gelişmeler yaşanıyor. Tedavide kemoterapi ihtiyacının gittikçe azaldığını belirten Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Şeref Kömürcü, “Artık kanseri ya tamamen ortadan kaldıran ya da diyabet ve hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline getiren tedaviler ağırlık kazanmaya başladı” diyor.
Kanseri bir gün şeker hastalığı gibi kronik bir hastalık gibi görebilecek miyiz? Yeni çalışmalar bunu gösteriyor. Son teknoloji sayesinde kanser sıradan bir hastalık haline gelebilir.
Habertürk’ten Ceyda Erenoğlu’nun haberine göre kanser tedavisinde kullanılan klasikleşmiş uygulamalar yerine bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik tedavi yöntemleri ön plana çıkıyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Şeref Kömürcü’ye göre, kansere karşı geliştirilen yeni hedefe yönelik tedavi yöntemleri tümörü kuşatarak yok etmeye kararlı.
TÜMÖRÜ KUŞATAN 7 ETKİN YÖNTEM
1-KANSER AŞILARI
Aşı aktif immünizasyon sağlayarak kanseri önleyebildiği gibi kanser hücrelerini de ortadan kaldırabiliyor. Farklı kanserlerde etkin olarak kullanılan aşılar bulunuyor. Beyin kanserleri ve lenfomalarda standart tedavi yöntemi haline gelmiş uygulamalar umut vaat ederken diğerleriyle ilgili olumlu çalışmalar da devam ediyor. Tedavi kanser oluştuktan sonra kanser hücresinin alınması ve dışarıda kanser hücrelerindeki antijenlere karşı duyarlılaştırılmış savunma hücreleri oluşturularak bunların hastaya aşı olarak enjekte edilmesiyle gerçekleştiriliyor. Böylece kanserle daha güçlü şekilde savaşılıyor. Bazı aşılar ise antijenik bir yapı hedefliyor. Akciğer kanserinde kullanılan aşı hastaya enjekte edildiğinde kanser hücresinin ortadan kaldırılmasına katkı sağlıyor. Prof. Dr. Şeref Kömürcü, kanser aşılarının kanser olduktan sonra hastalığı tedavi etmeye yönelik kullanılan aşılar olduğunu kaydediyor. HPV ve rahim ağzı kanseri aşıları ise bu hastalıkları önlemeye yönelik olarak uygulanıyor.
2-SIVI BİYOPSİ
Kanseri erken dönemde yakalamada ve tedavi şeklini belirlemede kullanılan bir diğer yöntemin “sıvı biyopsiler” olduğu, kanda dolaşan tümör hücrelerinin bu yolla tespit edildiği belirtiliyor. “CTC” adlı sıvı biyopsi yöntemiyle kanser hücreleri kanda çok erken dönemde yakalanıyor ve kişiye özel tedavi planlanıyor. Bu yöntem “Kanser tanısı konulmuş ve tedavisi yapılmış hastalarda bir ‘nüks' durumu olmuş mu?” veya “Hastalığın nüks riski ne kadar yüksek?” gibi sorulara yanıt vermeyi sağlıyor. Kan testleri bazı kanser kitlelerinde, kritik yerlerde olmalarından dolayı kitleden biyopsi alınamaması noktasında da işe yarıyor. Yöntemden özellikle akciğer ve meme kanserlerinde yararlanılıyor ve duruma göre ilaç tedavisi planlanıyor. Sıvı biyopsiler, hem tanı hem de tedavi sürecinde tedavinin başarı oranını yükseltiyor. Hastalığın nüks riskini ortaya koyuyor.
3- İMMÜNOTERAPİ
İmmünoterapi ile vücudun bağışıklık sistemi harekete geçirilerek kanserin tanınıp yok edilmesi hedefleniyor. Diğer bir deyişle vücutta kansere karşı bir savaş başlatılıyor. “Aktif immünoterapi” adı verilen yöntemde, vücudun baskılanmış olan bağışıklık sistemi mekanizmaları canlandırılıyor ve kanser hücresini tanır hale getiriliyor. Kanser hücresi yabancı bir hücre olmayıp, vücudun kendi hücrelerinden anormal çoğalma hızı kazanan bir hücre olmasına rağmen bazen bağışıklık sistemi tarafından tanınmayabiliyor. Kanserin saldığı veya salgılattığı maddelerin bağışıklık sistemini baskılamasını ortadan kaldırmada ciddi gelişmeler arasında kullanılan immünoterapi birçok kanser türünün tedavisinde verdiği olumlu sonuçlarla dikkat çekiyor. En çok cilt, böbrek, akciğer ve kolon kanserlerinde uygulanıyor. Prof. Dr. Şeref Kömürcü, “Cilt kanserlerinden 4. evre malign melanomda immünoterapi ile kocaman kitlelerin kar gibi eridiğini görüyoruz. Bu yöntemin kesinlikle geleceğin kanser tedavisi olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Kömürcü'ye göre, immünoterapi sayesinde kemoterapi ihtiyacı da giderek azalıyor. 5 yıl içinde bütün antitümör tedavilerin yüzde 50-60'ının immünoterapiler ve hedefe yönelik tedavilerden oluşacağı öngörülüyor.
4- TÜMÖRÜN ÖLÜMSÜZLÜĞÜNÜ YOK EDEN YÖNTEMLER
Tümör hücresinin sonsuz sayıda bölünmesini sağlayan kromozom yapısını ortadan kaldırmak da önemli gelişmeler arasında bulunuyor. Hücreler normal koşullarda bölünüp çoğaldıklarında yaşlandıkları için çoğalma hızları düşüyor. Bunu belirleyen bir genetik materyal olduğu ifade ediliyor. Prof. Dr. Şeref Kömürcü, “Kromozomların uç kısmında ‘telomer' adını verdiğimiz bir yapı var. Hücreler bölündükçe telomer yapısının boyu kısalıyor. Belirli bir çoğalma sayısından sonra sağlıklı hücre programlı hücre ölümüne uğruyor ve genç hücreler ihtiyaç oldukça çoğalmaya devam ediyor” diyor. Kanser hücresinin yapısında “telomeraz” adı verilen bir enzim olabiliyor ve bu enzim telomer yapılarının tekrar onarımını sağlıyor, bu yapıların boyları kısalmıyor. Bu şekilde hücre sonsuz sayıda çoğalma şansı elde edip ölümsüzlük kazanıyor. Bu ölümsüzlüğü yani telomerin onarım ve aktivitesini durduran tedavi yöntemleri üzerindeki çalışmalar umut veriyor. Bunlar henüz standart tedavi haline gelmese de 5-7 yıl içerisinde olumlu ve önemli gelişmeler bekleniyor.
5- GEN TEDAVİSİ
Kanser oluşumuna yol açan genetik anormal materyal tespit edildiğinde bu genetik yapı, gen tedavisi sayesinde değiştirilebiliyor. Bu yöntemle çeşitli vektörlerle hücre içerisine sokulan genetik yapı, hücrenin DNA'sına bağlandığında diğer molekül çalışamaz hale geliyor. Bu genetik materyallerin hücre içerisine sokulmasıyla hücrenin ölümü de sağlanabiliyor. Bunlar “intihar geni” olarak adlandırılıyor ve hücrenin kendisini ölüme sürükleyip yok etmesini sağlıyor. Yöntem henüz araştırma aşamasında olmakla birlikte olumlu yanıtlar alındığına dikkat çekilerek en çok 10 yıl içinde kalıcı olarak standart tedavideki yerini alacağı ifade ediliyor.
6-HEDEFE (TÜMÖRE) YÖNELİK TEDAVİLER
“Hedefe yönelik” olarak adlandırılan tedaviler kanseri kuşatma özellikleriyle dikkat çekiyor. Tümörün büyüme hızının farklılaşmasını artıran bazı sinyal ileti basamakları bulunuyor. Örneğin hücre zarında bulunan büyüme reseptörünün DNA çekirdeğine “Bölün, çoğal” emri veren bir mekanizması bulunuyor. Hücre zarından çekirdeğe uyarının iletileceği yüzlerce farklı yolak oluyor. Bu yolakların içinde tespit edilmiş hedefler ve bunlara karşı geliştirilmiş oldukça etkin küçük moleküller yer alıyor. Bu moleküllerin aktivitesi durdurulduğunda tümör hücresine çoğalma emri verilemiyor ve tümör hücresi artık çoğalamaz hale gelip etkisini kaybediyor. Bunlara karşı oluşturulmuş antikorlar, güdümlü füzeler gibi sadece o tümördeki belirteci yakaladığında hücreye bağlanıp yok ediyor. Tümöre yönelik bu tedavilerin en önemli avantajının sağlıklı hücrelere yan etki yapmaması olduğu belirtiliyor. Hedefe yönelik bu tedaviler özellikle meme kanserinde başarıyla kullanılıyor. Ayrıca kolon ve akciğer kanserinde de hedefe yönelik ilaç uygulamaları bulunuyor.
7- TÜMÖRDE YENİ DAMAR OLUŞUMUNU ÖNLEYEN İLAÇLAR
Bir başka önemli gelişme, kanser kitlesinin içinde oluşan damarlanmayı bloke eden tedavi yöntemleriyle ilgili olarak gerçekleşiyor. Kanser hücreleri çoğalırken belirli bir boyuta ulaştıklarında (0.5 cm) eğer içlerinde yeni damar gelişimi olmazsa kendiliğinden ölüyor. Tümör içerisinde yeni damar gelişimi olduğunda ise tümör kanla besleniyor ve büyüyerek başka yerlere yayılma fırsatı yakalıyor. Damar oluşumunu önleyen ilaçlar kanser hücresinin büyümesini engelliyor. Tümörün büyümeden ilerlemesi ve başka yerlere yayılması mümkün olamayınca bu ilaçlar tedavide önemli bir boşluğu dolduruyor. Bu yöntem en çok kolon ve meme kanserleri ile beyin tümörlerinde kullanılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder