Doç. Dr. Sarıkaya, özellikle cerrahi müdahale gerektiren miyom tedavilerinde, rahimlerini aldırmak zorunda kalacak ve doğurganlıklarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya hastalar için girişimsel radyolojinin cerrahi dışı sunduğu yeni tedavileri anlattı:
“Miyomlar kadınlarda oldukça sık görülen rahimde yerleşmiş iyi huylu bağ doku tümörleridir. Genellikle üreme çağı olarak kabul edilen 15-45 yaş arasında görülürler. Büyüklükleri bezelye tanesinde küçük bir kavun boyutları arasında olabilir. Küçük boyuttaki miyomlar çok daha sık olmakla birlikle, nisbeten büyük sayılabilecek miyomlar 35 yaş ve üzerinde kadınların %20-40’ında görülür.”
Gebelik sırasında salgılanan östrojene bağlı olarak miyomların büyüyebileceğini belirten Doç. Dr. Sarıkaya; menopozdan sonra ise genellikle zaman içerisinde küçüldüklerini ifade etti. Ayrıca, bazı hastalarda farklı büyüklüklerde çok sayıda miyomun birlikte görülebileceğini de ekledi.
Miyomlar mutlaka tedavi edilmeli mi?
“Bu kadar sık görülmelerine rağmen her durumda mutlaka tedavi edilmeleri gerekmemektedir. Alt karın Ağrısı, ağrılı ve fazla kanamalı adet dönemleri, cinsel ilişki sırasında ağrı gibi yakınmalara neden olduklarında; mesane veya rektum basısına yol açtıklarında ise tedavi edilmeleri kaçınılmaz olabilir. Tedavide bugüne kadar ülkemizde de jinekologlar tarafından sıklıkla ve başarı ile uygulanan yöntemler myomun cerrahi olarak çıkartılması (myomektomi) veya rahimin çıkartılması (histerektomi) şeklindedir. Bu tip tedavilere başvurmaktan başka bir çaresi kalmamış, ama çeşitli ilaçlarla yakınmaları kontrol altına alınamayan ve rahimlerini daha doğrusu doğurganlıklarını korumak isteyen hastalar için ise girişimsel radyologlar tarafından uygulanan miyom embolizasyonu önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmaktadır. Yine son yıllarda gelişen ve radyologların kontolünde uygulanması gereken bir yöntem de MR kılavuzluğunda HIFU (yüksek yoğunlukla odaklanmış ultrason) henüz yeterli derecede kabul görmese de gelecek için ümit vaadedicidir.”
Rahime yönelik embolizasyon işlemi yeni midir?
“Rahime yönelik embolizasyon aslında ilk defa 1979 yılında doğum sonrası şiddetli kanaması bulunan bir hastaya uygulanmıştır. Doğum sırasında ve sonrasında gelişen şiddetli kanamalar, bazen her türlü ilaç veya cerrahi yaklaşıma yanıt vermeyebilir ve maalesef bu çağda dahi anne ölümlerinin büyük kısmından sorumludur. Böyle bir durumda da yine embolizasyon işlemini büyük bir başarı ile uygulayabiliyoruz.”
Diğer adıyla ‘uterin fibroid embolizasyon’ olan miyom embolizasyonunda amaç nedir?
“Tıbbi adı ‘uterin fibroid embolizasyon’ olarak da geçen miyom embolizasyonunda amacımız atardamarlar içinden rahime kan taşıyan atardamarlara ulaşarak myomu besleyen küçük dalları milimetrenin altında boyutlara sahip parçacıklar ile tıkamaktır” diye konuşan Doç. Dr. Sarıkaya, yaklaşık 1 saat kadar süren bu işlem, hafif sedoanaljezik yöntemle ağrısız ama genel anestezi kullanılmadan gerçekleştirilebileceğini vurguladı. Hastanın ağrı veya diğer semptomların kontrolü amacıyla ilk geceyi hastanede geçirebileceği ve çoğu zaman ertesi gün taburcu edilebileceğini ve birkaç gün içerisinde günlük yaşamına veya iş hayatına dönebileceğini ekledi. Doç. Dr. Sarıkaya, “Bu yolla işlemin başarılı olması (ki buradaki ölçü yakınmaların ortadan kaldırılması veya ciddi anlamda azaltılması) %70-80 civarındadır” şeklinde konuştu.
“Miyom embolizasyonunda hastalarımızın bilmesi gereken önemli noktalar her miyomun bu yolla tedavi için uygun olmayacağı gibi, her miyom için de tedavinin mutlaka şart olmadığıdır. Ancak cerrahi tedavi önerilmiş hastalar, bu konuda çekinceleri mevcutsa, jinekologlarından bir girişimsel radyologa yönlendirilmelerini talep etmelidirler. Bu konuda olumlu bir yanıt alamadıkları takdirde kendileri girişimsel radyolog tarafından değerlendirilme amacıyla başvurabilirler. Girişimsel radyolog ile gerçekleşecek olan vizitte, hasta tüm tetkiklerini ve görüntüleme bulgularını sunduktan sonra ilk önce böylesi bir tedavi için uygunluk konusunda karar verilmesi gerekir. Girişimsel radyolog ultrasonografi veya MR gibi ek tetkik planlayabilir. Özellikle renkli Doppler ultrasonografi ile miyomun kanlanmasını değerlendirmek isteyebilir. Daha sonra işlem hakkında ayrıntılı bilgilenme sağlandıktan sonra işlemin başarı oranı, komplikasyon ve riskleri masaya yatırılır. Hastanın tüm soruları cevaplandırılarak, kafasında soru işareti kalmamasına özen gösterilmelidir.” milliyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder