Ağrı çeşitleri hakkında açıklamalarda bulunan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Serap Latif Raif, bu ağrılarda tercih edilen tedavi yöntemlerini anlattı.
Dr. Serap Latif Raif'in açıklamaları şöyle:
Genellikle 3 çeşit ağrı tipi vardır: Somatik, viseral ve nöropatik. Her üç tipte de ağrı akut veya kronik olabilir. Akut ağrı kısa ömürlüdür ve genellikle kolayca tarif edilebilen ve gözlemlenebilen yollarla kendini gösterir. Kronik ağrı, üç aydan uzun süren ağrı olarak tanımlanır. Çok daha sübjektiftir ve akut ağrı olarak kolayca tanımlanmamaktadır. Üç ağrı türü aynı anda veya tek başlarına ve farklı zamanlarda hissedilebilir. Farklı ağrı türleri farklı ağrı kesici ilaçlara farklı tepki verir. Somatik ve viseral ağrı nöropatik ağrıdan daha kolay tedavi edilebilir.
Somatik ağrı: Vücut yüzeyinde veya kas-iskelet dokusunda ağrı reseptörlerinin aktivasyonundan kaynaklanır. Somatik ağrıların ortak sebebi ameliyat kesilerinde ameliyatın ardından ortaya çıkan ağrıdır. Somatik ağrı muhtemelen kesi yerindeki anormallikler, iltihaplanma, tekrarlayan travma, aşırı aktivite, kuvvetli gerilme gibi faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanır. Genel olarak konuşursak, somatik ağrı genellikle aktivite ile şiddetlenir ve dinlenme ile rahatlar.
Viseral ağrı: İç organlarımız hasar gördüğünde veya yaralandığında hissettiğimiz en yaygın ağrı şeklidir. Viskeri vücudun bir boşluk içine alınmış iç kısımlarını ifade eder. Göğüs ağrısı, göğüs, karın veya pelvik bölgelerdeki ağrı reseptörlerinin aktivasyonundan kaynaklanır. Viseral ağrı, mide, böbrek, safra kesesi, idrar torbası ve bağırsaklar gibi iç organlarla ilgili problemlerden kaynaklanır. Bu sorunlar, mide bulantısı, ateş ve halsizlik ve ağrı gibi ilişkili semptomlara neden olabilecek şişme, inflamasyon ve impaksiyon veya kabızlık içerir. Göğüs ağrısı, karın kasları ve karın duvarı ile ilgili spazm gibi sorunlardan da kaynaklanır.
Nöropatik ağrı: Omurilik ve periferik sinirlerin hasar görmesi veya işlev bozukluğundan kaynaklanır. Nöropatik ağrı tipik olarak yanma, karıncalanma, çekme, batma veya "iğneleyici" hissi verir. Bazı hastalar bıçaklama, delme, kesme ve sondaj ağrısına benzer tanımlamalar kullanır. Nöropatik ağrı yaygın olarak kalça, alt sırt, üstü sırt, kollar, parmaklar, karında görülüyor olmasına rağmen, çoğu zaman boyun, bacaklar, sırt, ayak, uyluk ve ayak parmaklarında yaralanma nedeniyle meydana gelir.
Ağrı yönetimi - Zihin ve vücut bakımı
Ağrı tedavilerinde hastanın ağrısının sebebine göre hem fiziksel hem de duygusal yaklaşımlar ön plana çıkabilir. Bilişsel-davranışçı terapi, insanlara acının ne olduğunu ve bu konuda ne yapabileceklerini öğrenip daha iyi anlayabilmelerini sağlar.
Ağrı tedavisinde uygulanan teknikler şunlardır:
İlaçlar: Ağrı tedavisinde hastayı rahatlatmak amacı ile öncellikle ilaç tedavisi uygulanabilir. Uykuyu artıracak ve ağrıyı hafifletecek antidepresanlar, sinir hasarına ya da yaralanmasına bağlı ağrı tedavisinde etkili olabilen anti-nöbet ilaçları iltihaplanmayı ve ağrıyı hafifletebilir. Kas gevşetici ilaçlar da kas ağrılarının giderilmesinde hastalara büyük fayda sağlar.
Fizik tedavi: Terapi hem psikolojik hem de beden için amaçlanabilir. Fizik tedavi, bütün ağrı yönetimi programının çok önemli bir parçasıdır. Akıllı egzersiz cihazları, soğuk ve sıcak uygulamaları, özel masajlar sayesinde ağrının azaltılarak fiziksel ya da ruhsal sorunların tedavisi hedeflenir. TENS (transkutanöz elektriksel sinir stimülasyonu) terapisi, gevşeme teknikleri örneğin görsel imgeler, sakin bir sahneyi hayal ettirme, sıcak - soğuk terapi ve masaj fizik tedavide uygulanan teknikler arasındadır.
Tetik nokta enjeksiyonları: Ağrıya neden olan kaslardaki tetik noktalarını gevşetmek için uygulanan enjeksiyon tedavisi tekniğidir. Bu teknikte küçük bir enjeksiyon iğnesi ile tetik noktalarına anestezi sıvısı enjekte edilir. Böylece tetik noktanın gevşemesi sağlanarak ağrı giderilir. Hastada geçici bir rahatlama sağlayan tedavi tekniğidir. Çoğunlukla kol, bacak, sırt ve boyun kaslarındaki ağrıları tedavi etmekte kullanılır. Ayrıca bazı durumlarda stres tipi baş ağrıları, fibromiyalji ve miyofasiyal ağrı sendromunu (MAS) tipi ağrıların tedavisinde kullanılır.
TENS (Transkutanöz elektriksel sinir stimülasyonu): TENS cihazı ile cildin içinden düşük şiddetli elektrik akımlarıyla sinir uyarımı yapılarak ağrının kesilmesi sağlanır. TENS uygulamasında herhangi bir şekilde ağrı ya da sızı hissedilmez. Diyabetik nöropati gibi ağrıları gidermekte oldukça etkili bir tedavidir. Ancak kronik bel ağrısı tedavisinde TENS uygulaması etkili olmadığı için önerilmez.
En-Dynamic akıllı egzersiz programı: Akıllı egzersiz programı ile öncellikle doğru duruş ve doğru nefes alma öğretilir. Egzersiz önemli bir tedavi tekniğidir ve mutlaka kişiye özel olarak planlanmalıdır. Kişinin yaşı, genel sağlık durumu, kas gücü, dayanıklılığı ve esnekliğine göre planlanması gerekir. Egzersizle sırt, bel, boyun ağrıları tedavi edilebilir. Omurga çevresinin ve karın kaslarının gücünü, dayanıklılığını ve esnekliğini artıran egzersizler ile boyun, sırt ve bel ağrıları tedavi edilebilir. Güçlü kaslar doğal tıpkı bir korse gibi omurgayı koruma altına alır.
Manuel terapi ve tedavi yöntemleri: Manuel terapi el ile tedavi uygulanır. İlk seanstan itibaren ağrının büyük bir kısmı giderilebilir. Hızlı iyileşme imkanı sunan ve başarı oranı yüksek bir terapi yöntemidir. Herhangi bir ilaç kullanımı gerektirmez. Problemli bölgeye direkt uygulandığı için hızlı ve etkili bir çözüm sağlar. Bel, boyun, omuz, dirsek, el bileği, kalça, diz, ayak bileği, kırık sonrası rehabilitasyon tedavilerinde uygulanabilir.
Kupa terapisi: Tek bir seansta 5 masaj seansı etkisi gösteren en eski tedavi yöntemlerindendir. Kupa tedavisi hastalıktan kurtulma ya da sağlığı korumak amacıyla atık maddelerin yoğun olarak toplandığı belli noktalardaki tıkanıklık, kılcal veya ince damarlardan kirli kanın alınması şeklinde uygulanıyor. Kupa terapisi hemofili, hipertansiyon gibi kan hastalıkları, artrit dahil olmak üzere romatizmal rahatsızlıkları iyileştirmek için kullanılıyor.
Akupunktur: Endorfin üretimini artırarak ağrıyı engelleyen kimyasalların artmasını sağlayarak ağrının azalmasına yardımcı olur. Akupunktur baş ağrısı, bel ağrısı, adet ağrıları, karpal tünel sendromu, tenisçi dirseği, fibromiyalji, diz osteoartriti ve miyofasiyel ağrıların tedavisinde destek amacıyla uygulanır.
Refleksoloji asajı: Sinir noktaları belirli tekniklerle uyarılır, elektrokimyasal mesajların ortaya çıkmasını sağlar. Bu da nöronların yardımı ile ilgili organı uyarılmasına yardımcı olur. Ayak ve el refleksolojisi belli noktaların manuel uyarılmasıyla vücuttaki sinirlerin ve kan dolaşımının uyarılmasını sağlar. Refleksoloji en sık ayak bölgesine uygulanır.
Ozon tedavisi: Hücre yenilenmesini hızlandırdığı için eklem ağrıları, kireçlenmeler, bel ve boyun fıtıkları, fibromiyalji gibi rahatsızlıkların tedavisinde uygulanan çok daha etkili bir tedavi yöntemidir. Bu tedavi ile eklemlerde yer alan kıkırdak dokular hızlı bir iyileşme sürecine girer, kan dolaşımı hızlanır, hücrelerin salgıladığı iyileştirici enzimler ile hastalıklı hücreler iyileşme sürecine girer. Ozon tedavisi, düşük riskli ve genellikle standart medikal tedavilerin eşliğinde tamamlayıcı, destekleyici ve yeniden yapılandırıcı bir metottur. (cnntürk)
30 Kasım 2016 Çarşamba
Sinop'ta 10 aylık bebeğe kalp nakli yapıldı
Doğduktan sonra sürekli enfeksiyon hastalıklarına yakalanan, nefes darlığı çeken ve beslenme problemleri yaşayan 10 aylık Beytullah bebek hastaneye kaldırıldı. Yapılan tetkiklerde bebeğin kalbinde sorun olduğu ortaya çıktı.
Kalp yetmezliği teşhisiyle hastaneye yatırılan 7 kiloluk, 10 aylık Beytullah bebek, kalp nakliyle hayata tutundu. Habertürk'ten Lütfi Erdoğan'ın haberine göre Beytullah bebek, doğduktan sonra sürekli enfeksiyon hastalıklarına yakalanması, nefes darlığı çekmesi ve düzenli beslenememesi üzerine hastaneye kaldırıldı. Yapılan tetkiklerde bebeğin kalbinde sorun olduğu belirlendi. Sinop’ta yaşayan aile Beytullah bebeği alarak, Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirdi. Bebeğe yapılan tetkiklerin ardından kalp yetmezliği teşhisi konuldu. İlaçla tedaviye cevap vermeyen Beytullah bebek için kalp nakli alarmı verildi.
ASKERİ UÇAK AYARLANDI
Sağlık Bakanlığı Ulusal Koordinasyon Merkezi, Beytullah bebek için uygun kalp bulunduğunu gece saat 24.00 sularında hastaneye ve doktorlara bildirdi. Hızlı bir şekilde alınan kalp askeri uçakla Ankara’ya yetiştirildi. Kalp cerrahı Doç. Dr. Ümit Kervan, yaşananları şöyle anlattı: “Beytullah 3-4 aydır bekliyordu. Bu kadar küçük yaşta bebeklere kalp nakli çok zor bir iş. Bundan önce 2 yaşa kadar kalp nakli yapmıştık ama bu ilk defa oldu. Bağışlayıcı ailenin bebeği de 10 aylık. Kilo ve boyu da tam uygun oldu. Daha önce yemek yiyemeyen çocuk şimdi biberonu elinden bırakmaz oldu. Birkaç güne kadar da servise çıkaracağız.”
Kalp yetmezliği teşhisiyle hastaneye yatırılan 7 kiloluk, 10 aylık Beytullah bebek, kalp nakliyle hayata tutundu. Habertürk'ten Lütfi Erdoğan'ın haberine göre Beytullah bebek, doğduktan sonra sürekli enfeksiyon hastalıklarına yakalanması, nefes darlığı çekmesi ve düzenli beslenememesi üzerine hastaneye kaldırıldı. Yapılan tetkiklerde bebeğin kalbinde sorun olduğu belirlendi. Sinop’ta yaşayan aile Beytullah bebeği alarak, Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirdi. Bebeğe yapılan tetkiklerin ardından kalp yetmezliği teşhisi konuldu. İlaçla tedaviye cevap vermeyen Beytullah bebek için kalp nakli alarmı verildi.
ASKERİ UÇAK AYARLANDI
Sağlık Bakanlığı Ulusal Koordinasyon Merkezi, Beytullah bebek için uygun kalp bulunduğunu gece saat 24.00 sularında hastaneye ve doktorlara bildirdi. Hızlı bir şekilde alınan kalp askeri uçakla Ankara’ya yetiştirildi. Kalp cerrahı Doç. Dr. Ümit Kervan, yaşananları şöyle anlattı: “Beytullah 3-4 aydır bekliyordu. Bu kadar küçük yaşta bebeklere kalp nakli çok zor bir iş. Bundan önce 2 yaşa kadar kalp nakli yapmıştık ama bu ilk defa oldu. Bağışlayıcı ailenin bebeği de 10 aylık. Kilo ve boyu da tam uygun oldu. Daha önce yemek yiyemeyen çocuk şimdi biberonu elinden bırakmaz oldu. Birkaç güne kadar da servise çıkaracağız.”
Çocuklarda beyin ve omurilik tümörlerinin belirtileri
Anne babalara önemli uyarılarda bulunan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Ersin Erdoğan, okul öncesi dönemden 18 yaşına kadarki döneme kadar, çocuklarda beyin tümörlerinin belirtileri, teşhisi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler verdi.
Lösemiden sonra en sık rastlanan kanser çeşidi, beyin tümörleridir. Ortaya çıkma nedeni bilinmeyen beyin tümörleri tedavi edilmediğinde kalıcı hasarlara ve hayati tehlikeye neden olabiliyor. İşte beyin tümörünün en belirgin belirtileri.
BAŞ AĞRISI, BULANTI, KUSMA…
“Beyin ve omurilik tümörlerine ait belirtiler zamanla ortaya çıkıp gittikçe kötüleşeceği gibi, bir anda nöbet şeklinde de ortaya çıkabilirler.
Beynin herhangi bir bölümündeki tümör kafatası içindeki, kafa içi basıncı olarak bilinen, basıncın yükselmesine sebep olabilir. Bu durum tümörün büyümesi, beyinde şişme ya da beyin omuriliği sıvısının akışındaki bir tıkanıklığa bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir. Kafa içi basıncının yükselmesi şu genel belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur:
Baş ağrısı, bulantı, kusma, şaşı ya da bulanık görme, denge problemleri, davranış değişiklikleri, ataklar, uyuşukluk ve hatta komaya girme.
Gittikçe daha da kötüleşen baş ağrıları genelde beyin tümörlerinin varlığında sıkça görülen bir durumdur ama bütün beyin tümörleri baş ağrısına sebep olmaz ve baş ağrılarının çoğunun sebebi tümörler değildir.
ÇOCUĞUNUZ NÖBET GEÇİRDİYSE…
Bazı çocuklarda, nöbet geçirme beyin tümörünün varlığının ilk belirtisidir. Çocuklardaki nöbetlerin çoğu, beyin tümörleri yüzünden meydana gelmez ama çocuğunuz bir nöbet geçirmişse, çocuğunuzun doktoru, size onu beyin ve sinir sistemi problemleri konusunda uzman bir nöroloğa götürmenizi tavsiye edebilir. Bu sayede nöbetin bir beyin tümöründen mi yoksa başka ciddi bir hastalıktan dolayı mı gerçekleştiğinden emin olabilirsiniz.
Yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan beyin tümörlerinin diğer belirtileri de sinirlilik, iştah kaybı, gelişme geriliği ve zihinsel ve fiziksel becerilerde gerilemedir. Bu belirtilerden duyduğu rahatsızlığı dile getiremeyecek kadar küçük çocuklarda, ebeveynler çocuğun kafa ölçüsünde bir büyüme olduğunu, hatta bazen de kafatasının ön kısmında yumuşak şişkin noktaların olduğunu fark edebilirler. Bunun ortaya çıkma sebebiyse, kafatasındaki kemiklerin hala birleşmemiş olması ve tümörden kaynaklı basınç artışının bu kemikleri birbirinden ayıracak şekilde ittiriyor olmasıdır.
OKULDA BAŞARISIZLIK, KİŞİLİK DEĞİŞİKLİĞİ
Okul yaşındaki çocuklarda görülen diğer tümör belirtileri düşük okul başarısı, yorgunluk ve kişilik değişiklikleri olabilir .
Çocuk müsaade ederse bazen doktorlar çocuğun gözlerinin içine bakarak kafa içi basıncının artmış olup olmadığını görme sinirinin şişmesinden anlayabilirler.
BU RAHATSIZLIKLAR KAYBOLMUYOR DAHA DA KÖTÜLEŞİYORSA…
Beyin ve omurilik tümörleri genelde meydana geldikleri vücut bölümünün ilgili fonksiyonlarıyla ilgili sıkıntılara sebep olurlar. Örneğin:
Hareketleri ve duyuları kontrol eden ve beynin büyük, dış kısmındaki serebrum denilen bölgedeki tümörler, vücudun bir bölümünde, genellikle de bir tarafta, güçsüzlük ya da uyuşukluğa sebep olabilirler.
Dil ve konuşma yetisinden sorumlu olan serebrumun içinde ya da yakınında oluşan tümörler konuşmada ve hatta kelimeleri anlamada sıkıntılara sebep olabilir.
Serebrumun ön kısmındaki tümörler bazen kişinin düşünmesini, kişilik yapısını ve dil becerilerini etkileyebilir.
Beynin bazal gangliya olarak bilinen bölümünde oluşan tümörler tipik olarak kişide anormal hareketler ve vücut pozisyonlarının oluşmasına sebep olur.
Vücudun denge ve koordinasyonundan sorumlu organlardan biri olan beyincikte oluşan tümörler, yürümede ve diğer fonksiyonlarda ve hatta yemek yemede dahi sıkıntılara sebep olabilir.
Serebrumun arka kısmında, hipofiz bezi etrafında, görme sinirleri ya da diğer kafatası sinirlerinin etrafında oluşan sinirler görmeyle ilgili problemlere sebep olabilirler.
Kafatası sinirlerinin içinde ya da etrafındaki tümörler işitme kaybı, denge problemleri, bazı yüz kaslarında güçsüzlük ve yutkunmada zorlanma gibi sorunlara sebep olabilir.
Omurilikteki tümörler uyuşma, güçsüzlük ya da kollar ve/ya da bacaklarda (genelde vücudun her iki tarafında da) koordinasyon bozukluğuna ayrıca idrar tutma ve bağırsak problemlerine sebep olabilir.”
Bir ya da daha fazla belirtinin çocuğunuzda görülmesinin, onda mutlaka bir beyin ya da omurilik tümörü olduğu anlamına gelmeyeceğini belirten Prof. Dr. Ersin Erdoğan, yine de çocuğunuzda bu belirtilerden herhangi birisi varsa, özellikle de bu rahatsızlıklar zaman içinde kaybolmuyor ya da daha da kötü hale geliyorsa, bu problemlerin sebebinin bulunması ve tedavisi için çocuğunuzu mutlaka doktoruna göstermeniz gerektiğini sözlerine ekledi.
BEŞ YAŞ ALTI (OKUL ÖNCESİ) ÇOCUKLARDAKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kişilik değişmeleri özellikle uykuya meyil
Bayılma ya da nöbet geçirme (Ateş olmadan havale)
Eğik boyun, baş titremesi ya da ense sertliği gibi anormal baş pozisyonu
5-11 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDAKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Devamlı ve dirençli baş ağrıları
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kısmi görememe ya da çift görmek
Kişilik değişmeleri
Bayılma ya da nöbet geçirme
Eğik boyun, baş titremesi ya da ense sertliği gibi anormal baş pozisyonu
12-18 YAŞ ARASI GENÇLERDEKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Devamlı ve dirençli baş ağrıları
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kısmi görememe ya da çift görmek
Kişilik değişmeleri
Bayılma yada nöbet geçirme
Gecikmiş ya da durmuş ergenlik
Sözcü
Lösemiden sonra en sık rastlanan kanser çeşidi, beyin tümörleridir. Ortaya çıkma nedeni bilinmeyen beyin tümörleri tedavi edilmediğinde kalıcı hasarlara ve hayati tehlikeye neden olabiliyor. İşte beyin tümörünün en belirgin belirtileri.
BAŞ AĞRISI, BULANTI, KUSMA…
“Beyin ve omurilik tümörlerine ait belirtiler zamanla ortaya çıkıp gittikçe kötüleşeceği gibi, bir anda nöbet şeklinde de ortaya çıkabilirler.
Beynin herhangi bir bölümündeki tümör kafatası içindeki, kafa içi basıncı olarak bilinen, basıncın yükselmesine sebep olabilir. Bu durum tümörün büyümesi, beyinde şişme ya da beyin omuriliği sıvısının akışındaki bir tıkanıklığa bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir. Kafa içi basıncının yükselmesi şu genel belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur:
Baş ağrısı, bulantı, kusma, şaşı ya da bulanık görme, denge problemleri, davranış değişiklikleri, ataklar, uyuşukluk ve hatta komaya girme.
Gittikçe daha da kötüleşen baş ağrıları genelde beyin tümörlerinin varlığında sıkça görülen bir durumdur ama bütün beyin tümörleri baş ağrısına sebep olmaz ve baş ağrılarının çoğunun sebebi tümörler değildir.
ÇOCUĞUNUZ NÖBET GEÇİRDİYSE…
Bazı çocuklarda, nöbet geçirme beyin tümörünün varlığının ilk belirtisidir. Çocuklardaki nöbetlerin çoğu, beyin tümörleri yüzünden meydana gelmez ama çocuğunuz bir nöbet geçirmişse, çocuğunuzun doktoru, size onu beyin ve sinir sistemi problemleri konusunda uzman bir nöroloğa götürmenizi tavsiye edebilir. Bu sayede nöbetin bir beyin tümöründen mi yoksa başka ciddi bir hastalıktan dolayı mı gerçekleştiğinden emin olabilirsiniz.
Yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan beyin tümörlerinin diğer belirtileri de sinirlilik, iştah kaybı, gelişme geriliği ve zihinsel ve fiziksel becerilerde gerilemedir. Bu belirtilerden duyduğu rahatsızlığı dile getiremeyecek kadar küçük çocuklarda, ebeveynler çocuğun kafa ölçüsünde bir büyüme olduğunu, hatta bazen de kafatasının ön kısmında yumuşak şişkin noktaların olduğunu fark edebilirler. Bunun ortaya çıkma sebebiyse, kafatasındaki kemiklerin hala birleşmemiş olması ve tümörden kaynaklı basınç artışının bu kemikleri birbirinden ayıracak şekilde ittiriyor olmasıdır.
OKULDA BAŞARISIZLIK, KİŞİLİK DEĞİŞİKLİĞİ
Okul yaşındaki çocuklarda görülen diğer tümör belirtileri düşük okul başarısı, yorgunluk ve kişilik değişiklikleri olabilir .
Çocuk müsaade ederse bazen doktorlar çocuğun gözlerinin içine bakarak kafa içi basıncının artmış olup olmadığını görme sinirinin şişmesinden anlayabilirler.
BU RAHATSIZLIKLAR KAYBOLMUYOR DAHA DA KÖTÜLEŞİYORSA…
Beyin ve omurilik tümörleri genelde meydana geldikleri vücut bölümünün ilgili fonksiyonlarıyla ilgili sıkıntılara sebep olurlar. Örneğin:
Hareketleri ve duyuları kontrol eden ve beynin büyük, dış kısmındaki serebrum denilen bölgedeki tümörler, vücudun bir bölümünde, genellikle de bir tarafta, güçsüzlük ya da uyuşukluğa sebep olabilirler.
Dil ve konuşma yetisinden sorumlu olan serebrumun içinde ya da yakınında oluşan tümörler konuşmada ve hatta kelimeleri anlamada sıkıntılara sebep olabilir.
Serebrumun ön kısmındaki tümörler bazen kişinin düşünmesini, kişilik yapısını ve dil becerilerini etkileyebilir.
Beynin bazal gangliya olarak bilinen bölümünde oluşan tümörler tipik olarak kişide anormal hareketler ve vücut pozisyonlarının oluşmasına sebep olur.
Vücudun denge ve koordinasyonundan sorumlu organlardan biri olan beyincikte oluşan tümörler, yürümede ve diğer fonksiyonlarda ve hatta yemek yemede dahi sıkıntılara sebep olabilir.
Serebrumun arka kısmında, hipofiz bezi etrafında, görme sinirleri ya da diğer kafatası sinirlerinin etrafında oluşan sinirler görmeyle ilgili problemlere sebep olabilirler.
Kafatası sinirlerinin içinde ya da etrafındaki tümörler işitme kaybı, denge problemleri, bazı yüz kaslarında güçsüzlük ve yutkunmada zorlanma gibi sorunlara sebep olabilir.
Omurilikteki tümörler uyuşma, güçsüzlük ya da kollar ve/ya da bacaklarda (genelde vücudun her iki tarafında da) koordinasyon bozukluğuna ayrıca idrar tutma ve bağırsak problemlerine sebep olabilir.”
Bir ya da daha fazla belirtinin çocuğunuzda görülmesinin, onda mutlaka bir beyin ya da omurilik tümörü olduğu anlamına gelmeyeceğini belirten Prof. Dr. Ersin Erdoğan, yine de çocuğunuzda bu belirtilerden herhangi birisi varsa, özellikle de bu rahatsızlıklar zaman içinde kaybolmuyor ya da daha da kötü hale geliyorsa, bu problemlerin sebebinin bulunması ve tedavisi için çocuğunuzu mutlaka doktoruna göstermeniz gerektiğini sözlerine ekledi.
BEŞ YAŞ ALTI (OKUL ÖNCESİ) ÇOCUKLARDAKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kişilik değişmeleri özellikle uykuya meyil
Bayılma ya da nöbet geçirme (Ateş olmadan havale)
Eğik boyun, baş titremesi ya da ense sertliği gibi anormal baş pozisyonu
5-11 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDAKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Devamlı ve dirençli baş ağrıları
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kısmi görememe ya da çift görmek
Kişilik değişmeleri
Bayılma ya da nöbet geçirme
Eğik boyun, baş titremesi ya da ense sertliği gibi anormal baş pozisyonu
12-18 YAŞ ARASI GENÇLERDEKİ BELİRTİLER
Devamlı ve dirençli kusmalar
Devamlı ve dirençli baş ağrıları
Anormal denge/yürüme/koordinasyon
Anormal göz hareketleri
Kısmi görememe ya da çift görmek
Kişilik değişmeleri
Bayılma yada nöbet geçirme
Gecikmiş ya da durmuş ergenlik
Sözcü
Etiketler:
anne,
baş ağrısı,
beyin tümörü,
çocuk,
çocuk sağlığı,
kusma,
lösemi
29 Kasım 2016 Salı
Hızlı kilo vermek karaciğeri yağlandırıyor
Genellikle fazla kiloyla ilişkili olarak görülen karaciğer yağlanmasının bir nedeni daha var, o da; hızlı kilo vermek. Uzmanlar, sağlık adına kilo vermek isterken daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmamak için uyarılarda bulundu.
Hızlı kilo vermek, uzun süre aç kalmak ve sağlıksız diyetler. Hepsi karaciğer yağlanmasını artırıyor.
Türk Gastroenteroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Birol Özer, “Kişi 1 ay içinde 8-10 kilo verecek olursa karaciğerdeki yağlanma aksine artıyor. Çünkü vücut refleks olarak kendini korumaya çekiyor. Korumaya çektiği için de yağlanma artıyor” dedi.
Çoğunlukla obeziteyle ilişkili olarak ortaya çıkan karaciğer yağlanması, sağlık için ciddi tehdit oluşturuyor. Tedavi edilmezse karaciğer kanseri ve siroza yol açabiliyor.
KARACİĞER YAĞLANMASINDA KANSER VE SİROZ RİSKİ VAR
Türkiye nüfusunun yüzde 20'sinde görülen hastalığa karşı kilo vermek ve egzersiz yapmanın şart olduğunu belirten Prof. Özer, “Aslında sadece yağlanma olduğunda bu çok endişe verici bir problem değil. Ama yağlanma üzerine karaciğerin iltihaplanması olan kişilerin, uzun vadede yüzde 15 ila 20'sinin siroz gibi riskle karşı karşıya olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
Ancak sağlıklı kilo verilmezse karaciğer yağlanmasının daha tehlikeli boyutlara ulaşabileceğine vurgu yapan Dr. Özer, “Haftada yarım kilo, ayda iki ila üç kilo vererek zamana yayarak ideal kilosuna geldiğinde, karaciğerdeki yağlanma sorunu ortadan kalkıyor” ifadesini kullandı.
Uzmanlar, karaciğer yağlanması olan hastaların 6 ayda bir kontrolden geçmesi gerektiğini söylüyor.
Hızlı kilo vermek, uzun süre aç kalmak ve sağlıksız diyetler. Hepsi karaciğer yağlanmasını artırıyor.
Türk Gastroenteroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Birol Özer, “Kişi 1 ay içinde 8-10 kilo verecek olursa karaciğerdeki yağlanma aksine artıyor. Çünkü vücut refleks olarak kendini korumaya çekiyor. Korumaya çektiği için de yağlanma artıyor” dedi.
Çoğunlukla obeziteyle ilişkili olarak ortaya çıkan karaciğer yağlanması, sağlık için ciddi tehdit oluşturuyor. Tedavi edilmezse karaciğer kanseri ve siroza yol açabiliyor.
KARACİĞER YAĞLANMASINDA KANSER VE SİROZ RİSKİ VAR
Türkiye nüfusunun yüzde 20'sinde görülen hastalığa karşı kilo vermek ve egzersiz yapmanın şart olduğunu belirten Prof. Özer, “Aslında sadece yağlanma olduğunda bu çok endişe verici bir problem değil. Ama yağlanma üzerine karaciğerin iltihaplanması olan kişilerin, uzun vadede yüzde 15 ila 20'sinin siroz gibi riskle karşı karşıya olduğunu biliyoruz” diye konuştu.
Ancak sağlıklı kilo verilmezse karaciğer yağlanmasının daha tehlikeli boyutlara ulaşabileceğine vurgu yapan Dr. Özer, “Haftada yarım kilo, ayda iki ila üç kilo vererek zamana yayarak ideal kilosuna geldiğinde, karaciğerdeki yağlanma sorunu ortadan kalkıyor” ifadesini kullandı.
Uzmanlar, karaciğer yağlanması olan hastaların 6 ayda bir kontrolden geçmesi gerektiğini söylüyor.
Etiketler:
diyet,
karaciğer,
karaciğer yağlanması,
kilo,
sağlık
Uzun ömrün sırrı iyotta
İyot uzun ömürlü olmanın en sağlıklı yollarından biri. İstanbul'da düzenlenen iyot seminerine katılan bilim insanlarının görüşü böyle. Eksikliği kanserden diyabete pek çok hastalığa neden oluyor. İyot için balık ve ceviz tüketimi öneriliyor.
Uzun ve sağlıklı bir yaşam için yeni bir öneri var: İyot.
İyotun önemi, İstanbul'da “bir damla iyotta hayat vardır” seminerinde vurgulandı.
Ukraynalı Profesör Vasili Melniçenko, Türkiye'de iyotsuz gıda tüketim alışkanlığının önemli rahatsızlıkları beraberinde getirdiği iddiasında.
JAPONLAR NEDEN DAHA UZUN YAŞIYOR?
Prof. Melniçenko, “Bu sadece Türkiye'nin değil dünyanın önde gelen üç probleminden biridir. Genel olarak Türk nüfusu 100 mg iyot kullanıyor. Gelişmiş ülkelerden biri olan Japonya ile kıyaslarsak, Japonlar ortalama olarak 3 bin mg iyot alıyorlar. Onun için dünyada en uzun ömürlü Japonlar ve en az hastalanan onlardır. Herkesin mutfağında bir zeka ürünü varsa bu Japonların keşfidir” dedi.
BALIK VE CEVİZ ÖNEMLİ İYOT KAYNAKLARI
Seminere katılan iç hastalıkları konusunda çalışma yürüten Dr. Rasime Ece ise iyot denince akla tuzun gelmemesi gerektiğini ifade ediyor. Ona göre, günde 6 tane ceviz ve sıklıkla balık tüketilmesi gerekli iyotun alınmasını sağlıyor.
İyot eksikliğinin başta kanser, diyabet, obezite, otizm, down sendromu gibi ağır ve tedavisi zor hastalıklara sebebiyet verdiğini belirten Dr. Ece, “Avrupa'da gelişmiş ülkelerde 15 senedir bu tarımda kullanılıyor” diye konuştu.
İyot özellikle deniz suyunda, bazı topraklarda, minerallerde ve bazı deniz ürünlerinde bulunan ve saf hale getirilebilen bir element. ntvmsnc
Uzun ve sağlıklı bir yaşam için yeni bir öneri var: İyot.
İyotun önemi, İstanbul'da “bir damla iyotta hayat vardır” seminerinde vurgulandı.
Ukraynalı Profesör Vasili Melniçenko, Türkiye'de iyotsuz gıda tüketim alışkanlığının önemli rahatsızlıkları beraberinde getirdiği iddiasında.
JAPONLAR NEDEN DAHA UZUN YAŞIYOR?
Prof. Melniçenko, “Bu sadece Türkiye'nin değil dünyanın önde gelen üç probleminden biridir. Genel olarak Türk nüfusu 100 mg iyot kullanıyor. Gelişmiş ülkelerden biri olan Japonya ile kıyaslarsak, Japonlar ortalama olarak 3 bin mg iyot alıyorlar. Onun için dünyada en uzun ömürlü Japonlar ve en az hastalanan onlardır. Herkesin mutfağında bir zeka ürünü varsa bu Japonların keşfidir” dedi.
BALIK VE CEVİZ ÖNEMLİ İYOT KAYNAKLARI
Seminere katılan iç hastalıkları konusunda çalışma yürüten Dr. Rasime Ece ise iyot denince akla tuzun gelmemesi gerektiğini ifade ediyor. Ona göre, günde 6 tane ceviz ve sıklıkla balık tüketilmesi gerekli iyotun alınmasını sağlıyor.
İyot eksikliğinin başta kanser, diyabet, obezite, otizm, down sendromu gibi ağır ve tedavisi zor hastalıklara sebebiyet verdiğini belirten Dr. Ece, “Avrupa'da gelişmiş ülkelerde 15 senedir bu tarımda kullanılıyor” diye konuştu.
İyot özellikle deniz suyunda, bazı topraklarda, minerallerde ve bazı deniz ürünlerinde bulunan ve saf hale getirilebilen bir element. ntvmsnc
Fibromiyalji mutsuz insanları seçiyor
‘Kronik ağrı sendromu’ veya ‘kronik yorgunluk sendromu’ olarak da tanımlanan fibromiyalji, sıklıkla başka hastalıklarla karıştırılıyor. Fizik Tedavi Uzmanı Dr. Akalın’a göre kadınları erkeklerden daha çok etkileyen hastalık, mutsuz insanlarda daha fazla görülüyor.
Yaygın ağrıya neden olan ve çok sık görülen bir romatizma olan fibromiyalji, kronik bir sorun. Belirtileri nedeniyle başka rahatsızlıklarla sık karıştırılıyor. Hatta değişken belirtileri nedeniyle yaşayanların ‘hastalık hastası’ sanılmasına yol açıyor.
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Coşkun Akalın fibromiyaljinin, daha çok 35-60 yaş arası erişkinlerin hastalığı olarak nitelendirildiğini ve kadınlarda erkeklere göre 7 kat fazla görüldüğünü söyledi.
BU BELİRTİLERİN HEPSİNE NEDEN OLABİLİR
Fibromiyaljinin kronik bir ağrı sendromu olduğunu söyleyen Dr. Akalın, bu sağlık sorunundan muzdarip kişilerde yaygın ağrı, yorgunluk, uyku bozukluğu, sabahları yorgun uyanma, hassas bağırsak sendromu, kronik baş ağrısı, depresyon, anksiyete (kaygı), huzursuz bacak sendromu, çene eklemi fonksiyon bozuklukları, kronik yorgunluk sendromu ve hassas mesane sendromu gibi belirtilere de sıklıkla rastlandığını vurguladı.
YANLIŞ TEŞHİS NEDENİYLE TEKRARLIYOR
Zamanla kişilerin yakınmaları azalmış veya geçmiş gibi görünse de, çoğunlukla doğru teşhis konulamadığından rahatsızlık bir süre sonra tekrarlayabiliyor.
DAHA ÇOK MUTSUZ KİŞİLERDE GÖRÜLÜYOR
Nedeni henüz tam olarak bilinmeyen fibromiyaljinin, 10 yıl öncesine kadar yüzde 80-90 oranında kadınlarda görülürken, son yıllarda erkeklerde görülme oranının da arttığını anlatan Dr. Akalın’a göre hastalık mutsuz iensanlarda daha çok görülüyor:
“Rahatsızlığa, stres altında ve masabaşı çalışanlarda, mükemmeliyetçi karaktere sahip olan ve çevresinin kendisinden çok şey beklediği mutsuz kişilerde daha sık rastlanıyor.”
ŞİKAYETLER 3 AY SÜRÜYORSA DİKKAT!
Çoğunlukla genel fiziki muayenede hastalar normal ve sağlıklı görünseler de kasların ayrıntılı muayenesi ile belli noktalarda bu hastalık için ‘tipik hassas noktalar’ bulunuyor.
Bir kişiye fibromiyalji tanısı koymak için yaklaşık 3 ay şikayetlerin ve belirtilerin devam etmesi gerektiğini anlatan Dr. Akalın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vücudun 18 hassas noktasının en az 11’inde (ense, baş-boyun geçiş noktası, omuz başları, dirseğin dış yüzeyi, dizler, vs.) ağrı hassasiyeti tespit edilmesi gerekiyor. Kişinin şikayetlerinin yanı sıra yapılacak tetkikler de tanı koymada yardımcı oluyor. Komplike bir rahatsızlık olduğu için fibromiyaljinin tedavisinde gerekli durumlarda diğer branşlardan da destek alınarak tedavinin multidisipliner şekilde sürdürülmesi gerekiyor.”
TEDAVİ HASTAYA ÖZEL OLMALI
Fibromiyalji tedavisinde hasta ile doktor işbirliğinin önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Dr. Coşkun Akalın, tedavi şeklinin kişiye özel düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekti, doktor tarafından belirlenen ilaç tedavisi, fizik tedavi ve rehabilitasyon yöntemleri ile egzersiz programlarının tedavide temel kural olduğunu sözlerine ekledi.
Yaygın ağrıya neden olan ve çok sık görülen bir romatizma olan fibromiyalji, kronik bir sorun. Belirtileri nedeniyle başka rahatsızlıklarla sık karıştırılıyor. Hatta değişken belirtileri nedeniyle yaşayanların ‘hastalık hastası’ sanılmasına yol açıyor.
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Coşkun Akalın fibromiyaljinin, daha çok 35-60 yaş arası erişkinlerin hastalığı olarak nitelendirildiğini ve kadınlarda erkeklere göre 7 kat fazla görüldüğünü söyledi.
BU BELİRTİLERİN HEPSİNE NEDEN OLABİLİR
Fibromiyaljinin kronik bir ağrı sendromu olduğunu söyleyen Dr. Akalın, bu sağlık sorunundan muzdarip kişilerde yaygın ağrı, yorgunluk, uyku bozukluğu, sabahları yorgun uyanma, hassas bağırsak sendromu, kronik baş ağrısı, depresyon, anksiyete (kaygı), huzursuz bacak sendromu, çene eklemi fonksiyon bozuklukları, kronik yorgunluk sendromu ve hassas mesane sendromu gibi belirtilere de sıklıkla rastlandığını vurguladı.
YANLIŞ TEŞHİS NEDENİYLE TEKRARLIYOR
Zamanla kişilerin yakınmaları azalmış veya geçmiş gibi görünse de, çoğunlukla doğru teşhis konulamadığından rahatsızlık bir süre sonra tekrarlayabiliyor.
DAHA ÇOK MUTSUZ KİŞİLERDE GÖRÜLÜYOR
Nedeni henüz tam olarak bilinmeyen fibromiyaljinin, 10 yıl öncesine kadar yüzde 80-90 oranında kadınlarda görülürken, son yıllarda erkeklerde görülme oranının da arttığını anlatan Dr. Akalın’a göre hastalık mutsuz iensanlarda daha çok görülüyor:
“Rahatsızlığa, stres altında ve masabaşı çalışanlarda, mükemmeliyetçi karaktere sahip olan ve çevresinin kendisinden çok şey beklediği mutsuz kişilerde daha sık rastlanıyor.”
ŞİKAYETLER 3 AY SÜRÜYORSA DİKKAT!
Çoğunlukla genel fiziki muayenede hastalar normal ve sağlıklı görünseler de kasların ayrıntılı muayenesi ile belli noktalarda bu hastalık için ‘tipik hassas noktalar’ bulunuyor.
Bir kişiye fibromiyalji tanısı koymak için yaklaşık 3 ay şikayetlerin ve belirtilerin devam etmesi gerektiğini anlatan Dr. Akalın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Vücudun 18 hassas noktasının en az 11’inde (ense, baş-boyun geçiş noktası, omuz başları, dirseğin dış yüzeyi, dizler, vs.) ağrı hassasiyeti tespit edilmesi gerekiyor. Kişinin şikayetlerinin yanı sıra yapılacak tetkikler de tanı koymada yardımcı oluyor. Komplike bir rahatsızlık olduğu için fibromiyaljinin tedavisinde gerekli durumlarda diğer branşlardan da destek alınarak tedavinin multidisipliner şekilde sürdürülmesi gerekiyor.”
TEDAVİ HASTAYA ÖZEL OLMALI
Fibromiyalji tedavisinde hasta ile doktor işbirliğinin önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Dr. Coşkun Akalın, tedavi şeklinin kişiye özel düzenlenmesi gerektiğine dikkat çekti, doktor tarafından belirlenen ilaç tedavisi, fizik tedavi ve rehabilitasyon yöntemleri ile egzersiz programlarının tedavide temel kural olduğunu sözlerine ekledi.
Çocuğunuzun zekasını keskinleştiren 10 adım
Zekası için daha doğmadan yapabileceğiniz şeyler var. Çocuk yapmaya karar verdiğiniz andan itibaren zeka gelişimine katkıda bulunacak adımları Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül anlattı.
Zeka, bireyin doğuştan sahip olduğu, genetik olarak kuşaktan kuşağa geçen ve sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevre etkisiyle biçimlenen bir bileşim. Yüzde 50 genetik yapı, yüzde 50 de sizin onu nasıl yetiştireceğiniz ve nasıl ortam sunacağınız çocuğunuzun zeka gelişimindeki belirleyici faktörler. Çocukluk dönemi ise zekanın geliştirilebildiği ve yeteneklerin artırılabildiği çok değerli bir dönem. Peki ama neler yapılabilir? Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül, 10 adımda çocuğunuzun zekasını artırabilmenin yollarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Planlı ve bilinçli hamilelik
Yetişkin olduktan sonra bazı yeteneklerin geliştirilmesi son derece zor oluyor. Çocukluk döneminde bu potansiyelin geliştirilmesinin ilk basamağı ise annenin hamilelik dönemi! Planlı bir hamilelik kadar, anne adayının hamilelik sürecini bilinçli bir şekilde geçirmesi; psikolojik olarak anneliğe hazır olmasının yanı sıra; sigara, alkol ve madde kullanmaması, psikiyatrik bir rahatsızlığının bulunmaması, eşinden destek görüyor olması çok önemli.
Uyaran zenginliği
Bebekler doğduktan sonraki zeka potansiyelini artırıcı en önemli faktör uyaran zenginliği. Uyaranların fazla olması, bebek beynindeki sinaptik bağlantılarını artırıyor. Uyaran yönünden zengin bir çevre sunmak ise başta annenin bebekle göz teması kurması, onunla konuşması, oynaması ile gerçekleşiyor. Gerçekten ilgilenilen bir bebeğin çevreye olan duyarlılığı ve dolasıyla da öğrenme yolları artıyor.
Anne sütü
Anne sütünün zekayı artırdığı bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda. Yapılan çalışmalar anne sütü ile beslenen bebeklerin daha zeki ve yetenekli olduklarını, daha iyi gelişim gösterdiklerini ve zeka puanlarının da daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Omegadan zengin beslenme
Çocukluk döneminde ceviz, balık, bakliyat gibi yiyeceklerin zeka üzerinde olumlu etkisi bulunuyor. Çocuk beslenmesinde bunlara yer vermek önemli. Çocukların abur cubur diye tabir edilen bisküvi, gofret, şekerli yiyecekler ve fast-food tarzı beslenmeden uzak durması, sağlıklı ve dengeli beslenmelerine önem verilmesi gerekiyor.
Sosyalleşme olanaklarının artması
Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül “Çocuklar, büyükleri modelleyerek ve akran etkileşimi ile öğrenirler. Küçük yaşlardan itibaren sosyalleşmesi sağlanan çocukların zeka ve dil becerileri daha yüksek oluyor” diyor.
Kitap okuma
Bebeklikten itibaren kitap okunan çocukların yine zeka ve dil becerilerinin daha iyi olduğu, daha uzun cümleler kurabildikleri ve kendilerini daha iyi ifade edebildikleri biliniyor. Bu nedenle doğduğu günden itibaren bebeğinize yumuşak, tatlı bir ses tonuyla masallar anlatın, kitap okuyun. Her yaptığınız şeyi ona sözel ifade edin, gözlerinin içine bakıp gülümseyerek onunla konuşun.
Spor ve hareket
Spor ve hareket, beyindeki sinaptik bağlantıların gelişimi üzerinde çok önemli bir etkiye sahip. Çocukları küçük yaşlardan itibaren spora yönlendirmek okul dönemindeki zeka puanlarını artırıyor. Serbest hareket etmesine izin verilen örneğin parka götürülen, rahatça oynayabilen çocuklar da gelişim açısından daha iyi ilerleyebiliyor.
Zeka oyunları, bulmacalar
Çocukluktan itibaren hem ince motor faaliyetleri destekleyici hem de hafıza güçlendirici etkinliklere verilen önem büyük fayda sağlıyor. Bebeklik döneminde tahta küpler, yap bozlar, çocukluk döneminde eşleştirme kartları, kitap okuyup sonra çocuğa anlattırma, bilmeceler ve eşleştirme gibi oyunlar çocukların zeka potansiyellerini artırıyor.
Müzik
Hamilelikte müzik gerçekten zekayı artırıyor mu hala tartışıladursun, müzik dinlemenin çocuklar üzerinde hem alıcı dil becerilerinin gelişmesi hem de ritim duygusunun oluşması için önemi büyük. Yine bir müzik aleti çalabilmenin de zeka puanlarını artırıcı etkisi olduğu biliniyor.
Duygusal zekaya da önem vermek
Çok zeki ama topluma adapte olamayan ya da psikolojik açıdan uyumsuz çocuklar yetiştirmemeye de gayret etmek çok önemli. Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül “Zeka önemlidir ama duygusal zeka çok daha değerlidir. Bu yüzden çocuğunuzun duyarlı, merhametli ve empatik bir birey olarak yetişmesini de tıpkı zekasının yüksek olmasını istediğiniz gibi hatta ondan daha fazla istemeniz gerekir” diyor.
Zeka, bireyin doğuştan sahip olduğu, genetik olarak kuşaktan kuşağa geçen ve sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevre etkisiyle biçimlenen bir bileşim. Yüzde 50 genetik yapı, yüzde 50 de sizin onu nasıl yetiştireceğiniz ve nasıl ortam sunacağınız çocuğunuzun zeka gelişimindeki belirleyici faktörler. Çocukluk dönemi ise zekanın geliştirilebildiği ve yeteneklerin artırılabildiği çok değerli bir dönem. Peki ama neler yapılabilir? Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül, 10 adımda çocuğunuzun zekasını artırabilmenin yollarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Planlı ve bilinçli hamilelik
Yetişkin olduktan sonra bazı yeteneklerin geliştirilmesi son derece zor oluyor. Çocukluk döneminde bu potansiyelin geliştirilmesinin ilk basamağı ise annenin hamilelik dönemi! Planlı bir hamilelik kadar, anne adayının hamilelik sürecini bilinçli bir şekilde geçirmesi; psikolojik olarak anneliğe hazır olmasının yanı sıra; sigara, alkol ve madde kullanmaması, psikiyatrik bir rahatsızlığının bulunmaması, eşinden destek görüyor olması çok önemli.
Uyaran zenginliği
Bebekler doğduktan sonraki zeka potansiyelini artırıcı en önemli faktör uyaran zenginliği. Uyaranların fazla olması, bebek beynindeki sinaptik bağlantılarını artırıyor. Uyaran yönünden zengin bir çevre sunmak ise başta annenin bebekle göz teması kurması, onunla konuşması, oynaması ile gerçekleşiyor. Gerçekten ilgilenilen bir bebeğin çevreye olan duyarlılığı ve dolasıyla da öğrenme yolları artıyor.
Anne sütü
Anne sütünün zekayı artırdığı bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda. Yapılan çalışmalar anne sütü ile beslenen bebeklerin daha zeki ve yetenekli olduklarını, daha iyi gelişim gösterdiklerini ve zeka puanlarının da daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Omegadan zengin beslenme
Çocukluk döneminde ceviz, balık, bakliyat gibi yiyeceklerin zeka üzerinde olumlu etkisi bulunuyor. Çocuk beslenmesinde bunlara yer vermek önemli. Çocukların abur cubur diye tabir edilen bisküvi, gofret, şekerli yiyecekler ve fast-food tarzı beslenmeden uzak durması, sağlıklı ve dengeli beslenmelerine önem verilmesi gerekiyor.
Sosyalleşme olanaklarının artması
Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül “Çocuklar, büyükleri modelleyerek ve akran etkileşimi ile öğrenirler. Küçük yaşlardan itibaren sosyalleşmesi sağlanan çocukların zeka ve dil becerileri daha yüksek oluyor” diyor.
Kitap okuma
Bebeklikten itibaren kitap okunan çocukların yine zeka ve dil becerilerinin daha iyi olduğu, daha uzun cümleler kurabildikleri ve kendilerini daha iyi ifade edebildikleri biliniyor. Bu nedenle doğduğu günden itibaren bebeğinize yumuşak, tatlı bir ses tonuyla masallar anlatın, kitap okuyun. Her yaptığınız şeyi ona sözel ifade edin, gözlerinin içine bakıp gülümseyerek onunla konuşun.
Spor ve hareket
Spor ve hareket, beyindeki sinaptik bağlantıların gelişimi üzerinde çok önemli bir etkiye sahip. Çocukları küçük yaşlardan itibaren spora yönlendirmek okul dönemindeki zeka puanlarını artırıyor. Serbest hareket etmesine izin verilen örneğin parka götürülen, rahatça oynayabilen çocuklar da gelişim açısından daha iyi ilerleyebiliyor.
Zeka oyunları, bulmacalar
Çocukluktan itibaren hem ince motor faaliyetleri destekleyici hem de hafıza güçlendirici etkinliklere verilen önem büyük fayda sağlıyor. Bebeklik döneminde tahta küpler, yap bozlar, çocukluk döneminde eşleştirme kartları, kitap okuyup sonra çocuğa anlattırma, bilmeceler ve eşleştirme gibi oyunlar çocukların zeka potansiyellerini artırıyor.
Müzik
Hamilelikte müzik gerçekten zekayı artırıyor mu hala tartışıladursun, müzik dinlemenin çocuklar üzerinde hem alıcı dil becerilerinin gelişmesi hem de ritim duygusunun oluşması için önemi büyük. Yine bir müzik aleti çalabilmenin de zeka puanlarını artırıcı etkisi olduğu biliniyor.
Duygusal zekaya da önem vermek
Çok zeki ama topluma adapte olamayan ya da psikolojik açıdan uyumsuz çocuklar yetiştirmemeye de gayret etmek çok önemli. Uzman Klinik Psikolog Reyhan Algül “Zeka önemlidir ama duygusal zeka çok daha değerlidir. Bu yüzden çocuğunuzun duyarlı, merhametli ve empatik bir birey olarak yetişmesini de tıpkı zekasının yüksek olmasını istediğiniz gibi hatta ondan daha fazla istemeniz gerekir” diyor.
Tüp bebek makinesi: Çocuk sahibi olma ihtimalini hesaplıyor
Yeni geliştirilen 'Tüp bebek hesap makinesi'nin, çiftlerin bebek sahibi olma şanslarını tahmin ettiği iddia ediliyor. İngiltere’deki Aberdeen Üniversitesi’ndeki araştırmacılarının bu iddiasını Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen değerlendirdi ve hesaplamanın yöntemini anlattı.
Çocuk sahibi olamayan çiftlerin başvurduğu tüp bebek yönteminde yeni bir teknoloji geliştirildi. Bu yöntemin başarılı olma ihtimalini hesaplayan ‘tüp bebek hesap makinesi’, nasıl çalışıyor?
Bu ilginç buluşu yapan İngiltere'deki Aberdeen Üniversitesi'ndeki araştırmacıları, tüp bebek verilerinden yola çıkarak hazırladıkları hesaplayıcı sayesinde pek çok çiftin gerçekçi olarak kendi başarı oranını hesap edebileceğini söylüyor.
Uzmanlar, bu hesaplayıcının pek çok çiftin beklentilerini doğru yönde şekillendireceğini düşünüyorlar.
NASIL HESAPLANIYOR?
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, tüp bebek hesap makinesi hakkında şu bilgileri verdi:
“Bu hesaplama yapılırken, kadının yaşı, ne kadar zamandır çocuk sahibi olmaya çalıştığı ve yumurtlama probleminin olup olmadığı gibi etkenler dikkate alınıyor.
İngiltere'deki tüm lisanslı tüp bebek merkezlerinin bilgilerini toplayan HFEA (Human Fertilisation and Embryology Authority)'den elde edilen dataların baz alındığı bu sistemi hem doktorlar hem de IVF (tüp bebek) tedavisi olacak çiftler kullanabiliyor.
Aberdeen Üniversitesi'ndeki araştırmacılar 1999-2008 yılları arasında kendi yumurtalarını ve eşlerinin spermlerini kullanarak tüp bebek yaptıran tüm kadınların verilerini incelediler.
Bu süreçte 114 bin kadın ve 185 bin tedavi dönemi incelendi. Bu olguların yüzde 29,1'i ilk tedavi ayında gebe kalarak sağlıklı bir çocuk sahibi oldular. Yüzde 43'ü ise sonraki altı tedavi döneminde gebe kalarak çocuk sahibi olabildi.
İlk değerlendirmeler, yaş 30 sınırı geçtikçe ve infertilite (kısırlık) süresi arttıkça, bebek sahibi olma şansında azalma başladığını ortaya koydu.
Örneğin, iki yıldır açıklanamayan kısırlık nedeniyle çocuk sahibi olamayan 30 yaşındaki bir kadının ilk tüp bebek tedavisinde çocuk sahibi olma şansı yüzde 46'dır.
Bu oran, aynı kadın için, üç siklus tedavi gördükten sonra yüzde 79'a çıkmaktadır. (Kadınlarda bir adetin başlangıcından itibaren diğer bir adetin başlamasına kadar geçen zamana siklus denir.)”
Op. Dr. Betül Görgen, yine de tedavinin hastanın gereksinimleri ve özelliklerine göre bireyselleştirilmesinin önemini ve hala sonucu tam olarak tahmin etmenin güç olduğunu unutmamamız gerektiğini sözlerine ekledi.
Çocuk sahibi olamayan çiftlerin başvurduğu tüp bebek yönteminde yeni bir teknoloji geliştirildi. Bu yöntemin başarılı olma ihtimalini hesaplayan ‘tüp bebek hesap makinesi’, nasıl çalışıyor?
Bu ilginç buluşu yapan İngiltere'deki Aberdeen Üniversitesi'ndeki araştırmacıları, tüp bebek verilerinden yola çıkarak hazırladıkları hesaplayıcı sayesinde pek çok çiftin gerçekçi olarak kendi başarı oranını hesap edebileceğini söylüyor.
Uzmanlar, bu hesaplayıcının pek çok çiftin beklentilerini doğru yönde şekillendireceğini düşünüyorlar.
NASIL HESAPLANIYOR?
Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, tüp bebek hesap makinesi hakkında şu bilgileri verdi:
“Bu hesaplama yapılırken, kadının yaşı, ne kadar zamandır çocuk sahibi olmaya çalıştığı ve yumurtlama probleminin olup olmadığı gibi etkenler dikkate alınıyor.
İngiltere'deki tüm lisanslı tüp bebek merkezlerinin bilgilerini toplayan HFEA (Human Fertilisation and Embryology Authority)'den elde edilen dataların baz alındığı bu sistemi hem doktorlar hem de IVF (tüp bebek) tedavisi olacak çiftler kullanabiliyor.
Aberdeen Üniversitesi'ndeki araştırmacılar 1999-2008 yılları arasında kendi yumurtalarını ve eşlerinin spermlerini kullanarak tüp bebek yaptıran tüm kadınların verilerini incelediler.
Bu süreçte 114 bin kadın ve 185 bin tedavi dönemi incelendi. Bu olguların yüzde 29,1'i ilk tedavi ayında gebe kalarak sağlıklı bir çocuk sahibi oldular. Yüzde 43'ü ise sonraki altı tedavi döneminde gebe kalarak çocuk sahibi olabildi.
İlk değerlendirmeler, yaş 30 sınırı geçtikçe ve infertilite (kısırlık) süresi arttıkça, bebek sahibi olma şansında azalma başladığını ortaya koydu.
Örneğin, iki yıldır açıklanamayan kısırlık nedeniyle çocuk sahibi olamayan 30 yaşındaki bir kadının ilk tüp bebek tedavisinde çocuk sahibi olma şansı yüzde 46'dır.
Bu oran, aynı kadın için, üç siklus tedavi gördükten sonra yüzde 79'a çıkmaktadır. (Kadınlarda bir adetin başlangıcından itibaren diğer bir adetin başlamasına kadar geçen zamana siklus denir.)”
Op. Dr. Betül Görgen, yine de tedavinin hastanın gereksinimleri ve özelliklerine göre bireyselleştirilmesinin önemini ve hala sonucu tam olarak tahmin etmenin güç olduğunu unutmamamız gerektiğini sözlerine ekledi.
28 Kasım 2016 Pazartesi
Göz kızarıklığı ne zaman tehlikeli?
Gözlerde kızarıklık 7’den 70’e hemen herkesin zaman zaman yaşadığı bir sorun. Özellikle rüzgarlı kış günlerinde ve ışık yansımasının fazla olduğu karlı ortamlarda gözlerde sulanma ile kızarıklık çok daha sık görülüyor.
Göz kızarıklığı konjunktiva (göz kapaklarının iç yüzeyini ve gözlerin beyaz kısmının üzerini kaplayan ince ve şeffaf bir zar) damarlarının genişleyerek verdiği tepki sonucu gelişiyor. Çoğu zaman “geçer” diye önemsemediğimiz göz kızarıklığı genellikle basit göz reaksiyonundan kaynaklansa da, kimi zaman altında daha ciddi nedenler yatabiliyor; örneğin göz içi basıncının artması gibi.
Bu yüzden öncelikle altta yatan etkenin belirlenmesi ve hızla tedavi aşamasına geçilmesi gerekiyor, aksi halde kalıcı görme kaybı oluşabiliyor. İşte bu noktada akla hemen şu soru geliyor: Bu sorunda ne zaman alarma geçmek gerekiyor? Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Emel Çolakoğlu gözlerde kızarıklık geliştiğinde atlanmaması gereken durumları anlattı, önemli önerilerde bulundu.
CİDDİ GÖRME KAYBINA NEDEN OLABİLİYOR!
Göz kızarıklığı göz beyazının üzerini örten şeffaf tabaka olan konjunktiva damarlarının genişlemesi sonucu oluşuyor. Dr. Emel Çolakoğlu zamanında tedavi edilmeyen enfeksiyonun gözün iç katmanlarına yayılması durumunda ciddi görme kaybı gelişebildiğini, göz içi basıncının yüksek kalmasının görme siniri hasarına yol açtığını belirtiyor. Göz içinde kalan yabancı cisimde enfeksiyon gelişebiliyor ve bunun sonucunda da ameliyat gerektirecek durumlar ortaya çıkıyor. Kalıcı olabilen bu sorunların önüne geçmek için de erken tanı ve tedavi büyük önem taşıyor.
TEDAVİ ALTTA YATAN NEDENE GÖRE UYGULANIYOR
Çolakoğlu, gözlerde kızarıklık tedavisinin altta yatan nedene göre şekillendiğini belirterek bu yöntemler hakkında şu bilgileri veriyor: “Kızarıklığın altında yatan neden mikrobik ise antibiyotikli damlalar, kuru göz ise suni gözyaşı preparatları, alerji ise antialerjik damlalar veriliyor. Göz içi iltihaplanmasında o bölgeye uygulanan ve/veya sistemik kortizon tedavisi yapılıyor. Bu sorunlar tedavi edildiğinde gözdeki kızarıklık da ortadan kayboluyor.”
KİMYASAL MADDEDE SANİYELER ÖNEMLİ
Göz kızarıklığına neden olan etken göze kimyasal bir sıvının veya gazın gelmesi ise hızlı hareket etmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Çolakoğlu bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Çünkü tedavide geç kalındığında hasar gözün delinmesine kadar ilerleyebiliyor. Dolayısıyla yapılacak olan ilk şey saniyeler içinde gözü ve çevresini bol suyla yıkamak olmalı. Sonrasında kimyasal maddenin paketiyle birlikte en yakın sağlık merkezine başvurulması gerekiyor. Bu tabloda tedavi gözü serum fizyolojik ile bolca yıkadıktan sonra kimyasal maddenin içeriğine ve gözdeki hasara göre düzenleniyor.”
GÖZ TANSİYONUNDA AMELİYAT GEREKEBİLİYOR
Göz kızarıklığının altında yatan bir başka neden de, tedavide geç kalındığında görme kaybına yol açan göz tansiyonu. Bu tabloda göz içi basıncının acil olarak kontrollü bir şekilde düşürülmesi gerektiği uyarısında bulunan Çolakoğlu, bu durumda aynı tablonun diğer gözde de gelişmemesi için her iki göze YAG lazer iridotomi işleminin yapılmasının önemli olduğunun altını çiziyor.
GÖZ KIZARIKLIĞINDA BU SİNYALLERİ ATLAMAYIN!
1. Göze yabancı cisim kaçması nedeniyle oluşmuşsa,
2. Gün içinde artan kızarıklığa batma ve ağrı eşlik ediyorsa,
3. Kızarıklıkla beraber görmede bulanıklık gelişmişse,
4. Kızarıklık travma sonrasında başlamışsa,
5. Kızarıklık sık sık tekrarlıyorsa,
5. Kızarıklıkla beraber eklem ağrısı gelişmişse, ağızda aft çıkmışsa,
6. Kimyasal maddenin göze sıçraması sonucu başlamışsa,
7. Kontakt lens kullanılıyorsa, en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmak çok önemli.
ntvmsnc
Göz kızarıklığı konjunktiva (göz kapaklarının iç yüzeyini ve gözlerin beyaz kısmının üzerini kaplayan ince ve şeffaf bir zar) damarlarının genişleyerek verdiği tepki sonucu gelişiyor. Çoğu zaman “geçer” diye önemsemediğimiz göz kızarıklığı genellikle basit göz reaksiyonundan kaynaklansa da, kimi zaman altında daha ciddi nedenler yatabiliyor; örneğin göz içi basıncının artması gibi.
Bu yüzden öncelikle altta yatan etkenin belirlenmesi ve hızla tedavi aşamasına geçilmesi gerekiyor, aksi halde kalıcı görme kaybı oluşabiliyor. İşte bu noktada akla hemen şu soru geliyor: Bu sorunda ne zaman alarma geçmek gerekiyor? Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Emel Çolakoğlu gözlerde kızarıklık geliştiğinde atlanmaması gereken durumları anlattı, önemli önerilerde bulundu.
CİDDİ GÖRME KAYBINA NEDEN OLABİLİYOR!
Göz kızarıklığı göz beyazının üzerini örten şeffaf tabaka olan konjunktiva damarlarının genişlemesi sonucu oluşuyor. Dr. Emel Çolakoğlu zamanında tedavi edilmeyen enfeksiyonun gözün iç katmanlarına yayılması durumunda ciddi görme kaybı gelişebildiğini, göz içi basıncının yüksek kalmasının görme siniri hasarına yol açtığını belirtiyor. Göz içinde kalan yabancı cisimde enfeksiyon gelişebiliyor ve bunun sonucunda da ameliyat gerektirecek durumlar ortaya çıkıyor. Kalıcı olabilen bu sorunların önüne geçmek için de erken tanı ve tedavi büyük önem taşıyor.
TEDAVİ ALTTA YATAN NEDENE GÖRE UYGULANIYOR
Çolakoğlu, gözlerde kızarıklık tedavisinin altta yatan nedene göre şekillendiğini belirterek bu yöntemler hakkında şu bilgileri veriyor: “Kızarıklığın altında yatan neden mikrobik ise antibiyotikli damlalar, kuru göz ise suni gözyaşı preparatları, alerji ise antialerjik damlalar veriliyor. Göz içi iltihaplanmasında o bölgeye uygulanan ve/veya sistemik kortizon tedavisi yapılıyor. Bu sorunlar tedavi edildiğinde gözdeki kızarıklık da ortadan kayboluyor.”
KİMYASAL MADDEDE SANİYELER ÖNEMLİ
Göz kızarıklığına neden olan etken göze kimyasal bir sıvının veya gazın gelmesi ise hızlı hareket etmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Çolakoğlu bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Çünkü tedavide geç kalındığında hasar gözün delinmesine kadar ilerleyebiliyor. Dolayısıyla yapılacak olan ilk şey saniyeler içinde gözü ve çevresini bol suyla yıkamak olmalı. Sonrasında kimyasal maddenin paketiyle birlikte en yakın sağlık merkezine başvurulması gerekiyor. Bu tabloda tedavi gözü serum fizyolojik ile bolca yıkadıktan sonra kimyasal maddenin içeriğine ve gözdeki hasara göre düzenleniyor.”
GÖZ TANSİYONUNDA AMELİYAT GEREKEBİLİYOR
Göz kızarıklığının altında yatan bir başka neden de, tedavide geç kalındığında görme kaybına yol açan göz tansiyonu. Bu tabloda göz içi basıncının acil olarak kontrollü bir şekilde düşürülmesi gerektiği uyarısında bulunan Çolakoğlu, bu durumda aynı tablonun diğer gözde de gelişmemesi için her iki göze YAG lazer iridotomi işleminin yapılmasının önemli olduğunun altını çiziyor.
GÖZ KIZARIKLIĞINDA BU SİNYALLERİ ATLAMAYIN!
1. Göze yabancı cisim kaçması nedeniyle oluşmuşsa,
2. Gün içinde artan kızarıklığa batma ve ağrı eşlik ediyorsa,
3. Kızarıklıkla beraber görmede bulanıklık gelişmişse,
4. Kızarıklık travma sonrasında başlamışsa,
5. Kızarıklık sık sık tekrarlıyorsa,
5. Kızarıklıkla beraber eklem ağrısı gelişmişse, ağızda aft çıkmışsa,
6. Kimyasal maddenin göze sıçraması sonucu başlamışsa,
7. Kontakt lens kullanılıyorsa, en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmak çok önemli.
ntvmsnc
Soğuk hava kalp hastalıkları riskini artırıyor
Kalp, soğuk havada vücut sıcaklığını belli bir düzeyde tutmak için normalden daha fazla çalışıyor. Bu duruma dikkat çeken Kardiyolog Kozan, kış mevsiminin, kalp hastalıklarında artışın da habercisi olduğunu söyledi.
"Kış mevsimi, soğuk hava ve çevremizi pamuk beyazlığıyla sarmalayan kar dışında maalesef kalp hastalıklarının artışının da habercisidir" diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ömer Kozan, soğuk havanın yanı sıra, kuvvetli rüzgar, yağmur ve karın da vücut sıcaklığının düşmesine yol açtığını söyledi.
Bu sebeplerle fazla çalışan kalbin oksijen ihtiyacının da yükseldiğini dile getiren Kozan, soğuk havanın vücuttaki damarların daralmasına yol açtığını, bunun da kan basıncının yükselmesine ve özellikle hipertansiyon hastalarında ilaçlarla kontrolün zorlaşmasına sebep olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Havanın soğumasıyla beraber ortaya çıkan değişikliklerden en önemlilerinden biri de vücuttaki stres seviyesindeki artışla beraber olan hormonal değişikliklerdir. Bazı maddelerin vücut salınımındaki artışı mevsimsel kalp hastalıklarında artışın da en önemli sebeplerinden biridir. Bu maddelerin de salınımıyla kanın pıhtılaşmaya yatkınlığı artar. Pıhtılaşmanın artması kalp krizi ve inmenin artmasıyla sonuçlanır. Kış mevsimi, soğuk hava ve çevremizi pamuk beyazlığıyla sarmalayan kar dışında maalesef kalp hastalıklarının artışının da habercisidir."
"BASİT ÖNLEMLERLE KIŞ AYLARINDA KALP HASTALIKLARI RİSKİ AZALTILABİLİR"
Tüm bunlara ek olarak kış aylarında artan solunum yolu enfeksiyonlarının da kalbin yükünü daha da arttırdığını aktaran Kozan, şöyle devam etti:
"Peki ne yapalım? Kış gelince normal hayatımıza ara mı verelim? Tabii ki hayır. Öncelikle yürüyüşlere devam edilmeli. Kalp hastalarının yapması gereken en önemli egzersizleri yürüyüştür. Kar veya yağmur yürümenizi çok zorlaştırmıyorsa, kuvvetli rüzgara karşı yürümeniz gerekmiyorsa, günlük yürüyüşlerinize devam edin. Eğer hava koşulları kötüyse, ciddi hava kirliliği varsa kapalı bir alanda yürüyüşlerinizi yapabilirsiniz. Vücut sıcaklığını korumak için çok kalın bir kazak giymek yerine, birkaç kat daha ince giysiler tercih edilebilir. En çok ısı kaybı baş bölgesinden olduğundan dışarı çıkarken başın bir bere ya da örtüyle kapatılmasını öneriyoruz. Vücut sıcaklığını korumak için sıcak yemekler ve içeceklerden faydalanılabilir."
"KAHVE YERİNE C VİTAMİNİ YÜKSEK BİTKİ ÇAYLARI TERCİH EDİLMELİ"
Kozan, dışarıdan içeriye girildiğinde ısınmak için çay veya kahvenin tercih edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, "Kahve yerine elma kabuğu, zencefil, nane ya da limon çayları gibi C vitamin içeriği de yüksek olan bitki çayları tercih edebilirsiniz. Beslenmeye de dikkat edilmeli. Kış aylarında sebze ve meyve tüketiminin artırılması önemli" ifadelerini kullandı. ntvmsnc
"Kış mevsimi, soğuk hava ve çevremizi pamuk beyazlığıyla sarmalayan kar dışında maalesef kalp hastalıklarının artışının da habercisidir" diyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ömer Kozan, soğuk havanın yanı sıra, kuvvetli rüzgar, yağmur ve karın da vücut sıcaklığının düşmesine yol açtığını söyledi.
Bu sebeplerle fazla çalışan kalbin oksijen ihtiyacının da yükseldiğini dile getiren Kozan, soğuk havanın vücuttaki damarların daralmasına yol açtığını, bunun da kan basıncının yükselmesine ve özellikle hipertansiyon hastalarında ilaçlarla kontrolün zorlaşmasına sebep olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Havanın soğumasıyla beraber ortaya çıkan değişikliklerden en önemlilerinden biri de vücuttaki stres seviyesindeki artışla beraber olan hormonal değişikliklerdir. Bazı maddelerin vücut salınımındaki artışı mevsimsel kalp hastalıklarında artışın da en önemli sebeplerinden biridir. Bu maddelerin de salınımıyla kanın pıhtılaşmaya yatkınlığı artar. Pıhtılaşmanın artması kalp krizi ve inmenin artmasıyla sonuçlanır. Kış mevsimi, soğuk hava ve çevremizi pamuk beyazlığıyla sarmalayan kar dışında maalesef kalp hastalıklarının artışının da habercisidir."
"BASİT ÖNLEMLERLE KIŞ AYLARINDA KALP HASTALIKLARI RİSKİ AZALTILABİLİR"
Tüm bunlara ek olarak kış aylarında artan solunum yolu enfeksiyonlarının da kalbin yükünü daha da arttırdığını aktaran Kozan, şöyle devam etti:
"Peki ne yapalım? Kış gelince normal hayatımıza ara mı verelim? Tabii ki hayır. Öncelikle yürüyüşlere devam edilmeli. Kalp hastalarının yapması gereken en önemli egzersizleri yürüyüştür. Kar veya yağmur yürümenizi çok zorlaştırmıyorsa, kuvvetli rüzgara karşı yürümeniz gerekmiyorsa, günlük yürüyüşlerinize devam edin. Eğer hava koşulları kötüyse, ciddi hava kirliliği varsa kapalı bir alanda yürüyüşlerinizi yapabilirsiniz. Vücut sıcaklığını korumak için çok kalın bir kazak giymek yerine, birkaç kat daha ince giysiler tercih edilebilir. En çok ısı kaybı baş bölgesinden olduğundan dışarı çıkarken başın bir bere ya da örtüyle kapatılmasını öneriyoruz. Vücut sıcaklığını korumak için sıcak yemekler ve içeceklerden faydalanılabilir."
"KAHVE YERİNE C VİTAMİNİ YÜKSEK BİTKİ ÇAYLARI TERCİH EDİLMELİ"
Kozan, dışarıdan içeriye girildiğinde ısınmak için çay veya kahvenin tercih edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, "Kahve yerine elma kabuğu, zencefil, nane ya da limon çayları gibi C vitamin içeriği de yüksek olan bitki çayları tercih edebilirsiniz. Beslenmeye de dikkat edilmeli. Kış aylarında sebze ve meyve tüketiminin artırılması önemli" ifadelerini kullandı. ntvmsnc
Baş ağrısı çekenler için ‘sihirli dokunuş’
Başınız ağrıyorsa bu yöntemi mutlaka denemelisiniz. Yapacağınız tek şey, 60 saniye boyunca elinizi sıkmak...
Migreni olanlar bilir, karanlıkta oturmak, sürekli mide bulantısı hali ve dayanılmayacak evrelere gelen baş ağrıları… İlaç kullanmayı sevmeyenler için bu sihirli dokunuşu uygulayabilirsiniz…
Bu yöntem biraz canınızı acıtabilir ama çok etkilidir. Baş ağrınızı hafifletmek için, bir elinizin baş ve işaret parmağı arasında kalan kısmını diğer elinizle sıkıştırın. Ancak canınızı hafif acıtacak kadar sıkın. Bir kaç denemeden sonra o acı veren noktayı bulduğunuzda 60 saniye öyle tutun. Aynı işlemi sonra diğer eliniz için de yapın. Hafiflemeyi hissedeceksiniz.
Migreni olanlar bilir, karanlıkta oturmak, sürekli mide bulantısı hali ve dayanılmayacak evrelere gelen baş ağrıları… İlaç kullanmayı sevmeyenler için bu sihirli dokunuşu uygulayabilirsiniz…
Bu yöntem biraz canınızı acıtabilir ama çok etkilidir. Baş ağrınızı hafifletmek için, bir elinizin baş ve işaret parmağı arasında kalan kısmını diğer elinizle sıkıştırın. Ancak canınızı hafif acıtacak kadar sıkın. Bir kaç denemeden sonra o acı veren noktayı bulduğunuzda 60 saniye öyle tutun. Aynı işlemi sonra diğer eliniz için de yapın. Hafiflemeyi hissedeceksiniz.
Kabızlık yaşamanızın 8 nedeni
Halk dilinde “kabızlık” olarak bilinen, tıp dünyasındaki adıyla “konstipasyon” genellikle geçici bir sorun olsa da, kronik bir hal de alabiliyor. Hemen herkeste gelişebilen kabızlık uzun sürdüğünde ciddi bir sorun haline gelebiliyor.
Bunun nedeni ise kabızlık ve kabızlığın yol açtığı komplikasyonların günlük yaşam kalitesini oldukça bozmasının yanı sıra, basit yöntemlerle tedavi edilme şansı varken, kalıcı yapısal değişikliklere neden olabilen operasyonlara başvurmak zorunda kalınması. Bu yüzden kabızlığı önlemek için altta yatan nedenleri erken tespit etmek ve bu doğrultuda çözümler almak çok önemli. Kabızlık denilince akla ilk olarak “posasız beslenme” ve “yetersiz su tüketimi” geliyor. Oysa kabızlık yaşanmasının sorumluları sadece bunlarla sınırlı değil. Acıbadem Fulya Hastanesi Hemoroid ve Anorektal Hastalıklar ve Gastroenteroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özdal Ersoy, kabızlığa neden olan etkenleri sıraladı, önemli önerilerde bulundu.
1. Lifsiz beslenme
Yediğimiz gıdalar ince bağırsağımızda sindirilip gerekli maddeler kanımıza geçtikten sora, geriye kalan artıklar bol sulu bir formda, ince bağırsağımızdan kalın bağırsağımıza geçiyor. Kalın bağırsağımızın görevi de bu sulu dışkının makata doğru ilerlerken suyunu geri emmek ve sonuçta 200-300 gramlık katı dışkı haline getirmek. Gıdalarımızda yeterli lif alamazsak, kalın bağırsağımızdan geri emilen su miktarı artıyor ve sonuçta geri kalan dışkı çok katı ve sert oluyor. Bu nedenle kabızlığı önlemek için en etkili yol, lifli besinleri sofranızdan eksik etmemek.
Bunun nedeni ise kabızlık ve kabızlığın yol açtığı komplikasyonların günlük yaşam kalitesini oldukça bozmasının yanı sıra, basit yöntemlerle tedavi edilme şansı varken, kalıcı yapısal değişikliklere neden olabilen operasyonlara başvurmak zorunda kalınması. Bu yüzden kabızlığı önlemek için altta yatan nedenleri erken tespit etmek ve bu doğrultuda çözümler almak çok önemli. Kabızlık denilince akla ilk olarak “posasız beslenme” ve “yetersiz su tüketimi” geliyor. Oysa kabızlık yaşanmasının sorumluları sadece bunlarla sınırlı değil. Acıbadem Fulya Hastanesi Hemoroid ve Anorektal Hastalıklar ve Gastroenteroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özdal Ersoy, kabızlığa neden olan etkenleri sıraladı, önemli önerilerde bulundu.
1. Lifsiz beslenme
Yediğimiz gıdalar ince bağırsağımızda sindirilip gerekli maddeler kanımıza geçtikten sora, geriye kalan artıklar bol sulu bir formda, ince bağırsağımızdan kalın bağırsağımıza geçiyor. Kalın bağırsağımızın görevi de bu sulu dışkının makata doğru ilerlerken suyunu geri emmek ve sonuçta 200-300 gramlık katı dışkı haline getirmek. Gıdalarımızda yeterli lif alamazsak, kalın bağırsağımızdan geri emilen su miktarı artıyor ve sonuçta geri kalan dışkı çok katı ve sert oluyor. Bu nedenle kabızlığı önlemek için en etkili yol, lifli besinleri sofranızdan eksik etmemek.
2. Bilinçsizce yapılan diyetler
Fit ve ideal kiloda bir vücuda sahip olmak hemen herkesin hayali. Bunun için de çoğumuz eş dost tavsiyesiyle gelişigüzel diyet yaparak kilo vermeye çalışıyoruz. Yrd. Doç. Dr. Özdal Ersoy ancak özellikle kilo vermek için uygulanan diyetlerin bilinçsizce yapıldığı, örneğin alınan az miktardaki gıdalara yeterince yağ, lif ve su takviyesi yapılmadığı takdirde, sert dışkıya bağlı olarak kabızlık gelişebileceği uyarısında bulunuyor.
3. Hareketsizlik
Kabızlığa neden olan etkenlerden biri de, hareketsiz bir yaşam sürmek. Sindirim sistemimizde gün içinde birçok refleks olaylar gerçekleşiyor. Bunlardan biri, hareket ettikçe bağırsağımızdaki ilerletici ve çalkalayıcı hareketlerin otomatik olarak başlaması. Bu nedenle gün içinde düzenli yürüyüş yapmaya özen gösterin.
4. Yetersiz su/sıvı tüketimi
Yetersiz su tüketildiğinde ince bağırsaktan kalın bağırsağa geçen dışkı daha sert kıvamlı hale geliyor. Bu sertçe dışkı suyunun kalınbağırsakta geri emiliminin ardından sertliği iyice artıyor. Yeterli miktarda su tüketildiğinde (kilo başına en az 30 ml. Örneğin 60 kg bir birey için yaklaşık 1800-2000 ml gibi) kalınbağırsağa geçiş yapan dışkı yeterince sulu hal alıyor. Bu nedenle gün içinde bol bol su içmeniz çok önemli. Ayrıca çay (açık –az demli olmak kaydıyla ), sulandırılmış ve içine şeker eklenmemiş meyve kompostoları, erik suyu ve bitki çayları da önerilen sıvılar arasında yer alıyor.
5. Hamilelik
“Hamilelik de kabızlık sorununa yol açabilen bir başka etken. “ diyen Yrd. Doç. Dr. Özdal Ersoy bu nedenleri şöyle sıralıyor: “Daha öncesinde kabızlık yakınması yokken, yetersiz su ve lif alımı, hareketlerin azalması, hamileliğin devamını sağlayan kanda artmış progesteron hormonunun varlığı, özellikle son aylarda bebek ile bağırsakların karın içinde yer kapmaca oynaması, kabızlık yapabiliyor. Ayrıca büyüyen karın ile doğru ve sağlıklı ıkınmaların yapılamaması ve hamilelik süresince alınması gerekli olan bazı ilaçlar (demir, kalsiyum ve flor takviyeleri gibi) da kabızlık nedeni olabiliyor. Hamilelikte oluşan kabızlıktan korunmak için lif ve sıvı tüketimlerini yeterince artırmak, düzenli egzersiz/hareket yapmak çok önemli.”
6. Bazı ilaçlar
Beslenme ile yaşam alışkanlıklarınıza dikkat ettiğiniz halde kabızlık sorununuz devam ediyorsa altta yatan etken kullandığınız ilaçlar olabilir. Çünkü demir, kalsiyum, spazm çözücüler, depresyon ve bazı tansiyon ilaçları da kabızlık sorunu oluşturabiliyor. Bu ilaçları kullanmak şart ise kabızlığın önlenmesi için ek olarak bu ilaçlarla etkileşime girmeyen laksatifleri de hekiminiz önerdiği takdirde kullanabilirsiniz.
7. Uzun süreli seyahatler
Uzun süreli seyahatler vücudun beslenme, uyku, hareket ve dışkılama düzenini bozabildiği için, kabızlığa neden olabiliyor. Bu gibi seyahatlerde mümkün olduğunca hareketi ve su tüketimini daha da artırmalı ve uygun laksatifler veya lif içeren takviye ilaçları seyahat boyunca, öncesinden verilmiş uzman tavsiyesi doğrultusunda kullanmalısınız.
İdrar kaçırma sosyallikten uzaklaştırıyor!
Pek çoğu söylemekten kaçınsa da idrar kaçırma yaygın görülen bir durumdur. Her 3 kadından 1’inde bu durum sorun yaratacak, yani yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyecek düzeye ulaşır. İdrar kaçırma sorununun aslında yüksek tansiyon, depresyon, şeker hastalığı, astım-bronşit gibi kronik hastalıklardan daha yaygın görüldüğünü söyleyen Liv Hospital Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Muammer Kendirci kadınlarda görülen idrar kaçırmanın tedavisini anlattı.
Yaşam biçimi ve beslenmenin etkisi nedir?
Fazla kilolu ya da obez olmak, kronik kabızlığa yol açan beslenme biçimi, az su içmek, fazla tuz kullanmak, düzenli egzersiz yapmamak, kronik sigara kullanmak idrar kaçırma bozukluğuna yol açabilir veya şiddetini artırabilir. Bu faktörlerin düzeltilmesi idrar kontrolünün sağlanmasına katkıda bulunur.
Nasıl bir tedavi uygulanıyor?
İdrar kaçırma bozukluğunun tipine bağlı olarak ilaç tedavilerinden hastalar yarar görebilir. Özellikle sıkışmaya bağlı idrar kaçırmada ilaç tedavileri etkili seçeneklerden birisidir. Bunlar genellikle hastaların yüzde 50’sinde mesanede idrarın arzu edilen miktarda birikmesini sağlayarak idrara çıkma sıklığını azaltır, sıkışma hissini önemli ölçüde düşürür, idrar kaçırma yakınmalarını azaltabilir. Bu tip ilaçların bazı yan etkileri olabileceği ve başka amaçla kullanılan bazı ilaçlarla olumsuz şekilde etkileşebileceği için mutlaka bir ürolog tarafından kullanımı önerilmelidir.
Cerrahi tedavisi var mı?
İdrar kaçırma bozukluğunun ameliyatla de tedavisi mümkün. Hastanın idrar kaçırma tipi, kaçırma şiddeti, bu duruma yol açan anatomik bozukluklar, hastanın yaşı, eşlik eden hastalıklar yapılacak ameliyatın şekline karar vermede önemlidir. Sıkışma tipi idrar kaçırması olanlarda, artık ağızdan ilaç kullanmak işe yaramaz hale geldiğinde 15 dakikalık bir müdahaleyle mesaneye botoks uygulanarak kaçırma kontrol altına alınabilir. Öksürme-aksırma, gülme, hapşırma gibi durumlarda görülen idrar kaçırmada, uygun hastalarda genellikle vajinadan, kapalı yöntemlerle tedavi tercih edilir. Burada amaç idrar kaçırmayı engelleyecek desteği sağlamaktır. İdrar kesesinde belirgin sarkma olmayan hastalarda genellikle 15-20 dakikalık bir ameliyatla, günübirlik yatışla sorun kalıcı olarak çözülebilir. Hasta genellikle aynı gün taburcu edilir ve ameliyatın etkisini ilk idrarla birlikte hissedilebilir. Bu tür girişimlerin başarı oranları ve hasta tatmini yüksek düzeydedir. İdrar kesesinde ve pelvik organlarda belirgin sarkıklığı olan hastalarda ise ya vajinadan uygulanabilen kapalı yöntemlerle ya da batından endoskopik yöntemlerle sorun giderilebilir.
İDRAR KAÇIRMA YAŞAM KALİTESİNİ CİDDİ ŞEKİLDE BOZAR
Her yaş kadında ortaya çıkabilen idrar kaçırma sosyal hayatı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Hastalar, tüm yaşantısını idrar kaçırabileceği ihtimaline göre belirlemek durumunda kalıyor. İdrar kaçırma korkusuyla evden çıkmamayı tercih ediyor, sosyal ortamlara fazla giremiyor, gideceği yerlerde tuvalet bulamama endişesi taşıyor, toplu taşıma araçlarını kullanmaktan kaçınıyor. İdrar kaçıracağı endişesiyle sıvı tüketimini kısıtladığı için, buna bağlı bazı sağlık sorunlarına da davetiye çıkarıyorlar.
İDRAR KAÇIRMAYI AZALTABİLECEK ALTIN KURALLAR
Yeterince su için
İhtiyacınız kadar tuz tüketin.
İçtiğiniz kahve ve çay miktarına dikkat edin.
Sigarayı bırakın.
Düzenli egzersiz yapın.
Kilonuz fazlaysa ideal kilonuza inmeye çalışın.
Kabızlığı engellemek için lifli beslenin.
Soğuk havalara dikkat edin.
İdrar yakınmalarınızı ciddiye alın, kronikleşmesine izin vermeyin.
İdrar alışkanlıklarınızın doğruluğunu sorgulayın, gerekirse bir ürologdan yardım alın.
Yaşam biçimi ve beslenmenin etkisi nedir?
Fazla kilolu ya da obez olmak, kronik kabızlığa yol açan beslenme biçimi, az su içmek, fazla tuz kullanmak, düzenli egzersiz yapmamak, kronik sigara kullanmak idrar kaçırma bozukluğuna yol açabilir veya şiddetini artırabilir. Bu faktörlerin düzeltilmesi idrar kontrolünün sağlanmasına katkıda bulunur.
Nasıl bir tedavi uygulanıyor?
İdrar kaçırma bozukluğunun tipine bağlı olarak ilaç tedavilerinden hastalar yarar görebilir. Özellikle sıkışmaya bağlı idrar kaçırmada ilaç tedavileri etkili seçeneklerden birisidir. Bunlar genellikle hastaların yüzde 50’sinde mesanede idrarın arzu edilen miktarda birikmesini sağlayarak idrara çıkma sıklığını azaltır, sıkışma hissini önemli ölçüde düşürür, idrar kaçırma yakınmalarını azaltabilir. Bu tip ilaçların bazı yan etkileri olabileceği ve başka amaçla kullanılan bazı ilaçlarla olumsuz şekilde etkileşebileceği için mutlaka bir ürolog tarafından kullanımı önerilmelidir.
Cerrahi tedavisi var mı?
İdrar kaçırma bozukluğunun ameliyatla de tedavisi mümkün. Hastanın idrar kaçırma tipi, kaçırma şiddeti, bu duruma yol açan anatomik bozukluklar, hastanın yaşı, eşlik eden hastalıklar yapılacak ameliyatın şekline karar vermede önemlidir. Sıkışma tipi idrar kaçırması olanlarda, artık ağızdan ilaç kullanmak işe yaramaz hale geldiğinde 15 dakikalık bir müdahaleyle mesaneye botoks uygulanarak kaçırma kontrol altına alınabilir. Öksürme-aksırma, gülme, hapşırma gibi durumlarda görülen idrar kaçırmada, uygun hastalarda genellikle vajinadan, kapalı yöntemlerle tedavi tercih edilir. Burada amaç idrar kaçırmayı engelleyecek desteği sağlamaktır. İdrar kesesinde belirgin sarkma olmayan hastalarda genellikle 15-20 dakikalık bir ameliyatla, günübirlik yatışla sorun kalıcı olarak çözülebilir. Hasta genellikle aynı gün taburcu edilir ve ameliyatın etkisini ilk idrarla birlikte hissedilebilir. Bu tür girişimlerin başarı oranları ve hasta tatmini yüksek düzeydedir. İdrar kesesinde ve pelvik organlarda belirgin sarkıklığı olan hastalarda ise ya vajinadan uygulanabilen kapalı yöntemlerle ya da batından endoskopik yöntemlerle sorun giderilebilir.
İDRAR KAÇIRMA YAŞAM KALİTESİNİ CİDDİ ŞEKİLDE BOZAR
Her yaş kadında ortaya çıkabilen idrar kaçırma sosyal hayatı ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiliyor. Hastalar, tüm yaşantısını idrar kaçırabileceği ihtimaline göre belirlemek durumunda kalıyor. İdrar kaçırma korkusuyla evden çıkmamayı tercih ediyor, sosyal ortamlara fazla giremiyor, gideceği yerlerde tuvalet bulamama endişesi taşıyor, toplu taşıma araçlarını kullanmaktan kaçınıyor. İdrar kaçıracağı endişesiyle sıvı tüketimini kısıtladığı için, buna bağlı bazı sağlık sorunlarına da davetiye çıkarıyorlar.
İDRAR KAÇIRMAYI AZALTABİLECEK ALTIN KURALLAR
Yeterince su için
İhtiyacınız kadar tuz tüketin.
İçtiğiniz kahve ve çay miktarına dikkat edin.
Sigarayı bırakın.
Düzenli egzersiz yapın.
Kilonuz fazlaysa ideal kilonuza inmeye çalışın.
Kabızlığı engellemek için lifli beslenin.
Soğuk havalara dikkat edin.
İdrar yakınmalarınızı ciddiye alın, kronikleşmesine izin vermeyin.
İdrar alışkanlıklarınızın doğruluğunu sorgulayın, gerekirse bir ürologdan yardım alın.
İşte yaşlanmayı geciktiren yöntem!
ABD'deki California Üniversitesi'nde yürütülen bir çalışmada hücrelerin enerji üretim safhasından sonra oluşturduğu ve hücrenin yaşlanıp ölmesine neden olan mtDNA'ların ortaya çıkmasını engelleyen bir yöntem keşfedildi.
Araştırmanın yazarı Bruce Hay "mtDNA mütasyonlarının artması erken yaşlanmaya neden oluyor" dedikten sonra bir sinek üzerinde yaptıkları deneyde mtDNA üretiminin yavaşlatıldığını aktardı. Bu sayede hücrelerin ölümünün önüne geçildiği, yaşlanmanın geciktiği ve aynı yöntemin parkinson hastalarına da fayda sağlayabileceği kaydedildi.
Araştırmanın yazarı Bruce Hay "mtDNA mütasyonlarının artması erken yaşlanmaya neden oluyor" dedikten sonra bir sinek üzerinde yaptıkları deneyde mtDNA üretiminin yavaşlatıldığını aktardı. Bu sayede hücrelerin ölümünün önüne geçildiği, yaşlanmanın geciktiği ve aynı yöntemin parkinson hastalarına da fayda sağlayabileceği kaydedildi.
Çocuklarda mide gribine dikkat!
Çocuklarda ishal ve mide bulantısı şikayetlerinde son günlerde artış yaşanıyor. Havaların soğumasıyla birlikte okul ve kreş hastalıklarının yaygınlaşmasının etkili rol oynadığı, halk arasında “mide gribi” olarak da bilinen bu şikayetlere nörovirüsler neden oluyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Dicle Çelik, çocuklarda ishal salgını ve alınması gereken önlemler hakkında ailelere önerilerde bulundu.
Enfeksiyon kaynaklı ölümlerde ishal ilk üçte
İshal, tüm dünyada özellikle de gelişmekte olan ülkelerde önemli sağlık sorunlarından biridir. İshallere bağlı ölümler, dünyada enfeksiyonlara bağlı ölümler arasında ilk üç sırada yer almaktadır. Çocukluk çağı akut ishallerin büyük kısmından gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde virüsler, az gelişmiş ülkelerde ise bakteriler sorumludur. En sık viral etkenler rotavirüs, adenovirüs, enterovirüs ve nörovirüslerdir.
3-24 aylık dönemde yaygın görülüyor
Okullarda ve kreşlerde son günlerde yaygın olarak nörovirüsa bağlı kusma-ishal şikayetlerinde artış gözlenmektedir. İshal sıklıkla 3-24 aylık dönemdeki çocuklarda görülmektedir. Süresinin 5 gün ya da daha kısa olması akut ishal olarak tanımlanır. Mikropların en önemli bulaş şekli dışkı-ağız yoludur. Enfekte yiyecekler, içecekler ve her türlü materyalin mide–bağırsak kanalına ulaşması ishale neden olabilir.
Yetişkinlere de bulaşabiliyor
İshal, dışkılama alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte kendini gösterir. İshale neden olan virüsle enfekte olan çocuklarda kusma ardından kötü kokulu ishal gözlenmektedir. Evde yetişkinlere de bulaşıp çocuklardan yaklaşık 10 gün sonra erişkinleri de etkilemektedir. Dünya Sağlık Örgütü, ishali 24 saatte üçten fazla sulu dışkılama veya sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde ise her zamankinden yani günde 6-8’den fazla sulu dışkılama olarak tanımlanmaktadır.
İshalle birlikte kusma ve ateş de görülüyor
İshal nedeni ile hastaneye başvuran çocuklara doğru teşhis konulması ve tedavinin uygulanması için doktorlar bazı sorular sormaktadır. Çocuğunuzun yaşı, ishal süresi, günlük dışkı sayısı, dışkı miktarı ve karakteri yani kan ya da mukus içermesi, günlük kusma sayısı ve içeriği, en son idrar yaptığı zaman, en son aldığı sıvılar ve besinler, susuzluk durumu, hastalık öncesi tartısı, vücut ısısı, uykuya eğilim olup olmadığına mutlaka dikkat edilmelidir. İshal tablosuna kusma, ateş, karın ağrısı ve karında şişliğin eşlik ettiği unutulmamalıdır.
Vücutta sıvı kaybının artması tehlikeli
İshalli çocuklarda en önemli sorun, dışkı sayısının artması ve kusma ile ağızdan beslenmenin yetersiz olması sonucu gelişen vücuttaki sıvı kaybı yani dehidratasyon tablosudur. Ateşin de tabloya eklenmesi ile vücuttaki sıvı kaybı artar. Hafif–orta dehidratasyon bulguları bebeklerde %5–10, çocuklarda %3–6 vücut ağırlığı kaybıyla ortaya çıkar.
Sıvı kaybı olmayan çocuklara evde ishal tedavisi için 10 öneri
1) Anne sütü alan bebeklerde emzirme sıklığı artırılmalıdır. 6 aydan büyük çocuklara ayran, taze sıkılmış meyve suları ve su verilebilir.
2) Her sulu dışkıdan sonra 2 yaştan küçük çocuklara ½ - 1 çay bardağı (50-100 ml), 2 yaşından büyüklere ½ - 1 su bardağı (100-200 ml) ek sıvı verilmelidir.
3) Sıvı tüketimi isteği fazla olan çocuklara alabildiğince ama yavaş olarak sıvı gıda verilmelidir.
4) Çocuk kusarsa 10 dakika beklenmeli, sonra tekrar daha yavaş olarak sıvı verilmelidir.
5) Beslenme sürdürülmeli, anne sütü alan bebeklerde emzirilme sıklığı arttırılmalı, anne sütü almayan bebeklerde ise her zaman aldığı mamasına devam edilmelidir.
6) 6 aydan büyük, ek gıda başlanan çocuklara kısa aralıklarla enerjiden zengin ve protein içeren yiyecekler püre olarak hazırlanmalı ve taze olarak verilmelidir.
7) Pirinç, pirinçli karışımlar, tahıllar, patates ve yoğurt tüketimi ishalli çocuğun beslenme durumunu dengeler, ishal süresini azaltır.
8) Çocuğa çinko desteği verilmelidir. Dünya Sağlık Örgütü 5 yaş altı ishal vakalarında çinko desteği önermektedir. Doktor önerisiyle 6 aya kadar günde 10 mg, 10-14 gün; 6 ay ve üzeri ise günde 20 mg 10-14 gün kullanılmalıdır.
9) Çocuk evde yakından izlenmelidir. Bu süreçte, çocuğun fazla sayıda ve daha sulu dışkı yapıp yapmadığı, kusma sıklığı, normal emme ve su içmesinde azalma, göz küresinde çökme, kendisini hasta hissetmesi, ateşinin yüksek olması ve dışkıda kan olup olmadığı iyi takip edilmelidir.
10) İshal 3 gün içinde düzelmezse mutlaka çocuk doktoruna başvurulmalıdır.
Enfeksiyon kaynaklı ölümlerde ishal ilk üçte
İshal, tüm dünyada özellikle de gelişmekte olan ülkelerde önemli sağlık sorunlarından biridir. İshallere bağlı ölümler, dünyada enfeksiyonlara bağlı ölümler arasında ilk üç sırada yer almaktadır. Çocukluk çağı akut ishallerin büyük kısmından gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde virüsler, az gelişmiş ülkelerde ise bakteriler sorumludur. En sık viral etkenler rotavirüs, adenovirüs, enterovirüs ve nörovirüslerdir.
3-24 aylık dönemde yaygın görülüyor
Okullarda ve kreşlerde son günlerde yaygın olarak nörovirüsa bağlı kusma-ishal şikayetlerinde artış gözlenmektedir. İshal sıklıkla 3-24 aylık dönemdeki çocuklarda görülmektedir. Süresinin 5 gün ya da daha kısa olması akut ishal olarak tanımlanır. Mikropların en önemli bulaş şekli dışkı-ağız yoludur. Enfekte yiyecekler, içecekler ve her türlü materyalin mide–bağırsak kanalına ulaşması ishale neden olabilir.
Yetişkinlere de bulaşabiliyor
İshal, dışkılama alışkanlıklarının değişmesi ile birlikte kendini gösterir. İshale neden olan virüsle enfekte olan çocuklarda kusma ardından kötü kokulu ishal gözlenmektedir. Evde yetişkinlere de bulaşıp çocuklardan yaklaşık 10 gün sonra erişkinleri de etkilemektedir. Dünya Sağlık Örgütü, ishali 24 saatte üçten fazla sulu dışkılama veya sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde ise her zamankinden yani günde 6-8’den fazla sulu dışkılama olarak tanımlanmaktadır.
İshalle birlikte kusma ve ateş de görülüyor
İshal nedeni ile hastaneye başvuran çocuklara doğru teşhis konulması ve tedavinin uygulanması için doktorlar bazı sorular sormaktadır. Çocuğunuzun yaşı, ishal süresi, günlük dışkı sayısı, dışkı miktarı ve karakteri yani kan ya da mukus içermesi, günlük kusma sayısı ve içeriği, en son idrar yaptığı zaman, en son aldığı sıvılar ve besinler, susuzluk durumu, hastalık öncesi tartısı, vücut ısısı, uykuya eğilim olup olmadığına mutlaka dikkat edilmelidir. İshal tablosuna kusma, ateş, karın ağrısı ve karında şişliğin eşlik ettiği unutulmamalıdır.
Vücutta sıvı kaybının artması tehlikeli
İshalli çocuklarda en önemli sorun, dışkı sayısının artması ve kusma ile ağızdan beslenmenin yetersiz olması sonucu gelişen vücuttaki sıvı kaybı yani dehidratasyon tablosudur. Ateşin de tabloya eklenmesi ile vücuttaki sıvı kaybı artar. Hafif–orta dehidratasyon bulguları bebeklerde %5–10, çocuklarda %3–6 vücut ağırlığı kaybıyla ortaya çıkar.
Sıvı kaybı olmayan çocuklara evde ishal tedavisi için 10 öneri
1) Anne sütü alan bebeklerde emzirme sıklığı artırılmalıdır. 6 aydan büyük çocuklara ayran, taze sıkılmış meyve suları ve su verilebilir.
2) Her sulu dışkıdan sonra 2 yaştan küçük çocuklara ½ - 1 çay bardağı (50-100 ml), 2 yaşından büyüklere ½ - 1 su bardağı (100-200 ml) ek sıvı verilmelidir.
3) Sıvı tüketimi isteği fazla olan çocuklara alabildiğince ama yavaş olarak sıvı gıda verilmelidir.
4) Çocuk kusarsa 10 dakika beklenmeli, sonra tekrar daha yavaş olarak sıvı verilmelidir.
5) Beslenme sürdürülmeli, anne sütü alan bebeklerde emzirilme sıklığı arttırılmalı, anne sütü almayan bebeklerde ise her zaman aldığı mamasına devam edilmelidir.
6) 6 aydan büyük, ek gıda başlanan çocuklara kısa aralıklarla enerjiden zengin ve protein içeren yiyecekler püre olarak hazırlanmalı ve taze olarak verilmelidir.
7) Pirinç, pirinçli karışımlar, tahıllar, patates ve yoğurt tüketimi ishalli çocuğun beslenme durumunu dengeler, ishal süresini azaltır.
8) Çocuğa çinko desteği verilmelidir. Dünya Sağlık Örgütü 5 yaş altı ishal vakalarında çinko desteği önermektedir. Doktor önerisiyle 6 aya kadar günde 10 mg, 10-14 gün; 6 ay ve üzeri ise günde 20 mg 10-14 gün kullanılmalıdır.
9) Çocuk evde yakından izlenmelidir. Bu süreçte, çocuğun fazla sayıda ve daha sulu dışkı yapıp yapmadığı, kusma sıklığı, normal emme ve su içmesinde azalma, göz küresinde çökme, kendisini hasta hissetmesi, ateşinin yüksek olması ve dışkıda kan olup olmadığı iyi takip edilmelidir.
10) İshal 3 gün içinde düzelmezse mutlaka çocuk doktoruna başvurulmalıdır.
Etiketler:
çocuk,
enfeksiyon,
grip,
ishal,
sağlık
27 Kasım 2016 Pazar
Misafirlikte iyi uyumanın 7 yöntemi
Kimilerimiz için kendi yatağı dışında uyumak işkencedir. Saatlerce yatakta dönüp durabilirsiniz. Ya da sabaha kadar gözünüzü bile kırpamaz, güzel geçen bir gün korkunç bir hafta sonuna dönebilir. Misafirlikte bile kendi yatağınızdaymış gibi uyumak için basit çareler var.
Misafirlik işkenceye dönmesin
İşte sizin olmayan yatakta bile melekler gibi uyumanıza yardımcı olacak 7 basit yöntem...
1- Planınızı önceden yapın
Misafir olacağınız yere gitmeden önce ev sahiplerine uyku alışkanlıklarını sorun. Eğer uykuya geçme saatleri sizden daha erkense, uykunuz gelene kadar okumak için yanınıza bir kitap veya dergi alın.
2- Rutininizi uygulayın
Evde uykuya geçmeden önce neler yapıyorsanız aynı rutininizi yapmaya devam edin. Yatış şeklinizden, yatağa geçmeden önce yaptığınız şeylere kadar. Bunu takip ederseniz kendinizi evinizde gibi uykuya bırakabileceksiniz.
3- Evinize benzetin
Tabii ki misafir olarak konaklayacağınız odayı tamamiyle kontrol edemezsiniz. Ancak en azından evdeki yatağınıza benzetebilirsiniz. Mesela büyük yastık seviyorsanız birkaç yastığı birleştirin. Bu ve benzeri yapacağınız şeyler uyumanıza yardımcı olacaktır.
4- Seslere de önlem alın
Eğer kalacağınız oda sessiz değilse bu büyük bir problem olabilir. Misafir olarak kaldığınız evde çocuklar varsa yanınızda bir kulaklık almanızda fayda var. Çocuk sesi veya trafik sesine karşı kulaklıklar en iyi çözümdür. Eğer unutursanız, uyumak mümkün olmayabilir.
5- Göz maskesini unutmayın
Göz maskenizi yanınıza alın. Eğer daha önce kullanmadıysanız önce evde bir deneyin. Misafir olacağınız evde ışık problemi yaşayabilirsiniz. Göz maskeleri buna en iyi çözümdür.
6- Kendinizi motive edin
Evden uzaktasınız diye korkunç bir şekilde uyuyacağınızı düşünmeyin. Eğer bu düşünceye kapılırsanız bu gerçekten kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olabilir.
Böyle bir gece geçirirseniz eğer ertesi gün kesinlikle her zamankinden daha yorgun olabilirsiniz.
7- Tükettiğiniz sıvılara dikkat edin
Misafirliğiniz boyunca normalden fazla sıvı tüketmemeye özen gösterin. Yatmadan önce alkollü ya da alkolsüz içilen fazla içecekler sizi rahatsız edecek ve bir türlü uykuya dalmanıza izin vermeyecektir. cnntürk
Misafirlik işkenceye dönmesin
İşte sizin olmayan yatakta bile melekler gibi uyumanıza yardımcı olacak 7 basit yöntem...
1- Planınızı önceden yapın
Misafir olacağınız yere gitmeden önce ev sahiplerine uyku alışkanlıklarını sorun. Eğer uykuya geçme saatleri sizden daha erkense, uykunuz gelene kadar okumak için yanınıza bir kitap veya dergi alın.
2- Rutininizi uygulayın
Evde uykuya geçmeden önce neler yapıyorsanız aynı rutininizi yapmaya devam edin. Yatış şeklinizden, yatağa geçmeden önce yaptığınız şeylere kadar. Bunu takip ederseniz kendinizi evinizde gibi uykuya bırakabileceksiniz.
3- Evinize benzetin
Tabii ki misafir olarak konaklayacağınız odayı tamamiyle kontrol edemezsiniz. Ancak en azından evdeki yatağınıza benzetebilirsiniz. Mesela büyük yastık seviyorsanız birkaç yastığı birleştirin. Bu ve benzeri yapacağınız şeyler uyumanıza yardımcı olacaktır.
4- Seslere de önlem alın
Eğer kalacağınız oda sessiz değilse bu büyük bir problem olabilir. Misafir olarak kaldığınız evde çocuklar varsa yanınızda bir kulaklık almanızda fayda var. Çocuk sesi veya trafik sesine karşı kulaklıklar en iyi çözümdür. Eğer unutursanız, uyumak mümkün olmayabilir.
5- Göz maskesini unutmayın
Göz maskenizi yanınıza alın. Eğer daha önce kullanmadıysanız önce evde bir deneyin. Misafir olacağınız evde ışık problemi yaşayabilirsiniz. Göz maskeleri buna en iyi çözümdür.
6- Kendinizi motive edin
Evden uzaktasınız diye korkunç bir şekilde uyuyacağınızı düşünmeyin. Eğer bu düşünceye kapılırsanız bu gerçekten kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet olabilir.
Böyle bir gece geçirirseniz eğer ertesi gün kesinlikle her zamankinden daha yorgun olabilirsiniz.
7- Tükettiğiniz sıvılara dikkat edin
Misafirliğiniz boyunca normalden fazla sıvı tüketmemeye özen gösterin. Yatmadan önce alkollü ya da alkolsüz içilen fazla içecekler sizi rahatsız edecek ve bir türlü uykuya dalmanıza izin vermeyecektir. cnntürk
26 Kasım 2016 Cumartesi
Yorgun uyanmanızın sebebi bu olabilir
Düzenli uyduğunuz halde bir türlü uykunuzu alamıyor musunuz? Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can, bütün bunların uyku apnesi belirtisi olabileceğini söylüyor.
Sağlıklı bir insanın yaşamanın üçte birinin kaliteli bir uykuyla geçirmesi gerekir. Uyku, vücudun kendini yenilemesi için gerekli olan bir süreçtir. Kişiden kişiye değişse de yetişkin bir insan vücudunun günlük uyku ihtiyacı 7-8 saattir. Her insanın uykusu hastalık ve strese bağlı nedenler ile zaman zaman geçici olarak bozabilir. Ancak sürekli horlama ve uyku apnesi genel sağlığı zarar veren, hayati tehlike içeren ciddi bir rahatsızlıktır.
Uyku apnesi, uykuda nefes almanın aralıklarla durduğu şiddetle horlama, yorgun uyanma, uykusuzluk, baş ağrısı, yüksek tansiyon, hızlı kilo alma, uykuda aşırı terleme, sık idrara çıkma, cinsel fonksiyon bozukluğu ve kalp yetmezliği gibi çok ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle uyku apnesinin erken teşhisi ve acil tedavi edilmesi gereken çok önemli bir hastalıktır. Üst solunum yollarındaki rahatsızlıklar, aşırı kilo, burundaki işlevsel bozukluklar ve hastalık nedeniyle ilaç kullanımını uyku apnesine neden olabilir.
Uyku apnesine sebep olan sorunlar teşhis edilir ve tedavi buna göre planlanır. Eğer ilaçla tedavi edilebilecek bir sorundan kaynaklanıyorsa medikal tedavi uygulanabilir. Bunun dışında CPAP cihazı ile üst solunum yollarının açık tutulması da sağlanabilir. Evde kullanılmak üzere verilen CPAP cihazları oldukça küçüktür. Ayrıca hastanın ağız ya da burun apareyleri kullanması da tavsiye edilebilir. Eğer cerrahi tekniklerle çözülmesi gereken bir durum varsa hastanın ameliyat edilmesi gerekebilir. Uyku apnesinde genellikle üst solunum yolları çok daha etkilidir. Bu nedenle öncelikle üst solunum yollarında daralmalara neden olan sorunlar varsa bunlar tedavi edilir. Burunda eğrilik, burun eti, damak ya da küçük dildeki sarkmalar varsa ameliyatla düzletilebilir.
Uyku apnesinde klasik cerrahi yöntemlerin dışında radyofrekans yöntemi de kullanılabilir. Radyofrekans tekniği ile oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. Radyofrekans burundaki et büyümelerini küçültmek, yumuşak damağı sertleştirmek, dil köküne ve küçük dilin üst kısmındaki sorunları gidermek için kullanılabilir. Uyku apnesi kalp krizine yol açabileceği için hayati öneme sahiptir. Zamanında teşhis edilmesi ve gereken tedavinin uygulanması çok önemlidir. cnntürk
Sağlıklı bir insanın yaşamanın üçte birinin kaliteli bir uykuyla geçirmesi gerekir. Uyku, vücudun kendini yenilemesi için gerekli olan bir süreçtir. Kişiden kişiye değişse de yetişkin bir insan vücudunun günlük uyku ihtiyacı 7-8 saattir. Her insanın uykusu hastalık ve strese bağlı nedenler ile zaman zaman geçici olarak bozabilir. Ancak sürekli horlama ve uyku apnesi genel sağlığı zarar veren, hayati tehlike içeren ciddi bir rahatsızlıktır.
Uyku apnesi, uykuda nefes almanın aralıklarla durduğu şiddetle horlama, yorgun uyanma, uykusuzluk, baş ağrısı, yüksek tansiyon, hızlı kilo alma, uykuda aşırı terleme, sık idrara çıkma, cinsel fonksiyon bozukluğu ve kalp yetmezliği gibi çok ciddi sorunlara yol açabilir. Bu nedenle uyku apnesinin erken teşhisi ve acil tedavi edilmesi gereken çok önemli bir hastalıktır. Üst solunum yollarındaki rahatsızlıklar, aşırı kilo, burundaki işlevsel bozukluklar ve hastalık nedeniyle ilaç kullanımını uyku apnesine neden olabilir.
Uyku apnesine sebep olan sorunlar teşhis edilir ve tedavi buna göre planlanır. Eğer ilaçla tedavi edilebilecek bir sorundan kaynaklanıyorsa medikal tedavi uygulanabilir. Bunun dışında CPAP cihazı ile üst solunum yollarının açık tutulması da sağlanabilir. Evde kullanılmak üzere verilen CPAP cihazları oldukça küçüktür. Ayrıca hastanın ağız ya da burun apareyleri kullanması da tavsiye edilebilir. Eğer cerrahi tekniklerle çözülmesi gereken bir durum varsa hastanın ameliyat edilmesi gerekebilir. Uyku apnesinde genellikle üst solunum yolları çok daha etkilidir. Bu nedenle öncelikle üst solunum yollarında daralmalara neden olan sorunlar varsa bunlar tedavi edilir. Burunda eğrilik, burun eti, damak ya da küçük dildeki sarkmalar varsa ameliyatla düzletilebilir.
Uyku apnesinde klasik cerrahi yöntemlerin dışında radyofrekans yöntemi de kullanılabilir. Radyofrekans tekniği ile oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. Radyofrekans burundaki et büyümelerini küçültmek, yumuşak damağı sertleştirmek, dil köküne ve küçük dilin üst kısmındaki sorunları gidermek için kullanılabilir. Uyku apnesi kalp krizine yol açabileceği için hayati öneme sahiptir. Zamanında teşhis edilmesi ve gereken tedavinin uygulanması çok önemlidir. cnntürk
Sıcak çikolata yerine domates çorbası için
Kış mevsiminde hem fiziksel hem de ruhsal olarak sağlıklı kalabilmek için önerilerde bulunan Diyetisyen Çiğdem Koçak, insan vücudunun değişen hava şartlarına uyum sağlamakta zorlanabileceğini ve bunun için dikkat edilmesi ve yapılması gerekenleri anlattı.
"Kış mevsiminin beraberinde getirdiği sakinlik ve huzurun, hüzne, halsizliğe ve yorgunluğa dönüşmesine izin verilmemesi gerekir. Günlük iş yükünün ve sorumlulukların arttığı kış mevsiminde, havaların soğukluğu sizi harekete geçirmekten alıkoymasın. Yakın mesafeler için araba kullanmak yerine park edip yürümek, asansör kullanmamak, varış noktasından bir durak önce inmek gibi seçenekler her zaman ilk tercih olmalı.
'Ara öğün atlamayın'
Yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmanın en etkili yolu az az ve sık sık beslenmektir. Ara öğünleriniz için yanınızda meyve, galeta, süt ya da ayran gibi alternatif ve pratik yiyecekler taşıyabilirsiniz. Öğün atlamak, aç kalmak sadece kendinizi cezalandırmak olacaktır.
Besinlerin sindirimi, emilimi, vücutta taşınması ve vücuttan atılması suyun önemli işlevlerindendir. Bu dönemlerde vücudumuzun, kuru havaya karşı direnen cildimizin suya daha çok ihtiyacı vardır. Vücudumuzun günlük sıvı kaybı, su miktarı yüksek, mevsiminde yetişen sebze-meyvelerle ve içimizi ısıtacak çorbalarla desteklenebilir.
1 bardak sıcak çikolata yerine 1 kase domates çorbası
Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en etkili yolu doğru beslenmedir. Meyve ve sebze tüketimi bu noktada oldukça önemli. Her gün mutlaka bir öğün de olsa salata tüketin. Vitamin takviyeleri yerine meyve ve sebzenin kendisini tüketmek daha faydalı. Özellikle iştahımızın açık olacağı kış şartlarında karbonhidrat ihtiyacımızı karşılarken tercihimiz şekerli besinlerden yana olmamalı. Bir bardak sıcak çikolata yerine bir kase sıcak domates çorbası, hem size doyduğunuzu hissettirecek hem sıvı ihtiyacınızı destekleyecek hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirecektir."
"Kış mevsiminin beraberinde getirdiği sakinlik ve huzurun, hüzne, halsizliğe ve yorgunluğa dönüşmesine izin verilmemesi gerekir. Günlük iş yükünün ve sorumlulukların arttığı kış mevsiminde, havaların soğukluğu sizi harekete geçirmekten alıkoymasın. Yakın mesafeler için araba kullanmak yerine park edip yürümek, asansör kullanmamak, varış noktasından bir durak önce inmek gibi seçenekler her zaman ilk tercih olmalı.
'Ara öğün atlamayın'
Yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmanın en etkili yolu az az ve sık sık beslenmektir. Ara öğünleriniz için yanınızda meyve, galeta, süt ya da ayran gibi alternatif ve pratik yiyecekler taşıyabilirsiniz. Öğün atlamak, aç kalmak sadece kendinizi cezalandırmak olacaktır.
Besinlerin sindirimi, emilimi, vücutta taşınması ve vücuttan atılması suyun önemli işlevlerindendir. Bu dönemlerde vücudumuzun, kuru havaya karşı direnen cildimizin suya daha çok ihtiyacı vardır. Vücudumuzun günlük sıvı kaybı, su miktarı yüksek, mevsiminde yetişen sebze-meyvelerle ve içimizi ısıtacak çorbalarla desteklenebilir.
1 bardak sıcak çikolata yerine 1 kase domates çorbası
Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en etkili yolu doğru beslenmedir. Meyve ve sebze tüketimi bu noktada oldukça önemli. Her gün mutlaka bir öğün de olsa salata tüketin. Vitamin takviyeleri yerine meyve ve sebzenin kendisini tüketmek daha faydalı. Özellikle iştahımızın açık olacağı kış şartlarında karbonhidrat ihtiyacımızı karşılarken tercihimiz şekerli besinlerden yana olmamalı. Bir bardak sıcak çikolata yerine bir kase sıcak domates çorbası, hem size doyduğunuzu hissettirecek hem sıvı ihtiyacınızı destekleyecek hem de bağışıklık sisteminizi güçlendirecektir."
25 Kasım 2016 Cuma
Stresle başa çıkmak için neler yapmak gerekli?
İngiltere'de yapılan araştırma stresle başa çıkma yolları hakkında çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Stresle başa çıkmak için yapılması gerekenler neler? Hangi yöntemler kullanılarak streesle kolayca başa çıkılabilir?
İngiltere'de gerçekleştirilen araştırma, günün önemli kısmının stresle boğuşarak geçtiğini ortaya koyarken, stresle baş etmek için uzmanların görüşlerine yer verildi.
İngiltere merkezli anket sitesi OnePoll'un verilerine göre günün 2 saat 11 dakikası yılınsa 33 günü stresli geçiyor.
Stresin en yüksek olduğu durumlar ise trafik, herhangi bir yere geç kalma, sağlık ve ailesel sorunlar.
Daily Mail sitesine açıklama yapan uzmanlar, stresin işaretlerini ve stresle nasıl başa çıkılabileceğini anlattı.
Açıklama yapan uzmanlardan olan doktor Megan Arroll stres belirtilerini de derledi.
Arroll'a göre, stres düzeyi arttığında kalp atışlarınız hızlanır, sakin bir şekilde oturamazsınız, mideniz ağrımaya başlar, sesiniz nefes alıp verme düzeniniz bozulduğundan dolayı kısık çıkmaya başlar, rahatsız edici uykulara dalarsınız, dünya üzerinize geliyormuş gibi hisseder, boğulursunuz.
ÜNLÜ PSİKOLOĞA GÖRE STRESLE BAŞ ETMENİN YOLLARI
Saçınızı kestirin
Yemek pişirin
Kendinize zaman yaratın
Eğer kalabalık bir ortamdaysanız kulaklıkla gürültüyü bastıracak seste müzik dinleyin.
Bol bol su için.
Derin nefesler alın.
Ezberinizdeki bir şiiri ya da şarkıyı tekrar edin. Özellikle derin nefesler almanın stresi geçirmede en önemli anahtar olduğunu ifade eden Arrol, 3'e kadar sayıp nefes almanın ve 3'e kadar sayıp nefes vermenin kişiyi rahatlatacağını bildirdi.
İngiltere'de gerçekleştirilen araştırma, günün önemli kısmının stresle boğuşarak geçtiğini ortaya koyarken, stresle baş etmek için uzmanların görüşlerine yer verildi.
İngiltere merkezli anket sitesi OnePoll'un verilerine göre günün 2 saat 11 dakikası yılınsa 33 günü stresli geçiyor.
Stresin en yüksek olduğu durumlar ise trafik, herhangi bir yere geç kalma, sağlık ve ailesel sorunlar.
Daily Mail sitesine açıklama yapan uzmanlar, stresin işaretlerini ve stresle nasıl başa çıkılabileceğini anlattı.
Açıklama yapan uzmanlardan olan doktor Megan Arroll stres belirtilerini de derledi.
Arroll'a göre, stres düzeyi arttığında kalp atışlarınız hızlanır, sakin bir şekilde oturamazsınız, mideniz ağrımaya başlar, sesiniz nefes alıp verme düzeniniz bozulduğundan dolayı kısık çıkmaya başlar, rahatsız edici uykulara dalarsınız, dünya üzerinize geliyormuş gibi hisseder, boğulursunuz.
ÜNLÜ PSİKOLOĞA GÖRE STRESLE BAŞ ETMENİN YOLLARI
Saçınızı kestirin
Yemek pişirin
Kendinize zaman yaratın
Eğer kalabalık bir ortamdaysanız kulaklıkla gürültüyü bastıracak seste müzik dinleyin.
Bol bol su için.
Derin nefesler alın.
Ezberinizdeki bir şiiri ya da şarkıyı tekrar edin. Özellikle derin nefesler almanın stresi geçirmede en önemli anahtar olduğunu ifade eden Arrol, 3'e kadar sayıp nefes almanın ve 3'e kadar sayıp nefes vermenin kişiyi rahatlatacağını bildirdi.
24 Kasım 2016 Perşembe
Kepçe kulak ameliyatı kaç yaşından itibaren yapılmalı?
Çocuklarının özgüvenini zedeleyen kepçe kulaklık için anne babalar ne zaman ameliyat yöntemine başvurmalı? Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can, ebeveynlere önemli bilgiler verdi.
Çocuklarınızla “kepçe kulak” diye dalga geçilmesine izin vermeyin. 5 yaşından itibaren kepçe kulak ameliyatı yapılabiliyor. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can ebeveynleri okul hayatı başlamadan çocuklarına kepçe kulak ameliyatı yaptırarak çocuklarının özgüvenini koruyabileceğini belirtiyor.
“Kepçe kulak ameliyatları ile kulakları başa doğru yaklaştırma, kulak küçültme, kulak kıvrımlarındaki anomali varsa kıvrımları yeniden düzeltme gibi işlemler yapılabilir. Ülkemizde en sık uygulanan operasyon kepçe kulağı başa yaklaştırma ameliyatıdır. Kulaklar doğumdan itibaren gelişmeye başlar. 5-6 yaşında gelişiminin %80'ini tamamlar. Bu nedenle 5-6 yaşından itibaren kepçe kulak ameliyatı yapılmaya başlanır. 6-7 yaşında çocuklar okula başladığı için bu yaşlarda yapılan ameliyatlar çocukların özgüvenlerini korumak için ayrıca büyük önem taşır. Kepçe kulak sorunu olan çocuklar yaşıtlarının alaylarına maruz kaldığı için okul hayatından soğuyabilir.”
KEPÇE KULAK AMELİYATINDA İZ KALIR MI?
Kepçe kulak ameliyatları kulak arkasından yapılır. Bu sayede dikiş izlerinin kulak arkasında gizlenmesi sağlanır. Kulak arkasından açılan ufak kesiler ile kıkırdak doku zayıflatılır ve kalıcı sütunlar ile kulak yeniden şekillendirilir. Ameliyat ortalama 1-1,5 saat sürer. Çocuklarında her zaman genel anestezi uygulanarak yetişkinlerde ise kişinin tercihine göre lokal ya da genel anestezi uygulanarak ameliyat gerçekleştirilir. Kepçe kulak ameliyatından 4-5 saat sonra hastalar güvenli bir şekilde evlerine gönderilir. Ameliyattan sonra iz kalmaz. Ameliyattan sonra uygulanan baskılı tampon 2-3 gün sonra çıkartıldıktan sonra kulağın yeni şekli hemen ortaya çıkar. Çabuk iyileşme süreci ve alınan başarılı sonuçlar ile hastaların yüzünü güldüren bir ameliyattır.”
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can “Kepçe kulak ameliyatından sonra hastanın bakımı çok önemlidir. Kepçe kulak ameliyatından sonra kulağa baskılı tampon uygulanır. Genellikle bu tampon ortalama 3 gün boyunca kulakta tutulur. 3 gün sonra çıkartılıp sadece gece uyurken saç bandı takılabilir. Bu saç bandının 2 – 3 hafta süre ile geceleri kullanılması tavsiye edilir . Ameliyattan sonra birkaç hafta boyunca kulağın öne arkaya ya da yukarı aşağı hareket etmesine neden olacak hareketler yapılamaması gerekir. Dikişleri görmek için bile kulak hareket ettirilmemelidir. Kafadan geçirilen ve kulağa temas etme ihtimali olan dar giysiler giyilmemelidir. Ameliyattan 5-6 gün sonra rahatlıkla banyo yapılabilir. Kulak arkasının iyice kurulanıp kesinlikle ıslak bırakılmamalıdır. Ameliyatın ardından verilen iltihap önleyici ilaçların da düzenli olarak kullanılmalıdır. Ameliyatın ardından 2 – 3 gün istirahat gerekebilir. Ayrıca bir ay boyunca gözlük, küpe vs. kullanılmamalıdır. Tüm bu önerilere uyulduğu sürece ameliyat sonrası başarı %100 oranında artar.” Sözcü
Çocuklarınızla “kepçe kulak” diye dalga geçilmesine izin vermeyin. 5 yaşından itibaren kepçe kulak ameliyatı yapılabiliyor. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can ebeveynleri okul hayatı başlamadan çocuklarına kepçe kulak ameliyatı yaptırarak çocuklarının özgüvenini koruyabileceğini belirtiyor.
“Kepçe kulak ameliyatları ile kulakları başa doğru yaklaştırma, kulak küçültme, kulak kıvrımlarındaki anomali varsa kıvrımları yeniden düzeltme gibi işlemler yapılabilir. Ülkemizde en sık uygulanan operasyon kepçe kulağı başa yaklaştırma ameliyatıdır. Kulaklar doğumdan itibaren gelişmeye başlar. 5-6 yaşında gelişiminin %80'ini tamamlar. Bu nedenle 5-6 yaşından itibaren kepçe kulak ameliyatı yapılmaya başlanır. 6-7 yaşında çocuklar okula başladığı için bu yaşlarda yapılan ameliyatlar çocukların özgüvenlerini korumak için ayrıca büyük önem taşır. Kepçe kulak sorunu olan çocuklar yaşıtlarının alaylarına maruz kaldığı için okul hayatından soğuyabilir.”
KEPÇE KULAK AMELİYATINDA İZ KALIR MI?
Kepçe kulak ameliyatları kulak arkasından yapılır. Bu sayede dikiş izlerinin kulak arkasında gizlenmesi sağlanır. Kulak arkasından açılan ufak kesiler ile kıkırdak doku zayıflatılır ve kalıcı sütunlar ile kulak yeniden şekillendirilir. Ameliyat ortalama 1-1,5 saat sürer. Çocuklarında her zaman genel anestezi uygulanarak yetişkinlerde ise kişinin tercihine göre lokal ya da genel anestezi uygulanarak ameliyat gerçekleştirilir. Kepçe kulak ameliyatından 4-5 saat sonra hastalar güvenli bir şekilde evlerine gönderilir. Ameliyattan sonra iz kalmaz. Ameliyattan sonra uygulanan baskılı tampon 2-3 gün sonra çıkartıldıktan sonra kulağın yeni şekli hemen ortaya çıkar. Çabuk iyileşme süreci ve alınan başarılı sonuçlar ile hastaların yüzünü güldüren bir ameliyattır.”
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Yusuf Can “Kepçe kulak ameliyatından sonra hastanın bakımı çok önemlidir. Kepçe kulak ameliyatından sonra kulağa baskılı tampon uygulanır. Genellikle bu tampon ortalama 3 gün boyunca kulakta tutulur. 3 gün sonra çıkartılıp sadece gece uyurken saç bandı takılabilir. Bu saç bandının 2 – 3 hafta süre ile geceleri kullanılması tavsiye edilir . Ameliyattan sonra birkaç hafta boyunca kulağın öne arkaya ya da yukarı aşağı hareket etmesine neden olacak hareketler yapılamaması gerekir. Dikişleri görmek için bile kulak hareket ettirilmemelidir. Kafadan geçirilen ve kulağa temas etme ihtimali olan dar giysiler giyilmemelidir. Ameliyattan 5-6 gün sonra rahatlıkla banyo yapılabilir. Kulak arkasının iyice kurulanıp kesinlikle ıslak bırakılmamalıdır. Ameliyatın ardından verilen iltihap önleyici ilaçların da düzenli olarak kullanılmalıdır. Ameliyatın ardından 2 – 3 gün istirahat gerekebilir. Ayrıca bir ay boyunca gözlük, küpe vs. kullanılmamalıdır. Tüm bu önerilere uyulduğu sürece ameliyat sonrası başarı %100 oranında artar.” Sözcü
Acılı babadan 4 yaşında ölen kızına acıklı mektup
İngiltere, bir babanın ölen kızına yazdığı mektubu konuşuyor. Dün hayatını kaybeden dört yaşındaki Jessica Whelan nöroblastom hastası küçük çocuk sinir hücrelerinden çıkan bir tümör sebebiyle yaşama veda etti. Bunun üzerine babası duygusal bir mektup kaleme aldı.
Kamuoyunun dikkatini çekerek, kanserli kızı için yardım kampanyası başlatmak isteyen acılı baba Andy Whelan; nöroblastom kanserinin dördüncü evresindeki kızının yaşadığı acıları gözler önüne seren fotoğraflar paylaştı.
Geçen sene Eylül ayında nöroblastom kanseri teşhisi getirilen minik Jessica’nın en azından son haftalarını güzel geçirebilmesi için, ‘go fund me’ sitesinde, yabancıların yaptığı yardımlarla 76 bin pound (yaklaşık 317 bin TL) toplandı.
Gencinden yaşlısına milyonlarca insanın yüreğini parçalayan Jessica, maalesef yaşam mücadelesine dün sabah saat 7’de yenik düştü.
Kişisel Facebook sayfasından, kızının yaşadığı acı tecrübeyi günbegün paylaşan acılı baba,
Jessica’nın ölümünü oldukça duygusal bir yazı yayımlayarak duyurdu.
“Jessica bu sabah 7.00’de huzura kavuştu. Bir yanım bu acıdan kurtulduğu için mutlu, bir yanım ise acı içinde. Benim prensesimin melek kanatları çıktı ve cennette sevdikleriyle birlikte olacak. Bir gün yeniden bir araya gelene kadar, küçük abisini ve onu sevenleri yukarıdan hep izleyecek.“
"Dün gece sonunda onu kollarımla sarmama izin verdi ve kocaman sarıldık birbirimize. Onu ne kadar çok sevdiğimi anlattım.“
"Paylaştığımız şeyler ve ilişkimiz gerçekten muhteşemdi, sen her zaman babasının kızı olacaksın"
"Seni bu dünyanın kötülüklerinden koruyamadığım ve bu şekilde acı çektiğin için çok üzgünüm küçük kızım"
"İyi geceler güzel meleğim, ben uyuduğumda gelip bana sarıl lütfen" ifadelerini kullandı.
Dört yaşındaki Jessica'nın hayatını alan nöroblastom kanseri, çocukluk çağı kanserleri arasında kafatası dışında en sık görülen solid tümördür. Bebeklik çağında ise en sık görülen kanser türüdür. Nöroblastom vakalarının yüzde elliye yakını iki yaş altı, bebeklik çağındaki çocuklardır.
Nöroblastom teşhis edildiğinde, kanser çoğunlukla metastaz yapmış, yani başka organlara yayılmıştır.
En çok, lenf nodlarına, kemiklere, kemik iliğine, karaciğere ve deriye sıçrar.
Geçen sene Eylül ayında nöroblastom kanseri teşhisi getirilen minik Jessica’nın en azından son haftalarını güzel geçirebilmesi için, ‘go fund me’ sitesinde, yabancıların yaptığı yardımlarla 76 bin pound (yaklaşık 317 bin TL) toplandı.
Gencinden yaşlısına milyonlarca insanın yüreğini parçalayan Jessica, maalesef yaşam mücadelesine dün sabah saat 7’de yenik düştü.
Kişisel Facebook sayfasından, kızının yaşadığı acı tecrübeyi günbegün paylaşan acılı baba,
Jessica’nın ölümünü oldukça duygusal bir yazı yayımlayarak duyurdu.
“Jessica bu sabah 7.00’de huzura kavuştu. Bir yanım bu acıdan kurtulduğu için mutlu, bir yanım ise acı içinde. Benim prensesimin melek kanatları çıktı ve cennette sevdikleriyle birlikte olacak. Bir gün yeniden bir araya gelene kadar, küçük abisini ve onu sevenleri yukarıdan hep izleyecek.“
"Dün gece sonunda onu kollarımla sarmama izin verdi ve kocaman sarıldık birbirimize. Onu ne kadar çok sevdiğimi anlattım.“
"Paylaştığımız şeyler ve ilişkimiz gerçekten muhteşemdi, sen her zaman babasının kızı olacaksın"
"Seni bu dünyanın kötülüklerinden koruyamadığım ve bu şekilde acı çektiğin için çok üzgünüm küçük kızım"
"İyi geceler güzel meleğim, ben uyuduğumda gelip bana sarıl lütfen" ifadelerini kullandı.
Dört yaşındaki Jessica'nın hayatını alan nöroblastom kanseri, çocukluk çağı kanserleri arasında kafatası dışında en sık görülen solid tümördür. Bebeklik çağında ise en sık görülen kanser türüdür. Nöroblastom vakalarının yüzde elliye yakını iki yaş altı, bebeklik çağındaki çocuklardır.
Nöroblastom teşhis edildiğinde, kanser çoğunlukla metastaz yapmış, yani başka organlara yayılmıştır.
En çok, lenf nodlarına, kemiklere, kemik iliğine, karaciğere ve deriye sıçrar.
Etiketler:
çocuk,
kanser,
karaciğer kanseri,
lenf kanseri,
sağlık,
tümör
Dövme cilt kanserine yol açabilir
Uzmanlar, dövmenin göründüğü kadar masum olmadığı, deri kanseri ve bulaşıcı hastalıklar gibi ciddi problemleri de beraberinde getirebildiği uyarısında bulunuyor. Üstelik uzmanlar, "Dövme ister organik ya da Hint kınası ile yapılsın, ister kalıcı olsun deride zararları kanıtlanmış ve hiç de masum olmayan uygulamalardır" diyor.
1- 'Dövme hiç de masum değil'
Dövmelerin özellikle çocuklarda kan hastalıkları yani hemoliz ve ciddi organ hasarına yol açma kapasitesi daha yüksek olduğuna dikkat çeken Tekirdağ Özel Star Medica Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Dr. İrem Eren Kutlutürk, "Dövme ister organik ya da Hint kınası ile yapılsın, ister kalıcı olsun deride zararları kanıtlanmış ve hiç de masum olmayan uygulamalardır” dedi.
2- 'Deri kanseri ve iyi huylu tümör oluşturabilir'
“Dünya çapında yapılan bilimsel verilere bakıldığında birçoğunda dövme materyallerinin içerisinde karsinojenik, kanser oluşturan veya prokarsinojenik yani kanseri tetikleyen maddelerin olduğu belirtildiğini ifade eden Dr. İrem Eren Kutlutürk, “Yine bilimsel olarak bu konuda yayınlanmış 50’den fazla dövme üzerinde oluşan cilt kanseri ve bir o kadar da deri iyi huylu tümörleri yer alıyor. Yani kısacası dövme göründüğü kadar masum olan bir işlem değil. Sadece kozmetik sorunların yanı sıra deri kanseri gibi veya bulaşıcı hastalıklar gibi ciddi problemleri de beraberinde getirebilen bir işlemdir” diye konuştu.
3- 'Dövme materyallerinin içerisinde birçok ağır metaller bulunur'
Dövmenin yabancı bir materyalin deri altına zerk edilmesi anlamını taşıdığını ve deri için yabancı bir madde oluşturduğunu sözlerine ekleyen Dr. Kutlutürk, “Dövme materyallerinin içerisinde birçok ağır metaller, kurşun, nikel, titanyum ve birçok boyar madde bulunur. Bu maddeler her kişide farklı reaksiyonlara yol açmakla beraber en sık gözlenen sorun uygulanan alanda kızarıklık, şişme, ağrı ile karakterize alerjik reaksiyonlardır. Bu alerjik reaksiyon bazen o kadar şiddetli olabilir ki anaflaksi dediğimiz hayatı tehdit eden yaygınlığa ulaşabilir. Yapılan yerin hijyenik koşulları ve kullanılan iğnelerin sterilizasyonu da çok önemlidir. Sterilizasyona dikkat edilmediği takdirde enfeksiyonlar, Hepatit B ve C, AIDS, tetanos ve verem mikrobu kolayca bulaşabilir. Deri üzerine uygulanan bu yabancı maddeler iyi huylu ve kötü huylu tümöral oluşumların tetiklenmesine de zemin hazırlar” şeklinde açıklamada bulundu.
4- 'Çocuklarda hemoliz ve organ hasarlarına yol açabilir'
Deri üzerine yapılan dövmelerin, çocuklarda kan hastalıklarına ve organ hasarlarına yol açabileceğini de belirten Tekirdağ Özel Star Medica Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Dr. İrem Eren Kutlutürk, şunları kaydetti:
5- Kalıcı olması için kullanılan madde toksik ve alerjen
“Siyah veya Hint diye adlandırdığımız kına dövmeleri arafenilendiamin kimyasal maddesinin karıştırılması ile daha kalıcı olması sağlanır. Fakat bu madde sadece deri için değil tüm vücut için oldukça toksik ve allerjen oranı çok yüksek bir maddedir.
6- Pek çok yan etkiye rastlanıyor
En sık uygulanan bölgede kızarıklık, kabarma, su toplaması, leke oluşması, kalıcı deri hasarı, doku toplaması, akne oluşumu, o bölgede kıllanmada artış, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar, deri döküntüleri gibi pek çok yan etkiye rastlanılmaktadır.
7- Organik denilen dövmelerdeki madde kanseri tetikliyor
Organik adı altında uygulanan geçici dövme ajanlarının içerisinde bile bu parafenilendiamin maddesinin yanı sıra kanser oluşumunu tetikleyen kimyasal maddeler var.
8- Çocuklarda kan hastalıklarına yol açıyor
Burada ciddi bir uyarı da çocuklarımız için olmalı, çünkü bu maddenin özellikle çocuklarda kan hastalıkları yani hemoliz ve ciddi organ hasarına yol açma kapasitesi daha yüksektir. Bu nedenle çocuklarımız için bu konuda daha fazla hassasiyet göstermeliyiz.
9- Sildirmek için en etkili yöntem Q switched lazerler
Dövme derinin alt tabakalarına yapılan bir işlemdir. Bu nedenle bundan kurtulmak istediğinizde çözüm bu kadar kolay olmayacaktır. Dövme sildirme tedavisinde en etkili yöntem lazer tedavileridir ve bu amaçla Q switched lazerler en uygun lazerlerdir.
10- Profesyonellerce silinmeli
Fakat dövmenin yapılış şekli, derinliği kullanılan boya ve malzemeler dövme sildirme işleminin başarısını etkiler. Dövme sildirme işlemi sırasında yara yeri enfeksiyonu, deride koyu ve açık lekelenmeler, doku toplaması, derin cilt hasarı ile iz kalması, yanıklar, kabuklanma ve su toplaması olabilir. Bu nedenle profesyonel ellerde bu lazer işlemi uygulanmalıdır.
11- İster organik, ister Hint kınası olsun masum değil
Dövme ister organik ya da Hint kınası ile yapılsın, ister kalıcı olsun deride zararları kanıtlanmış ve hiç de masum olmayan uygulamalardır. Bu konuda çocuklarımızı ve gençlerimizi bilgilendirmek önemlidir.”
1- 'Dövme hiç de masum değil'
Dövmelerin özellikle çocuklarda kan hastalıkları yani hemoliz ve ciddi organ hasarına yol açma kapasitesi daha yüksek olduğuna dikkat çeken Tekirdağ Özel Star Medica Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Dr. İrem Eren Kutlutürk, "Dövme ister organik ya da Hint kınası ile yapılsın, ister kalıcı olsun deride zararları kanıtlanmış ve hiç de masum olmayan uygulamalardır” dedi.
2- 'Deri kanseri ve iyi huylu tümör oluşturabilir'
“Dünya çapında yapılan bilimsel verilere bakıldığında birçoğunda dövme materyallerinin içerisinde karsinojenik, kanser oluşturan veya prokarsinojenik yani kanseri tetikleyen maddelerin olduğu belirtildiğini ifade eden Dr. İrem Eren Kutlutürk, “Yine bilimsel olarak bu konuda yayınlanmış 50’den fazla dövme üzerinde oluşan cilt kanseri ve bir o kadar da deri iyi huylu tümörleri yer alıyor. Yani kısacası dövme göründüğü kadar masum olan bir işlem değil. Sadece kozmetik sorunların yanı sıra deri kanseri gibi veya bulaşıcı hastalıklar gibi ciddi problemleri de beraberinde getirebilen bir işlemdir” diye konuştu.
3- 'Dövme materyallerinin içerisinde birçok ağır metaller bulunur'
Dövmenin yabancı bir materyalin deri altına zerk edilmesi anlamını taşıdığını ve deri için yabancı bir madde oluşturduğunu sözlerine ekleyen Dr. Kutlutürk, “Dövme materyallerinin içerisinde birçok ağır metaller, kurşun, nikel, titanyum ve birçok boyar madde bulunur. Bu maddeler her kişide farklı reaksiyonlara yol açmakla beraber en sık gözlenen sorun uygulanan alanda kızarıklık, şişme, ağrı ile karakterize alerjik reaksiyonlardır. Bu alerjik reaksiyon bazen o kadar şiddetli olabilir ki anaflaksi dediğimiz hayatı tehdit eden yaygınlığa ulaşabilir. Yapılan yerin hijyenik koşulları ve kullanılan iğnelerin sterilizasyonu da çok önemlidir. Sterilizasyona dikkat edilmediği takdirde enfeksiyonlar, Hepatit B ve C, AIDS, tetanos ve verem mikrobu kolayca bulaşabilir. Deri üzerine uygulanan bu yabancı maddeler iyi huylu ve kötü huylu tümöral oluşumların tetiklenmesine de zemin hazırlar” şeklinde açıklamada bulundu.
4- 'Çocuklarda hemoliz ve organ hasarlarına yol açabilir'
Deri üzerine yapılan dövmelerin, çocuklarda kan hastalıklarına ve organ hasarlarına yol açabileceğini de belirten Tekirdağ Özel Star Medica Hastanesinde Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Dr. İrem Eren Kutlutürk, şunları kaydetti:
5- Kalıcı olması için kullanılan madde toksik ve alerjen
“Siyah veya Hint diye adlandırdığımız kına dövmeleri arafenilendiamin kimyasal maddesinin karıştırılması ile daha kalıcı olması sağlanır. Fakat bu madde sadece deri için değil tüm vücut için oldukça toksik ve allerjen oranı çok yüksek bir maddedir.
6- Pek çok yan etkiye rastlanıyor
En sık uygulanan bölgede kızarıklık, kabarma, su toplaması, leke oluşması, kalıcı deri hasarı, doku toplaması, akne oluşumu, o bölgede kıllanmada artış, bakteriyel ve viral enfeksiyonlar, deri döküntüleri gibi pek çok yan etkiye rastlanılmaktadır.
7- Organik denilen dövmelerdeki madde kanseri tetikliyor
Organik adı altında uygulanan geçici dövme ajanlarının içerisinde bile bu parafenilendiamin maddesinin yanı sıra kanser oluşumunu tetikleyen kimyasal maddeler var.
8- Çocuklarda kan hastalıklarına yol açıyor
Burada ciddi bir uyarı da çocuklarımız için olmalı, çünkü bu maddenin özellikle çocuklarda kan hastalıkları yani hemoliz ve ciddi organ hasarına yol açma kapasitesi daha yüksektir. Bu nedenle çocuklarımız için bu konuda daha fazla hassasiyet göstermeliyiz.
9- Sildirmek için en etkili yöntem Q switched lazerler
Dövme derinin alt tabakalarına yapılan bir işlemdir. Bu nedenle bundan kurtulmak istediğinizde çözüm bu kadar kolay olmayacaktır. Dövme sildirme tedavisinde en etkili yöntem lazer tedavileridir ve bu amaçla Q switched lazerler en uygun lazerlerdir.
10- Profesyonellerce silinmeli
Fakat dövmenin yapılış şekli, derinliği kullanılan boya ve malzemeler dövme sildirme işleminin başarısını etkiler. Dövme sildirme işlemi sırasında yara yeri enfeksiyonu, deride koyu ve açık lekelenmeler, doku toplaması, derin cilt hasarı ile iz kalması, yanıklar, kabuklanma ve su toplaması olabilir. Bu nedenle profesyonel ellerde bu lazer işlemi uygulanmalıdır.
11- İster organik, ister Hint kınası olsun masum değil
Dövme ister organik ya da Hint kınası ile yapılsın, ister kalıcı olsun deride zararları kanıtlanmış ve hiç de masum olmayan uygulamalardır. Bu konuda çocuklarımızı ve gençlerimizi bilgilendirmek önemlidir.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)